Darbe ve sonrasi..
Bilindigi üzere 15 Temmuz 2016 tarihinde bir darbe girisimi yasadik.
Darbe!…
Ismi bile ürkütücü olan bu girisim basarisizlikla sonuçlandi.
Burada darbenin nasil bir sey olduguna deginmeyecegim. Bu ülkede yasayan her kes, hele sisteme ve iktidarlara muhalif ise darbeyi iliklerine kadar hissetmistir.
Hele biz Kürdistanlilar darbenin ne oldugunu, nasil bir yikim yarattigini herkesten iyi biliriz.
Darbe girisiminin önceden desifre olmasi ve darbecilerin planlanandan erken harekete geçmek zorunda kalmalari, halkin sokaklara dökülmesi ve diger pek çok neden bu girisimin basarisizlikla sonuçlanmasina neden oldu.
Böylece ciddi boyutta aci ve istiraba yol açacak, tedavisi mümkün olmayan yaralara neden olacak darbenin etkileri en aza indi.
Kalkisma basarisizlikla sonuçlandi ve ters tepti. Su ana kadar darbecileri sahiplenen bir kesim de ortaya çikmadi. Hatta bizzat darbeye kalkisan ‘Yurtta Sulh Konseyi’ bile yigitçe ortaya çikip, eylemlerine sahiplenmedi. Mevcut iktidari kanli bir darbe ile devirmeyi planlayanlar, bir spikere zorla bildiri okutanlar, sikiyönetim ilan edenler ‘bu isi biz yaptik’ deme cesaretini bile gösteremediler.
Darbecileri öncelikle sokaklara dökülen halkin tepkisi durdurdu.
Simdi darbeye kalkisanlar tasfiye ediliyor. Nüfus ettikleri kamu kurumlarindan kaziniyor.
Dilerim, bu cografyada yasayan insanlar her türden askeri ve sivil darbe girisimlerine ayni tepkiyi verir. Demokrasinin kurum ve kurallari ile yasama geçmesi için mücadele eder.
Kusku yok ki darbeci odaklar bir anda ortaya çikmadi.
Bu darbecilik hastaligi devletin genlerinde var. Yakin tarih bunun örnekleri ile dolu.
Bu gün Fetullahçi terör örgütü (FETÖ) olarak isimlendirilen yapi soguk savas döneminde Komünizme karsi yesil kusak projesi kapsaminda ABD tarafindan devletin derin dehlizlerinde üretildi.
12 Eylül 1980 darbesi sonrasi cuntacilarla can ciger olup kadrolasma sürecine basladi.
Devaminda cuntacilarin yerine geçen güya sivil! Hükümetlerce de desteklendi. Korundu tesvik edildi.
O dönemlerde ülkenin bütün destek kaynaklarina çok rahat ulasip her türlü tesvikten yararlandi. Resmen devlet eliyle beslenip büyütüldü.
Deyim yerindeyse Devlete rakip zincirleme egitim kurumlari yaratti. Devlet referansi ile kamudan ve isadamlari nezdinde saygin bir yer edindi.
Öyle ki; basbakanlar, bakanlar, bazi siyasi parti liderleri, Türkiye ekonomisini idare eden STK’lar ve hatiri sayilir isadamlari; su an FETÖ (Fetullah Gülen) terör örgütü lideri olarak anilan zatin elini öpmek için siraya girdiler. Darbeye muhatap hükümet de buna dahildi.
Türkiye 1998-2001 yillari arasinda da ekonomik ve siyasi krize sürüklendi.
Ülkenin temel sorunlarin çözmek yerine bastirmayi seçen hükümetler sürekli olarak iç gerilimi artirdilar. Geleneksel red ve inkar politikalari ile basta Kürt sorunu, Alevi sorunu olmak üzere, diger sorunlara karsi baskici tutumlari demokratiklesmeyi önledi ve militarizmi güçlendirdi.
Bu sorunlara adil demokratik bir çözüm üretilmedikçe, ülke çagdas bir demokrasiye ulasmadikça ‘bastirma ‘siyasetinin ürettigi batakliklarda beslenerek güçlenen militarist yapi içinde ‘vatani kurtarmak ‘ için darbe yapmaya heveslenenler her zaman olacaktir.
Hatirlanacagi gibi, 19 Subat 2001 de Cumhurbaskani Necdet Sezer Basbakan Bülent Ecevit’in suratina Anayasa firlatmis ve kriz kaosa dönmüstü.
Ülke ekonomisi tepe taklak olmus, Cumhurbaskani ve askerin refleksi hükümeti sarsmisti.
Degim yerindeyse tam bir kansiz darbe yasanmis, Hükümet ülkeyi yönetemez hale gelmisti. Iktidar ortagi Refah partisi, derin Devletin baskisiyla dagilmaya yüz tutmus ve ayrilanlar AKP’yi olusturmustu.
Bu kosullar içinde Ak Parti ilk seçimde tek basina iktidar oldu.
AKP iktidarinin en önemli müttefiki, ortagi Fetullahçilardi.
Devletin bütün kurumlarina kadrolarini yerlestirdiler. En önemli, kilit noktalarini kaptilar. Öyle bir kadrolasma yaptilar ki, devleti yönetir oldular.
Kadrolasma ve devleti ele geçirme süreçlerinde cinayetler dahil her türlü kirli isi de gerçeklestirdikleri bu gün ortaya saçilip dökülenlerden anlasilmaktadir.
Hirant Dink’in öldürülmesi, rahip Sanptoro cinayeti, Malatya kitapevi baskini, sulandirilan Ergenekon ve darbe davalari, Roboski Katliami ve burada sayamadigim benzer onlarca eylemde bu yapinin parmak izlerine rastlanmaktadir
Insan sormadan edemiyor;
Peki, bu nasil bir Devlet?
Bu nasil bir Demokrasi?
Bu nasil bir Cumhuriyet?
Gel bu isin içinden çik bakalim nasil çikacaksin?
Ama bu is o kadar da zor degil. Çünkü persembenin gelisi çarsambadan belliydi. Bu tehlikeye 2010’lara gelinmeden defalarca dikkat çekildi. Ise alim sinavlarinda yapilan yolsuzluklardan tutun, yargi, ordu ve benzeri yerlere alinacak ve atanacak kisilere hatta lise ve üniversite sinavlarinda yapilan yolsuzluklara iliskin o kadar yazilip çizildi ki, bu konuda gösteriler yapildi. Ama para etmedi.
Söylenenler ülkeyi yönetenlerin bir kulagindan girdi diger kulagindan çikti.
Nihayet MIT baskaninin ifadeye çagrilmasi, Gezi olaylari, MIT TIR’larinin durdurularak yüklerinin desifre edilmesi, siyasetin dizayn edilme çabalari gibi pek çok girisimin ardindan nihayet 17-24 Aralik yolsuzluk davasi ile ates Erdogan’in eteklerine ulasti.
17-24 Aralikta FETÖ öyle seyler yapti ki, kabine dagildi. Hükümet ciddi sikintilar ve sarsintilar yasadi. Bu sarsintinin etkisi uzun süre sürdü. Bu FETÖ terör örgütü olarak anilan yapinin hükümete ve simdiki Cumhurbaskanina karsi yaptigi bir uyari eylemiydi.
Aracilar Pensilvanya’ya gitti geldi ama para etmedi.
‘Ne istediler de vermedik’ ‘Daha ne istiyorlar’ ifadelerini kimin/kimlerin kullandigi hafizalarimizdan silinmedi daha.
Sonuçta ‘kutsal’ ortaklik bitti.
Eski müttefik, Milli Güvenlik Kurulu’nda Türkiye açisindan en öncelikli tehdit olarak kabul edildi.
Artik ‘ne istediler de vermedik’ denilen müttefik FETÖ terör örgütü ilan edildi.
Anlasilan o ki; FETÖ o günden sonra 15 Temmuz 2016 tarihine kadar darbe palani ve altyapisini olusturmakla mesgul olmus.
Umarim bu kapismada bu yapinin tüm pislikleri de ortaya dökülür. Yaptiklari kötülükler yargi önüne tasinir, yargilanir ve adalet yerini bulur.
Hükümet de bir an evvel bir daha darbe kalkismasina bu ülkenin muhatap olamamasi için atilmasi gereken acil adimlari atmalidir.
Demokrasinin tüm kurum ve kurallari ile hayata geçmesi için çaba göstermelidir.
Acil olarak ve sürüncemeye birakilmadan, bu ülkenin etnik ve inanç mozaigine uygun bir anayasa yapilmalidir.
Kürt sorununun, Alevi sorununun adil ve demokratik çözümü için gerekli irade gösterilmelidir.
Aksi halde çözüme kavusturulmayan sorunlar, giderek büyümekte toplumu gerilim içinde tutan, kutuplastiran, çatistiran, siyaset dahil pek çok kurumu çürüten ve itibarsizlastiran yaralara dönüsmektedir.
Bu nedenlerle iç ve dis operasyonlara açik hale gelen devletin kendisi darbe üreten bir mekanizmaya dönüsmektedir.
Öte yandan halkin tanklarin altina yatan, ölümü göze alarak, darbeyi önleyen, demokrasiye, sivil yönetime bagliligini ifade eden, Demokrasi nöbeti adi altinda meydanlari dolduran tutumunu yanlis hedeflere yönlendirmek, anti demokratik, gerici, fasist zihniyetin tesvik edilmesi yanlisina düsülmemelidir.
Darbe kalkismasi sonrasi dillendirilen idam cezasinin geri getirilmesi tartismalarini bu açidan utanç verici, gerici bir savrulma olarak görülmelidir.
Cezalandirmayi degil yok etmeyi hedefleyen bu çagdisi uygulamayi tartismaya açmak, halkin idam cezasinin geri getirilmesini istedigi yolunda propaganda yapmak, firsat bu firsat diyerek demokratik degerleri, kurumlari dejenere etmek ve çagdas dünya, ile bütünlesme hedeflerinden kopmak, Avrupa Birligi yolundan sapma, çagdas demokrasiyi hedefleyen reformlari iskalama girisimlerine de pirim verilmemelidir.
Bu gün manzaranin iç açici olmadigi ortada.
AK Parti iktidar ortagi Fetullahçilarla yolunu ayirdi. Ancak dikkat edilmesi gerekli nokta sudur;
Ak Parti yeni süreçte kendisine demokrasi güçlerini müttefik olarak almis degil.
O bu kez eski ‘darbeci’, statükocu, militarist kesimlerle kol kola Eski generallerin, derin devlet kadrolarinin yeniden öne çikmasi, MHP ile kanka olunmasi bosuna degil.
Bu ittifaktan demokrasi çikmayacagi belli. Bu türden müttefiklerle yola çikanlarin varacagi yer de
Yapilmasi gereken, darmadagin olduklari için bir aktör degil seyirci konumunda olan, basta Kürtler olmak üzere demokrasi güçlerinin bir an önce toparlanmasi olmalidir.
Necati Bayram
HAK-PAR Genel Baskan Yardimcisi
Necati Bayram