Bu kamplasmadan bir devrim çikar mi?

Basbakan, Taksim platformu adina bir heyetle ve bir grup sanatçiyla görüstü. Konunun su anda mahkemelik oldugunu, karar olumlu çikarsa (Gezi Parki’nin korunmasi yönünde) uyacaklarini, olumsuz çikarsa plebisite gideceklerini, yani halkoyuna basvuracaklarini söyledi. Görüsen heyetlerde agir basan görüs de bunun olumlu oldugu ve artik gösterileri sona erdirme yönünde idi.
Böylece kamuoyunda krizin sona erecegine dair bir umut olustu. Ne yazik ki bu olumlu hava uzun sürmedi. Taksim Platformu ertesi gün Gezi Parki’ndaki göstericilerle yaptigi toplantinin ardindan, pes pese çeliskili açiklamalar yapti. Önce ‘bir tek çadir kalacak’ dendi. Ardindan ‘direnis Gezi Parki’nda ve tüm yurtta devam edecek’ dendi. Güvenlik güçleri ise, hemen o gece, Basbakan’in uyarisinin ardindan parka girip biber gazi ve basinçli suyla göstericileri oradan çikardi.
Böylece olay yeniden alevlendi ve gösteriler Taksim çevresine, sokaklara ve diger kentlere yayildi.
Sorunun tam da çözülmesi beklenirken yeniden sarpa sarmasinin, gösterilerin yeniden alevlenmesinin nedeni, kanimca karsilikli yapilan yanlislardir. Basbakan bir kez daha sabirsiz davrandi ve birkaç gün daha beklemedi. Bu yapilsa belki de eylem kendiliginden sonuçlanacak ve orada sembolik bir çadir kalacakti.
Öte yandan Taksim Platformu da direnise son vermek ve yasal süreci beklemek yerine, direnisi sürdürme, hatta ülke sathina yayma söylemiyle bu müdahaleye zemin hazirladi. Oysa Basbakan’in vaatleri (yargi sonucunu bekleme ve duruma göre plebisite gitme) Taksim Platformu için önemli bir kazanimdi; hem bir çevre eylemi hem de demokrasi bakimindan kitlelerin basarisiydi.
Ne yazik ki Taksim Platformu’nu olusturan bilesenler bu sagduyulu tavri gösteremediler. Belli ki bu platformu paylasan bazi kesimler, Gezi Parki’ni gerekçe yapip bu gösterileri sürdürmek ve seçimleri filan da beklemeden AK Parti hükümetini düsürmek istiyorlar. Peki bu mümkün mü?
Mümkün mü degil mi bir yana, ama 14 Haziran tarihli uzun yazimda belirttigim gibi, bazi kesimlerin amaci bu. Son tavir da bunu gösteriyor. Gezi olaylari bir bahane. AK Parti’ye karsi yeminli muhalefet (iç içe geçmis ulusalcilari, Perinçekçileri, Ergenekonculari vs ile) iyi bir firsat yakaladigini saniyor ve bunu sonuna kadar kullanma niyetinde. Hedef, sokak eylemleriyle karmasayi büyütmek, ortaligi bir yangin yerine çevirmek, ülkeyi yönetilemez hale getirmek
Peki bu durumda AK Parti ne yapar, bunlara teslim mi olur? Olmayacagi belli. O da güvenlik tedbirlerini arttiracak, polisin yani sira askeri ve belki kendi yandaslarini da devreye sokacak. Bu ise sokak çatismalarina, mezhep kavgalarina yol açabilir. Sonunda ise, 27 Mayis, 12 Mart ve 12 Eylül’de oldugu gibi askerin düdügü ötecek ve bir cunta yönetime el koyacak En azindan söz konusu kesimlerin bekledigi budur. Eger bunu basarirlarsa köylü köyüne, evli evine dönecek, sokak sakinlesecek! Bu arada Silivri de bosalacak ve darbeci kesimin dis biledigi bir bölüm politikaci, aydin, Kürt yurtseverleri filan onlardan bosalan yeri, yeni Mamak’lari, Diyarbakir 5 Nolu’lari senlendirecek Çözüm süreci de sizlere ömür!
Daha sonra ne mi olur, o da ayri bir konu
Bir önceki yazimda, devrim düsleri görüp bu oyuna bilerek ya da bilmeyerek destek veren bazi devrimseverlere benim söylemek istedigim buydu. Bundan bir devrim degil, olsa olsa bir askeri darbe çikar demistim.
Bazilari benim bu sözlerimi kavramadilar, hemen tatli düslerine dokundugum için saldiriya geçtiler; benim safimi, geçmisimi ve bugünümü tartismaya kalktilar.
Bu baylara ve bayanlara diyecegim sudur: Ben su anda yine o sosyalist Kemal Burkay’im; ezilenlerin, sömürülenlerin, baski görenlerin haklari, özgürlükleri için, demokrasi ve degisim için mücadele eden kisiyim. Ayrica siyasette 50 yili askin deneyimim var. Her söyledigimi ve yaptigimi, bazilari gibi para-post için ya da birilerinden çekindigim için degil, dogruluguna inandigim için söyleyen ve yapan biriyim.
Geçmis yillarda da sosyalist sistem ayakta iken, dünyada hâlâ devrim rüzgârlari eserken, üstelik 1980 öncesi ülkemiz solunun kitle baglari da fena degilken, yani kosullar çok daha elverisli iken bu sol bu yanlislari yapti. Bir kere bir araya gelmeyi, bir cephe kurmayi basaramadi, kendi arasinda mezhep kavgalarina tutustu. Bir bölümü, bugün oldugu gibi orduya bel bagladi ve cuntalardan devrim bekledi. Bir bölümü ise halk içinde çalisip kitleleri örgütleyecegine, kisa yoldan silaha sarilip daga yöneldi ve ‘istim arkadan gelsin’ misali, halk kendisini izler sandi.
Ama bu politikalar iflas etti. Aceleyle devrim yapmak isteyenler de sonuçta, ortaligi karistirip ortami kivama getirmek isteyen cuntalarin ekmegine yag sürdüler. Ben bunlari 50 yil boyunca gördüm, söyledim ve hakli çiktim.
Su anda da söyledigim budur. 50 yil öncesi gibi bugün de insanligin gelecegini sosyalizmde görüyorum. Insanliga yarasan odur. Esitlik ve özgürlük oradadir. Ama bir ayaklanmayla iktidari ele geçirip burjuvazinin defterini dürmenin sosyalizmi kurmaya yetmedigi görüldü. Sovyetler Birligi, Dogu Avrupa ülkeleri vb. bir dizi ülkede, 1917’den baslayarak devrimle gelen ve sosyalizmi kurma iddiasinda olan rejimlerin, 40-60 yil sonra nasil kendi içlerinde patlayan halk hareketleriyle yikilip gittiklerini, Çin’in nasil dönüstügünü, burjuvazinin geri geldigini gördük. Kala kala elde su ucube Kuzey Kore ile gariban Küba kaldi.
Biz de bütün bunlardan dersler çikardik. Ayaklanmanin ve ‘Isçi sinifi diktatörlügünün’ sosyalizmi kurmaya yetmedigini gördük. Sosyalizme iliskin görüslerimizi yeniledik. Sosyalizm halk çogunlugunun istegi, destegi olmadan kurulamaz dedik. Halkin destegini kazanarak, demokratik yöntemlerle, yani seçimle iktidari almali ve barisçi biçimde programimizi uygulamaliyiz; halk istemedigi zaman da yine gitmeliyiz, dedik.
Yüz yildir olup bitenlerden ders çikarmayanlar, hâlâ 1980 öncesinde yasayanlar, sosyalizm ve devrim adina 19. Yüzyilda yazilmis bazi kitaplardaki formülleri tekrarlayip duran ezberci ve sabloncular, iste buna öfkeleniyorlar. Varsin öfkelensinler, biz dogru bildigimizi söylemeye devam edecegiz.
Bu kesimlere sunu bir kez daha hatirlatiriz: Su anda Türkiye solu ve demokrasi güçlerinin ne örgütlülük düzeyi ne kitle baglari, demokratik yoldan veya baska bir yoldan iktidari ele almaya uygun degil. Muhalefetin, CHP ve MHP’nin durumu ortada. Gezi Parki ile baslayan gösterilerden bir devrim çikmaz. Reformcu bir hükümet de çikmaz. Çok zorlanirsa ve bazi çevrelerin umdugu gibi ortam bir yangin yerine döner, bu karmasa iç savasa varirsa, halk çok aci çeker ve bundan ancak ülke yönetimine el koyacak bir cunta çikar.
Dilerim isler bu noktaya varmasin. Ama varirsa herkes, 12 Eylül 1980 günü neyi gördüyse, ayni manzarayla karsi karsiya kaldiginda sasip kalmasin
Ben kendi payima Gezi Parki gösterilerinin tadinda birakilmasindan, burada sonlandirilmasindan yanayim. Bunu AK Parti hükümetini, onun özellikle son uygulamalarini, Erdogan’in üslubunu ve yönetme tarzini çok begendigim için degil (bir önceki yazimda Erdogan’a ve AK Parti’ye yönelik elestirilerimi açik ve genis biçimde yazdim, bu üslubun degiseceginden umutvar da degilim), ama kaostan yana olmadigim için istiyorum. Bu kaostan çiksa çiksa bir darbe veya iç savas çikacagini gördügüm için
Su kosullarda dogru olan tavir, sokakta hükümet devirme çabasi degil, kitleler içinde sabirla çalismak, onlara kendi degisimci ve demokratik programimizi anlatmak; Kürt sorununun esitlik temelinde çözümü için, Alevilerin haklarinin taninmasi için, gerçek bir laiklik, kadin haklari, isçi haklari, iyi bir çevre için çaba göstermektir. Bunun için el ele vermektir. Bir cephemiz olacaksa bunun için olmali, o bir özgürlük ve demokrasi cephesi olmali.
Hükümet yanlis yapiyorsa, degisim geregini kavrayip o yönde adim atmiyorsa, kusku olmasin ki kitleler ona destegi kesecek ve bunu yapacaklara, bunun için güven verenlere yönelecektir.
Öte yandan, su kosullarda böylesine sagduyulu bir anlayisi taraflara anlatmanin kolay olmadigini da biliyorum. Toplum ortasindan yarilmis, birbirine karsi öfke dolu iki karsit kampa ayrilmis gibi. Önyargilar daha da bilenmis durumda. Bunu son yazima ve twitlerime gelen tepkilerden de anliyorum.
‘Gezi Parki Olaylari ve AK Parti’nin Dünden Bugüne Degisen Politikalari’ baslikli son yazimda hükümete ve Basbakan Erdogan’in üslubuna, yönetim tarzina yönelik elestiriler vardi. Hükümete yandas kesim yalnizca bunu görmüs gibi tepki gösterdi. Öteki taraf da su kosullarda karsiligi olmayan, gerçekçi olmayan ‘devrimci umutlarina’ dokundugum için tepki gösterdi. Iki tarafta da yaziyi bir bütünlük içinde okuyup degerlendirme, anlama çabasi yok. Her sey siyah-beyaz Ya bir taraftan yana olacaksiniz, ya öteki taraftan. Bir futbol fanatigi gibi!
Ama herkes bilsin ki ben fanatik degilim ve hiç olmadim. Benim üslubum bu degil ve partimiz HAK-PAR’in tutumu da böyle olmayacak. Bence serinkanli düsünen sagduyulu insanlara ve örgütlere gerek var.
Kavgaci bir üslupla ve kavrama yetenegini kör eden önyargilarla olumlu bir yere varamayiz. Ancak barisçi, demokratik yöntemlerle, tartisarak, halkin hakemligine basvurarak sorunlarimiza çözüm bulabiliriz.
18 Haziran 2013
Kemal Burkay