Celal Talabani, Kürtlerin davasi ve baris…

Hasan Cemal
05 Ekim 2017
Celal Talabani’nin ölüm haberi geldiginde, hatiralar yillarin ötesinden, dipsiz bir kuyudan içimi acitarak çikmaya basladi.
Kürt sorunuyla ilgili kitaplarimi önüme koydum. Sayfalar arasinda ne kadar çok geçiyordu adi…
Mam Celal’la ilk kez 1992’de tanismis, Erbil’de Sabah gazetesi için uzun bir söylesi yapmistim. Görüsmeyi sevgili Cengiz Çandar ayarlamisti.
KÜRDISTAN IÇIN FEDERASYON!
Erbil, 1992 yili Ekim ayi.
Yoksulluk ve yokluk damgasini vurmus Kuzey Irak’a. Dogru dürüst yiyecek yok.
Kaldigimiz Sirin Palas otelinde havlu isteyince, beyaz çarsaf veriyorlar, ama bunun için üstüne ekstra para aliyorlar.
Elektrik yok gibi. Tek hatlik bir uydu telefondan ise
koca bir gazeteci ordusu haber geçmek için uzun
kuyruklar olusturuyor. Üstelik dakikasi 20 Amerikan Dolari’na…
Erbil Kalesi, kayalik bir tepenin üstünden bakiyor sehre.
Kalenin duvarlarinda Ingilizce sloganlar asili,
birinde “Kürdistan için federasyon, Irak için demokrasi!” yaziyor.
ALTIN DEGERINDE BIR FIRSAT
Saklava, 1992 yili Ekim ayi.
Ilk görüsme, Ekim 1992, Saklava
Mam Celal’le ilk söylesimi çeyrek yüzyil önce 1992’de yapmistim
Yesillikler içindeki eski otelden bozma karargâhinda Celal Talabanî’yle sohbet ediyorum.
Gönlünde Turgut Özal’in ayri bir yeri oldugunu belli ediyor. Ecevit’in bu kadar ‘soven milliyetçi’ bir çizgiye nasil gelmis olduguna hayret ediyor.
Gözleri yuvalarinda hizli dönen, kolay iletisim kurabilen, neseli, hani ‘dört kol çengi’ derler ya, öyle bir insan.
Kafasinda dolasan tilki sayisinin az olmadigini anlatiyor bu gözler. Ortadogu’nun biçak sirti dengelerinde otuz yildir siyaset yapmak, elde silah dagda dolasmak kolay is degil.
Hiç yerinde duramiyor, sürekli kipir kipir. Bir konuda güzel bir firsat yakalamis ve bunu heba etmemek, bir an önce degerlendirmek isteyen bir insanin heyecanli psikolojisini yansitiyor davranislari. Bu, karakterinin bir parçasi mi, yoksa içinde yasadigi döneme mi özgü, bilemiyorum.
Celal Talabanî, Körfez Savasi sonrasinda altin degerinde bir firsatin Irak Kürtlerinin eline geçtigine inaniyor.
Nedir bu firsat ?
Irak’ta demokratik bir federasyon…
Bagdat’in kendileri için günün birinde yine tehdit olusturmasini önleyecek konfederasyona yakin gevsek bir federal devlet yapisi.
Saddam Bagdat’ta düsene kadar da Irak Kürdistani’nda güçlenecek, giderek devletlesecek Kürt varligi…
Celal Talabanî’nin heyecani da, Apo’ya dönük öfkesi de anlasilan bu yüzden. Kürtlerin ele geçirdigi bu essiz firsatin degerlendirilmesine tas koyan bir insan olarak Apo’ya agzina geleni söylüyor.
BAGIMSIZ KÜRDISTAN…
Erbil, 1993 yili Kasim ayi.
Celal Talabanî’nin ‘bagimsiz Kürdistan hayali’ yok muydu ?
Bu soruyu birden pat diye kendisine yönelttigimde önce söyle bir gülümsüyor.
Bir ideal olarak böyle bir hayalin varligini tabiî reddetmiyor. Ya da bu ideali bugün için yüreginde saklamaktan baska çaresi olmadigini görüyor.
Kürt lider Talabanî’nin söyledikleri söyle özetlenebilir:
Bugün hayalleri degil gerçekleri kovaladiklarini… Kürt ulusunun zorla birçok parçaya bölündügünü… Ama bunca yillik aci tecrübelerden sonra gerçekçi olmayi ögrendiklerini… Asil bugün dört ülkenin sinirlarini degistirmenin hayal oldugunu…
Bu nedenlerle ideali bir yana koyup, ayrilikçi emeller gütmediklerini…
Bugün için Irak’ta demokratik bir federasyondan ya da gerçek bir demokrasinin geçerli oldugu bir Irak’ta ‘özerk bir Kürt yönetimi’ istediklerini…
BIR HAYALDI, GERÇEK OLDU!
Bagdat, 9 Mayis 2003.
Celal Talabani’yle görüsmeye giderken dikkatimi çekiyor,
Amerikan tanklari, bütün kritik köseleri tutmus durumda.
Mam Celal neseli.
1993’ten beri ilk kez görüsüyoruz.
Tepeden tirnaga silahli pesmergelerin korudugu bahçe içindeki mükellef villasinda çok keyifli bir hali var Talabani’nin.
‘Mutlusunuz!’ diyorum.
‘Nasil mutlu olmam. Bak simdi Bagdat’tayim. Bir hayaldi, gerçek oldu.’
Su sözlerini not ediyorum:
“Türk-Irak iliskilerinde biz Kürtlerin yeri önem kazanacak; Irak Kürtleriyle iyi iliski, Türkiye’nin kendi Kürtleriyle de iyi iliski içinde olmasi demektir.’
[/b>MAM CELAL’IN SOFRASI…
Bagdat, 31 Ekim 2007.
Havalimanindan çikar çikmaz kendimizi tank gibi zirhli kocaman bir cipin içinde bulduk.
Önümüzde, Irak Cumhurbaskani Celal Talabani’nin ofisi tarafindan gönderilen silahli korumalarla dolu iki ciple birlikte hiç vakit geçirmeden büyük bir hizla yola koyulduk.
Iç içe beton duvarlardan olusan Bagdat manzaralarini seyrederek gittik bir süre. Hayat surlarin, kum torbalarinin, dikenli tellerin gerisine çekilmis gibiydi.
Betondan yüksek surlarin arkasinda, Baris adi verilen Cumhurbaskanligi Sarayi buradaydi.
Talabani’yle ilk mülakatimi 1992’de yapmistim. O tarihte de PKK’yi elestirmis, Apo’yu agir dille suçlamisti.
Simdi Irak Cumhurbaskani olan Talabani sözlerine yine PKK’yi elestirerek basliyor:
‘PKK silah birakmak zorunda. PKK eger bu dönemde tümden silah birakmaya hazir degilse, o zaman kosulsuz ve ucu açik bir ateskes ilan etmelidir.
Sözü askere getiriyor:
‘En üst düzeyde komutanlarin, ‘Barzani kim, Talabani kim ki, asiret reisi olmaktan baska,’ söylemleri hiç hos degil. Ama ben bunlarin üzerinde durmadim. Ama Basbakan Erdogan’a yakindim.’
Mülakatin arkasindan yemek tabii. Talabani’nin sofrasina oturmak bir “ayricalik”tir çünkü…
Kebaplar, bizim etli ekmege benzeyen, bulgurdan yapma Musul kuppasi, içli köfte tadinda Halep köftesi, pirinç pilavi, etli bamya, tavuk…
Her aksam böyle mi diye sorunca, Talabani’den ‘Misafir olunca,’ yaniti geliyor.
Barham Salih gülüyor:
‘Aksamlari misafir hiç eksik olmaz ki Mam Celal’in sofrasindan.’
Ve sonunda, ‘Misafir, ev sahibinin bayramidir, senligidir der Kürtler” sözü Mam Celal’in…
ERDOGAN’A SON MESAJI…
Süleymaniye, 14 Kasim 2012.
Son görüsmemiz, Süleymaniye, 14 Kasim 2012
Insanlik ayni zamanda bir baris adamini kaybetti
Süleymaniye’ye yukaridan bakan Debasan’a tirmaniyoruz. En tepede, Celal Talabani’nin yesillikler arasindaki görkemli konutu uzaktan kendini belli ediyor.
Birinci Dünya Savasi sonrasinda Ingilizlere karsi bölgede Kürt isyanini baslatan ve savasan Seyh Mahmut Berzenci’nin at üstündeki heykeli de dikkat çekici…
Mam Celal’le ilk mülakatimi 1992’de Irak Kürdistan’indaki Saklava’da yapmistim. Yirmi yilda nereden nereye gelindigini konustuk. Tabii Cengiz Çandar’i sordu, Mezopotamya Ekspresi adini tasiyan son kitabini da benden ögrendi..
Cumhurbaskani Talabani’yle sohbetimizin en uzun bölümünde, Tayyip Erdogan’la Kürt ve PKK sorunlari yer aldi. Bir bölümü yazilmamasi kaydiyla yapilan konusmamizda Talabani bir ara sunu çitlatti:
‘Geçen yil eylül ayindaki Birlesmis Milletler Genel Kurulu sirasinda Tayyip Erdogan’la bulustuk. Kendisine dedim ki:
‘PKK bana geldi. Silah birakmaya hazir oldugunu söyledi, (Bunu söylerken, bana dogru egildi, ‘silah birakmak’tan söz ediyorum, ‘ateskes’ten degil dedi). Bunun için iki kosulu vardi. Biri genel af, öteki anayasadaki vatandaslik tarifinin yeniden yapilmasi ve Türk sözcügünün çikarilmasi…”
Celal Talabani yine ayni çagriyi yapti PKK’ya:
‘Silahli mücadelenin süresi dolmustur, artik dagdan inis zamanidir.”
Talabani, PKK ile diyalog kapisini yeniden açmak gerektigini belirttikten sonra altini kalin olarak çizdi:
‘Diyalog kapisini bir tek adam açabilir ve ancak hapishanedeki o adam, Öcalan, dagdakileri indirebilir.’
Talabani bir ara sözü Türkiye’nin Suriye’ye iliskin politikalarina da getirdi:
‘Türkiye, Suriye’yi tam dogru okuyamadi. Önce her seyin çok kolay olacagini, Besar Esad’in çok çabuk gidecegini sandi, ama sonra bunun böyle olamayacagini gördü.’
Irak Cumhurbaskani Talabani sohbetimizde Basbakan Erdogan’a bir de su mesaji gönderdi:
‘Kardesim Erdogan;
Kürt sorununu çöz ve daglara barisi getir. Artik zaman daglarin degil, halkin oylariyla seçilmis meclislerin çatisi altinda siyaset yapma zamanidir.
Sevgili kardesim;
Kürt sorununun çözümü, hem Türkiye’ye hem bölgemize baris ve istikrar getirirken, sana da seçim sandiginda çok daha fazla oy kazandirir.’
Celal Talabani, Süleymaniye’de kendisiyle yaptigim 14 Kasim 2012 tarihli bu görüsmeden bir ay sonra üst üste beyin kanamalari geçirdi, konusma yetisini kaybetti ve bir daha sagligina kavusamadi.
Ilk görüsmemizden 20 yil sonraki bu son görüsmemizde, yeni çikan ve Mam Jalal, From a Freedom Fighter to a President isimli albüm kitabini bana imzalayip vermisti.
Celal Talabani’nin ardindan Kürt dünyasinda dogan bosluk öyle kolay dolamayacak.
Mam Celal, Kürtlerin davasini, Cengiz Çandar’in dedigi gibi, uluslararasi sahneye çikaran büyük bir ‘dava adami’ydi.
Kürtlerin davasini tam 70 yil süren yilmaz bir mücadeleyle daglardan uluslararasi diplomasinin doruklarina, Irak Cumhurbaskanligi’na kadar tasimisti.
Insanlik ayni zamanda bir baris adamini kaybetti.
Mam Celal’i tanimis olmaktan mutluyum. Topragi bol olsun, huzur içinde yatsin.
Dengê Kurdistan