Haber

Bir Yeminli Karsitla Röportaj; Belakettin Bey neden Burkay’a karsi…

Röportaj: Soran Boran
Sayin Kemal Burkay’in son kisa açiklamasinda sözünü ettigi ‘yeminli karsitlarim’ sözü ilgimi çekti. Örnegin ‘yeminli tercüman’ diye bir sey vardir, isi resmidir, tercümanliga yeterli olduguna dair ilgili makamdan belge almistir. Herhalde dogru tercüme yapacagina dair yemin de etmistir.

Peki bu ‘yeminli karsit’ ne? Bir bilene sordum, dedi ki: ‘Yani birine, bir kisiye, gruba veya örgüte karsitlik yapmaya ant içmis kisi demek. Kellesi gitse bu karsitliktan dönmeyen… Düsman demeyeyim de hani, düsmandan beter!..’

Bu kez Burkay’in yakin ardaslarindan birine sordum, Kemal Burkay’in yeminli karsitlarindan bildigin tanidigin var mi?

‘Olmaz olur mu,’ dedi, ardindan sayip döktü: ‘Iste sana Ahmet, Mehmet, Sermet… Celalettin, Melanettin ve de Belakettin… Bizim Kürt piyasasinda ve de bu piyasaya su veya bu sekilde bulasmis, hisimlik kurmus Türk sol taifesinde böylesine onlarca ve yüzlerce kisi var. ‘

‘Vay canina!’ dedim, ‘Bu nasil is?..’ Bir kez bu isin pesine düstüm ya, bunlardan birini, Belakettin Bey’i arayip buldum. ‘Degerli Bela Bey, sizinle Kürdili Hicazkar malperimiz (sitemiz) adina bir röportaj yapmak istiyorum, vaktiniz var mi?’ dedim.

‘Hay hay!’ dedi Belakettin Bey, ‘Olmaz mi? Yeter ki Kürdistan kurtulsun…’

Böylece basladik röportaja. Çaylar, kahveler, raki ve viskiler birbirini izledi ve ortaya asagidaki röportaj çikti.

Soran Boran: ‘Degerli Belakettin bey, siz ki Kürdistan’in sayili rewsenbîrlerinden (*) birisiniz. Duyduguma göre sizin nadide özelliklerinizden biri, bel ki de birincisi, Kemal Burkay’a karsitlikmis. Bunun sebebini çok merak ediyorum. Siz neden…

Belakettin sorumu tamamlamaya firsat birakmadi:

‘Ne güzel, ne güzel soru!’ diye haykirdi. ‘Bu konuda konusma firsati verdiginiz için size ne kadar tesekkür etsem azdir… Evet, ben neden…’
Bu kez ben onun sözünü kestim:

‘Kemal Burkay hakkinda ilk kez mi konusuyorsunuz?..’

‘Ilk kez olur mu canim! Ama epeydir, yani birkaç saattir konusmamistim. Siz bana bu degerli firsati verdiniz. Yani… Biliyorsunuz, ben Kürdi ve de Kürdistani bir insanim. Ömrüm Kürdistan’in yolunda geçti… Bu Kemal Burkay’a gelince, onun kadar bu dünyada canimi sikan, öfke duydugum biri yoktur. Onun kadar Kürtlere ve Kürdistan davasina zarar veren bir baskasi oldugunu sanmiyorum… ‘

‘Siz Kemal Burkay’i iyi taniyor musunuz? Onu dinlediniz mi hiç, eserlerini okudunuz mu?’

‘Nasil tanimam, çocuklugunu bile bilirim.’

‘Mesela anilarini okudunuz mu?’

‘Elbette, okumaz olur muyum? Onu hem dinlemis, hem eserlerini görmüs, okumusumdur. Hele anilarini satir satir bilirim. Zaten öfkem de bundan gelir…’

‘Nasil yani?’

‘Efendim, bu Kemal Burkay daha çocuklugundan acaip biridir. Mesela dogayi çok seviyor… Kediyi köpegi, kusu çiçegi, otu agaci… Kendi bahçelerini bir anlatiyor ki sasar kalirsin.’

‘Peki, kötü mü bu?’

‘Yahu bu dünyada baska bahçe mi yok? Ne bahçeler, ne bahçeler var!.. Mesela bizim de bir bahçemiz vardi ki nar agaçlari, elmalar, ayvalar… Bir üzüm bagimiz vardi ki…’

‘Siz de anlatsaydiniz…’

‘Niye anlatayim kardesim, niye anlatayim! Insan bahçesiyle o kadar övünür mü?.. Sonra ne olacak, alti üstü agaç iste, ot iste!’

‘Evet, devam edin…’

‘Bu Kemal Burkay, bir de çaliskanmis ki o kadar olur! Adam ilkokulu, ögretmen okulunu, hiç ikmale kalmadan pekiyi derece ile bitirmis. Disaridan lise bitirmelerine girmis, bir defada yine pekiyi derece ile diploma almis. Üstelik devam etmedigi halde, Hukuk Fakültesini de hiç ikmale kalmadan, dört yilda bitirmis…

‘Devam edememis, çünkü çalismak zorundaymis. Üniversite süresince önce ögretmenlik, sonra muhasebe memurlugu yapmis.’

‘Evet, öyle…’

‘Ee, kötü mü bu? Demek ki bayagi çaliskan ve zeki bir ögrenciymis…’

‘Yok canim! Bu salt bir çaliskanlik meselesi olamaz… Biz de çaliskandik hani. Salt zeka meselesi de olamaz. Bizde zeka yok mu kardesim?’

‘Sormasi ayip olmasin, sizin okul döneminiz nasil geçti?’

‘Ilkokul fena degildi, ama ortaokulda, lisede kötü ögretmenlere çattim; bazen ikmale biraktilar, bazen sinifta çaktirdilar… Yine de direnip bitirdim iste.’

‘Ya üniversite?’

‘Ne yazik ki onu okuyamadim, sartlarim el vermedi…’

‘Yoksul bir aileden miydiniz?’

‘Hayir, Allah göstermesin! Rahmetli peder çevresinde sayili agalardan biriydi. Bizim kökümüz Kürdistan beylerine dayanir, çok soylu bir aileyiz…’

‘Ee peki, neden sartlar elvermedi?’

Çok haylazlik yaptim, ortaokul ve lise uzun sürdü. Liseyi bitirdigim zaman artik kart bir ögrenciydim. Babam da parayi kesti, ‘Oglum sen üniversite müniversite okuyamazsin, hem ihtiyacimiz da yok, gel su topragin basina geç,’ dedi.’

‘Geçtiniz mi?’

‘Evet, öyle yaptik… Ama o is de bana göre degildi, ben siyaset yapmak, Kürdistan’i kurtarmak için dogmusum…’

‘Haa, su mesele… Evet, konuya dönelim: Siyasete nasil girdiniz ve bu is nasil gitti?’

‘O zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet Partisi diye iki büyük parti vardi. Eger siyasette basarili olacaksaniz bunlardan birine girmeniz gerekirdi. Ben de öyle yaptim. Benim tercihim Adalet Partisi idi; ama onun yerel teskilati rakip bir aga ailesinin elinde idi. Bu nedenle mecburen CHP’li oldum.’

‘Kürdistan’i böyle mi kurtaracaktiniz, yani AP veya CHP ile?..’

Belakettin biraz öfkeli: ‘Kardesim öyle deme! Akilli olacaksin… Meclise gireceksin, eline yetki ve güç geçireceksin ki amacina ulasasin. Biz bunu halk için yaptik yani…’

‘Amaciniza ulastiniz mi?’

‘Ne yazik ki hayir. Seçimlerde kaybettim? Nedeni ise su Kemal Burkay!’

‘Allah Allah, nasil oldu bu?’

‘Efendim, bu Kemal Burkay’in komünistligi tuttu. Orada Türkiye Isçi Partisi denen rûtolarin (**) partisinin subesini kurdu. Kendisi de sonunda bir sey basaramadi, ama bizim oylari böldü, bu nedenle kaybettik.’

‘Peki Burkay’in da hakki degil mi, görüslerine uygun bir partiye girmek, orada siyaset yapmak?’

‘CHP’ye girseydi. Kendisine CHP baskanligini teklif ettiler de kabul etmedi. Dedim ya, adam solculuga kafayi bozmus. Ille de CHP’nin oylarini bölecek…’

‘Demek ki adam prensip sahibi, post ve para derdinde degil. Emekçilerin çikarlarini savunan bir partiyi seçmis…’

‘Ama akilli adam isi mi bu? CHP’den girse garanti ilk seçimde milletvekili olurdu. Ama adam inat mi inat… Baska avukatlar istimlak davalarindan yüklerini tuttular, Karun gibi zengin oldular. O dönüp bakmadi bile. Bu yüzden meteligi yoktur. Baska avukatlar CHP’ye AP’ye girdiler, milletvekili, bakan oldular. O ise solculuk yapti. Yapti da ne oldu, memleketi mi kurtardi? Sonunda solun nereye vardigini gördük. Güvendikleri daglara kar yagdi, Sovyetler Birligi bile çöktü, gitti…’

‘Ama bildigim kadariyla siz de solcu olmussunuz bir dönem, solcu bir Kürt partisi içinde yer almissiniz hem de…’

‘Evet, öyle bir hata yaptik hayatimizda. Ama o da yine bu Kemal Burkay’in yüzünden oldu.’

‘Anlamadim, nasil Kemal Burkay’in yüzünden? Yani sizi zorla mi solcu etti?’

‘Yok canim, zorla degil tabi. Ama o adam bu memlekete komünistligi getirdi. Biz ne güzel Kürdi ve Kürdistani yürüyüp gidiyorduk. Ama su Türkiye Isçi Partisi yetmezmis gibi, Avrupa dönüsü bir de Kürdistan Sosyalist Partisi diye bir parti kurdu.’

‘Size ne, kursun…’

‘Bize ne olur mu canim! Kurdugu parti aldi yürüdü, dag tas sosyaliste kesti. Bu solculuk bizim memlekette bir moda oldu ki deme gitsin! Bu yüzden kirk yillik milliyetçiler, aga ve seyh çocuklari dönüp solcu oluverdiler. Hem de Marksist-Leninist kesildiler. Bu is tam bir açik arttirmaya döndü. Su bizim Kürdistan’da onlarca sol parti türedi ki devrimcilikte biri digerini begenmez. Birbirlerine karsi revizyonist, reformist suçlamalari girla. En büyük reformist de Kemal Burkay tabi… Senin anlayacagin Kemal Burkay’i sollayip geçtik!’

‘Solcu olmak kötü mü?’

‘Olmaz mi canim, olmaz mi?.. Kürdistan’a bundan daha büyük kötülük olur mu? Kürtler komünizm rüzgârina kapildilar, milliyetçilik zayifladi. Isimizi gücümüzü biraktik, enternasyonalist olduk, bilmem ne olduk…’
‘Vah vah!..’

‘Vah ki vah!’

‘Peki, kemal Burkay, Kürtler ve Kürdistan için bir sey istemiyor mu yani?’

‘Istiyor istemesine. Bagimsizlik da olur, federasyon da, diyor. Ama federasyon da olur demekle Kürtlerin dikkatini bagimsizliktan baska seylere yöneltiyor…

‘Güneyli Kürtler yillarca yalnizca otonomi istediler, sonra kosullar degisince federasyon dediler. Onlara da itiraz ediyor musunuz?’

‘O ayri bu ayri… Orasi orasi, burasi da burasidir!’

‘Anliyorum, tam Demirelvari bir cevap verdiniz! Peki PKK? Hani o önceleri bagimsizliktan asagi düsmüyordu, federasyon ve otonomi isteyeni bile hain sayiyordu. Sonra Öcalan yakalaninca bagimsizligi da birakti, böyle seyleri de. Hepsini gericilik, ilkellik, modasi geçmis diye niteledi. Buna ne dersiniz? ‘

‘Ona bir sey diyemem!’

‘Nasil yani?’

‘Efendim, ben PKK’dan farkli düsünüyorum, ama elestirmenin sirasi degil. O bizim iç meselemiz… Devlet dururken PKK’yi elestirmek olmaz.’

‘Burkay’inki dis mesele mi?’

‘Bakin, sayin Soran Boran, Konuyu degistirmeyelim! Biz Kemal Burkay’la ilgili röportaj yapiyoruz, PKK ile ilgili degil.’

‘Pekâlâ, devam edelim…’

‘Burkay’inki yalniz o olsa neyse! Adam bir de silahli mücadeleye karsi, zamani degil deyip duruyor?’

‘Belki görüsü öyle. Sizin bu konuda görüsünüz ne?’

‘Bence bu is silahsiz çözülmez!’

‘Peki siz silah kullandiniz mi? ‘

‘Hayir.’

‘Neden?’

‘Kardesim bu Kemal Burkay birakmadi ki. Adam bir bela!’

‘Nasil birakmadi?.. Siz emirleri Burkay’dan mi aliyordunuz?’

‘Ne münasebet! Ama adamda müthis bir ikna gücü var. Adam teorisyen! Ülke kosullari, dünya kosullari diyor, ne yapip ediyor, seni ikna ediyor… ‘

‘Sonra?’

‘Sonracigima, bir 12 Eylül darbesi oldu, cümle solculari topladi, ezdi geçti. Bir Gorbaçov çikti, Sosyalist sistemin ocagina incir dikti, biz de sayesinde bu marazdan kurtulduk…’

‘Oh oh, kurtuldunuz demek!.. Peki partiniz ne oldu?’

‘Efendim, partim zaten daha sosyalist sistem çökmeden önce dagilip toz olmustu.’

‘Neden?’

‘Neden olacak, darbe sonrasi ne yapacagimizi sasirdik; bölündük, dagildik, un ufak olduk. ‘

‘Simdi ne is yapiyorsunuz?’

‘Simdi bagimsiz yazarim. Kürt dili ve kültürüne hizmet ediyorum.’

‘Yani siyaset yapmiyor musunuz?’

‘Yapiyorum. Ama bagimsiz olarak yapiyorum. Bagimsizlik çok hos, ne karisan var, ne eden… Ayrica yazarim. Ama Kemal Burkay bu iste de tat-tuz birakmadi.’

‘Anlamadim, nasil?’

‘Görmüyor musunuz, adam altmis tane kitap yazmis. Türkçe yazmis, Kürtçe yazmis… Tarih yazmaya kalksan, adam onun kitabini zaten yazmis: ‘Baslangicindan Bugüne Kürtler ve Kürdistan…’ Hem de ‘Cografya ve Edebiyat’iyla… Simdiye kadar bes-alti baski yapmis. Dil kitabi yazmaya kalksan, adam onu da yazmis: Yedinci baskisini yapan ‘Kürtçe Dil Dersleri…’ Siir desen on tane siir kitabi yayinlamis; siirleri sarki-türkü olmus, dillere destan olmus… Mizah desen var, tiyatro desen var, roman desen var, deneme desen yine var… Teorik eserlerini zaten saysan, maazallah!.. Adam bize bir sey birakmamis ki… Böyle bencillik olur mu kardesim?! Sairsen sair ol, siyasetçiysen siyasetçi! Binbir ise girip çikmis senin anlayacagin: Ögretmen, Kaymakam, Avukat… Siyaset adami ve yazar… Sair ve romanci… Teorisyen… Oh be, saymaktan basim döndü!’

‘Sizi anliyorum… Vallahi, simdi size hak veriyorum!..’

‘Hak veriyorsun degil mi? Ah kardesim ah, sen bu Kemal Burkay’i bilmezsin!.. Hadi bunlar neyse, adam yorulma nedir bilmiyor. Kardesim, gelmissin 75 yasina, seksene merdiven dayamissin, git evinde otursana! Ne isin var siyasetle artik, git siirlerini yaz iste, anilarinla bas basa kal… Yok siyaset yapacaksan, hiç degilse yazarligi bize birak.’

‘Bildigim kadariyla Burkay öyle kariyerist biri degil. Örnegin Türkiye Isçi Partisi üyesi iken, çok genç yasinda kendisine iki kez genel baskanlik teklif edilmis, ama o kabul etmemis…’

‘Evet, öyle diyorlar…’

‘PSK Genel sekreterligini de kendi rizasiyla birakti. Hatta bunu yillar önce birakmak istedi de arkadaslarinin israriyla sürdürdü diyorlar…’

‘Evet, öyle diyorlar…’

‘Böyle bir adama ‘kariyerist veya post düskünü’ denebilir mi?’

‘….’

‘Soruma cevap vermediniz, Belakettin Bey?’

‘Ama sen Burkay’in tarafini tutuyorsun…’

‘Ben sadece soru soruyorum.’

‘Zaten ben de bazi seyleri izah edemiyorum. Bu adam paraya posta tenezzül etmiyor, siddete hayir diyor, barisçi, demokratik… Kalemine gelince, esi az bulunur. Sair desen sair, yazar desen yazar… Bu adamin siyasette isi ne? Siyaset yapacaksa da gitsin Isveç’te, Norveç’te yapsin. Burasi Ortadogu kardesim! Burada kurt kanunu geçer. Burada elde sopa olmadan…’

‘Ha, bu ayri bir konu…’

‘Her sey bir yana, su ülkeye dönüsünü görmediniz mi? Bütün televizyonlar onun pesinde, bütün gazeteler onunla söylesi yapiyor. Döndügünde havaalaninda binlerce insan, izdiham yasaniyor. Istanbul Vali Muavini karsiliyor. Ertesi gün bakanlar, belediye baskanlari oteline kosturuyor… Bu nasil bir seydir, anlamiyorum. Biz de siyaset yaptik yav, hem de Kürdi ve Kürdistani siyaset yaptik… Hayatimizi verdik bu ise… Hem de bagimsizlik istedik, silahli mücadeleyi savunduk… Biz de bir revsenbiriz, Türkçe ve de Kürtçe dillerinde kalem oynatiriz. Biz de ülkeye döndük, ama bir gardasimdan, bir de avukatimdan baska karsilamaya gelen olmadi. Amcamin oglu, teyzemin kizi bile gelmedi… Döndükten sonra da aylar geçti, adam yine her gün bir televizyonda, her gün bir gazetede… Öf be, düsündükçe hafakanlar basiyor! Böyle olur mu kardesim, böyle olur mu?!.

‘Sizi gayet iyi anliyorum Belakettin Bey, evet olmaz!’

‘Aslinda bosuna konusuyorum, adamin yüzüne baksan zaten anlarsin…’

‘Nasil?’

‘Gözünün üstünde kasi var, kardesim!’

‘Deme yahu!’

‘Görmüyor musun kardesim? Bir dikkatlice bak.’

‘Surada bir resmi var, bir bakayim hele… Vay canina, gerçekten öyle be! Gözünün üstünde kasi var!!!’

‘Iste böyle Soran Borancigim. Böyle siyasetmedarlerimiz, liderlerimiz varken Kardistan nasil kurtulur? Adamlar birakmiyor ki!’

Konusmanin burasinda Belakettin Bey’in fevri döndü, yumrugunu havaya kaldirdi, irkilip biraz geriye çekildim. Neyse ki o, yumrugu masaya indirdi ve derinden bir ‘oh be!’ çekti, ben de tabi… Sonra bana döndü:

‘Sagol kardesim’ dedi, ‘bu röportaji yaptin, içimi döktüm, rahatladim. Arada bir yine gel, konusalim. Bu Kemal Burkay benim cigerimi yemis, nasil anlatayim ki!..’

‘Saglicakla kal Belakettin Bey,’ dedim. Aceleyle toparlanip kapiya yönelirken, ‘kendine iyi bak,’ diye ekledim. ‘Bu arada bir doktora görünmeyi de ihmal etme!’

S O N

Soran Boran’in Notu: Belakettin Bey’le yaptigimiz bu röportajdan sonra onun neden bir yeminli Kemal Burkay karsiti oldugunu çok iyi anliyorum. Ayrica Burkay’in su Türkiye ve Kürdistan siyaset piyasasinda neden bu kadar çok yeminli karsiti oldugunu da… Kemal Bey’e de bir diyecegim var: Senin bu halinle bu Ortadogu ülkesinde isin zor, dostum. Hani bunca düsman edinmemek için bir Teralê Bexdayê (***) ya da 24 ayar bir sahtekâr olman sart degildi; ama bu kadar dürüstlük, bu kadar çaliskanlik, bu kadar fedakârlik da fazla degil mi? Hiç degilse 60 tane kitap yazmasaydin! Bari elinde bir sopa tasisaydin! Burayi köpeksiz köy sandin da degneksiz mi geziyorsun?!. Sana ve arkadaslarina Allah yardimci olsun!
—————————————————
(*) Rewsenbîr: Aydin
(**) Rûtolar: Çiplaklar
(***) Teralê Bexdayê: Sirtüstü uzanip agzina hurmalarin düsmesini bekleyen su ünlü ‘Bagdat Tembeli’.
———————————————————
Dengê Kurdistan’in notu: Bu röportaj
www.kurdilihicazkar.com
Malperi’nden alinmistir.

Dengê Kurdistan

Back to top button