Bir Alevi Kültür Merkezi ve Bir Toplanti
BIR ALEVI KÜLTÜR MERKEZI VE BIR TOPLANTI
Munzur Çem
Yanilmiyorsam Mart ayiydi, Dogu Isviçre Alevi Kültür Merkezi`nden, (D.I.A.K.M.) Alevi Katliamlari ve Dersim konusunda bir konusma yapmam önerildiginde, is yogunlugu nedeniyle ilk anda kabul etmekte biraz zorlanmistim. Ama Ihsan Hoca ile konustuktan sonra kabul ettim ve 27 Nisan günü, bu amnçla bu ülkeye uçtum. Ayin 28ini 29una baglayan gece saat 03.00 siralarinda, cep telefonumun çalmasiyla uyandim ve Alo’ diyen kiz kardesim Dilber`den aci gerçegi ögrendim; bir süredir rahatsiz olan annemin yasami noktalanmisti. Ankara`da yatmakta oldugu hastanede, yaklasik iki saat önce yasama veda etmisti bir parçasi oldugum yani beni dünyaya getiren kadin.
Bu haberle birlikte, beynim ister istemez geriye dogru çalismaya basladi. Yasam bir sinema seridi gibi geçiyordu gözümün önünden. O, çok güçlü, gezdikçe adeta yeri sarsan ve inanilmaz derecede çaliskan insan, sonunda bir gerçege boyun egmis, bizleri terk etmisti.
Dogu Isviçre Alevi Kültür Merkezi`nin epey bir süredir yapmakta oldugu hazirligi bildigim için ölen annem de olsa onlari o sekilde birakip gitmek uygun düsmezdi. Gulistan da, ben de toplantiya katildiktan sonra cenazenin kaldirilacagi Ankara`ya gitmenin daha uygun olacagi sonucuna vardik.
O sabahki ilk isimiz, Vintertur Alevi Kültür Merkezi`ne kisa bir ziyarette bulunup Merkez’in geleneksel haftasonu kahvaltisina katilmak oldu. Kahvaltiyi bitirir bitirmez, toplantinin yapilacagi St. Gallen (Okunusu: Sentkalin)`e dogru yola koyulduk. Iki kent arasi yaklasik 60 km.dir. Yolculuk kisa sürede bitiyor anlayacaginiz. D.I.A.K.M.`nin bulundugu St. Gallen, Isviçre, Avusturya, Almanya sinir üçgeninde ve Boden See (Boden Gölü) kiyisinda kurulu küçük ve sirin bir kent. Ancak, dogal güzelligine, bakimli ve temiz haline kimsenin itiraz edemiyecegi Isviçre`nin o ünlü zaafi, yani sessizligi burada da kendini gösteriyor. Hatta biraz daha artmis gibi. Bir kismi hala yer-yer karla kapli daglar, yesillikte birbirleriyle yaris halinde olan yamaçlar, büyüklü-küçüklü agaçlar, diz boyu uzamis ot, ekili alanlar, evlerin balkonlarini ve bahçeleri süsleyen rengarenk çiçekler, güller ve biraz ilerideki masmavi göl.. Her sey çok mükemmel. Ne var ki onca güzelligin içerisinde, arasira gelip giden arabalara ait motor gürültüsü disinda ses yok. Ne oynayan çocuklar, ne el ele tutusmus gençler, ne kedi ve köpekler, ne de baska bir hayvan. Gerçi bu durum, bir dereceye kadar o günün pazar olmasina bagli ama Isviçre`nin genel hali böyle sayilir. Bunun tek istisnasi ise kuslar. Onlar her yerde ve her zamanki gibi muhabette kusur etmiyorlar.
Derken, sonunda kendimizi D.I.A.K.M.`nde buluyoruz. Kapiyi açar açmaz yasadiginiz yer Isviçre degilmis gibi bir his kapliyor içimizi. Cocuk, genç ve orta yaslilardan olusan zinde kalabalik, bambaska bir atmosferin göstergesi oluyor. Yaz sicaginda alabildigine hareketlenen bir ari kovani gibi Merkez.
Gözlerim hizla etrafi tariyor ve dikkatimi en çok çeken sey, Kültür Merkezi`nin temizligi oluyor. Önümüzde kisa bir koridor var, oda kapilari da ona açiliyor. Kültür gösterilerinin yapildigi salon, bir dernege göre hayli büyük sayilir. Temizligi ve düzeni bakimindan ise birinci sinif. St. Gallenli Aleviler bu bakimdan hem sanslilar hem de islerini, hakkini vererek yapiyorlar. O salonun bitisigine yine hayli büyük olan oda ise oturma, sohbet ve ibadet etmeye ayrilmis. Özenle yapilmis bir dekorasyona sahip. Bir kösesini süsleyen hali ve yastiklar bir yana, duvarlar boydan boya Hitit dönemine ait figürlerle süslenmis. Neden Hitit figürleri? Bu bana, ister istemez, Aleviligin tarihi ile ilgili olarak kimilerince ileri sürülen anadolucu’ görüsü hatirlatiyor. O nedenle de konusmam sirasinda, çok kisa olarak ta olsa, gerçekçi bulmadigim bu hayali görüse deginme geregi hissediyorum.
Duvarlarda Hz. Ali, Haci Bektasi Veli ve Pir Sultan Abdal`in temsili portleri var. Dogrusunu söylemek gerekirse, ayni duvarlarda Sey Riza`nin bir fotografi ile karsilasmak, hos bir sürpriz oldu benim için. Sürpriz oldu’ diyorum çünkü Alevi derneklerinin çok büyük bir kesiminde kemalist anlayis oldukça etkindir ve o nedenle de duvarlarini Sey Riza ve onun gibilerine kapali tutuyorlar. D.I.A.K.M bu dar çerçeveyi asmis. Ama çok önemsedigim bu olumlu gelismeye deginirken, küçük bir elestiri ve önerimi de dile getirmeden gecmiyeyim: Sey Riza`ya ait fotograf hem küçük ve hem de duvarin nisbeten daha az görülebilen bir yerine asilmis. Bir dahaki ziyaretimde, daha büyük ve daha rahatça gözükebilen bir Sey Riza portresi ile karsilasacagimi umarim.
Ayni odada dikkatimi çeken seylerden biri de Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu`na ait takvim oluyor. Takvimin ilistirildigi plakatta Alevilere ait kutsal günler siralanmis. Dikkatle okuyorum. Gaxan (Türkçe okunusu: Gagan)`a yer verilmemis. Oysa ister Kurmancca isterse Kirmancca (Zazaca) konusuyor olsunlar; Kürt Alevilerin inancinda Gagan en az Hizir kadar önemlidir. Ayni zamanda yilbasi olan Gagan, Ortodoks Kilisesine bagli Hristiyanlarla ayni tarihte kutlanir (Ingilizce: Christmas, Almanca: Weihnachten). Kutlama sekli de yine ona çok yakindir.
Ayni takvimde Newroz ise Hz. Ali`nin dogum günü olarak gösterilmis. Gerçekle ilgisi olmayan komik bir iddia ama AABF isin bu yanini önemsememis anlasilan.
Oysa kimi yörelerde, Aleviler Newroz`u, böyle bir görüntü ile kutluyor olabilirler. Ne var ki Alevilerin bu tür bir uyarlamasi ile Alevi Federasyonu`nun tutumunu ayni çerçevede degerlendirmek mümkün degil. Alevi Federasyonu oldukça genis kitle tabanina sahip bir organizasyon, bir kurulus. Bu organizasyon Newroz`un, Irani halklarin geleneksel olarak binlerce yildan beri kutladiklari bir yeni yil baslangici oldugunu, onun, islamla, Araplarla iliskisi bulunmadigini, kendine özgü bir efsaneye sahip oldugunu bilebilecek durumdadir. Kürt halki bakimindan ise Newroz ayni zamanda özgürlesme mücadelesini sembolize ediyor ki baski altindaki bir ulus bakimindan dogaldir bu.
Yine Federasyonu yöneten kadrolarin, Hz. Ali`nin dogum gününün beli olmadigini, arap kaynaklarinin bile buna iliskin her hangi bir bilgi vermediklerinden de haberdar olmalari gerekir. Zaten, eger 21 Mart Hz. Ali`nin dogum günü olsaydi, Alevilerden dah kati sekilde Hz. Ali`ye bagli olan Iran, onu kutlamayi kimseye birakmazdi?
Federasyon`un takviminde Hizir orucu ve bayrami için de zaman olarak Mayis ayi verilmis. Bazi yörelerde böyle olabilir ama yakindan bildigim için söyliyeyim; Kürt Aleviler, Hizir orucunu Ocak ayinin son haftasi ile Subat ayni kapsayan 40 günlük zaman dilimi içerisinde ve ayri ayri günlerde tutarlar.
Takvimde, Abdal Musa ile baglantilli bir kutlamadan da bahsedilmis. Oysa, Abdal Musa bazi yörelerde kutsal bir kisi olarak kabul edilse bile bu lokal bir kabullenmedir. Abadal Musa`nin Dersim Kirmanccasindaki söylenisi Avdel Musa (Mursa)`dir. Dersim ve çevresinde bu adla bilinen kisi yani Avdel Musa, bir kötülük sembolüdür. Halk arasinda onun yagmaci, katliamci bir cin taburunun komutani olduguna ve her an kötülük pesinde kostuguna inanilir; hatta gazabina ugramamak için de önlemler alinir. Diyelim ki kendisini durdurabilecek güçteki evliyalara adaklar sunmak gibi..
St. Gallen`deki toplantida da dile getirdigim gibi; sadece AABF ve ona bagli dernekler degil, Alevi örgütlerinin tamamina yakini asimilasyoncu bir anlayisa sahipler ve bugüne kadar da çalismalarini bu çizgide sürdürdüler. Belki içlerinden bazilari yaptiklarinin farkinda degiller ama büyük çogunlugu, bilinçli bir tercih olarak yapiyorlar bu isi.
Basli basina ayri bir yazinin konusu ama ben yine de kisaca degineyim; AABF`e bagli derneklerin önemlice bir kesimi, bu gün hala Kürt örgütleri ile selamlasmaktan dahi kaçiniyorlar. Oysa bunlarin kapilari, konsolosluk yetkilileri ile söven Türk kuruluslarinin temsilcilerine hiç te kapali degil. Peki bu, Alevilerin çikarlarina hizmet eden hakli bir durum mudur?
Yine, AABF`in Kürtleri bölme ve bibirlerinden uzaklastirmaya yönelik kimi projelere yaklasirken de en azindan gerekli titizligi göstermedigini görmek zor degil. Örnegin, Kürt dilinin lehçeleri ve bu lehçeleri konusanlarin etnik kimlikleri kounsunda yapilan degerlendirmelerde bunu açikça görmek mümkün. Diyelim ki Federasyona ait yayinlarda Türkçe Konusan Aleviler’, Kürtçe Konusan Aleviler’ ve Zazaca Konusan Aleviler’ seklinde bir tasnif neden yer alsin?
Bir kere bir Alevi kurulusu olan Federasyonun, Kürt Alevilerin hiç bir yerde kendilerini Zaza’ ve lehçelerini de Zazaca’ olarak degerlendirmediklerini, tersine bu adlandirmanin onlari rahatsiz ettigini bilmek durumundadir. Zazaca’ olarak ta bilinen lehçeyi konusan Kürtler kendilerini Kirmanc’, lehçelerini ise Kirmancki’ diye isimlendirirler. Bu kesime ait halk türküleri, ayni gerçegin örnekleriyle doludur. Alevi örgütlerinin en azindan Zaza’ ve Zazaca’ yerine bu terimleri kullanmalari gerekmez mi? Hem AABF, Kirmanccanin (Zazaca) Kürtçeden ayri bir dil oldugu sonucuna nasil varmis, dogrusu insan merak etmekten alamiyor kendisini.
Lafi daha fazla uzatmiyayim; D.I.A.K.M. deki dostane ve verimli olduguna inandigim tartismayi bitirdikten sonra, Antepli genç dostlardan Bektas ile Zurich Havalani`na dogru yola çiktik. Oradan ayrilirken de, kimi dernek üyelerinin dile getirdikleri bir soruya yanit aramaktan alikoyamadim kendimi. Kürdistan`da ya da Türkiye`de dogup büyümüs Alevi inancina sahip insanlarimiz, en basta da sahip olduklari dernekler sayesinde iyi sayilabilecek bir sosyal iliskiye sahipler. Peki ya gelecekte durum nasil olacak? Isviçre ya Avrupa`nin baska ülkelerinde yasayan yeni nesiller, bu gelenegi sürdüreblilecekler mi? Kanimca yaniti aranmasi gereken en canalici soru budur, bu olmali kanimca.
Kaldi ki, Alevilerin bu yönden sorunlari, Türkiye daha büyükler. Her biri acimasiz birer asimilasyon merkezi olan Türkiye metropolleri ile öteki alanlarda, gelismeler nasil olacak? Kosullarda derin degisiklikler ortaya çikmaz da sistem demokratiklesmez ve buna bagli olarak Aleviler inançsal özgürlüklerine kavusmazlarsa, Aleviligin yasamasi imkansiz denilecek ölçüde zor olur. Zaten devlet te bunu bildigi ve istedigi için, politikasinini ona göre ayarliyor, bos sözlerle Alevileri avutmaya ve zaman kazanmaya çalisiyor. Bu bakimdan, Alevilerin kesin bir silkinise, bir yenilenmeye gereksinmeleri var. Büyük bir kitleyi teskil eden Aleviler, siyasi iktidarlardan ya da sistemin partilerinden medet uman dilenciler degiller ve böyle olmadiklarini da söylem ve davranislariyla açikça ortaya koymakta gecikmemeleri gerekiyor.
Sistemin hassasiyetleri ya da tabular, bugüne kadar sürekli olarak Alevileri, ayaklarindan baglayan zincirler olageldiler. Onlarin bu zincirleri parçalamaktan baska seçenekleri mevcut degil. Eger Aleviler, onun bunun pesinden kosmak yerine, uluslararasi hukukun da garanti altina aldigi temel haklarini talep eder ve devletin bunu saglamak zorunda oldugunu yüksek sesle haykirirlarsa, onlari görmezlikten gelmek ya da avutmak hiç te kolay olmaz. Kaldi ki hiç bir gücün, buna karsi çikmaya hakki da yok. Devlet bu haklari verip vermemek gibi bir tercih hakkina sahip degil. Devletin yapacagi tek sey onlara saygi göstermek ve geregini yerine getirmek üzere adim atmaktir.
Aleviler böyle bir mücadele çizgisi izlemezlerse ne olur? Iyi niyetli’ parti ve hükümetlerin pesinde kosmaktan kurtulmaz ve daha çok nutuk dinlerler.
Konuya iliskin satirlarimi, D.I.A.K.M.ne dostane selamlarimi ileterek ve çalismalarinda basari dileyerek bitirmek istiyorum.
Munzur Çem