Burkay: Kosullar HAK-PAR’in gelismesine uygun

Söylesi: Sultana Korkmaz
Asagidaki söylesi Milat Gazetesi’nden Sultana Korkmaz’la yapildi ve gazetenin 6 Temmuz 2013 tarihli sayisinda yayinlandi. Burkay bu söyleside son gelismeleri, çözüm sürecini ve Gezi olaylarini degerlendirdi.
Öncellikle Akil Insanlarin toplumla temasindan sonra raporlastirdiklari taleplerde sizin dikkatinizi neler çekti?
Bu raporlarda hem talepler, hem endiseler var. Bölgeden bölgeye talepler ve endiseler hem oldukça çesitlilik, hem de farklilik gösteriyor. Bu da dogal bir sey. Kürt nüfusun yogun yasadigi Dogu ve Güneydogu’da Kürt halkinin talepleri ön plana çikiyor. Bu talepler arasinda anadilde egitim, Kürt kimliginin tanimi veya herkese esit mesafede yeni bir vatandaslik tanimi, yeni ve demokratik bir anayasa, seçim barajinin düsürülmesi, koruculugun kaldirilmasi, köye dönüslerin kolaylastirilmasi, yerinden yönetime el verir meclisler, köy ve kasaba adlarinin geri verilmesi, egitimin halihazirdaki soven niteliginden arindirilarak demokratiklestirilmesi, dogal ve tarihi çevreye zarar veren HES’lerden vazgeçilmesi, bölge ekonomisini gelistirecek projeler var. Benzer taleplere, yine önemli bir Kürt nüfus barindiran diger bölgelerde de rastlaniyor. Endiseler de var tabi. Hükümet bu konuda ne kadar samimi, neden kalekollar yapiliyor, vb Yer yer de Alevi nüfusun yogun oldugu yerlerde onlarin talepleri öne çikiyor. Cem evlerinin statüsünün taninmasi, zorunlu din derslerinin kaldirilmasi vb
Bati bölgelerinde, Iç Anadolu’da, Karadeniz’de ise farkli endiseler agir basiyor. Ülke bölünmesin, PKK ne kadar samimi, acaba gerçekten silah birakacak mi, Öcalan’a af çikacak mi, vb
Ama tüm bölgelerde ve halkin tüm farkli kesimlerinde agir basan ortak tutum bu çatisma ortaminin sona ermesi, silahlarin susmasi ve bundan kaynakli can kayiplarinin bitmesi, ülkenin huzura kavusmasi. Kanimca bu önemlidir ve sürecin basari sansini arttiriyor.
Bu taleplerden hangileri size uygulanabilir geliyor ve hangileri uygulanamaz sizce?
Yukarda sözünü ettigim taleplerin tümü de karsilanabilir taleplerdir. Kanimca bu taleplerin özü, Kürt sorununun esitlik temelinde adil çözümü ve ülkenin demokratiklesmesidir. Öyle olunca neden yerine getirilmesinler. Bu ülkede hiç kimse de ortaya çikip açikça, esitlik olmasin demiyor. Tersine herkes kardeslikten söz ediyor. Öyle olunca bunu lafta birakmayip geregini yapmali. Öyle ki yüzyili askin süredir devam eden bu sorun artik tarihteki yerini alsin, ülkeye herkes için özgürlük ve baris gelsin, ileri bir demokrasi hayata geçsin.
Hükümet böylesine bir reform sürecini baslatir ve kararli biçimde gerçeklestirmeye çalisirsa hem Kürtlerin, hem diger demokrasi güçlerinin endiselerini giderir ve güvenini kazanir. Bununla ülkeye baris gelecegi ve birlikte yasamanin zemini olusacagi için, Türk kesimindeki endiseler, bölünme fobisi de ortadan kalkar.
Çözüm sürecinin baslangicindan bu yana Kürtlerin ve BDP’nin tavrini nasil görüyorsunuz? Çözüme yönelik sonuç alinir mi?
Kürt kesiminde sürece büyük destek var. Biz HAK-PAR olarak daha basindan beri silahlarin susmasini, PKK’nin silah birakmasini savunduk. Uzunca bir zamandan beri Kürt toplumu içinde silahlarin çözüme hizmet etmedigi, tam tersine engel oldugu görüsü birhayli yaygindi. BDP kesiminde de zaman zaman bunu dile getirenler oldu, ama etkili olamadilar. Buna karsilik silahlari sigorta gibi görenler veya gösterenler de vardi. Ama son dönemde Öcalan’in bu konuda net tutum almasi ve silahli mücadelenin artik miadini doldurdugunu dile getirmesiyle PKK ve BDP’nin tutumu da degisti. Böylece silahlarin susmasi ve PKK’nin tümden silah birakmasi için geçmise oranla daha elverisli bir ortam olustu.
Çözüme gelince, bu elbet farkli bir sey. Silah birakma tek basina çözüm degil. Çözüm Kürt halkinin tüm temel haklarinin taninmasiyla olur. Ama silahlarin susmasi ve PKK’nin belli kosullarla tümden silah birakmayi kabul etmesi, çözüm için de uygun bir zemin olusturuyor. Yeter ki hükümet bu konuda samimi ve kararli olsun. Eger ‘süreç yalnizca PKK’ye silah biraktirmaktan ibaret’ denirse, açik ki bu ne çözüm, ne de baris olur.
Kürt siyaseti demisken siz Kürtlerin birbirine yönelik eylem, söylem ve siyaset pratigini nasil görüyorsunuz? Eskiye göre Kürt siyasetinde neler degisti?
Kürt siyaseti de aynen Türk siyaseti gibi çok renklidir. Basindan beri, özellikle de Kürt hareketinin canlandigi 1960’li yillardan itibaren Kürt siyasetinde farkli çizgiler oldu; sol, liberal ve Islamci çizgiler Özellikle solda çok sayida fraksiyon olustu. Bu çizgiler arasinda yogun tartismalar yasandi; ama PKK’ye gelinceye kadar, bazi yörelerdeki sag-sol çatismalarinin ötesinde siddet görülmedi; çogu zaman da uygarca iliskiler, diyaloglar, hatta ortak çalismalar oldu. Ama 1970’li yillarin sonuna dogru ortaya çikan PKK, çogu kendisinden önce, daha 1960’li yillarda, 1970’li yillarin basinda ortaya çikmis ve oldukça kitlesel ve etkili olan Kürt örgütlerine karsi hasmane bir tutum takindi, onlarin varligini kabul etmedi ve onlarla mücadelede siddeti baslica yöntem haline getirdi. Bu ise Kürt siyasetini terörize etti ve Kürt kesiminde pek çok kadro bu yanlis politikanin kurbani oldu.
Gelinen asamada siddetin bir çözüm olmadigi görüldü. Bunca can kaybindan ve yikimdan, çekilen bunca acidan sonra PKK de artik silahlari birakma noktasina geldi. Bu elbette olumludur. Umarim bu süreç tamamlanir, PKK tümden silah birakir, artik akan kan durur ve Kürt siyaseti, hatta bir bütün olarak Türkiye siyaseti normallesir. Kürt halki hakli taleplerini siyasal ve barisçi yöntemlerle dile getirir ve Kürt örgütleri arasindaki iliskiler uygarca bir nitelik kazanir. Onlar ortak noktalarda birlikte hareket ederler, farkli düsündükleri konularda ise herkes kendi politikasi yönünde yürür. Türk devleti de baskinin ve inkarin bir çözüm olmadigini kavrayip, Kürt halkinin temel haklarini tanima yönünde ciddi adimlar atar ve sözünü ettigimiz, esitlik temelindeki adil çözüm gerçeklesir.
HÜDA PAR ve HAK PAR Diyarbakir’daki Kürt konferansina katilmadi. Ayrica Ahmet Türk bu partileri tekrar çagiracaklarini söyledi? Burada neler oluyor?
HÜDA PAR’in katilmama gerekçesini bilmiyorum. Biz ise, ortak bir konferans düzenleyeceksek, öncelikle siyasi partiler olarak bir araya gelip konferansin amacini, gündemini, zamanini ve diger gerekli seyleri ortaklasa belirleyelim dedik. Oysa DTK-BDP kesimi zaten, Öcalan’dan gelen öneriye uygun olarak konferansin adini, amacini, zamanini belirlemisti ve 15 gün içinde, yani haziran basinda yapilacagini iletmislerdi. Bunda bir degisiklik yapmaya yanasmadilar, bir araya gelip önerilerimiz üzerinde konusmaya bile gerek görmediler. Bu durumda konferans kendilerine göre düzenlenmis bir toplantiydi, bizim açimizdan bir olup bitti idi. Bu nedenle katilmadik.
Karayilan’in üçüncü asamada Öcalan’in özgür olacagina dair bir beyanati var. Bu ne anlama geliyor? Sizce Öcalan özgür olabilir mi?
Bunu bilemem. Karayilan bunu neye dayanarak söylüyor onu da bilmiyorum. Zaten 3. asama surda kalsin, 2. asamanin ne oldugu bile tam belli degil. MIT Müstesari Hakan Fidan’la Öcalan hangi konuda uzlastilar, süreç, PKK’ye silah biraktirma hedefi disinda neleri kapsiyor, bunlar belli degil. Bu konuda ne hükümet bir açiklama yapti ne de PKK-BDP kesimi. Hükümetin bu arada ne gibi adimlar atacagi belli degil.
Ama umarim PKK’nin silahli güçlerinin tamamini sinir disina çekme ve daha sonra da silahlari tümden birakma asamasi bir yol kazasina ugramadan devam eder ve gerçeklesir. Bu arada hükümet de reform sürecine yeniden sarilir ve güven verici adimlari atar. Böylece çözüm yönünde mesafe aliriz, barisa da yaklasiriz. Son asamada elbet bir genel af da gündeme girer, neden girmesin. O asamada Öcalan da öteki siyasi tutuklular da özgür olabilmeliler. Çözüm gerçeklesir ve ülke barisa ulasirsa, ortam bir af için olgunlasir ve kamuoyu bunu anlayisla karsilar.
HAK PAR Genel Baskani olarak siz partinin gelecegini nasil görüyorsunuz? BDP disinda taban bulabilecek Kürt partileri var mi?
Partimizin gelecegini iki nedenle olumlu görüyorum. Birincisi, silahlarin susmasiyla birlikte konjünktür degisiyor, ortam legal, barisçi siyasi hareketler için elverisli bir hale geliyor. Siddetin esir aldigi bir ortamda bu mümkün degildi, toplum savasanlara göre kutuplasiyordu. Ama siddetin bir çözüm olmadigi her iki taraf açisindan da görüldü ve siyaset normallesme yolunda. Bu, siyasi hayati çogulcu bir hale getirecek. Ikinci olarak HAK-PAR’in hem Kürt sorununun çözümü, hem de genel olarak demokratiklesme bakimindan, kitlelerin istek ve çikarlarina uygun bir programi var. Kürt sorununun esitlik temelinde federal çözümünü savunuyoruz ve bunu isteyen tek partiyiz. Bunun yani sira laik ve demokratik bir toplumu savunuyoruz. Alevi sorununun çözümü konusunda da net bir politikamiz var. Devlet din alanindan elini çekmeli; ne herhangi bir inanca baski yapmali, ne de imtiyaz tanimali. Insanlar, inançlarini özgürce yasamalilar. Partimiz ayrica kadin haklari, isçi haklari ve sosyal haklar, çevrenin korunmasi konularinda da demokratik bir programa sahip. AB üyeligini destekliyoruz. Tüm bu nedenlerle HAK-PAR’in kitlesellesmesi için uygun kosullar var ve gerisi bizim örgüt olarak enerjimize ve kararliligimiza kalmis. Bunu basaracagimiza inaniyorum.
Siz de bir alevi siyasetçi olarak üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim isminin veriliyor olmasini nasil görüyorsunuz? Bunun karsiliginda hükümetin Pir Sultan Abdal Üniversite’sini açmasi sizce yeterli midir?
Ben Dersimli’yim ve Alevi-Kürt bir çevreden geliyorum. Ama bununla ‘Alevi siyasetçi’ diye nitelenmem gerekmiyor. Ben bir sosyalistim. Kürt sorununun çözümü de, Alevi sorununun çözümü de, kadin haklari, basörtülülerin özgürlügü, isçi haklari ve çevre sorunlari da benim gündemime girer. Partimizin politikalari özgürlügü, degisimi ve çagdas, ileri bir demokrasiyi hedefliyor. Bunun için HAK-PAR’in programini benimseyen ve partinin amaçlari için çaba gösteren Kürt ya da Türk, Sünni ya da Alevi, sosyalist, sosyal demokrat, liberal, ya da dindar herkesle omuz omuza çalisiyoruz.
3. Köprü bence, en basta genis bir orman alanini yok edecegi için yanlis bir proje. Istanbul’un trafik sorunu toplu ulasimla, yer alti ulasim sistemi (metro) ile ve Bogaz altindan tüp geçitlerle çözülmeli. Ama 3. Köprü ille de yapilacaksa ona, yaptigi kiyim nedeniyle Alevilerin büyük alerji duydugu Yavuz Selim’in adi konmamali. Böyle bir esere Pir Sultan’in da, Mevlana, Yunus Emre, Orhan Veli veya Nazim Hikmet’in de adlari pekâlâ verilebilir. ‘Baris Köprüsü’ adi da verilebilir ve bu tam da yasadigimiz tarihi sürece uygun düser.
Gezi Parki olaylari ve Ak Parti’nin dünden bugüne degisen politikalari hakkinda ne düsünüyorsunuz? Sizce bu bir sivil ayaklanma mi yoksa bir darbe girisimi midir?
Gezi Parki’na Osmanli Topçu Kislasi veya AVM yapma projesi yanlisti ve buna yönelik tepki son derece hakli, sivil-çevreci bir tepki idi, ben de destekledim. Ama Barisçi biçimde baslayan bu eyleme hükümetin tepkisi basta son derece sert ve yanlis oldu. Hükümet bu hakli sese kulak verecegine, parktaki barisçi direnisi polis gücü ve biber gaziyla dagitti. Bu ise hem olaylarin daha da alevlenip ülke sathina yayilmasina yol açti, hem de öteden beri AK Parti iktidarina karsi olan, onu seçim sandigi disinda, sokakta yikmak için firsat kollayan kesimlerin isin içine karismalarina ve olaylarin çigirindan çikmasina neden oldu.
Ama Hükümet bir süre sonra yaptigi yanlisi kavradi ve bizzat Basbakan’in agzindan, mahkeme kararina uyacagini, karar olumsuz olursa plebisite gidecegini söyledi. Bence bu söz konusu sivil direnis bakimindan bir basari idi; ama ne yazik ki Taksim Platformu buna bakip eylemi sonlandirmadi. Bazi sol gruplar da bu durumdan bir devrim bekler oldular. Bunun mümkün olmadigini, siddetin yayilmasi halinde bunun olsa olsa bir darbeye yol açacagini söyledim, yazdim. Elbet bu ülkede hâlâ askeri darbelerden umut bekleyenler var. Ama bu mümkün mü? Kanimca bu saatten sonra degil. 1970’li, 80’li yillarda yasamiyoruz.
Dengê Kurdistan