Makale

Cihadistan, Suudi Arabistan ve Iran

Çeviren: Nizamettin Karabenk

Cihatçi bir harket olan Irak-Sam Islam Devleti (ISID) örgütü, Irak’in kuzey bölgesinde bir yerlesin yeri ve ülkenin üçüncü büyük kenti Musul’u ele geçirmesiyle çarpici ve kapsamli bir zafer kazanmis oldu. Örgütün savasçi militanlari, Saddam Hüseyin’im memleketi Tikrit’i de alarak, güneye yani Bagdat’ta dogru ilerliyorlar. Kerkük’ün Kürtlerin eline geçmesi dikkate alindiginda, Irak ordusunun dagilmis oldugu anlasiliyor. ISID militanlari ayni zamanda Türkiye Konsoloslukta görevli Türk diplomatlarini ve Irak’a tasima yapan kamyon soförlerini de rehin aldilar. ISID hareketi, gelinen asamada, Irak’in dogu ve kuzey bölgeleriyle birlikte Suriye’nin kuzey-dogusunda tartismali hale gelen bölgede de genis bir alani kontrol ediyor. Bazi yorumcular, bir ülkenin sinirlarini asan nitelikteki bu bölgeyi Cihadistan olarak adlandiriyorlar. ISID hareketi, mümkün oldugu yaygin alanda, Kur’an’in özel hükümleri temeline dayali sosyal düzenlemesinin yapildigi seriat yasalarina göre yönetim faaliyetlerinin yürütülecegi Halifelik idaresinin yeniden tesis etmeye çalisiyor.

ISID örgütünün sok uygulama ve korku salma marifetiyle sagladigi basaridan ilham alinarak Ortadogu cografyasinda önemli jeopolitik düzenleme yapilmasina yönelim olmus olabilir. Jeopolitik disiplini rakip taraflarin, ihtiyaç halinde, kisa sürede uzlasma yoluna gidebildigi ve aralarindaki iliskileri Fransizlarin ‘düsman dostlar’ diye tanimladigi duruma dönüstürebildigi, siklikla sürprizlerin yasandigi bir alandir. Geçirdigimiz son yarim yüzyillik dönemde, en önemli örnegi olarak, Modern Dünya Sisteminin esasli olarak gözden geçirildigi ve de Amerika Birlesik Devletleri (ABD) ile Çin Halk Cumhuriyeti arasindaki iliskilerin temellerinin atildigi bir seyahat olan, ABD’nin 37. Devlet Baskani Richard Nixon’un, (Çin Halk Cumhuriyeti kurucusu ve önderlerinden) Mao Zedong’la görüsmek üzere Çine yaptigi ziyareti anabiliriz.

Dünya medya kuruluslari uzun zamandan beri Suudi Arabistan ile Iran arasinda derinlerde yatan düsmanliga vurgu yapiyorlar. Bu her iki rakip devlet arasinda (bugüne gelinen kosullara dikkate alinirsa) herhangi bir uzlasma ihtimali pek olasi görülmüyor. Ancak, son aylarda, iki ülke arasinda gizli görüsmelerin yapildigi anlasildigina göre, bölgedeki bu iki jeopolitik rakip ülke arasinda uzlasma olma sürprizi yakinda olup olmadigi merak ediliyor.

Böylesi bir politik dönüsüm meydana geldiginde, her iki devlet dönüsüm sürecini nasil geçirecegi sorusu gündeme gelir. Iki yönetim arasinda mevcut antagonizmanin/düsmanligin temelini olusturup,bundan sonraki dünya siyaseti açisinda kesisen bazi çikar noktalari söz konusu olabilir. Bu antagonizmanin daha iyi anlatilabilmesi için, siyasi analistlerin iki ülke arasindaki düsmanlik konularini açiklamak üzere öne sürdükleri iddialari bir taraf birakarak ise baslayalim. Rekabet konusu (antagnism) Iran yönetiminin Sii imamlar üzerinde sosyal kontrol sagladigi ve Suudi Arabistan’in ise Sünni monarsik yapiyla toplumsal kontrol sagladigi olgudan ileri geliyor. Sosyolojik olarak, bu elbette dogrudur. Ancak, 1979’a kadar Iran’da Sahlik yönetimi ve Suudi Arabistan’da ayni Sünni monarsik yönetimi vardi. Bu her iki yönetim, jeopolitik müttefiklik açisinda birbirlerine kapali olup, tek ortak noktalari, her iki ülkenin temel ekonomik kaygisi olan petrol ihracat fiyati konusu etrafinda, Petrol Ihraç Eden Ülkeler Organizasyonu (OPEC) çatisi altinda birlikte çalismis olmalariydi. Iran’da 1979’dan sonra siyasal degisiklik oldu ve her iki ülke arasindaki antagonizma yine aynen devam etti.

Suudi Arabistan ve Iran arasindaki toplumsal karsitligin temeli olan konular, bölgede egemen jeopolitik rol oynama rekabeti haline geldi. Ve bugüne gelindiginde degisen durum, aslinda her iki yönetim için ciddi tehdit haline gelen ISID hareketinin yükselise geçmesidir. Suudi Arabistan ve Iran rejimlerinin ortak çikar noktalarindan birisi, hem ülke içinde ve hem de içinde bulunduklari bölgesel kosularda, göreceli de olsa, toplumsal istikrara ihtiyaçlari olmasidir.

Bu her iki rejim de, daha ziyade ‘liberallesen’ orta sinif kentli kesim ile geleneksel Islam yorumuna uygun olarak kati muhafazakârlik savunuculari arasinda meydana gelen toplumsal iç bölünme sikintisini yasiyor. Ancak, ISID örgütünün her iki ülkede ve her iki rejime ifade ettigi tehdit, bu yönetimleri olasi diger tehdit konularini bertaraf etmek amaciyla isbirligi yapma yoluna sevk etmis olabilir. Oysa ISID ile baglari olmayan çesitli güçler arasinda Suriye’de, Lübnan’da, Bahreyn’de, Yemen’de vs.,… çatismalar zaten yasaniyor.

Ayrica, iki ülke arasinda bir uzlasma olmasi yönde adim atilmasini gerektiren baska konular da var. Her iki rejim, ABD ve Avrupa ülkelerinin sürekli müdahaleleri ve gelecege yönelik beklentilerinde belirsizlik olmasindan dolayi, bir anlamda, umutsuzluk yasiyor. Suudilerin geçmiste yaptiklari ittifaklara güvenleri artik kalmadi ve Iran’in, Bati dünyasinin gelecekte, bölgedeki diger güçlere kendi farkliliklarini yasama yolunu açabilecegi fikrine gittikçe daha da yaklasiyor. Her iki rejim de Katar’in sürekli hale gelen öngörülemez rolünden rahatsiz. Ve yine her iki yönetim de daha belirgin bir Filistin devletinin kurulmasi ihtimalinin ön plan çikmasi karsisinda gücünün yetmemesi durumundan dolayi rahatsiz. Her iki ülke hükümeti, su siralarda Misir’da tesis edilmekte olan seküler askeri yönetime yan gözle bakiyor. Ve nihayetinde, her iki rejim de Afganistan’da yasanan anlasmazliklara artik bir sekilde siyasal çözüm yolunun bulunmasini istiyor.

Bu konular, iki ülke yönetimi arasindaki ortak çikarlar uzun listesini meydana getirir. Kisacasi, bu “iki rejimin, disaridaki siyasal analistlerin hesabini yaptigi konulardan çok daha fazla ortak noktalari var. Bunlardan baska, bu iki rejim arasinda gerçekten de bir uzlasma saglanirsa; yeni bir dünya düzeni bölgedeki çok sayida siyasal aktörün dikkatini çeker: Her kesten önce Türkiye bu uzlasmadan etkilenir ve dolayisiyla Kürtlerin dikkatini çeker. Magrip ülkeleri, Ürdün, Pakistan ve Hindistan, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti ve elbette Afganistan’da yasanan olaylar üzerinde etkisi olur…….Isin dogrusu, Suudi Arabistan ve Iran rejimleri, Ortadogu cografyasindaki ülkelerde bölünme yasanmasi ihtimali karsisinda, kendi rejimlerinin hayatta kalip kalmayacagi kaygisini tasiyorlar. Bu rejimlerinin dayandigi mevcut kosullarda devam edilmesi halinde, hayatta kalip, kalmamalari konusu umut verici degil. Bu her iki yönetim, ilerde kapilabilecekleri suyun akisinda degisiklik yapilabilecek tam da bu zamanda, rejimlerinin bekasi konusunda düsünce üretiyor olabilirler.

Kaynak : http://www.iwallerstein.com/jihadistan-saudi-arabia-iran/

Immanuel Wallerstein

Back to top button