Çözümsüzlük

Rahmetli Kazim Koyuncu’nun dizeleri bugünü ne güzel yansitiyor:
Kürt’üm dedim
Hadi lan bölücü dediler.
Laz’im dedim
Hadi lan devsirme Rum dediler.
Çerkes’im dedim
Hain Ethem’in torunlari dediler.
Alevi’yim dedim
Dinsiz Kizilbas dediler.
Ezidi’yim dedim
Yezid’in pis soyu dediler.
Arap’im dedim
Pis yobazlar dediler
Ben dedikçe onlar da bir seyler dediler.
Insanim diyecektim ama
Insanliga ait her seyi yok ettiler.
Bu haykiris bizi bölenin su veya bu ‘dis güç’, ‘zalim emperyalistler’, ‘sinsi Siyonistler’ degil kendi içimizde damittigimiz ‘digerine’ karsi nefret oldugunu söylüyor. Aksi halde bu kadar sik ‘birlik ve beraberlikten’ hatta ‘kardeslikten’ söz eder miydik?
Çözüm süreci
Baris, çözüm, milli birlik ve kardeslik istasyonlarina ugradiktan sonra tekrar terörle mücadele istasyonuna gelen siyasal istikrar süreci belirsizligini koruyor. ‘Bu is silahla çözülmez’ anlayisindan alternatif çözüm arayisina giden kapi ne yazik ki kapandi.
7 Haziran seçimi, alternatif yöntem arayisina cesaret eden AKP’ye istedigini vermeyince ilk feda ettigi ‘çözüm süreci’ oldu. Kürtler’den bekledigi oranda oy alamamisti ve milliyetçi oylar, PKK’ya fazla taviz verildigi gerekçesiyle partiden uzaklasiyordu. Bu tespit, iki taktiksel hamleye yol açti: 1- Kürt oylarini kaybettigi HDP’yi baraj altinda birakmak. 2- Milliyetçi oylari tekrar kazanmak. Patlayan siddet birinciyi saglayabilirdi. MHP’den parça koparmak ve bir önceki seçimde kaçinilan Saadet ve BBP birligiyle ittifak yapmak da ikinciyi. Her iki yönde de harekete geçildi.
Bu taktik hamleler ülkenin gerçek gündemiyle ilgisi olmayan girisimler. O halde biz uzaklastigimiz çözüm sürecine nasil dönecegiz? Aci gerçegi söyleyeyim: Biz (Türkler) kisaca ‘Kürt sorunu’ dedigimiz olguyu sürdürdügümüz düsünce tarzi ve uygulamalarla çözemeyecegiz. Neden? Çünkü kendimizi aldatiyoruz. Kürtler’e kardes diyoruz ama onlari ne seviyoruz (ki demokrasilerde bu gerekli degil saymak yeterli) ne de güveniyoruz. Millet tanimindan onlari disliyoruz.
Kanit mi? Bu ülke nüfusunun yüzde 15’ini olusturan Kürtler’e en yakin partiyi (HDP), Türk milliyetçiligini temsil eden MHP muhatap/ortak kabul etmiyor. Ülkeyi paylastigi insanlarin partisi HDP’yi siyasal ortagi olarak benimsemedigi gibi onunla bir koalisyon kuracagina, seçimde rakibi oldugu AKP iktidarinin devam etmesine ve ülkeyi yeni bir seçime götürmesine razi oluyor! Diger partiler çarnaçar bu tercihin gölgesi altinda yenilenen bir seçim emrivakisine boyun egiyorlar.
Zannetmeyelim ki Kürtlügü millet/ulus kavrami disinda görenler sadece MHP’liler. Kalin bir etnik ayirimcilik damari var ve bu tüm partilerin tabaninda mevcut.
Bir ikinci konu bölünme korkusu. Zannediliyor ki siki merkeziyetçilik, sivil toplumu ezen devletçilik yerini yerinden yönetime birakirsa ülke parçalanir. Oysa Kazim Koyuncu’nun dedigi gibi kalben ve fikren çoktan bölündük. Baksaniza birbirimizi öldürüyoruz. Üstelik bunun neden oldugunu açiklayamiyoruz veya bundan kaçiniyoruz. Eger bu ülkenin idari yapisi, yerinden yönetim üzerine kurulmazsa ne siyaseten otoriterlikten kurtulur ne idari verimlilige kavusur ne de yerel düzeyde sivil-demokratik girisimcilik gelisir. Merkezi hükümet dizginlenemez ve denetlenemez.
Eger Kürt çogunluklu illerde Kürtler’in bir kültürel varlik olarak mevcudiyeti ve etkinligi engellenirse siyasal olarak bir Kürdistan talebinin önüne geçilemez. Bunu bilenler bile hain olarak damgalanmak korkusuyla söyleyemiyor. O nedenle Kürtler bir sorun, sorun da çözümsüz kaliyor.
———————————————–
Bugün-6 Eylül 2015
Dogu ERGIl