Makale

Bir orada bir burada Perinçek

Ergenekon davasindan 34 yil hapis cezasi almasina ragmen, uzun tutukluluk süresi gerekçesiyle serbest birakilan Isçi Partisi lideri Dogu Perinçek’in hafta sonu Akit’e verdigi röportaj gösterdi ki, Perinçek her seye kaldigi yerden devam ediyor.

Dogu Perinçek’le ilgili anlatilabilecek onca anekdotun yaninda en absürtlerinden birini bir anarsist arkadasimdan dinlemistim. Perinçek, 80’den önce yazdigi bir yazida, devletin kendilerini ‘anarsist’ olmakla suçlamasina cevaben, dünya siyaset tarihine girecek bir oksimoron yaratarak, esas devletin anarsist oldugunu yazmis ve bunun sebebi olarak da, devletin siddet uygulamasini göstermis.

Perinçek’in zihin bunalimlari bununla da sinirli degil elbette.Kendisini her dönemdeki siyasi konjonktüre göre yeniden insa eden bir yapiya sahip. Yeri geldiginde, solun en özgürlükçü söylemini tutturuyor ve Kürt siyaseti müttefikligine soyunuyor, yeri geldiginde, devletin sig sularinda, irkçiligini seyreltmeye ihtiyaç bile duymayan siyasi kesimlerle yan yana ‘kizil elma’ ülküsüne dogru yürüyor. Akit’e verdigi röportajda görünen tablo ise ‘F Örgütü’ olarak niteledigi Gülen Cemaati’ne karsi 10 yil önce kendisine karsi Ahmet Necdet Sezer ve orduyu göreve çagirdigi Erdogan’in yanina geçmis oldugu. Kendisi bir çeliskiler zinciri olan siyasi serüvenin son halkasi belki de.

Zira Perinçek, bugün Isviçre’ye karsi kazandigi ‘Soykirim Davasi’ndan yola çikarak sevinç naralari atarken ve bunu kendi ‘basari’ hanesine yazarken, bundan tam 40 yil önce basinda bulundugu Türkiye Ihtilalci Isçi Köylü Partisi’nin savunmasinda, ‘Dogu’da yüz binlerce Ermeni’nin katledildigi’ yaziyordu. Hani su, ’emperyalizmin yalani’ olan ve ‘bu yalanla mücadelenin vatana hizmet oldugu’nu savundugu olaylardan, Türkiye sol tarihinde rastlanabilecek ender açiklikta bahsediliyordu bu savunmada.

Ayni sekilde, ‘Türkiye’nin en önemli markasi’ dedigi Jön Türklerin en agirlikli kolu olan Ittihat Terakki’ye 40 yil önce ‘komprador feodal diktatörlük’ derken, simdi bu diktatörlügün en önemli üç liderinden Talat Pasa’nin ismini en büyük devrimci olarak aniyor ve ‘Soykirim yalaniyla mücadele’ için kurduklari komiteye veriyor.

12 Eylül sonrasi, Mustafa Kemal hakkinda ceza aldigi ‘Puttu, yük oldu’ isimli bir yazi yazmis, Atatürkçülük’ü ‘en donmus, en muhafazakâr’ düsünce diye tarif etmisken, 90’larda Atatürkçü Düsünce Dernegi’ne destek vermekten geri durmamis ve ‘derinlerin en büyügü’ Veli Küçük’ün koluna girmekten imtina etmemisti. 12 Eylül mahkemelerinin karsisinda, ‘Bundan böyle parti binalarimiza asla Atatürk’ün üniformali ve kalpakli resimlerini koymayacagiz’ diye bir sivil demokrasi dersi bile verdigindendir herhalde, röportajda 12 Eylül’e de karsi çiktik demesi. Hâlbuki darbeden sadece bir hafta sonra, lideri oldugu Aydinlik hareketinin içindeki Oral Çalislar’a yazdirdigi mektup, ‘Aydinlik’in mücadelesi ile Milli Güvenlik Konseyi’nin ilan ettigi amaçlarin gerçeklesmesine basin alaninda destek olmak için ‘hayatini dahi seve seve feda etmeye hazir’ olduklarini’ kanitliyor.

90’lardan bu yana ‘AB emperyalizmi’ diye ne oldugu belirsiz bir kavramin pesinden kosarken, 80’lerde Mamak Cezaevi’nden Fransa Cumhurbaskani François Mitterand’a sosyalizmin zaferini ilan ettigi için tebrik mesaji yollamayi ihmal etmemisti. Tebrik mesaji yollamak, Perinçek’in aliskanligi olacak, 1974’te de ayni tebrik, bu kez çiçekle Yunan halkina gitmisti. Türkiye’nin Kibris’a müdahalesine karsiydi Perinçek. Daha sonra ‘Türkiye’nin taksimi Kibris’in bölünmesiyle basladi’ diyecek ve karsi oldugu müdahale olsun diye yapmadigi kalmayan Rauf Denktas’in yani basina siginacakti. Hatta bunla da kalmayacak Denktas’i, ‘sanli’ Talat Pasa Komitesi’nin basina geçirecekti. 74’te Denktas için yazilan su satirlarsa bir anda unutulacakti:

‘Rauf Denktas gibi emperyalist isbirlikçi fasistlerin baskisi altindaki Kibris’in Türk emekçileri üzerindeki sömürüsü de devam etmektedir. Rauf Denktas ve çevresinin istifçiligi ve vurgunculugu herkes tarafindan görülmektedir. Denktas fasistlerin menfaatini temsil etmektedir’

Mesajini çiçekle vermeyi çok seven Perinçek, 90’larin basinda krize giren Türkiye solu için çikis yolu olarak Kürt hareketini gösteriyor, Bekaa Vadisi’nde görüstügü Abdullah Öcalan’a bir dal çiçek uzatiyor ve arkasindan ‘Daglarinda gerilla var memleketimin’ diye siirler döseniyordu. Yine kararsizdi Perinçek, PKK’ye destegini kisa zamanda çekecek ve askerle birlikte ‘terörün basini ezme’ naralari atacakti. Onun için gerçeklik, ‘Türk sorunu’ydu artik. Hâlbuki ortaya attigi bu ‘Türk sorunu’nun Türkiye’de etnik çorakliga sebep oldugunu 2000’e Dogru dergisinde haritalarla süsleyerek yazmisti.

Bu yalpalanmalarin hepsinin belki de tek bir kaynagi vardi. Kendi yarattigi çöplügün her daim horozu olma istegi. Firtinanin gözünde olduguna inanan bir benmerkezcilik. Ülkede ne olsa ona karsi veya partisini engellemek için yapilmisti. Genç Parti, kendisine karsi kurulmustu. TKP, partisini engellemek için MIT tarafindan destekleniyordu. ABD, Türkiye planlarinda onunla ugrasiyor, Ergenekon’da orduyla birlikte o hedefleniyordu. 68 kusaginin hem fiili, hem resmi baskani oydu.

Bunun içindir ki, hep benmerkezci diktatörleri övüyordu. Kaddafi’ye hayrandi. Saddam, Ortadogu’daki en büyük müttefikiydi. Usame Bin Ladin, ABD’yi hedef aldigi için kahraman. Kim bilir, belki de en büyük hedefi Kuzey Kore’deki gibi herkesin onun gibi biyik birakmasiydi. Zira çok severdi, kimin havucu rendeleyecegine, kimin kaç zeytin yiyecegine karismayi. Hatta örgütündekilerin çocuk dogurmasini yasaklayacak kadar ileri gitmisti. Gün Zileli’yle evli olan kiz kardesi, bu yasaktan dolayi kürtaj sirasinda ölümün esigine gelirken, kendisi çocuk sahibi olmaktan hiç beis duymayacakti.

Elbette ki, ‘deli saçmasi’ diye umursamadan geçmek de mümkün Perinçek’i, fakat unutulmamali ki, 2000’lerdeki o bogucu ‘manevi evreni’ yaratan isimlerin yani basinda hep Perinçek vardi. Ve bu ‘harika’ özgeçmisinde, 70’lerde karsi olduklari sol örgütlerdeki insanlarin açik adreslerini gazeteden yayinlayacak kadar pervasizlasabilecegi yazilidir.

www.agos.com.tr

E. Can Daglioglu

Back to top button