Makale

Darbeciler hesap vermeden çekip giderken

12 Eylül Cuntasi beslisinin son ismi Tahsin Sahinkaya da 90 yasinda öldü.

12 Eylül darbesinin ülkede yol açtigi karanlik ve acili dönemin nesini yazayim… Bunlar çok yazildi, ben de yazdim.

Insanlarimiz yurt içinde, zindanda, sürgünde bu acilari yasadilar. Kimisi iskencede hayatini yitirdi, kimisi idam veya infaz edildi. Hemen herkes bu dönemin acilarini su ya da bu sekilde paylasti.

Cunta sözde 1970’li yillarda tirmanan ‘sag-sol terörü’ sona erdirmek için yönetime el koydu. Bu koca bir yalandi. Cuntanin hedefi solu ve Kürt hareketini, bir baska deyisle devrimci ve demokratik hareketi ezmekti. 1970’li yillarin ikinci yarisinda hizla tirmanan terörün arkasinda da bizzat cunta ve onun CIA, NATO gibi dis ortaklari ve onlarin denetimindeki örgütler, odaklar vardi.

Cunta büyük ölçüde hedefine ulasti, devrimci demokratik hareketi ve Kürt ulusal hareketini ezdi. Hukukçularin ‘polis tüzügü’ olarak adlandirdigi, fasizan nitelikte bir anayasa yapti. Fasist kurumlar olusturdu.

Bu arada Kürt ulusal hareketi ezilip, kitle ajan provokatörler ve paravan örgütler eliyle yanlis kanallara yöneltilirken,, dis aktörlerin de devreye girmesiyle ülke bir kirli savas yanginina eteklerini kaptirdi. Kürdistan Kürt halkindan bosaltilmak istendi. 4 bin köyümüz, onlarca kasaba ve kent yakilip yikildi, milyonlarca insanimiz sürgün ve göç yollarina düstü. 50 bin can yitirdik. Türkiye boydan boya kirlendi, siddete batti. Gelismeye harcayabilecegi trilyonlarca serveti yikima ve kirli savasa harcadi.

Aradan 36 yil geçti. Cunta, darbeden 4-5 yil sonra yapilan seçimlerle sözde yerini sivil hükümetlere birakti. Isine son verilmis, zindana tikilmis anli sanli politikacilar yeniden sahneye çiktilar, kapanmis partiler yeniden açildi. Onlarin kurdugu hükümetler birbirini izledi. Ama bir sey degismedi. Yunanistan’da, Arjantin’de, Sili’de oldugu gibi cuntacilardan hesap sorulmadi, demokratik kosullara dönülmedi. Fasizan anayasa zaman zaman yamalansa da yerinde duruyor. Cunta’nin olusturdugu kurumlar da. Kirli savas sürüp bugünlere kadar geldi.

Sonuç olarak ne Kürt sorunu çözüldü, ne ülkeye demokrasi ve baris geldi. Bugün de ufukta ne çözüm umudu görünüyor ne de çagdas standartlara uygun bir demokratiklesme çabasi.

Bu neden böyle? Neden Sili’de, Arjantin’de, Yunanistan’da, Ispanya’da olanlar bu ülkede gerçeklesmedi?

Çünkü söz konusu ülkelerde askeri cuntalarin, fasist rejimlerin yerine, ayni kafa yapisini tasiyan sivil liderler ve partiler degil, demokrat ve degisimci liderler ve partiler geçti. Ispanya’da, Portekiz’de fasizan rejimlerin yerini sol, sosyalist yönetimler aldi ve degisime, demokratiklesmeye onlar öncülük ettiler. Yunanistan’da, Arjantin’de ve Sili’de de benzer bir degisim oldu. Bu ülkelerde fasist rejimlerin, askeri cuntalarin ezdigi partiler, liderler, antifasist kitle hareketinin destegiyle yönetimi aldilar. Bu nedenle söz konusu zorbalardan hesap sordular, yargiyi çalistirdilar ve onlari hak ettikleri biçimde cezalandirdilar.

Bizde ise darbeci pasalar yerlerini kafaca kendilerinden farkli olmayan gedikli politikacilara, sistemin partilerine biraktilar. Eski hamam eski tas misali. Bu nedenle onlardan hesap sorulmadi. Bu nedenle onlar yönetimi sivillere devrettikten sonra da ayni sivil yöneticiler tarafindan el üstünde tutuldular ve deniz kiyisindaki villalarinda ve rahat yataklarinda öldüler. Bu nedenle onlarin kurdugu fasizan rejim, bir polis tüzügü, deli gömlegi olan anayasasiyla ve fasizan kurumlariyla sürüp geldi.

Son yillarda onlar aleyhine açilan dava ise göstermelikti ve simdi bu beslinin tamaminin terki hayat etmesiyle bu göstermelik dava da düsecek, her sey unutulacaktir.

12 Eylül’ün sorumlulari elbet bu bes pasadan ibaret degildi. Nice asker ve sivil politikaci, nice iskenceci, nice katil, insanlik suçu islemis nice kisi var ki bunlara hesap sorulmadi ve bu saatten sonra sorulmasi da beklenemez.

Insanlarimiz çektikleriyle kaldilar. Ülkenin on yillari heba oldu.

Darbeci gelenek sürüp geldi. Son on yildir ülkeyi yöneten AK Parti döneminde, onu devirmeye çalisan darbeci girisimler ilk kez içerde ve disarida yeter destek bulamadi ve Ergenekoncular bu kez yakayi ele verdiler. Ne var ki AK Parti’nin yarim yamalak demokratligi çok sürmedi, bu parti kendi zaaflari ve yanlislariyla tökezleyince Ergenekoncular siyirdilar, vartayi atlattilar; hatta hesap vermekten hesap sorma pozisyonuna geçtiler. Bu kesimin ta 1970’lerden beri Kürt hareketi içinde kurmus oldugu ve ‘Kürt Ergenekonu’ denen, nice suça, provokasyona bulasmis olan agin ise üstüne hiç gidilmedi. O defter hala kapali ve bu gidisle açilacagi filan da yok.

Demokrasi, özgürlük, baris, ne yazik ki bugün de hâlâ ufukta görünmüyor. Bugün de iktidari ve muhalefetiyle ülkeyi yönetenlerin pek birbirinden farklari yok. Onlar, tüm yasananlardan ders çikarip cesur ve gerçekçi projelerle sorunlari çözeceklerine yalakta oynuyor ve kitleleri oyalamayi sürdürüyorlar. Onlar statükonun, yani sistemin bekçileri.

Kitleler ise bu seytani çemberi, bu fasit daireyi kirabilecek, onlara çikis yolunu gösterecek, onlari bu dogrultuda harekete geçirebilecek bir öncülükten yoksunlar. Son dönemde sahneye sürülen ve pek çoklarinin umut diye sarildiklari HDP’nin kendisi de bir devlet projesi, 1970’lerden beri Kürt halkina ve sola kurulan tezgahin son halkasi. Böyle bir tuzaga takilarak ne Kürt sorunu çözülür, ne ülkeye demokrasi gelir ne de baris.

Geçmisin yanlis politikalarinin nelere mal oldugunu görüp yasadik. Bugünün çözüm üretmeyen, geçmisin izinden giden yanlis politikalarinin nelere yol açacagini ise yasayanlar görecek.

Türkiye ve Kürdistan bir ates çemberindedir, ama ne yazik ki durum iyimserlik verici degil.

9 Temmuz 2015

Kemal Burkay

Back to top button