Makale

BIRLIGIN VE BÜYÜMENIN YOLU YÖNTEMI

16 Yil önce, haftalik Roja Teze gazetesinde yayinlanmis olan ve birkaç gün önce yeniden okura sunma geregini duydugum ‘Yeni Dönemde Yeni Örgüt ve Mücadele Biçimlerine Gerek Var’ baslikli ve iki bölümlük röportajim su iki paragrafla sona eriyordu:

‘Yeni dönemde Kürt hareketi olarak biz de anlayisimizi, çalisma yöntemlerimizi yenilemeliyiz. Kürtlerin gücünü, olanaklarini -kadro, kitle ve parasal planda- biraraya toplamaliyiz. Bunun için irili ufakli tüm gruplara, aydinlara görev düsüyor. Herkes üstüne düseni yapmali, katkisini sunmali. Kendi küçük kulübesini kurma, iki evli köyün birincisi olma egilimi artik son bulmali. Yoksa on yil sonra da ayni seyleri tartisiriz.

‘Bazilari birligin lafini çokça ediyorlar, ama is adim atmaya geldi mi orada duruyor, ya da isi yokusa sürüyor, bin dereden su getiriyorlar. Biz diyoruz ki iste birlik: Buyrun, gelin legal partide birleselim, dönemin, mücadelemizin gerektirdigi kurumlari hep birlikte olusturalim. Laf etme degil, is yapma zamanidir!’

Bu iki paragraf kanimca Kürt ulusal hareketinin Kuzey Kürdistan’da bugün içinde bulundugu durumu özetliyor. Ne yazik ki bazilari, burada ifade edildigi gibi, lafa gelince birlikten çokça söz etmelerine karsilik, sorumluluklarini yerine getirmediler, ‘iki evli köyün birincisi’ olmayi tercih edip kendi küçük kulübelerini kurdular ve hâlâ da öyle yapmaktalar. Bunun içindir ki yalnizca ’10 yil sonra’ degil, 16 yil sonra da ayni seyleri tartismaktayiz.

Bu durumda ne yapmaliyiz? Nerdeyse ayni kisilerle ayni seyi denemeye devam mi edelim? Kanimca bu isi yeterince denedik ve bundan böyle ayni seyi denemenin bos yere zaman ve emek kaybina yol açmaktan baska sonucu olmaz.

Birçok kez söyledik: HAK-PAR zaten bir birlik projesi olarak kuruldu. Gerçekten birlik isteyen iyi niyetli tüm yurtseverler onda yer alabilirlerdi, bugün de alabilirler. HAK-PAR buna açiktir.

Ama yurtsever güçlerin birligini saglama, bir baska deyisle kitlesellesme, bunun ötesinde, asil olarak iki kosula baglidir. Birincisi dogru bir politika izlemek, ikincisi de nesnel kosullarin uygun düsmesi.

Bir örgütün kitleleri kazanmasi, onlarin mesru taleplerini içeren iyi bir programa sahip olmasina, dogru politikalar izlemesine baglidir. Zaten eger önüne dogru hedefler koymamis ve yanlis politikalar izliyorsa, kitlesellesse bile bir yere varamaz.

Elbet, iyi bir program ve dogru politikalar tek basina yetmez, onlari kitlelere mal etmek için sabirli, kararli bir çalisma da gerekir. Kitleler böylece kendi çikarlarini savunan örgütü taniyacak ve ona destek vereceklerdir.

Böylesi dogru taleplerin ve kararli çalismanin kitlelerde mutlaka karsiligini bulacagini, bizzat kendi deneyimlerimle biliyorum. 1960’li yillarda Dersim yöresinde (Tunceli’de) Türkiye Isçi Partisi’ni örgütledik ve bir grup emekçiyle çalistik. Kisa sürede sosyalist görüslerimiz kitleler içinde kök saldi. Bir yandan rejim, diger yandan isbirlikçileri (yerel agalar, asiret reisleri ve her türden sömürücü unsur) bize karsi birlesip seferber oldugu halde 1969 seçimlerinde % 20 civarinda oy aldik. (Bu seçimde Tunceli’de, iktidardaki Adalet Partisi 10 bin, CHP 8000, TIP ise 7200 oy aldi). Birçok köyde agalarin, asiret reislerinin altindan toprak kaydi, halk bize oy verdi. Ekonomik olanaklarimiz kiyas kabul etmez biçimde esitsiz olmasa, hatta seçim çalismasini külüstür bir ciple degil de saglam bir ciple yürütseydik, iktidar partisi AP ile ana muhalefet CHP’yi bile geride birakacaktik.

Öte yandan, salt dogru bir program ve kararli bir çalisma her zaman basariya ya da hedefe ulasmaya yetmez; nesnel kosullar da buna uygun düsmeli. Son 50-60 yilda yasadiklarimiz hem Kürt ulusal hareketi, hem de sol hareket için bu bakimindan yeterince ögreticidir.

12 Eylül 1980 öncesi ortam, rejimin tüm baskilarina ragmen, gerek ulusal, gerek uluslararasi planda solun ve Kürt ulusal hareketinin gelismesine uygundu. Isçi hareketi ve bir bütün olarak demokrasi güçleri Türkiye çapinda hizli bir gelisme gösterdiler. Eger sol hareket türlü oyun ve provokasyonlarla bölünüp karsi karsiya getirilmese, eger 12 Eylül darbesi tarafindan ezilmese durum çok farkli olabilirdi. 1980’lerin sonuna dogru sosyalist sistemin çökmesi ise rüzgârin yönünü degistirdi, devrim dalgasi dindi.

Ayni sey Kuzey Kürdistan’daki Kürt ulusal hareketi için de söylenebilir. Kürt ulusal hareketi 1960’li ve 70’li yillarda bu parçada barisçi yöntemlerle hizli bir gelisme ivmesi kazanmisti. Kürdistan Sosyalist Partisi olarak 1977 yilinda Diyarbakir’da, 1978 yilinda ise Agri’da belediye baskanligini kazandik. Sosyalist-yurtsever bir parti bakimindan bu Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bir ilkti. Türkiye sol ve demokrasi güçleri içinde de Kürt hareketine büyük bir sempati ve destek halkasi olusmustu. Ama sistem Kürt hareketine sizarak içten böldü, barisçi ulusal hareketin karsisina PKK’yi çikardi, hareketi teröre itti ve terörü gerekçe yapip 12 Eylül darbesini tezgâhladi; solu, demokratik hareketi ve Kürt ulusal hareketini ezdi.

12 Eylül sonrasi, PKK’nin Suriye’nin güdümünde baslattigi partizan savasiyla birlikte hem Türk, hem Kürt tarafinda toplum savasanlara göre kutuplasti: Demokrasi güçleri zayiflarken Türk tarafinda militarizm, Kürt tarafinda PKK güçlendi. Ve bir bakima bu danisikli dövüs yillarca sürüp geldi.

Ama son dönemde, PKK ve sistemin güçleri arasindaki çatismalar ‘ara ara kesintiye ugramakla birlikte- hâlâ sürse de, baskinin ve siddetin sorun çözmeye yetmedigi görüldü. Baris ve çözüm için diyalog arayislari devreye girdi. Ne yazik ki bu denemeler de sonuç vermedi ve siddet bir kez daha toplumu esir aldi.

Bunun yani sira, Kürt siyaseti bakimindan yeni bir kirilma dönemindeyiz. Savas döneminde kitlesellesip genis bir taban edinen PKK, izledigi yanlis politikalar ve yanlis yöntemlerle kitlelerde düs kirikligi yaratti. PKK -geçmiste kimlerin eliyle nasil ortaya çiktigi, kimlere hizmet ettigi bir yana- özellikle son dönemde yaptiklariyla gerçek yüzünü kitlelere gösterdi. Bu örgüt, Öcalan yakalanip Imrali’ya konduktan bu yana, hem Kürt halki için bir sey istemiyor, hem de halka yikim getiren manasiz bir savasta israr ediyor.

Kürdistan’in tarihi kentlerine, Diyarbakir-Sur’a, Cizre’ye, Nusaybin’e ve Sirnak, Yüksekova gibi bir dizi kent ve kasabaya yikim getiren son hendek savaslari isin tuzu biberi oldu. Kitleler, Parlamento’da güçlü bir gruba sahip olan ve yüze yakin belediyenin yönetimini elinde tutan HDP’nin, buna ragmen PKK’nin ardina takilip siyaset yapamaz hale geldigini gördü, PKK ve yandas örgütlerinden yüz çevirme sürecine girdi.

Tüm bunlar nesnel kosullarda ciddi bir degisimi gösteriyor. Iste böyle bir asamada dogru politikalar ve dogru yöntemler önem kazaniyor.

Kanimca HAK-PAR, Kuzey Kürdistan siyasetinde yeni döneme en uygun örgüttür.

Birincisi HAK-PAR kosullara uygun ve gerçekçi politikalar izliyor. Kürt halkinin temel taleplerini dile getiriyor, esitlik temelinde bir çözüm istiyor, federasyon öneriyor. Bu talepler, Türkçenin yani sira Kürtçenin de resmi dil olmasini, ilkokuldan üniversiteye kadar anadilde egitimi içeriyor.

HAK-PAR, Kürt sorununun yani sira, ülkenin diger tüm önemli sorunlarinin da çözümüne uygun bir programa sahip. Alevi sorununun çözümü de bunlardan biri. Bu sorun ancak gerçek bir laiklik anlayisiyla çözülebilir. Alevi halkin mesru talepleri kabul edilmeli, örnegin zorunlu din dersleri kaldirilmali, cem evlerinin statüsü taninmali ve devlet tüm inançlara esit mesafede olmali; ne baski yapmali, ne imtiyaz tanimali.

HAK-PAR isçi-emekçi haklarinin, kadin haklarinin çagdas demokratik standartlara yükseltilmesine ve çevrenin korunmasina yönelik bir programa sahip.

HAK-PAR tüm bu sorunlarin çözümü ve haklarin hayata geçmesi için barisçi, demokratik mücadele yöntemini seçmistir.

Bu talepler ve yöntemler halk kitlelerinin istemlerine uygundur. Kitle destegini kazanmak ve büyümek için yapilmasi gereken bu taleplerin kitlelere iyi biçimde anlatilmasi ve bu dogrultuda sabirli, kararli bir mücadeledir.

HAK-PAR böylesine bir programa sahip oldugu ve barisçi yöntemler izledigi için girdigi son seçimlerde büyüyen bir egri yakaladi ve bu, gelecek bakimindan önemli bir isarettir.

8 Aralik 2016

Kemal Burkay

Back to top button