Makale

Bir kez daha PSK’nin legallesmesi ve HAK-PAR üzerine 1. Bölüm

PSK’nin geçen yil aldigi legale çikma karari ve ardindan bununla ilgili yasananlar malum. Ülkede zaten nerdeyse tüm PSK’lilerin üyesi oldugu veya destekledigi HAK-PAR diye legal bir örgüt var. Bu durumda PSK’nin legallesmesi ya HAK-PAR’la bütünleserek, ya da ayri bir parti kurarak olacakti.

Legallesme PSK’nin illegal yapisina son verip legal çalismayi HAK-PAR içinde sürdürme biçiminde olsaydi, sorun yoktu. Ama HAK-PAR’in yani sira PSK’yi ayni isim ve programla veya degisik bir isim ve programla kurmak bölünmeye yol açardi. Çünkü bir kisinin legal planda iki partinin üyesi olmasi mümkün degil, ya birini ya ötekini seçecek.

Bugün yasanan durum bu ikincisidir. Bu nedenle simdiye kadar hem PSK, hem HAK-PAR üyesi olan kadrolar rahatsizlar. Onlar bir yolunun bulunup birligin sürmesini istiyor, bölünmenin kan kaybina yol açacagini söylüyorlar.

Ben bu konuya iliskin görüslerimi çesitli vesilelerle dile getirdim. Son olarak, kisa süre önce ‘PSK’nin Legallesme Sorunu ve HAK-PAR’ baslikli yazida kendi açimdan dogru tutumun ne olmasi gerektigini anlatmaya çalistim. Arkadasimiz Arif Sevinç de ‘HAK-PAR, PSK Kongreleri ve Tartismalar Üzerine’ baslikli yazisinda olup bitenleri ayrintili biçimde yazdi. Ama görünen o ki bu konudaki kafa karisikligi devam ediyor.

Öyle olunca, ‘eh ne yapalim, biz söyleyecegimizi söyledik,’ demenin sorunu çözmeye yetmedigini bildigim için bu konuda ek bir seyler yazmayi, bununla yapilanlar ve yapilmasi gerekenler hakkinda yoldaslarimi daha da aydinlatmayi, böylece belki dogru bir tutum takinmalarina yardimci olmayi gerekli buldum. Bunu yaparken daha önce söyledigim bazi seyleri de belki tekrarlamak durumunda kalacagim.

PSK’NIN DURUMUNA VE GELECEGINE ILISKIN OLARAK

Malum, Kürdistan Sosyalist Partisi’ni (PSK) 1975 yili basinda kurduk. Ben 2003 yilinda yapilan 6. Kongreye kadar 29 yil süreyle Genel Sekreterligi’ni yaptim.

PSK kurulus yillarinda iyi bir gelisme gösterdi. 1980 darbesiyle zor bir döneme girdik. Kadrolarin bir bölümü tutuklandi, bir bölümü yurt disina geçti. Ama içerde ve disarida direndik, örgütsel çalismayi sürdürdük. Kuzey Kürdistan’da bizimle ayni dönemde, 1970’li yillarda kurulan birçok örgüt ‘PKK disinda- ufalip dagilirken biz örgütsel yapiyi koruduk ve siyasal mücadeleyi sürdürdük.

1980’li yillarin sonunda sosyalist sistemin yasadigi büyük kriz ve dagilma, tüm sol örgütler gibi bizi de olumsuz biçimde etkiledi. Buna ragmen birçoklari gibi havlu atmadik; gelismeleri tartistik, konferans ve kongrelerimizde aldigimiz kararlarla sosyalizme iliskin görüslerimizi yeniledik.

PSK’nin legale çikmasi gerektigine iliskin görüslerimi ilk kez 1994 Nisani’nda yaptigimiz Merkez Komitesi toplantisinda dile getirdim. Daha sonra bunu ayni yil örgüte gönderdigim bir genelgede tekrarladim. 1995 yili Ocak ayinda yapilan 4. Kongrede buna iliskin olarak sunlari dedim:

‘Bizim illegaliteye geregimiz var mi, yoksa bu bizim için bir aliskanlik ve bir yük mü? Gizlilik bizim gelismemize hizmet mi ediyor, yoksa o gelismenin önünde bir engel mi? (….)

Surda burda komitelerimiz ve hücrelerimiz var, sözde toplanip kararlar aliyorlar. Bunlari geregi gibi denetleyemiyoruz. Kimse kimseye ne yaptigini soramiyor. Sözde gizlilik var. Kim ne yapiyor, ne ediyor, belli degil. Gizlilik perdesine siginmisiz. Ama bunun gerektirdigi disipline de uymuyoruz..

Peki gizli yaptigimiz isler ne? Aslinda her seyimiz açik. Gazete çikariyoruz açik. Parti bildirilerimiz bile legal basinda yayinlaniyor. Dergiler açik. Legal parti de öyle. Ne kaliyor geriye? Madem öyle, bu isi daha da açik yapalim. Hiç degilse birbirimizden hesap sorariz. Eger legal bir partiye dönüsürsek herkesin yaptigi görülür. Toplantilar açik yapilir, görevliler seçimle gelir, begenmezsek yine seçimle degistiririz. Profesyonel kadrolar da bu isleyis içinde görevlendirilir. Kaç kurusumuz var biliriz, ona göre harcar ve denetleriz.

Yani açiklik her bakimdan bir rahatlik getirir. Ikincisi de gereksiz bir riskten kurtulmus oluruz. Rejim, bugünkü çalisma tarzimizla bizi kolaylikla suçlayabilir; çünkü gizli çalisiyoruz. (….)

Bu asamada olgunlasmaya yüz tutmus bir legal parti girisimimiz var. Bu, PSK’nin legale çikma girisimi degil; kitlesel, demokratik bir parti girisimi. Bu girisim bizim elimizde önemli bir araç olabilir. Partimizin pek çok kadrosu orada rahatça çalisabilir. Öyle yoldaslarimiz var ki o alanda zaten çalismislar, birhayli deneyleri var. Onlar, legal planda yararli olurlar.

Legal partiye iliskin ilkesel bakisimizda bir degisiklik yoktur. Legal parti kurulduktan sonra biz arkadaslarimizi telefonlarla yönetecek degiliz. Bunu istemiyoruz. Böyle bir sey, bu alanda görevli kadrolari kisirlastirir, inisiyatifi öldürür. Ama dogru bir politika koyalim önümüze. Belli taktikleri belirleyelim. Bu konuda görüs alisverisi içinde olalim. Ondan ötesi, arkadaslarimiza kalmis bir is; tümüyle inisiyatif sahibi olsunlar; islerine karismiyacagiz.’

Bu önerim Kongre’de benimsenmedi. Konu tabanda henüz yeterince tartisilmamisti ve arkadaslar böylesi bir degisime hazir degillerdi. Ben bu kongrede genel sekreterlik görevinden ayrilmayi istedim ve yeniden aday olmayacagimi söyledim. Bunda, daha önceki kongrede alinan bazi önemli kararlarin hayata geçirilememis olmasinin payi vardi. Ancak görevi sürdürmem konusunda büyük israr oldu, bu nedenle yeniden görev aldim.

Legallesmeye iliskin görüslerimi 2000 yilinda yapilan 6. Kongre açis konusmasinda çok daha ayrintili biçimde dile getirdim. (Bu konusmayi kisa süre önce yayinlamistim). 2003 yilinda yapilan ve benim Genel Sekreterlik görevinden ayrildigim 7. Kongre’de de bu konu tartisildi, ben de benzer görüslerimi söyledim. Ama Parti yine hazir degildi…

PSK ancak 20 yil sonra, 2014 yilinda yaptigi 10. Kongresinde bu karari alabildi…

Görüldügü üzere benim PSK’nin illegaliteye son verip tümüyle legal çalisma biçimlerine geçmesini istemem yeni bir olay degil. Ama bu önerim benimsenmedigi için de sorun yapmadim, Kongre’nin kararina saygili davrandim, görüsümü kamuoyuna yansitip tartisma konusu yapmadim. Örgütsel birligin sarsilmamasi için çok itinali davrandim. Hatta 2003 yilinda Genel Sekreterlik’ten ayrildiktan sonra da -spekülasyonlara meydan vermemek için, bunun gönüllü bir görev devri oldunu açikladim ve yeni Genel Sekreter Hidir Tek’le birlikte Güney Kürdistan’a bu nedenle gittim, birlik fotografi verdim.

LEGAL PARTININ NITELIGINE VE ÇALISMA TARZINA ILISKIN ANLAYISIM

1994 Nisani’ndan itibaren, yalnizca PSK’nin legale geçmesini önermekle kalmadim, ayni zamanda bunun, o günkü kosullarda PSK’nin kendi adiyla ve programiyla olamayacagini da söyledim.

Sosyalist sistemin çökmesiyle birlikte kosullarin degistigini, bir sosyalist devrimin gündemde olmadigini, Kürt halki bakimindan yakin görevin özgürlük ve demokrasi oldugunu söyledim ve buna uygun legal bir parti önerdim. Böylece daha genis yurtsever kesimleri bir araya getirebilecegimizi söyledim. Böylesi bir program PSK’nin yakin dönem hedeflerine de (demokratik devrim) uygundu.

4. Kongremizi topladigimiz dönemde bir legal parti hazirligimiz vardi ve DDP olustu. DDP kapatilinca onu DBP izledi. HAK-PAR ise 2000’li yillarin basinda olustu.

HAK-PAR’i ortaya çikaran ihtiyaç, Kürt hareketinde 2000’li yillarin basinda yasananlardi. Öcalan yakalanip Türkiye’ye getirilmis, Imrali’ya konmustu. Bununla birlikte Öcalan o güne kadarki tüm taleplerinden vazgeçmis, pisman oldugunu söylemis ve artik rejimin hizmetinde olacagini dile getirmisti. Partisi de onu izlemisti. Rejim bundan yararlanarak Kürt hareketini tümden pasifize etmeye yönelmisti.

Böyle bir durumda Kürt ulusal hareketini saglikli bir kanalda toparlamak, kitlelere umut vermek hayati bir görev olarak öne çikmisti. Bunu PSK olarak tek basimiza yapamazdik. PKK disindaki yurtsever güçleri bir araya getirmek gerekiyordu. Bu nedenle, 2000 yilindan baslayarak önümüze belli projeler koyduk. Bunlardan biri yurt disinda PKK ve onu izleyen kesimler disindaki ‘siyasal, demokratik, entellektüel- tüm yurtsever Kürt potansiyelini bir araya getirmekti. PSK Genel Sekreteri olarak çagrilar yaptim. Stokholm’de, Almanya’nin degisik kentlerinde, Paris’te toplantilar düzenledik. Önerilerimiz dogrultusunda çesitli ülkelerde aydin inisiyatifleri olustu ve onlarla birlikte PKK ve denetledigi kuruluslar disindaki mevcut siyasal partiler, dernek ve federasyonlar bir araya gelerek Temmuz 2002’de Avrupa Kürt Platformu’nu olusturdular.

Buna paralel olarak yurt içinde de PKK disindaki tüm yurtsever-demokrat Kürt kesimlerinin içinde yer alacagi bir legal parti olusturmayi hedeflemistik ve buna yönelik çalismalar sonunda 2002 yilinda HAK-PAR ortaya çikti. HAK-PAR’in kurulusu sirasinda DBP kendisini feshederek ona katildi.

Avrupa Kürt Platformu’nun 9 kisilik kurucu üst komitesinde PSK’den yalnizca bir arkadasimiz vardi. Yönetimin mümkün oldugunca degisik yurtsever çevrelerce paylasilmasini gözettik. Bir çalisma programi yapmalari, Avrupa çapinda örgütlenme, tanitim ve kitlesel eylemler için öneriler sunduk, yol gösterici olduk. Ama Platform, kurulusu için harcanan onca emege karsilik, ne yazik ki gerekli örgütlenme ve aktiviteyi saglayamadi. Ortaklarimiz, vatan-millet ve birlik konularinda çokça söz etmelerine karsilik, sira is yapmaya gelince pek de istekli ve üretici degillerdi. Kurulustan birkaç ay sonra benim PSK Genel Sekreterliginden ayrilisimin ardindan yeni PSK yönetimi de platformla pek ilgilenmedi, hatta çok geçmeden platformdan çekildi. Böylece adeta sahipsiz kalan ve etkinligi kalmayan bu kurulus bir süre sonra sahneden silindi.

HAK-PAR’a gelince…

Kurulus asamasinda tabani büyük oranda PSK üye ve sempatizanlarindan olussa da, HAK-PAR yönetimi karma bir nitelige sahipti. Genel Baskani Abdülmelik Frat’ti. Onun yani sira yönetimde DDKD, KDP, Rizgari ve Kava geleneginden gelen kadrolar vardi. Yurtsever kesimlerin birligini saglama gibi bir iyi niyetle yönetimde temsil edilmeleri için çaba gösterildi. Ne var ki diger gruplarin, ya da çok sevdikleri bir tanimla ‘geleneklerin’, HAK-PAR’a kitlesel katilimi saglanamadi. Baska zaman birlikten çokça söz eden bu çevreler, is adim atmaya gelince uzak durdular.

HAK-PAR’a iliskin olarak hem örgütün birligini korumak, hem onun büyüyüp kitlesellesmesini saglamak için belli ilkelere titizlikle uyulmasindan yanaydim. Bunlardan biri örgütün legal ve demokratik yapisina uygun çalisma tarziydi. Aslinda bu, daha önce de legal partilerde ve derneklerdeki çalisma tarzimiza uygundu. Yukardan bir müdahaleyi, onlari birer parti ya da PSK subesi gibi yönetme anlayisini -parti yönetimindeki veya saflarindaki arkadaslarimiza direktif vermeyi, yönetimi belirlemeyi, ‘partiyi telefonla yönetmeyi’ (ki PKK böyle yapiyordu)- yanlis buluyordum. HAK-PAR’in kurulus günlerinde yapilan bir PSK Merkez Komitesi toplantisinda bu konu ile ilgili konusurken arkadaslarima sunu demistim:

‘Legal Parti tümüyle demokratik sekilde çalismali ve göreve seçimle gelen kendi organlari eliyle yönetilmelidir. Kararlar her kademede özgür tartisma ile belirlenmeli. Disardan bir müdahale yanlistir. Biz telefonla müdahaleci olmayacagiz. Legal Parti’nin üyesi ve yöneticisi yoldaslarimiz da bizden böyle bir sey beklememeli. PSK’li arkadaslar legal parti içinde asla bir grup gibi davranmamali. Kendi aranizda baglayici karar alip organlara bu pesin kararlarla giderseniz parti içinde güven ve kaynasma olmaz. Yeri gelince her arkadasimiz, akli ve deneyimiyle özgürce davranmali. Bir konu tartisilirken sizinle diger bir PSK’li arkadasin görüsü ters düsebilir; buna karsilik sizinle DDKD veya Rizgari geleneginden gelen bir arkadasin görüsleri çakisabilir. Bu dogaldir ve kaynasma böyle olur.’

Peki o günden bu yana geçen yaklasik 14 yilda HAK-PAR bakimindan isler nasil yürüdü, söz konusu ilkelere uyuldu mu? Buna da yazimin 2. Bölümünde deginecegim. Çünkü bugün karsilastigimiz sorunlar ve yasanan son gelismeler, kanimca bu ilkelere geregi gibi uyulmamasindan kaynaklaniyor.

5 Aralik 2015

……………….

Bir kez daha PSK’nin legallesmesi ve HAK-PAR üzerine – 2. Bölüm

Kemal Burkay

Back to top button