Makale

Demokratiklesmenin sirri

Türkiye’ de yasananlari, halen cami ve kisla çatismasi olarak görmek, bu durumu ve yasananlari algilayamamak demektir… Begenirsiniz begenmezsiniz, ülkedeki degisim demokratik devrimin baslangicidir… Diger adiyla halk devrimidir.

Statükonun ve askeri vesayetin geriletilmesi, basli basina demokratiklesmeye kapi aralamistir… Bunun arkasindan ulusalci, üniter tekçi devlet yapisini kaldirip, ademi merkeziyetçi, esit temelde bir federal sistemle etnik sorunlarin giderilmesi hiçte uzak görünmeyen bir olasilik olarak önümüzde duruyor.

Yasallasan yerel yönetimleri güçlendirme projesi de bunun ön ayaklarini olusturmaktadir. Ordunun küçültülüp, profesyonel askeri güce dönüstürülmesi gibi projeler de tartisilan ayri bir durumdur.
Biz Kürtlerde arzu ettigimiz otonom ya da Federasyon gibi statüleri, her iki halkin rizasiyla gelisecek demokrasiyle anayasal güvence altina alarak basarabiliriz. Dünyada ki örneklerde bu sekil de çözüme kavusarak sekillenmistir.

Tabi ki bu saydiklarimiz ulusalci Kemalist sol ve Kürt tarafin içindeki ergenekon isbirligi kirilirsa mümkün olacaktir.

“Sol”un en güzel tanimini yapan Karl Marx: “Dünyayi anlamak yetmez, onu degistirmek gerekir.” Diyor! Yani kim ki ileriye dogru degisimden, dönüsümden yanadir, o solcudur. Demek ki bir zamanlar sosyalistler solcuydu; simdi küreselciler mi solcu oluyor. Veya simdi liberaller ve kismen Muhafazakarlar mi solcu. Bu kavramsal incelikleri dogru anlamadan dünyayi ve ülkeyi dogru okumak mümkün degil.

Mevcut sürece AKP ile baslanmis olmasi da ayri sancilar doguruyor. Erdogan’in bu süreçte devlet gelenegi olan retçi, Milliyetçi ve Islamist çizgide direnerek, bu devrimi geciktirmesini de, bu yoldaki acemiligine vermek lazim. Çünkü bu yapi Marksist ya da ideolojik bir yapi degildir ki her seyi sistemli olabilsin. Hayata geçirmek istediklerini günübirlik tartistirip, yasayarak sonuca ulasabiliyor. Kendisini var eden tabanin bilesenlerini de dagilma tehlikesine karsi bu zor yola sokmak durumundadir. Çünkü AKP’yi olusturan taban, dinci, milliyetçi ve militarist gelenekten gelenlerle, demokrasi ve insan haklarina saygili olan kesimlerin olusturdugu bir bilesenler toplulugudur.

Yeni sol ise, Demokrasiyi özümseyen ve insan haklarina katkisi olanlarla ancak yan yana yürüyebilir. Bu kesimlerde statükoya karsi olan yeni burjuvazi, yeni sag ve yeni liberallerdir. Ta ki gerçek bir demokrasi insasina kadar bu dayanisma devam etmelidir. Ondan sonra her kesim ayri, ayri yoluna devam edecektir. Demokratiklesmede ortaklasan sol kendi mücadelesine, burjuvazi, sag ve liberallerde kendi yollarina biraktiklari yerden devam edeceklerdir.

Bu sürecin dogrulugunu ve bu aktörlerin isimlerinin önüne koydugumuz (yeni) sifatini, birazda analiz etmek gerekir diye düsünüyorum.

Sinif çatismasi var midir? Evet dogrudur. Olan bitenler zaten sinif çatismasidir. Bu durum klasik ezenler ve ezilenler arasindaki sinif çatismasi degildir. Bunu böyle görürsek ulusalci solcu Kemalizm’in tuzagina düseriz.

Olay ceberrut devlet ile toplum arasinda geçiyor. Ceberrut devletin egemeni, devlet sinifidir.

Devlet sinifinin egemeni olan kesimler, sadece klasik anlamdaki ezilenler, ya da yoksullar degildirler.

Iktidar olmak için, seçimi kim kazanirsa egemen de o olur seklindeki ilkeyi hayata geçirmeye çalisan, mevcut iktidar ile temsil edilen asagidan gelen burjuvalar, emekçilerle ittifak ederek, devlet sinifi ile çatisiyor. Budur bizdeki demokratik devriminin karakteristik yapisi. Demokratik devrimlerde de emekçiler burjuvalar ile yan yana durur.

Mevcut statükocu Kemalizm bir ilerleme degildir. Yani demokratik devrim, hiç degildir. Böyle olmadigi için de bunu birinci asama kabul edip, buradan ikinci asama olan sosyalizme varilamaz.

Bu durum yine de asamali gelisim teorisini alt etmez. Evet önce demokratik devrim gelisecektir. TC’ de demokratik devrim gelismeden daha ileri toplumlara gidilemez. Bu durumu maalesef ulusalci sol göremiyor. Ya da fasist Kemalizmi demokratik devrim gibi görme hastaligindan kurtulamiyor.

Demokratik devrimin insasindan sonrada, Kürt sorunu statü bazinda olmak üzere, etnik, dinsel ve mezhepler sorunun yaninda, emekçilerin örgütlenmesi, kültürel özgürlüklerin önünün açilmasi da bu durumda çözüme kavusacaktir.

Dünya dengeleri ve mevcut konjonktürün dayattigi siyaset anlayisi, artik demokratik devrim mücadelesinde yan, yana yürüyecek aktörleri de degistirmistir.

Tipki ulusalci solcularin Kemalist diktatörlügü savunan Statükonun bekçilere karsi- demokratiklesmeden yana olan yeni sol gibi .

Ayni tarafa düsen saga karsi, demokrasi mücadelesi veren sag gibi.

Statükocu devletin yarattigi burjuvaya karsi, ülkenin demokratiklesmesinden yana olan, Anadolu halk tabanindan gelen yeni burjuvazi gibi.

Ayni karakteristik yapiya bürünen statükodan yana tavir alan emekçilerle, demokrasi mücadelesi veren yeni emekçi yapisi gibi.
Yani demokrasi yanlilari ve statüko yanlilarinin mücadelesini birçok toplumsal örgütlemelerden örnekleyerek çogaltabiliriz. Bu durum, ayni yapi ancak, farkli misyonu olan iki yapinin çatismasi demek, daha dogru olur.

Bu dinamikler bütün demokrasi çabalarini bir havuzda toparlayarak mevcut iktidari da bu mücadeleye zorlayarak yollarina devam etmek zorundalar. Bu çabalarin meyvesi ise olusturulacak demokratik bir anayasa olmalidir. Sonuç olarak da özlenen özgürlükler ve insan haklarindaki gelismeler ancak hayat bulacaktir.

Korkunç olan bir durum ise bu saydigimiz demokrasi güçlerinin basarisizligi ülkeyi tekrar, basta Kürt sorunu olmak kaydiyla, özgürlüklerin ve demokrasinin gaspi sonucu, içinden çikilmaz aci, gözyasi ve ölümlere götürecektir. Bu ülke, bu aci deneyimleri geçmis tarihinde çok yasamistir.

Ulusalci Kemalist solcular ve onlarla ayni kulvarda hareket eden, siddetten yana olan sözde Kürt yapilanmalari ile fasist ve irkçi sagla birlikte bu degisim ve dönüsümü anlamadan, salt AKP düsmanligi ugruna, iktidar kavgasinin bir parçasi oluyorlar. Bu yapilar ülkenin demokratiklesmesini ve özgürlüklerin gelismesini, Kemalist statükonun devami için engellemek çabasi içine düsmüslerdir.

Arap baharina gelince, solcularimiz maalesef bu durumu okumada sinifta kaldilar. Kürtlerin kazanacagi her parçadaki kazanimlarin korkusundan ötürü. Diktatörlerin yikilmasini önlemek için, mezhep çatismalarini da kullanarak, mevcut ezilen halklarin özgürlük mücadelesini engellemek için yogun bir çaba sergiliyorlar.

Ayni akibet kendi ceberut statükolarinin basina gelecek diye, adeta koruma altina almak için seferber olmuslardir. Bu diktatör ve zulüm odaklariyla yan yana gelme basiretsizligine düsmüs oluyorlar. Dün Saddam diktatörünü savunanlar, bugün Esad diktatörünün yanin da yer aldilar.

Ulusalci solcularimiz ABD ve emperyalizm düsmanligi ugruna, baska bir emperyalist yapi olan Rusya ve Çin hayranliginda kayboluyorlar. Arap baharinin diktatörler, totaliter yönetimler ve zulüm kalelerinin yikilmasina yol açtigini, adeta görmemeye çalisiyorlar. Halen yetmisli yillarin solculuguyla halk devrimlerini anlamakta güçlük çekiyorlar.

Özgürlüklerin elde edilmesi, ille de sosyalist bir mücadele sonunda elde edilir diye bir zorunluluk yoktur. Tipki dört parçada Kürtlerin verdigi özgürlük ve demokratik devrim mücadeleleri gibi.

Süreci dogru tahlil etmek bile, demokrasi güçlerinin kazanmis oldugu bir mevzi demektir. Bu durumda demokrasi güçleri, iktidarin dogru yaptiklarinin yaninda, yanlis yaptiginda da, karsisinda olmalidirlar.

Bu dogru siyaset, ülkenin demokratiklesmesi için kaçinilmaz olacaktir.

Ilhan Çetin
14-2-2013

Ilhan Çetin

Back to top button