Cemali’den bir hikâye: KONUSAN ESEKLER
Gençligimde köyleri kasabalari dolasir, saz çalardim. Yani bir halk ozaniydim, halk tabiriyle ‘asik’tim. Böylece hem hosuma giden bir isi yapar, hem de ekmek parami kazanirdim.
Bu isi yaparken en çok köpeklerden korkardim. O zamanin köpekleri simdiki sehirli köpekler gibi terbiye edilmis ve uysal degillerdi. Yabanciya aman vermez, pesime düser, bazen de isirirlardi.
Günün birinde yolum daglar arasinda garip bir yere düstü. Yol, iz geçmeyen bu vadide ne bir ev vardi, ne bir köpek Yani burada ne yolumu kesip beni kovalayacak bir canli vardi, ne de saz çalip türkü söyleyecegim, bana ekmek ve su verecek bir insan.
Ama ilginçtir, saga sola sürüyle esek serpilmis, yemyesil çayirlarda özgürce otluyor, esiniyor, aniriyorlardi.
Sizin anlayacaginiz burasi tam bir esek cenneti idi.
Yorulmustum, ötede akan bir suyun kiyisina, çimenlerin üstüne yan gelip uzandim, azicik dinlendim. Manzara çok hostu. Kimsecikler olmasa da, dogal bir aliskanlikla elimi saza atip türkülerimi söylemeye basladim.
Ve ben saza baslar baslamaz, gariptir, esekler de baslarini çimenlerden kaldirip kulak kabarttilar. Sonra yavas yavas çevremde toplandilar. Ister istemez sustum, eseklere göz gezdirdim. Içlerinden biri dile gelip konusmaz mi!
‘Neden durdun asik, çalmaya devam et sene!’
‘Vay canina!’ dedim kendi kendime. Esegin konusmasina çok sasirmistim, agzim açik kalmisti.
‘Sen, sen konusuyorsun… Nasil olur bu? Bir esek nasil konusur?..’
‘Ne sandin,’ dedi esek. ‘Yalniz insanlar mi konusur?’
Bir baska esek atildi:
‘Sesin de bayagi güzel, ne güzel aniriyorsun!’
Bu lafa canim sikildi, yüzümü burusturdum. ‘Benimkisi anirma degil, ben türkü söylerim. Anirmak eseklere özgüdür,’ dedim.
‘Sen öyle bil,’ dedi esek. ‘Türkü söylemek bize göre anirmaktir ve sen basbayagi güzel aniriyorsun!..’
Yapacak bir sey yoktu. Lafi degistirdim. Söyle çevreye göz gezdirip ‘Burasi da ne kadar hos! Her yer yemyesil ’ dedim.
Saskin bakislarini yüzüme diktiler. ‘Nasil,’ dediler, ‘yemyesil mi dedin?!.’
‘Evet Öyle degil mi?’
Baslarini salladilar, içlerinden biri söyle dedi: ‘Yesil olur mu canim, her taraf kipkirmizi, görmüyor musun?’
Bu kez ben sasirdim:
‘Siz ne diyorsunuz?! Baksaniza her yer yemyesil ’
Bu kez esekler bir kahkaha kopardilar ve koro halinde söyle dediler:
‘Hayir, ya senin gözlerin bozuk ya da kafayi yemissin!’
Sustum, yapacak bir sey yoktu. Ne yapacagimi düsünürken gözlerim akan suya takildi. Susamistim da. Bir avuç su alip içeyim dedim. Ama ilk yudumunu agzima almamla tükürmem bir oldu. Fena halde tuzluydu, öksürüyordum.
‘Hey, ne oldu?’ dediler eseklerden bazisi.
‘Çok tuzluymus ’ dedim.
‘Hadi canim sen de!’ dediler. ‘Bal gibi sudur bu.’ Sonra da bir kez daha sinarmis gibi baslarini koyup likir likir içtiler ve bana döndüler:
‘Bu suyun neresi tuzlu?!.’
Kendi kendime, ‘allah allah!’ dedim, ‘Acaba ben mi yanildim? Avucumda önceden tuzlu bir sey mi vardi ne?.. Egilip akan suda ellerimi yikadim ve bir avuç su daha alip agzima götürdüm. Ama hayir, akil almaz biçimde tuzluydu.
Içimden, ‘bu eseklerle anlasmak çok zor ’ dedim. Orada daha fazla kalirsam kendim de eseklesecegimi düsündüm. Yavasça ayaga kalktim, sazi omuzuma attim.
‘Nereye?’ dedi, iri boz eseklerden biri.
‘Acikmisim,’ dedim, ‘bir köy bulayim da bir seyler yiyeyim ’
‘Canim burda yiyiversene. Bu kizil çimenler nerede bulunur! Onlar bize de yeter, sana da ’
Iyice afalladim. ‘Ben yine de gideyim ’ deyip aralarindan söyle bir siyrildim ve yola düstüm.
‘Sen bilirsin,’dediler. ‘Hadi güle güle, güle güle!’
Ve arkamdan koro halinde anirarak bir kahkaha koyverdiler. Arada su sözler kulagima çalindi: ‘Besbelli, bu bir kaçik!’
Tepeyi asinca gördüklerimden ve duyduklarimdan afallamis halde, ‘Acaba rüya mi görüyorum?’ dedim. Suratima bir tokat attim. Hayir, rüya filan degildi. Eseklerin kahkahasi hâlâ kulagima kadar geliyordu
* * *
Sevgili okurlar, hikâyemiz burada bitti. Sanirim zavalli eseklere haksizlik ettik. Onlarin dünyasi bizden çok farkli olsa da önyargilari, ezberleri yoktur. Onlar dogaya uygun yasayan, neyi nasil görüyorlarsa öyle bilen zararsiz, bundan da öte çok faydali hayvanlardir. Ama bu hikâye de zaten, ‘Kizim sana söylüyorum, gelinim sen anla!’ türündendi
7 Temmuz 2013
C E M A L Î