Darbeci olmak kolay, demokrat olmak zordur
Misir halkinin ilk demokrasi tecrübesi bir askeri darbeyle sonuçlandi. Buradan bakinca, Misir’in 27 Mayis’i simdi yasaniyor diyebiliriz. Bunu çok yazdim, demokrasinin birinci kurali, “seçimle gelenlerin seçimle gitmesi”dir. Seçim üzerine gölge düsüyorsa, seçim sonuçlari bir deger ifade etmiyorsa, orada demokrasi üzerine konusmanin anlamsizlasacagini tartismaya gerek yoktur.
Misir, imparatorluktan ayrildiktan sonra, türlü belalari yasamis bir topraktir. Bunun aslinda, Ortadogu’daki bütün Müslüman toplumlar için de geçerli bir durum oldugunu ayrica belirtmeye gerek yoktur sanirim. Uzun yillar Ingilizler’in kontrol alaninda kalan Misir’in, sömürgeciligin bütün operasyonlarina maruz kalmasinin ardindan, militarist bir rejime, Baas tipi bir baski düzenine hapsolmasinin, bugüne uzanan önemli sonuçlari vardir.
Darbenin arkasi
Misir’daki darbenin analizini yaparken, birincisi, Misir’in Baas tipi, bürokratik diktatörlügünün militer mirasini göz önünde bulundurmadan, durumu anlamanin zor oldugunu unutmamak gerekir. Baas rejimi, militer ve sivil bürokrasinin adeta sömürgeciligin lejyoner kadrosu gibi çalistigi, kendi halki üzerinde her türlü baskiyi uyguladigi bir devlet düzenidir. Bu devlet karsisinda, insanlarin en temel hak ve özgürlükleri bile söz konusu olamamistir.
Misir’da ikinci mesele, demokrasi kültürünün yoksunlugudur. Sadece devlet ya da militer kadrolarda degil, toplumun bütününde de, demokratik degerler üretecek bir zihniyetten bahsedilememesinin temel nedeni, toplumun farklilasma düzeyinin düsük olmasidir.
Toplumsal ve ekonomik farklilasmalar olmadan, düsünce ve siyaset düzeyinde çogulculugun ortaya çikmasi zaten beklenemez. Burada devlet mekanizmasinin, onun dayandigi militarist ideolojinin karsit hareketleri de (Müslüman Kardesler ve digerlerini de) simetrik bir biçimde otoriter bir anlayisa yönelttigini, ürettigini görmek gerekir.
Üçüncü mesele, elbette ki Misir’in uluslararasi sistemle olan iliskileridir. Israil, bölgede militarist, anti-sivil bir devlet yapilanmasi olarak kaldigi müddetçe ve Israil’in bati merkezleriyle iliskileri sembiyotik düzeyde devam ettigi müddetçe, batinin Misir’a biçtigi rol degismez. Bu rol, Ortadogu’daki bütün toplumlar için, aralarinda bazi farklar olsa da, temelde büyük benzerlikler içerir. Yani bu, kontrol edilebilir bir konumda olma rolüdür.
Bati’nin iki yüzü
Bu açidan bakildigi zaman Bati için ciddi bir çeliski söz konusudur. Bati sistemi, ya demokratik degerlere saygili olacak, seçimle gelenlerin seçimle gitmesi ilkesini savunacaktir (ki, bu durumda seçimle gelenlerin Bati’nin kontrol edilebilirlik çizgisinde kalmalari neredeyse imkânsizdir) ya da Ortadogu toplumlari için demokratik süreçlerin ürettigi bir siyasi kadroyu degil, kontrol edilebilir, militer veya bürokratik kadrolara dayanan bir yönetim seklini tercih edecektir.
Batinin bu ikiyüzlülügü, onun çeliskisi olarak hep devam edecege benzemektedir. Dolayisiyla Misir’da meydana gelen olayi, öncelikle Misir’in içinden bakarak anlamaya çalismak gerekir. Bu durumda, Misir’in geleneksel devlet yapisi içerisindeki bürokrasinin konumunu ve militarizmin ideolojik anlayisini içsellestirmis bu yapi tasfiye edilemedigi müddetçe, seçimle gelenlerin ayakta kalmasi oldukça zor görünmektedir.
Bütün bunlara ragmen, Misir’daki askeri darbenin isi çok kolay olmayacaktir. Misir halki, demokrasi yoluyla yendigi Firavun’dan sonra, darbeyle gelen Firavunlara çok uzun bir süre tahammül edemez. Demokrasiyi birakiniz bir yili, bir gün bile olsa yasayanlar, bunu fark eder.
——————————————
Bugün-7 Temmuz
Vedat BILGIN