Bu savas kimin için
Bundan sekiz yil önce, 2004 yilinda, PKK’de ve Öcalan’in tutuldugu Imrali Adasi’nda önemli gelismeler yasandi.
Güçlü gibi görünen bir baris umudu daha yok oldu.
Devleti yönetenler, daha dogrusu Kürt sorununda süreci her bakimdan kontrol edenler, Türkiye’ye karsi öyle büyük bir ihanetin içindeydiler ki, firsat bu firsat deyip tercihlerini PKK’nin dagdan indirilmesi yönünde degil, PKK’yi dagda tutarak, onun gücünü, AK Parti iktidarini devirmek için girisecekleri darbe sürecinde (öncesinde ve sonrasinda) ise yarayacak bir enstrüman olarak ‘degerlendirme’ yönünde kullandilar.
Oysa Imrali’da PKK’nin bütün paradigmalarini daha yargilama asamasindayken yaptigi savunmalarla altüst eden Abdullah Öcalan, silaha ve silahli mücadeleye dair umutlari yok eden açiklamalar yapmis, PKK’nin önüne hak temelli ve Türkiye’yi de hiçbir sekilde zorlamayacak bir mücadele anlayisi ve talepler manzumesi koymustu.
Öcalan’in formüle ettigi bu mücadele anlayisinin zaman içinde PKK’de hiçbir karsiligi kalmadi ve PKK Öcalan’i da öteleyen Silvan gibi hamlelerle kapilarini barisa, demokrasiye, sivil mücadeleye ve nihayet kendi liderine ve Türkiye’ye sonuna kadar kapatti.
Kürt siyasetinde yasli kusagi temsil eden aktörler, böylesi vahamet dönemlerinde susmayi ve arka planda durmayi tercih eder, ama BDP’nin genç yöneticileri sürecin sözcülügünü yapmaya çalisirlar.
Bu genç liderler de, bugünlerde, inanarak mi söylüyorlar bilmiyorum, ama PKK’nin son savas hamlesiyle Öcalan’in özgürlügü için mücadele edip, Oslo sürecini yeniden talep ettigini ifade ediyorlar ki buna inanmak mümkün degil.
Bu ülkede bebeklerin öldürüldügü, sivillerin katledildigi bir hafizaya iyi gelebilecek her ne varsa, yapilmadan, ve en önemlisi silahlari susturmak yerine, bebeklerin bile öldürüldügü bir dönemin hafizasini yeniden ateslemek yoluyla Öcalan’a özgürlük talep etmenin ve Oslo’yu istemenin akilla bagdasir bir yani var mi?
Gerçek olan su ki Türkiye’yi yeniden masaya davet etmenin yolu Antep’te katliam yapmaktan geçmiyor.
Silahlari susturmaktan ve Ortadogu’daki Sii ittifakindan çekilmekten geçiyor.
PKK bu Sii ittifakinin bir parçasi olmaya devam ettikçe, ne Öcalan’in özgürlügü için mücadele ettigini söyleyebilir, ne de Oslo’yu yeniden talep ettigini iddia edebilir.
Çünkü bu ittifakta yer alan güçler, Öcalan’in özgürlügünün veya ev hapsinin konusuldugu bir Türkiye’yi, ve Oslo sürecini istemezler.
Normal olarak bu iki seyin, PKK’nin talepleri olmasi gerekir, ama Osman Öcalan’in aynen ifade ettigi gibi, PKK kendisi için degil baskalari için savasiyor.
Baskalarinin savasi demek her seyden önce, AK Parti hükümetinden kurtulmak ve bunun için bir Kürt-Türk savasini yaratacak siyasi kosullari yani halki hedef alan katliamlari göze almak demektir.
Dolayisiyla bu strateji tek basina PKK’nin kotardigi bir strateji olmaktan uzak oldugu gibi, PKK eylemleri de ‘simariklik’ ve ‘etkinlik’ gibi kelimelerle açiklanamaz.
PKK’nin son on yillik tarihinde iki önemli dönemeç var.
Ilki Kandil’de 2004’te PKK’ye savas karari aldirilan kongre.
Ikincisi Silvan saldirisi ve bu saldiridan sonra Sii ittifakinin kontrolünde ete kemige bürünen son savas hamlesi.
Osman Öcalan’in Bugün gazetesine verdigi söylesi bu tarihî dönemleri çok iyi açikliyor. Ama dikkat ettim medya bu söylesiye pek ye vermedi.
PKK’yi dün ve bugün, kim, kimler bu konumda tuttu ve tutuyor, kardes Öcalan’a kulak verelim isteseniz:
‘Meseleye üç ana noktadan bakiyorduk. Birincisi örgütün yasam tarzi degismeli, daha çok bireyin ihtiyacina cevap veren örgüt olmali. Ikincisi dis iliskiler sistemi bütünüyle degismeli. Üçüncüsü Kürt hareketine yönelik hegemonyaci tarz birakilmali. ‘Siyasal çözüm üzerinden iliskiler gelistirilmeli’ dedik. Ancak bu çabalarimiz basta Milli Istihbarat Teskilati (MIT) tarafindan destek görmedi. Sahsimin tasfiyesi için ugrastilar.
2002 yilinda, PKK’nin varligina son verip KADEK ile esnek ve siyasi bir çözümü arayacaktik. Ancak devlet, Ergenekon ile müdahalesini yapti.
Türk devleti, Suriye ve Iran istihbarati ittifak içerisinde tasfiyemi esas aldi. Örgütü siyasal bir güç haline getirme çabalarimiz ortak girisimlerle sonuçsuz birakildi.
2002-2003 yillariydi. Biz silahin devreden çikartilmasi, halkin siyasi bir güç haline getirilmesi ile çözüme gidilmesine inandik. Bu isin düsüncesini olusturarak yapmak istedik.
Ergenekon çözüm istemedi. Bütün bu güçler karsimizda birlesmisken bizim siyasi bir arayis ve çaba içerisinde olmamiz basari sansimizi azaltti. Böylelikle dislandik. Iran, Irak, Suriye rant sagliyor, savasin bitmesini istemez. PKK herkese hizmet etti ama bir tek kendisine hizmet etmedi. PKK’nin bugün yürüttügü savas birçok güce hizmet ediyor.’
AK Parti hükümetinin en büyük siyasi hatasi Imrali tarihinin üstünü örtmesi, ve bu tarihin Ergenekon baglaminda hesabini sormamasidir. Kürt açiliminin can damari buydu, ama hükümet bunu görmedi.
AK Parti ordunun darbe heveslerini kirdi, ama ayni ordunun içindeki Ergenekoncularin PKK’yi kullanarak tezgâhladiklari büyük oyunu yani Firat’in ötesindeki Neo-Ittihatçi ve Sii dayanismasini görmezlikten geldi.
Kürt sorununda dogru bir alginin olusmasi, bugün artik, PKK’nin son Kürt isyani oldugunu tekrarlayip durmaktan geçmiyor. Maalesef bu isyan o isyan degil artik.
Osman Öcalan’in ifade ettigi gibi, sorun, PKK’nin kendisi için degil baskalari için savasiyor olmasidir. O ‘baskalari’ Baasçilar, Mollalar vs. olabilir. Tümüne savas açamazsiniz.
Ama o baskalari asil olarak Türkiye’deler ve Imrali sürecini bir ihanet sürecine dönüstürmekten yargilanmadiklari sürece, bu ülkenin vatandaslarinin ugradigi ihanetin boyutlarini, yani hakikati görmesi asla mümkün olmayacak.
—————————————–
Taraf-25 Agustos
Orhan Miroglu