Makale

Derin devlet 2004’te PKK’daki bölünmeyi önledi

‘2004’te PKK’da bir bölünme yasaniyordu ama derin devlet o bölünmenin etkisini önlemek için Öcalan’a destek verdi. PKK’nin yeniden silahli eyleme baslamasi saglandi. Bölünme gerçeklesseydi savasi terk etmis insanlar etkin olacakti’

Yazar Ümit Firat, Kürt sorununun çözümü için PKK’yi degil, sivil siyaseti adres gösterse de bu adresin HDP olmadigini söylüyor. ‘Çözüm Süreci’nde hem devletin hem de PKK’nin samimiyetsizligine dikkat çekerken çareyi bu tikanan süreci de asacak yeni bir süreç baslatilmasi olarak gösteriyor.

Röportaj: Hüseyin KELES- ÖZGÜR DÜSÜNCE GAZETESI

DEVLET SORUNLARI ÇÖP GIBI GÖRDÜ

Bölgeden yasanan çatismanin ana kodlari nedir sizce?

Kanaatimce, bir savas karari alinmisti. Bunun birtakim ön hazirliklari ve altyapisini da yapmislardi. 7 Haziran seçimleri beklendi ve seçim sonuçlarina göre bu kararin nasil uygulanacagi da ‘Halk Savasi’ açiklamasi ile duyuruldu. Adina ‘Süreç’ denilen ve o dönemde, hepimiz büyük bir tolerans ve sabirla iyi bir sonuç alinacagini beklerken, birtakim kötü sinyallerin verilmesini göremedigimizi söyleyebilirim. Bu sinyallerin hepsi bir samimiyetsizligin göstergesiydi. Bu sinyallerin mutlaka bir seylerin farkli degerlendirilmesi anlamindaki mesajin anlasilmaliydi. O dönemde bu sorunlara halinin altina sürülen çöp gibi yaklasildi. Devletin de gelenegidir; sosyal siyasi sorunlari çözmek yerine dondurur, erteler veya halinin altina süpürür.

ANAYASAL DÜZENLEMELER YAPILMADI

Çatismalarin 7 Haziran sonrasinda katlanarak artmasi, siyasetin çözüm sürecine bakisinin samimiyet derecesini açik mi etti?

Türkiye’de, birtakim haklarin, özgürlüklerin, toplumun ihtiyaci olan; devletlerin ve hükümetlerin esas olarak yapmakla yükümlü oldugu seylerin uygulanmasini, taninmasini bir seyler verme olarak görülüyor. Devlet, imtiyazlarini herhangi bir sekilde kaybetmek istemiyor. Kürtçe televizyonun kurulusu bile yillari aldi. Bir sey vermiyorsunuz aslinda; esirgenen seylerin taninmasi söz konusu. Zaman zaman müzakere ediliyor. Bunlar müzakere edilebilecek bir sey degildir. Siz sonuçta toplu sözlesme masasina oturmuyorsunuz. 2005’te birtakim adimlar atildi. Erdogan ‘Kürt meselesi benim de meselemdir’ dedi. 2011’e kadar iyi bir gelisim sergiledi. 2013’te ‘Çözüm Süreci’ olarak anilan döneme gelindi. O süreçte birtakim adimlar atildi ama bunlar daha çok örgütün talepleri ile ilgili adimlardi. Çok sey degisti ama esas meseleye, yani rejimin esasina iliskin Anayasal, yasal düzenlemelerde temel degisimler olmadi.

PKK ne yapti bu süreçte?

Kürt meselesinin sahibi gibi davrandi. Oysa ki o degildi. Kürt meselesinin ortaya çikardigi sonuçlardan biriydi PKK. Tabii ise bölgesel düzeyde yaklasti. Suriye’de yasanan iç savasla beraber çok ciddi bir firsat yakaladigini gördü. Her ne kadar bu ‘süreç’ dedigimiz zaman diliminde biraz oyalandiysa da, tutamadi kendini.

SÜREÇ ALDATICI BIR RÜYAYMIS

7 Haziran’dan sonra ‘Bundan sonra sürecin filmini görürler’ denmesi PKK’nin ekmegine yag sürmez miydi?

Sürer ama AK Parti 7 Haziran’da artik kaybettigi Kürt oylarini geri almanin zor oldugunu gördü. O zaman ‘ne yaparim’ dedi ve kendisine kaymasini düsündügü milliyetçi, daha muhafazakâr, daha sag oylara yöneldi. Bu dogru muydu? Bana göre dogru degildi ama oyunu artirdi.

Ama bir gecede, bir seçim sonucuyla süreç çöpe atildi?

Çözüm süreci PKK ile sürdürülen bir süreçti. Gerçekten artik bir rüyadir. Iyi bir rüya miydi? Bence çok iyi bir rüya degildi. Yani aldatici bir rüyaymis. O gün bize iyi göründü. Ama yasanmasi iyi oldu; ayni suda iki kez yikanilmaz tezi gibi… Bundan sonra böyle bir süreç olmaz. Kanli bir süreç mi olur? Hayir! Eger siz bu meseleyi çözmek istiyorsaniz, bunu kanla, gözyasiyla bir yere tasiyamazsiniz. Eger bu süreç iyi bir yere tasinmak isteniyorsa, bu kez o süreci asan yeni bir süreç olmasi gerekiyor.

PKK ILE YÜRÜTÜLMEMELI

Yine PKK ile mi yürütülmeli bu süreç?

Hayir. Sivil siyasetle olur. Zaten bazi meseleler PKK’yi asan meselelerdir. Türkiye, kendi Kürtleriyle barismak, bölge Kürtleriyle barisik yasamak zorundadir. Bölgesel bir politika uygulamak zorundadir.

HDP SÜREÇ IÇIN DOGRU ADRES DEGILDI

PKK ile degil de sivil siyasetle baslatilsaydi yürüme sansi var miydi?

HDP ile baslatilamazdi; BDP ile baslatilabilirdi. HDP bence dogru bir adres degil. HDP bir Kürt partisi degil. Siz neticede Kürt halkinin taninmamis, uygulanmamis, bugün sikinti duyulan birçok sorununu birileriyle görüsmek istiyorsunuz. Bunu, tabii ki HDP içinde olmasa bir bildiri dagitmasi bile zor olan birtakim örgütlerin oraya tasidigi insanlarla sürdüremezsiniz. HDP tek basina bir parti degil. BDP öyleydi ama HDP öyle degil. Yani ben Kürt meselesini konusmak üzere bir Basbakan olarak HDP’nin kapisini çaldigimda, eger o kapiyi Kürt olarak bilinen insanlar açmiyorsa; diyelim ki kapiyi Figen Yüksekdag açiyorsa yanlis adrese geldigimi düsünürüm. Ben o radikal Türk solculariyla Kürt meselesini konusmam. Onlarin kendi partileri de var. Eger öyle bir ihtiyacim varsa giderim ESP’nin, EMEP’in kapisini çalarim.

PKK bu yüzden mi HDP’nin üzerinde bu denli baski kurdu?

PKK HDP’nin güçlenmesini istemiyor. Eger isteseydi bugün yasananlar farkli olurdu.

Ama yüzde 13 çok iyi bir oran?

Iyi bir oran ama o orani Selahattin Demirtas’in yeni imajina ya da HDP’nin Türkiye partisi yapilma imajina yormamak lazim. Basta Tayyip Erdogan ve birtakim danismanlarinin olusturdugu politikadir. ‘Seni Baskan yaptirmayacagiz’ degildi yani. O slogan da dogru bir slogan degildi ayrica. Onun Kürt halkina yarari yoktu. Sadece birilerinin kulaklara hos gelen bir seydi. Politik olarak dogru degildi. Erdogan’in bugün de sürdürdügü ‘uzlasmaz’ politikasini, kendi taraftarlari da dâhil, Türkiye’de onaylamayan pek çok insan vardi. Yüzde 13’te Erdogan’in da payi vardi. Buna ragmen küstürdügü tabani 1 Kasim’da yeniden partisine oy verdi.

AKDOGAN ÖCALAN’A FAZLA GÜVENDI

Bu süreçte gömülen ve gömülmesine göz yumulan silahlar söz konusu. Son çikan tablonun sebebi bu güvensizlik mi?

Besir Atalay fazla iyimserdi bu süreçte. Fazla güven duydu Öcalan’a. Keza Yalçin Akdogan da ayni sekilde… Öcalan da onlara güvendi. Ama neticede Öcalan bugün ne söylediyse yarin tam tersini de söyleyebilecek bir insandir. Bu hep böyle olmustur. Her seyden Öcalan kendisini önemseyen, kendisiyle ilgili birtakim talepleri olan bir noktadadir. Örgütüyle taban tabana zit pozisyonlara girmeyi göze almaz ve bunun bir bölünmeye yol açacagini bilir. Göze alamayinca örgütün akintisina göre davranir, ‘Ne yapsinlar baska’ diyerek örgütüyle ters düsmeyen noktalara gidebiliyor. Onlar Öcalan’i ‘önderlik’ olarak gördükçe, Öcalan da kendini güvende hissediyor. Ama bir terslik olur da bölünme olursa, bundan örgüt için çok kanli bir sonuç dogar. 2004’te bir bölünme yasaniyordu ama o bölünmeyi önlediler.

Kim önledi?

Derin devlet o bölünmenin etkisini önlemek için Öcalan’a destek verdi. 2004’te PKK’nin yeniden silahli eyleme baslamasi saglandi.

SAVASI TERK EDENLER ETKIN OLURDU

Bölünme engellenmeseydi ne olurdu?

PKK içerisinde ABD ve Bati’ya açik, savasi artik terk etmis insanlar büyük bir etkinlikle ortaya çikabilirlerdi. Tasfiye edilenler sonradan bir yapilanmaya girdiler. Ama Hikmet Fidan öldürüldü, Kani Yilmaz öldürüldü; Nizamettin Tas, Halil Ataç ve diger arkadaslari da izole bir sekilde tutuldular.

ROBOSKI’YI DERINLER YAPTIRTTI

Son 5 ayda patlayan bombalarin kodlarini çözmeye kalksak karsimiza ne çikar?

Suriye’deki istikrarsizlik birinci derecede önemli. Çünkü bu tip eylemler ISID sonrasi eylemlerdir. ISID’ten önce de yapildi birkaç tane ama PKK’nin yaygin bir eylem aliskanligi degildi bu. TAK ilk defa 2005’te Kusadasi’ndaki eylemiyle ortaya çikti ve kanli da olsa eylem sayisi çok fazla degildi. Her defasinda da bu eylemler PKK’ya mal edildi veya PKK bunlari üstlendi. Sanirim yillardir TAK hakkinda kapsamli bir analiz yapilmadi. Keza, PKK kurmay heyetinin de mutlak bir hiyerarsik düzeni yok. PKK içindeki birtakim yapilar eylem koyuyor, PKK da bunlari üstlenmek zorunda kaliyor. Tipki devlet içi birtakim odaklar, o günün Basbakani ve Genelkurmay Baskani’nin onayiyla Roboski’de operasyon yaptirtip devlete sahiplendirmeleri gibi. Güya o operasyon, PKK militanlarina dönük bir operasyon olarak planlanmisti. Onlarin yerine kaçakçilar çikti. Tipik bir derin devlet operasyonuydu. Hem o dönemin Basbakan’i hem de Genelkurmay Baskani o yemi yuttular. PKK içinde de böylesine yapilar vardir.

ANKARA SALDIRISINI ISTEMEZLERDI

‘PKK saldiriyi üstlenmek zorunda kaldi’ diyorsunuz. Mesela Ankara saldirisinin yapilmasini ister miydi?

PKK’nin basindaki insanlar Ankara’daki saldiriyi istemezdi. PKK, Bati nezdinde bir mesruiyet sansi yakaladi. Bunu giderek kaybediyor. Bir hedef yok, otobüs duraginda sivil insanlar var. Öte yandan PKK, bu tip eylemleri de sahiplenmek zorunda. Çünkü TAK için, “Bunlarin bizimle iliskisi yoktur” diyemiyor. Kendi otoritesi altindaymis gibi gözüken bir yapiyi kendine düsman etmek istemiyor. Kaldi ki, PKK’nin örgüt semasinda TAK diye bir birim de yok.

VAZIFEYI SÜRDÜRECEK INSAN SIRRI SÜREYYA DEGILDI

Dolmabahçe mutabakati çok tartisildi. Hükümet daha sonra bunun bir mutabakat olmadigini söyledi. Siz ne düsünüyorsunuz bu reddedise?

Bence de mutabakat degil bir mutabakat zeminiydi. Iyi bir zemindi. Neticede Sirri Önder elindeki metni okudu, Yalçin Akdogan da bir seyler konustu. Ortada anlasilan neydi? Sirri’nin okudugu o 10 madde Öcalan’in kaleme aldigi, dilek ve temenniler.

Ama hükümet hiç sahiplenmedi, bu garip degil mi?

HDP ve PKK bunu sürekli ‘mutabakat’ olarak deklare etti. Bu dogru degildi. Daha sonraki Nevruz’da Öcalan PKK’yi kongreye çagirdi. O süreçte Öcalan tarafindan asiri sekilde simartilmis ve politikacidan ziyade bir ‘meddah’ gibi düsündügüm Sirri Önder, Selahattin Demirtas’a, “Seni Baskan yaptirmayacagiz” sözünü söyletti. Bence Sirri Önder, bir Kürt barisina mutlak ihtiyaç duyuldugu bir dönemde böylesi bir vazifeyi sürdürecek bir insan degildi. Kendi politik geleneginden gelmedigi gibi, aslinda politikaci da olmayan bir ‘komedyene’, bir ‘meddaha’ böylesine politik bir rol yüklenmemeliydi.

Belki devletin projesiydi Sirri Süreyya Önder’in o süreçte bir aktör olmasi?

Belki de ama en yanlis isimdi. Zaten Imrali’ya giden o heyet sadece tasiyici olmak zorundaydi. Ama Öcalan Sirri’yi öyle bir simartti ki, kendi temsilcisi konumuna soktu. Sonunda varilan nokta ortada iste.

DAVUTOGLU BÜYÜK CESARET GÖSTERDI

Davutoglu’nun fezleke çikisini nasil karsiladiniz?

Eger Tayyip Erdogan bunu geçersiz kilmazsa, Davutoglu olaganüstü bir cesaret gösterdi. Çünkü iyi ya da kötü bir yargi var Türkiye’de. Meclis, yarginin alanina girip, savcinin yargilanmasini istedigi kisiler arasinda bir tasnife girismemeli. Savcilar da önüne gelen her sey için fezleke gönderip dokunulmazlik talep etmemelidirler. Ama öyle bir adli sistem var ki, savcilarin ciddi bir egitimden geçmesi gerekir.

HDP’lilerin PKK’lilarin taziyesine gitmesi meselesi var bir de?

Bu suç degildir. Suçsa oraya giden herkes suçlu olur. Politik davranis olarak tartisilabilir ama suç degil. Cezai müeyyidesi olan seyler degildir bunlar.

AKADEMISYENLER MESELESI AK PARTI’YE ÇOK ZARAR VERECEK

Akademisyenler, bildiriden dolayi sorusturma kiskacinda; hatta 3’ü tutuklandi?

Bu mesele AK Parti’ye çok zarar verecek bir mesele. Insanlar AK Parti düsmani da olabilir ama düsüncelerini söylemelidirler. Siz nasil onlara laf yetistiriyorsaniz, onlar da size yetistirir. Ama ortada büyütülmemesi gereken bir olay vardi. Yanlis bir bildiri metnidir bana göre. Gerçekçi olmayan bir metindir. Ama buna ragmen bu bildiriye saldirmak, suç gibi göstermek politika olarak dogru degildir. O gün büyütmeselerdi, o bildiriye bu kadar sahiplenme de olmazdi.

SULH CEZALAR, ISTIKLAL MAHKEMELERI GIBI

Fezlekelerden konusurken savcilarin egitiminden söz ettiniz. Türkiye’de Sulh Ceza Hâkimlikleri gerçegi var. Bir kararla koskoca holdinglere, medya kurumlarina el konabiliyor; gazeteciler tutuklanabiliyor. Bir de yeni TMK gündemde. Bütün bunlar isiginda bir çerçeve çizmenizi istesem?

Var olan Terörle Mücadele Kanunu bile gereksiz veya islaha muhtaç. Hal böyleyken kalkip bunun dozajini yükseltmek… Cumhurbaskani istiyor diye teröre yeni bir tanim kazandiramazsiniz. Evrensel normlar vardir. Amaç otoriteyi güçlendirmektir. Ama bu Sulh Ceza Hâkimlikleri, özellikle Cemaat’e yönelik yargilamalar için kuruldu. Ben bunlari ‘Tabii hâkimler’ olarak görmüyorum. Bunlar, aynen 1402 sayili sikiyönetim kanunundaki yetkilerle donatilmis mahkemelere veya Istiklal Mahkemeleri’ne benziyor. Istiklal Mahkemeleri’nin temyizi yoktu ama bunlarin da yok gibi. Siparisle kurulan ve hangi iradeye bagli oldugu belli olan mahkemelerdir. Bu yüzden bu mahkemelerden bir adalet de beklemiyorum.

TEK BIR INSANIN KOMUTASINA SÜRÜKLENIYOR

Türkiye’nin bir sag tandansli bir partiye ihtiyaci oldugu yönünde söylemler oluyor ne dersiniz?

Türkiye’nin siyasi profili yüzde 50’ye yüzde 50 degildir. Bir tarafta yüzde 50 var ama diger tarafi yüzde 50 görmemek lazim. CHP var, HDP var, MHP var… Bunlar birbirinden ayri ayridir. Yani üst üste koyup toplayamiyorsunuz. Bu yüzde 50’den bir sey çikmayacagi açik. O zaman AKP’ye oy veren yüzde 50’den bir arayis beklentisi ortaya çikti. Türkiye’de degisim isteyen kitle asil bu kitledir. Esas cevher oradadir. Yüzde 50 almis bu parti birçok degisime imza atti. Ama ne yazik ki, tek bir insanin emir ve komutasi alanina dogru süratle kaydirilmak isteniyor. Bunun önlenmesi lazim.

Bunu kirmak için AKP içinden yeni bir olusum mu çikmasi gerekiyor?

Çikabilir ya da bastaki insan yani Tayyip Erdogan kendi lehine bekledigi bazi düzenlemeleri gerçeklestirmezse siyasi olarak tükenir. Her seyin bir sonu vardir. Tayyip Erdogan da siyasi olarak bitecektir. Bu hep böyle gitmez.

ALEVILER ARTIK AK PARTI’DE YOK

Yüzde 50’nin güçlendirdigi yapi diger yüzde 50’ye tehdit midir?

Birtakim politik aktörler bu kutuplasmayi körükleyerek kendi gelecekleri için bazi seylerden medet umuyorlar. 28 Subat’tan bu yana bir kutuplasma var. AKP’de hiç Alevi kalmadi. Geçmiste muhafazakâr partilerde Aleviler vardi. Nerede bu Aleviler? Kutuplasma sonucu kaydilar. Irkçi söylemleri öne çikan bir parti olan MHP’de bile Aleviler, Alevi politikacilar yer aliyor ama AKP’de yer alamiyor. AK Parti bunu biraz kirabilirdi ama beceremedi. Simdi bu yüzde 50 ile Türkiye’yi yöneten kadro, diger yüzde 50’nin hayat tarzini ve ihtiyaçlarini da dikkate almak ve her seyi çogunlukçu bir anlayisla kendi standartlarina göre düzenlemeye kalkmamalidir.

AK PARTI 2011 ÖNCESI RUHA DÖNMELI

Abdullah Gül, Bülent Arinç ve Hüseyin Çelik gibi isimlerin liderliginde yeni bir olusum ortaya çikarsa ülkenin faydasina olur mu?

Ayri bir parti bir belirsizlik dogurabilir; bence AK Parti’nin ‘Artik böyle gitmemeli’ deyip kendisini revize etmesi daha yararli olur. Sikinti 2011’den itibaren basliyor. 2011 öncesi ruhuna dönerse bu kutuplasma azalabilir. Kendisi gibi olmayanlarla barisik yasamak zorundadir. Tabii ki bu aksamdan sabaha hemen bir sonuç vermez ama çok olumlu bir adim olur.

YENI MÜTTEFIKI TSK OLDU

Partideki kirilma hangi hadise ile ortaya çikti, Gezi mi mesela?

Hakan Fidan’in ifadeye çagrilmasi, Erdogan’in kafasinda simsekler çakmasina yol açti. Ardindan Gezi oldu. Planlanmis bir sey degildi ama 2-3 gün içerisinde baska bazi unsurlarin dikkatini çekti Gezi. Sagduyulu insanlar o Gezi’de olan bazi olaylari dogru bulmadi ama Erdogan’in asiri tepkisine de ‘Bu kadar da degil’ dediler. Kendi partisi içerisinden de dendi bu. Keza PKK’nin silahli militanlarini geri çekmedigini fark etti Erdogan. Hemen ardindan Misir darbesi ve Mursi hadisesi. Kendisi için büyük tehditti bu. Bunun ardindan da 17-25 Aralik geldi. Bunlarin hepsi Erdogan bakimindan bir tehdit olarak algilandi. Ittifak kurdugunu düsündügü Cemaat ile ters düstü. Baska bir ittifak arayisina girdi ve ‘Kumpas teorisi’ ortaya atildi. Artik yeni müttefiki TSK oldu.

PERINÇEK DEGIL TSK

Balyoz’a ‘kumpas’ dendi, Ergenekon saniklari birakildi sonra Perinçek devreye girdi?

Pek çok arkadasimiz Perinçek’in, Erdogan ya da AKP ile balayi yasadigini düsünüyor. Ben öyle düsünmüyorum. Perinçek, erken emekli edilmis pek çok kurmay subayin mensubu oldugu Vatan Partisi’nin sözcüsüdür. Görüntüyü Perinçek’ten ziyade TSK ile iliskilendirmek daha dogru olur. Su andaki Vatan Partisi TSK’nin legal çizgideki en güvendigi parti. Çünkü neredeyse bütün emekli askerler oraya gidiyorlar.

‘ORDUYA KUMPAS’ SENARYOSU IÇIN KATILLER DISARI ÇIKARILDI

Bu sürecin sonuçlarindan olan Ergenekon’un tamamen serbest olmasini nasil okudunuz?

Hükümet, tam da bunu gerçeklestirmek istememis olabilir. ‘Sunlar sunlar yatsin, sunlar sunlar çiksin’ gibi bir yasal düzenleme de yapamiyordu. Yorgani yaktilar. Yani Danistay katili de çikti, Veli Küçük de çikti, Malatya Zirve Davasi katilleri de tahliye edildiler. O döneme ait cinayetten yargilanan, azmettirici olan bir dolu insan çiktilar. ‘Kumpas’ senaryosunu geçerli kilmak için onlarin tahliye olmalari bile göze alinmis oldu.

Hüküm verilmis ve Yargitay’da onanmis bir yapi, neden 17 Aralik sonrasinda tam tersi bir süreçle serbest kalir ki?

Yeni müttefik arayisinin sonucudur bu. Cemaat’i hedef alan bir operasyonu kendi dinamikleriyle gerçeklestiremezdi. Bir müttefik, bir dayanak lazimdi. Bu is sadece toplumdan aldiginiz oylarla da olmuyor. Birtakim devlet kurumlarindan destekler de lazimdi.

TEHDIT ALGISINDAN SONRA JITEM ÇIKTI

Birkaç sene evvel, “Ergenekon, Firat’in ötesini de berisini de etkiledi” demistiniz. Bu yapi su anda özellikle bölge için tehdit olabilir mi?

1984’e gelindiginde, her ne kadar bir parlamento seçilmis ve Özal da Basbakan seçilmisse de, Kenan Evren ve diger generaller mevzilerinde duruyorlardi. Sikiyönetim devam ediyordu. Normal olarak böylesi bir darbenin ardindan, bunun tasfiyesi için daha reformist, daha demokrat hükümetler gerekir. Türkiye’de bu olmadi. Özal sadece bazi ekonomik degisimlere girdi. Ama isin demokrasi yanina pek bulasmadi. 1984’te PKK ilk silahli eylemlerini baslatti. Ordu’nun sahnede kalmasi için çok önemli bir firsatti bu. Soguk savas biterken, yeni bir düsman bulunmustu. Yani sivillesme beklenirken, yeniden bir tehdit algisi ortaya çikti. Probleme yanlis yaklasildigi için, PKK da savasi tirmandirmakta fazla zorluk çekmedi. JITEM çikti, faili meçhuller, göçler yasanmaya baslandi. Bunlarin hepsi Ergenekon dedigimiz türden yapilanmalardi. Susurluk’ta da bu vardi. Hiçbirinde Ordu’nun otoritesi ve rolü tartisilmadi, bu çok önemliydi.

33 ASKER OLAYI DERIN DEVLET ISIYDI

Ergenekon davasinda tanik olarak dinlendiniz?

Ben mahkemede bir görgü tanigi degildim, sadece gözlem ve tespitlerimi aktardim. 33 askerin öldürülmesi hadisesinde tetigi çeken PKK militanlariydi, ama bu onlarin kendi baslarina yapabilecekleri bir is olamazdi. O askerlerin Malatya’dan Bingöl’e sevkindeki, uygulamaya ve alinan ifadelere baktiginiz zaman, inanilmaz bir derin devlet operasyonu oldugu ortaya çikar. Biz o zaman bunun adina ‘kontrgerilla’ veya ‘gladyo’ derdik, daha sonra Ergenekon demeye basladik. Ergenekon ve Balyoz davalarinin belli basli saniklarinin hemen hepsinin 1984 sonrasinda bölgede önemli görevlerde bulunduklari ve birçok hukuk disi olayda isimlerinin geçtigini biliyoruz.

ERGENEKON VE BALYOZ TAHLIYELERI, CEZASIZLIGIN YOLUNU AÇTI

Ergenekon serbest kaldiktan sonra ‘Evet Ergenekon hâlâ faal’ dediginiz bir olay var mi?

Var. Çünkü Ergenekon dediginiz sey tüzügü, statüsü, seçeni, seçileni olan bir yapi degil. Eger Ergenekon ve Balyoz davalari beraat biçiminde sonuçlandiysa veya hükümsüz kaldiysa, bunun Türkiye’de cezasizligin yolunun yeniden açildigi anlamina geldigini görmek gerekir. Siz Ergenekon davasinda yer almasi gereken bazi subaylari, cinayetten yargilayip beraat ettirdikten sonra yeniden bölgeye hatta Diyarbakir’a komutan olarak gönderiyorsaniz, bu cezasizligin yeniden yürürlükte oldugu ve Ergenekon tipi bir yapinin hâlâ sizi koruyacagi anlamina gelir. Yoksa Ergenekon yeniden kurulup reorganizasyona girmedi. JITEM’ciler, cezasizlik nedeniyle ellerini kollarini sallaya sallaya dolasiyor. Hangi JITEM’ci yargilandi? Bu çok tehlikelidir. Ama bu Ittihat-Terakki’den beri var. Türkiye kendini böyle güvende hissediyor. Insanlik için tehlikeli olan bir yapi, bazi devlet yöneticileri ve elit çevreleri açisindan, kendileri ve dolayisiyla Türkiye’nin bekasi için gerekli görülüyor.

——————————————————————–

Özgün Düsünce-21 Mart

Ümit Firat

Back to top button