Çözüm sürecinde aktörler güven telkin etmeli
Bir süredir PKK çevresi ile hükümet sözcüleri arasinda çözüm sürecine iliskin ‘asamalar’ etrafinda artan bir polemik yasaniyor. PKK, ‘birinci asama tamamlandi artik sira hükümete’ tutumunda israr ederken, AKP kanadi ise söz konusu asamanin tamamlanmadigini iddia ederek bu durumu demokratiklesme konusundaki ayak diretmesine gerekçe olarak kullanmaya çalisiyor.
Söz konusu polemikten anlasilacak birinci nokta, hükümet ile Öcalan arasinda çözüm sürecine iliskin asamalara dayali bir mutabakatin oldugu gerçegidir. Her iki taraf da zaman zaman aralarinda bir pazarligin olmadigini iddia etseler de, ‘birinci asama bitti- bitmedi’ etrafinda yürüttükleri polemikle ilk iddialarini yalanlamis oluyorlar.
O halde yapilmasi gereken ilk sey, söz konusu mutabakatin içeriginin ne olup olmadiginin açiga kavusturulmasi olmalidir. Bu konunun açikliga kavusturulmasi öncelikle kamuoyuna karsi sorumlulugun geregidir. Kamuoyundan saklanmis pazarliklar üzerinden Türkiye’nin gelecegini belirleyecek bir kavgayi sürdürmek en azindan ahlaki degil. Öte yandan bu konuda seffaflik, kamuoyunun sürece katilimini saglayarak onun saglikli yürütülmesi bakimindan güvence olusturur. Kamuoyunun devrede olmasi ayni zamanda mutabakatin taraflari bakimindan bir baski ve denetim islevini görür. Açiklik, toplumun hem sürecin kendisine hem de aktörlerine iliskin dogru tutum almalarini saglar.
AKP’nin çözümden anladigi sey
Öte yandan silahlarin sustugu mevcut ortamin Kürt sorununun çözümü için sundugu firsata her keresinde vurguda bulunuldu. Hem Türk kamuoyunda hem de Türk toplumunda sürece iliskin ciddi bir destek söz konusu. Uluslar arasi ortam hükümetin bu konuda isini kolaylastiran nitelikte. Baska bir ifade ile hükümetin demokrasi ve Kürt sorununda köklü adimlar atmamasi için ciddi bir engel görünmüyor.
Ne var ki söz konusu bütün elverisli faktörlere ragmen hükümet cenahinda kayda deger bir hareketlilik görülmüyor. Yeni anayasa yapiminin umutsuz bir vakaya döndügünü bilmeyen yok. Daha da önemlisi ve kaygi verici olani ise, mevcut çatismasizlik durumunu kalici hale getirecek ve Kürt sorununun çözümüne iliskin güven verici somut gelismelerin görünürde olmamasi.
Dagdakiler silahlarini alip sinir disina ‘sayilardan bagimsiz olarak- çekildi, sorun çözülmüs mü oldu? O insanlarin ülkeye dönüp siyasal yasama katilmalari için ne tür önlemler düsünülüyor? On binlerce insan dagda, cezaevinde ve Avrupa’da sürgün kosullarinda yasarken siyasal katilimdan söz edilebilir mi? Bunun için kapsamli bir af olmadan çözüm sürecinde yol almak mümkün mü? Kapsamli bir af düzenlense bile mevcut seçim ve partiler yasasi ile Kürtler özgür ve demokratik siyaset yapma imkanlarina kavusabilirler mi? Sayin Basbakan yakinda yaptigi bir açiklamada seçimde yüzde on barajini kaldirmanin gündemlerinde olmadigini ifade etti. Oysa mevcut seçim baraji sadece Kürtler bakimindan degil demokratik bir toplum için de ciddi bir ayip. Türkiye, darbe rejiminin getirdigi bu tür demokrasi ayiplarindan kurtulmadan Kürt sorununu çözebilir mi?
Yillardir demokratiklesme paketlerinden söz ediliyor. Oysa demokrasi evrensel normlar içeren bütüncül bir sistem. Kürt sorunu da benzer sekilde farkli boyutlariyla bütünlüklü bir çözümü gerektiriyor. Ne var ki hükümet bu alanlara iliskin bütünlüklü bir perspektif ortaya koymak ve kararli bir pratik sergilemekten uzak. AK Parti hükümeti dün oldugu gibi bugün de demokrasi ve Kürt sorununda perakendeci bir yaklasim izlemekte, temel hak ve özgürlükler alaninda gidim gidim, zamana yayilmis ve içeriginden bosaltilmis bir hak iadesi yolunu tercih etmektedir.
Hükümetin çözüm sürecindeki söz konusu ayak diremesine bakarak, Kürt toplumunda, AK Parti’nin bu süreci taktiksel ve kisa vadeli seçim hedefleri için kullandigi yönündeki kaygilarin bir kez daha deprestigini tespit etmemek imkansiz.
Bir topluma yapilacak en büyük kötülük herhalde onun umutlariyla oynamak olmali. Mevcut tutumuyla AK Parti hükümetinin, Kürt ve Türk toplumunun baris ve çözüm umutlarini bosa çikartan bir yönelis içinde oldugunu söylemek abarti sayilamaz.
Çözüm süreci savas baskisi altinda ilerletilemez
PKK’nin silahlari susturup sinir disina çekilme kararinin çözüm süreci bakimindan önemli bir firsat sundugu açik. Öcalan’nin 2013 Newrozunda ‘Silahlar sussun, artik siyaset dönemi ’ yönündeki açiklamasi ise PKK açisindan silahli mücadeleye son vermek anlaminda bir strateji degisikligi olarak algilandi. Hatta son döneme kadar PKK ve BDP çevrelerinden yapilan açiklamalarda, ‘AKP sözünde durmasa bile artik silahli mücadeleye dönüs yok, demokratik yöntemlerle mücadeleye devam edecegiz’ biçiminde dogru tespitler dile getirildi.
Peki, ne oldu da aradan 7 ay geçemeden PKK cephesinden ‘hükümete süre verme’ konusunda ültimatomlar uçusmaya basladi? Bir PKK yetkilisi, ‘hükümetin 15 Ekim’e kadar adim atmamasi halinde ateskes bozulacak’ biçiminde sert bir açiklamada bulundu. Ardindan Öcalan, uzun bir süredir kendisiyle yürütülen görüsmeler üzerinden isleyen süreçten geri çekilme tehdidinde bulundu. Simdi sorulmasi gereken sey su: Öcalan’in Newroz’da strateji degisikligi dedigi seyin hükmü buraya kadar mi? Hükümet sözünde hemen durmadi diye Türkiye yeniden o dipsiz savas ve karanlik koridora mi girecek? Barisçil demokratik siyaset sabri denen seyin siniri bu mu? Oysa otuz yilda sonuç vermemis bir savasin uzatmalarindan sonuç beklemek akla ziyan. PKK bu açiklamalarla gerçekte savasa dönmeyi degil de hükümet üzerinde baski kurmayi mi amaçliyor? Ama bu bile sürecin ruhunu tahrip etmek için oldukça tehlikeli. Unutulmamali ki bu sürecin çökmesi için avucunu ovarak pusuda bekleyen güçler az degil. PKK’nin bu türden tehditvari her çikisinin, süreci bitirmek için firsat kollayan çözüm karsitlarini inanilmaz derecede cesaretlendirdigine kusku duyulmamali
Savas ve siddet yönündeki çagrilarin çözüm süreci etrafinda kenetlenen kamuoyunun kafasini karistirdigina süphe yok. Toplum, bir kez daha hem hükümet hem de PKK tarafindan yaniltilmis olmanin düs kirikligini tasiyacak durumda degil.
Evet, hükümet üzerinde ciddi bir demokratik baski kurma ihtiyaci ortada. Ancak böyle bir baski, söven çevrelerin dört gözle bekledikleri savas ültimatomlariyla saglanamaz. Tersine Gezi Parki deneyiminde oldugu gibi, yilardir savas iklimi nedeniyle baskilanan ama artik daha rahat açiga çikabilecek demokratik kamuoyu baskisi ile bunu gerçeklestirmeli. Önce Kürtler ulusal demokratik mesru haklari etrafinda genis bir ag olusturmali. Buna demokrasiden, baristan, özgürlükten yana Türkiye’nin en genis katmanlarini da katarak hükümeti çözüm yönünde zorlamanin yolarini denemeliyiz.
Gelinen asamada hiç kimsenin Kürt halkinin hak ve özgürlük talebini duymazliktan gelmesi mümkün degil. Kürtler güçlerini mesru duruslarindan aramali, onca yil denenmis silahli mücadeleden degil.
Hele de bölgeye ve dünyaya özgürlük ve baris mesajimizi vermek için tarihi bir Kürt Ulusal Kongresi toplamanin esiginde iken.
02.08.2013