Dersim hakkinda ‘kuyruklu’ yalanlar
Olaylarin kronolojisi “20/21 Mart 1937’de 33 askerimiz sehit edilince Dersim’e harekat yapildi” yalanini açiga çikariyor.
Dersim’in önemli kanaat önderi Seyit Riza ve alti arkadasinin idaminin 77. yildönümünün yaklastigi bu günlerde, bazisi samimi, bazisi suret-i haktan görünmek için, bazisi da siyasi saiklerle Dersim tartismalari yapiliyor. Bunlardan birinde, 12 Kasim 2014 gecesi, CnnTürk’te Ahmet Hakan’in Tarafsiz Bölge programinda, konuklardan MHP Milletvekili Yusuf Halaçoglu Dersim katliamlarinin ne kadar hakli oldugunu anlatmak için ‘1937’de durup dururken baslamayan, 33 askeri katlederken Singeç köprüsünün korumasindakileri katlederek baslayan, tipki Eruh gibi, ses çikarmayacak misiniz devlet olarak? Yani 9. seyyar jandarma taburuna yapilan saldirilarda kaç askerin öldürüldügünü, bu olay baslamadan söylemeyecek misiniz, bu katliam degil mi?’
Diger konuklar bu sözlere itiraz etmeyince, Ahmet Hakan bir kaç kez bu ifadeleri tekrarlayarak tartismayi ateslemeyi denedi: ‘Evet, 33 erimizi öldürmüsler, müdahale etmesin mi devlet?’ Programi kaç kisi izliyordu bilmiyorum ama dinleyenlerin büyük bir bölümünün ‘tabii ya, devletimiz Dersimlileri tepelemekte hakliymis ’ dedigini tahmin ediyorum. Ne de olsa araya bir de Eruh lafi sikistirilmisti.
Bunlari dinlerken internette yaptigim kisa bir taramadan sonra, ulusalci çevrelerin idolü Yilmaz Özdil’in su ifadelerine rastladim: ‘Sene 1937… Mustafa Kemal, basbakan Celal Bayar’la birlikte Tunceli’ye gelip, Murat Nehri üzerindeki Singeç Köprüsü’nün açilisini yapacakti. Köprünün ucunda karakol vardi. Basildi. 33 asker sehit edildi. Pesinden…Telefon hatlari kesildi, pusular kuruldu, Mazgirt Köprüsü havaya uçuruldu, jandarma taburu vuruldu, 56 asker daha sehit oldu. Film koptu.’ (Hürriyet, 24 Kasim 2011)
Gördügünüz gibi, neredeyse Yusuf Halaçoglu ile ayni seyleri söylüyordu Yilmaz Özdil. Yusuf Halaçoglu gibi kelli felli bir tarih profesörünün kaynagi tarihle hiç ilgisi olmayan bir gazeteci olamayacagina göre ikisinin de yararlandigi bir baska kaynak olmaliydi degil mi? Aklima o dönemin Malatya Emniyet Müdürü, ileriki yillarin Disisleri Bakani Ihsan Sabri Çaglayangil’in anilari geldi. Baktim söyle yaziyordu: ‘Yil 1937. Sükrü Sökmensüer, Atatürk döneminin ünlü Emniyet Genel Müdürlerinden. Bir gün beni çagirdi. ‘Atatürk, Diyarbakir’da Singeç Köprüsü’nü açmaya gidecek’ dedi. O tarihte Seyit Riza, Dersim’in lideri. Ayni zamanda kendisi Peygamber sülalesinden geliyor. Seyit Riza’nin bir de dini kimligi var. Firat, Seytan Köprüsü basinda bir karakol var. Bu köprüye Seyit Riza ve birkaç destekçi agalardan olusan tayfalari köprüye bir baskin düzenliyorlar. Baskinda karakol yakiliyor ve 33 asker sehit ediliyor. Iste bu olay Dersim Isyani’nin baslamasidir.’
Gerçi Yilmaz Özdil’in, Çaglayangil’in kitabini okumadigi, ondan yapilan alintilari okudugu anlasiliyor çünkü Firat, Murat olmus, Seytan Köprüsü, Singeç Köprüsü olmus. Ifadeler de aynen degil. Ama sabit olan bir sey var 33 askerin sehit edilmesi. Zaten esas mesele de bu sayi.
Çaglayangil’in anilarini Tanju Cilizoglu 1980’lerde kaleme almis, kitabin ilk baskisi 1990 yilinda yapilmis. Anilar degerlidir, nitekim Dersim’de magaralara doldurulan Dersimlilerin ‘fareler gibi’ (deyim Çaglayangil’in) gazlarla bogularak öldürüldügünü Çaglayangil’in bir röportajindan ögrendik. Seyit Riza’nin ve arkadaslarinin nasil hukuk disi yollarda idama mahkum edildigini ondan ögrendik. Seyit Riza’nin son sözlerini o anlatti bize. (‘1937-1938’de Dersim’de neler oldu?’ yaziyi okumak için tiklayin)
Ama Çaglayangil bu hatirasinda yaniliyor. Ya da Seyit Riza’nin asilmasindaki dramatik rolü yüzünden, Dersim harekatini mesrulastirma ihtiyaci içinde yalan söylüyor. Bir kere Çaglayangil-Özdil-Halaçoglu üçlüsünün sözünü ettigi Singeç Köprüsü, Diyarbakir’da degil, Pertek ile Hozat arasinda. Çaglayangil’in dedigi gibi Firat nehri üzerinde degil, Özdil’in dedigi gibi Murat Nehri üzerinde degil, Murat suyuna baglanan Hozat çayi üzerinde. Ama daha da önemlisi, köprü Dersim’deki I. Harekat bittikten ve Seyit Riza idam edildikten iki gün sonra 17 Kasim 1937’de Atatürk tarafindan açilmis beton bir köprü. Inanmazsaniz dönemin Tan gazetesinden aldigim su anlatilari okuyun:
‘Dersim Sakilerinin Akibeti: Tunceli hadisesine ait muhakeme hitam bulmustur (bitmistir). Tunçeli’de isyan eden 58 suçluya ait karar tefhim edilmistir. Bu karara göre suçlulardan 11 i idama mahkûm olmus fakat içlerinden dördü hakkinda idam cezasi yaslarin geçkin olmalarindan dolayi 30 sene agir hapse tahvil edilmistir. Diger yedi idam mahkûmlari sunlardir: Seyit Riza ile oglu Hüseyin ve Seyhanli asireti reisi HassoSeydi ve Yusufhanli asiret reisi Kamer oglu Findik ve Demenanli asiret reisi Cebrail oglu Hasan, KureysanliUlikeye oglu Hasan ve Mirza Ali oglu Alidir. Idam hükümleri bu sabah infaz edilmistir. 14 Suçlu hakkinda beraat karari verilmistir. Diger suçlular da muhtelif agir cezalara mahkûm olmuslardir. (16 Kasim 1937, Tan)’
‘Cumhurreisi Dün Elaziz’de Karsilandi: Cumhurreisimiz Atatürk, bugün saat 13’te Elaziz’i ilk defa olarak sereflendirdiler. Elazizliler, Büyük sefe karsi emsalsiz karsilama tezahürati yapiyorlardi. Önderimizin sehre ayak basmalari top atesile selamlandi ve Atamiz, kendilerini karsilayan mekteplilere, askerlere iltifatlarda bulundular. (…)
Mustafa Kemal Atatürk ve Sabiha Gökçen (17 Kasim 1937, Pertek Halkevi’nin önünde)
Atatürk maiyetlerinde Basvekil Bayar, Dahiliye ve Nafia Vekilleri, orgeneral Kazim Orbay, Umumi Müfettis Korgeneral Alpdogan ve diger zevat oldugu halde Tunceli’ne gitmislerdir. Yolda Muratsuyu üzerindeki eski köprüden geçilerek eski Pertek kalesinin bulundugu saha önünden Hozat deresi üzerinde insa edilmis olan beton köprüye gidildi ve Türk tekniginin yüksek bir eseri olan bu köprünün kurdelesi bizzat Atatürk tarafindan kesilmek suretiyle küsat resmi (açilis töreni) yapildi. Bu köprünün eski adi Soyungeç ve Sungeç oldugu hakkindaki maruzat üzerine Atatürk dilimize telaffuz itibarile en kolay sekli olan Singeç adi verilmesini tensip ettiler. Dönüste Muratsuyu üzerinde kurulmakta olan yüz metre uzunlundaki Pertek köprüsünün basina gidildi.
Atatürk köprünün fenni, mali, ve iktisadi bakimlarindan kiymet ve ehemmiyeti hakkinda mütehassislar tarafindan verilen malumati dinledikten sonra Pertek kaza merkezini tesrif buyurdular .’ (Tan, 18 Kasim 1937)
GENELKURMAY’A GÖRE 21 MART’TA NE OLDU?
Gördügünüz gibi köprüyle ilgili anlatilar birbirine girmis. Ama esas, 33 askerin öldürülmesi hikayesi tamamen uydurma. Çünkü Dersim harekâtlarini en ince ayrintisiyla anlatan Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar adli kitapta buna dair tek bilgi yok. Genelkurmay yayini olan kitapta Dersim harekâtinin baslangicini su cümlelerle anlatiyor: ‘Ilk Olay: Pah bucagi ile Kahmut bucagini birbiren baglayan Harçik (Darbogaz) deresi üzerindeki tahta köprünün 20/21 Mart 1937 gecesi saat 23 00 siralarinda Demenan ve Haydaranlilar tarafindan yikilmasi ve köprü ile Kahmut arasindaki telefon hattinin tahrip edilmesiyle basladi.’ (s.171) ’26/27 Mart 1937 gecesi: Sin karakolu ile bucak arasindaki telefon irtibatinin kesilmesi ve ayni gece aat 21.00 siralarinda bucak merkezine kimlikleri bilinmeyen sahislarin ates baskini yapmasi olayi üzerine 4 üncü Genel Müfettislik durumu bir raporla üst makamlara bildirmekle beraber yapilmasi kararlastirilan Tunceli harekati üzerindeki görüsünü de açiklamisti. 4 üncü Genel Müfettislige göre hükümet 500 jandarma ile bir uçak bölügünü bu ise ayirmali, 17. tümeni kuvvetlendirmeliydi.’ (s. 172)
Dikkat ettiyseniz Genelkurmay’in anlatisinda köprü ve telgraf diregi yakma var, ‘ates baskini’ var ama tek bir ölümden bile söz edilmiyor. Öte yandan, Genelkurmay belgesinde adi verilen Pah köprüsü devletin degil, Dersimlilerin kendi ulasimlari için Harçik üzerinde yaptirdiklari ahsap bir köprü. Dolayisiyla Dersimliler devletin köprüsünü degil kendilerinin yaptigi tahta köprüyü yikmislar. Nedeni de devlet güçlerinin kendilerine yanasmasini engellemek.
Hadi isi gücü sansasyonel yazilar yazmak olan Yilmaz Özdil’i bir yana birakalim, Yusuf Halaçoglu gibi bir zamanlar Türk Tarih Kurumu’nun baskanligini yapmis bir akademisyenin, birincil kaynak olan Genelkurmay kitabina degil de, olaydan 40 sene sonra yazilan ve bilimsel kriterlere uygunlugu açisindan sorunlu bir ani kitabina veya daha kötüsü bu kitaptan üretildigi sanilan, suyunun suyu anlatilara dayanarak milyonlarca kisiyi yaniltmasi normal mi sizce? Bu siradan bir yanilma-yaniltma olayi sayilabilir mi?
Isin bir diger vahim yani, Ahmet Hakan’in programindaki diger konuklarin Yusuf Halaçoglu’nun yanlis ifadelerini (ki buraya kadar anlattiklarim disinda, iki kere de 1926-1930’da yasanan Van Isyani’ndan söz etti. Böyle bir isyan yok, herhalde Agri Isyani demek istiyordu) fark etmemeleri. Bu küçük olay bile Dersim konusunun nasil ciddiyetsiz biçimde daha dogrusu bilimsel ve etik kriterlere uyulmadan tartisildigini anlatmaya yeter.
Bu örnek aslinda tek degil. Örnegin Dersimlilerin, eskiyalikla geçinen, yari vahsi insanlar olduklarina, Dersimlilerin medeniyete karsi çiktiklarina, Dersimlilerin Cumhuriyetin modernlesme projelerine direndiklerine, Dersimlilerin vergi ve asker vermediklerine, egitime karsi olduklarina dair anlatilari ele alalim. Her biri hakkinda yüzlerce sayfa yazilir ama örnek olsun diye bir kaç paragrafla bunlari sirasiyla irdeleyelim.
DERSIMLILER ESKIYALIKLA MI GEÇINIRLER?
Osmanli dönemindeki belgelerde Dersimdeki 50 kadar asiretten özellikle alti asiret için (Hasenan, Abasan, Kureysan, Hayderan, Demenan, Yusufan asiretleri) için eskiya, saki, sergerde, cahil dagli, asi gibi ifadeler kullanilmis. Ancak sunu belirtelim ki, Osmanli belgelerinde Çukurova, Antakya, Maras, Sivas bölgelerindeki pek çok Türkmen asiretinden de ‘eksiya’, ‘saki’, ‘asi’ diye bahsedilir. Hatta, 1864 yilinda Ahmet Cevdet Pasa’nin yönetimindeki Firka-i Islahiye, sirf bu asiretleri terbiye etmek, olmazlarsa dagitmak için kurulmustu. Ama bugün çogu kisinin kafasinda Türkmenlerle ilgili olumsuz bir imge yoktur degil mi?
Cumhuriyet dönemi belge ve raporlarinda ise sanki tüm Dersim asiretleri eskiyalikla istigal edermis gibi bir algi olusturulmus. Bir an için bu toptanciligi görmezden gelelim ve tüm Dersim halkinin çocuklar, kadinlar, yaslilar da dahileskiya, saki, sergerde, asi oldugunu kabul edelim. Bir düsünün bakalim, niye eskiyalik yapiyorlardi? Ilk olarak Dersim yüzde 80’i tarima uygun olmayan mese türü agaçlarla kapli daglik alanlardan olusur, yilin sekiz ayi kistir.
Dersim’in dis çeperlerindeki bazi madenler ise hem devletin ilgisizligi hem de eskiyalikla istigal eden asiretlerin madenlerde çalisanlar rahat vermemesi yüzünden zamanla kapanmis. Ama açik olsalarda bölgeyi doyuracagi süpheli. Sonuç agir bir yoksulluk olmus.
‘Eskiyaligin nedeni fakirlik ve ihtiyaçlardir. ( ) Evvela, genel ihtiyaçlarin giderilmesi lazimdir.’ Bu sözler, 1899 yilinda Müsir Sakir Pasa tarafindan sarfedilmis. 1903 yilinda, Dersim Mutasarrifi Arif Mardinî Bey de ‘Dersimlilerin saldirma aliskanliklari hayat kaygusundan dogmustur’ diye yazmis. 1906 yilinda Arif Bey’in halefi Celal Bey de ‘birkaçi hariç Dersim’deki asiret agalari Anadolu’nun diger bölgelerindeki derebeyleri gibi zengin olmayip, bu agalarin dahi halk gibi fakirlik ve yokluk içinde ( ) Asiretler, biri hariç yaptiklari tecavüzler dolayisi ile yekdigerine karsi uyanan emniyetsizlik ve geçimlerini saglamaya esas olan hayvanlarinin muhafaza kaygusu ile silahlanmislardir. Mal ve can kaygusu devam ettigi müddetçe bu silahlanma devam edecektir’ demis.
Kâzim Karabekir 1908’de bir asker olarak konuyu bir asayis meselesi gibi görse de raporun bir kisminda ‘Ekilebilir arazinin yetersizliginden ötürü ahali diger yerlerde oldugu gibi kendi ekip biçtikleriyle geçinemediginden zanaat ve ticarette olmadigindan tabiatin bu noksanini hirsizlik ve haydutlukla telafi yoluna gitmistir. Ürün devsirme eksikligi yüzünden önce hükümete olan vergi borçlarini verememisler ve buna karsi Jandarma takibatinda daglara siginmislardir’ demis.
I. Dünya Savasi yillarindaki kitlik, açlik, sefaletin bölgede diger yerlerden daha siddetli hissedildigini tahmin etmek zor olmasa gerek. Nitekim 18 Kasim 1920 tarihinde TBMM kürsüsünde Dersim Milletvekili Hasan Hayri Bey benzer seyleri söyler: ‘Malûm-i âliniz Dersimliler öteden beri aç bir millettir. Çünkü seneyi sekiz ay hariçten mütemadiyen satin almak vesaire suretiyle idare ediyorlar ki maateessüf hirsizligin ve eskiyaligin sebebi bu yüzden hâsil olur. ( ) Meselâ bugün Dersim’i ne kadar cezalandirsaniz, ne kadar öldürmüs olsaniz yine açtir ve idaresizdir. Yine o hirsizligi yapacaktir. Bunun bütün bütün kökünü mü kesmek lâzim, mektep mi lâzim, idare mi lâzim, ne lâzim? Hükümet vazifesini ifa etsin. Ondan sonra cezaya çarpsin.’
1926 yilinda Vali Cemal Bey (Bardakçi) raporunda ayni seylerden bahseder: ‘Üç bes kisi hariç, agalar ve reisler de dahil tüm Dersimliler müthis bir fakirlik içinde çirpinmaktadir. Gasp ve yagmalarin sebebi yasamak hissi ve endisesidir. ( ) Dört yüz seneden beri Dersim’e hükümet nüfuzu girmemistir. ( ) Her Dersimli hayatini, malini muhafaza kaygisi ile silahlanmak mecburiyetinde kalmistir. ( ) Dersimlilere geçinmeleri için is bulmak lazimdir ’
DERSIM’E DEVLET GIREMEMIS MIDIR?
Cemal Bardakçi gibi pek çok kisinin diline pelesenk olmus ‘devlet dört yüz sene Dersim’e girememistir’ yargisi da yanlistir. Dersim’in daglik cografyasi bölgeye devletin girisini zorlastirmistir ama bu devletin Dersim’e girmedigi anlamina gelmez.
1879 yilinda olusturulan ve Osmanli döneminin sonuna kadar Mamurat’ül-Aziz Vilayeti’ne bagli olan Dersim Sancagi’nin merkezi Hozat’tir. Kazalari Çemisgezek, Ovacik, Pertek, Sagman, Çarsancak, Kalan, Kuzican (Pülümür), Kizilkilise (Nazmiye), Mazgirt, (1888’den sonra) Pah’tir. Merkezde ve kazalarda diger vilayetlerdeki her türlü idari mekanizma kurulmustur.
Peki devlet Dersim’e giremese, devlet su bilgileri nasil elde edebilirdi: 1897’de Dersim’in nüfusu 98.712 Müslüman, 210 Rum, 14.757 Ortodoks, 314 Protestan ve 1 Yahudi olmak üzere 113.994 kisidir. (1914’te daha ayrintili nüfus bilgileri var ama aktarmasi zor oldugu için söylemekle yetiniyorum.) Cumhuriyet dönemine geçelim. 1927 Nüfus Sayimi’na göre, Dersim’de 76.290 kisi yasamaktadir. Bu nüfus ilçe ilçe, cinsiyete ve yas gruplarina, medeni duruma, inanca, konusulan dillere, egitime göre ayrintili biçimde tablolanmis. Daha ilginci, 1927’de Dersim’in tüm ilçelerindeki sakatlar (çolak, topal, kör, sagir-dilsiz, kambur ve diger basliklariyla) ayrintili biçimde dökülmüs. (Bilgiler Savas Sertel’in makalesinden.) Veya JUK Dersim’deki gibi her asiretin kaç kadini, kaç çocugu, kaç koyunu, kaç keçisi, kaç katiri, kaç merkebi, kaç tavugu var, her köyde kaç silah, ne kadar cephane var bunlari adet adet sayabilir miydi? (s. 83-125)
DERSILILER ASKERLIK YAPMAZLAR MIYDI?
Bakaya ve yoklama kaçaginin geçen yil 650 bine ulastigi (1 milyona kadar çiktigi oldu geçmis yillarda) ülkemizde 80 yil önce Dersimlilerin askerden kaçmasi nedense çok garipsenir. Üstelik diger bölgelerde askerlik yapma oranlari hakkinda herhangi bir bilgi sahibi olunmadigi halde…. Klasik dönemde devlet genel olarak Kürtleri, özel olarak da Alevi/Kizilbaslari düzenli olarak askere almamis ama Dersim özelinde Çemiskezek ve Hozat beylerinin kumandasindaki birliklere gerektiginde basvurmus. Öyle ki 19. yüzyilda 5 bin kisilik bir ordu, sürekli silah altinda olmus. II. Abdülhamit döneminde kurulan Hamidiye Alaylari’na Dersimliler Alevi/Kizilbas diye alinmadilar ancak asiretlerin israri üzerine Karabali, Ferhatan, Sari Saltik, Abasanli asiretlerinden dokuz çocuk Hamidiye Asiret Mektebi’ne kabul edildi. Az da olsa Harbiye ve Mülkiye’de okuyan Dersimli çocuk vardi.
Birinci Dünya Savasi sirasinda Seyit Riza’nin birlikleri Ruslara karsi Dersim’i savundu diyen anlatilar da var, Ruslarla isbirligi yapti diyen de var. Bu yüzden bu konuyu geçiyorum. Cumhuriyet dönemine gelince, Jandarma Umum Kumandanligi’nin 1932 yilinda 100 adet basilan ve sadece ilgileleredagitilina gizli raporuna göre (bundan böyle JUK Dersim diyecegim), 1931’de Ovacik ve Hozat’da askere gitme orani % 10, Nazimiye’de %25 gibi çok düsük ama Mazkirt’te %60, Pertek ve Çemiskezek’te % 80’ler civarinda. (s. 6)
DERSIMLILER SIYASETE KATILMAZLAR MIYDI?
Dersim’in 1908’de ikinci kez açilan Osmanli Meclis-i Mebusanindaki temsilcisi Dersimli Lütfi Fikri Bey’di. 1920’de Ankara’da açilan (T)BMM’ye Dersim’i temsilen alti kisi (Abdulhak Tevfik Bey, Diyab Aga, Hasan Hayri Bey, Mustafa Aga, Mustafa Zeki Bey, Ramiz Bey) katildi. Bunlardan Diyap Aga disindakiler egitimli kisilerdi. Hasan Hayri Bey, 1920 yilinda, meclis kürsüsünde Dersim halkinin Cumhuriyet’i nasil benimsedigini sadelestirilmis dille söyle anlatiyordu: ‘Dersim simdiye kadar Hükümetin idaresine karsi sürekli çekingen duruyordu. Bu son mütareke neticesi ( ) en kuvvetli olduklari dönemlerde bile hiç bir hükümete boyun egmeyen Dersim, kongrenin tesekkülü üzerine, kongreyi mesru sayarak dogrudan dogruya himayesine kendisini atti.’ (TBMM Zabitlari, Cilt 5, s. 128)
Ancak 1923’teki Ikinci Meclis’te ise Dersim’i iki milletvekili temsil eder. Bunun muhtemel nedeni 1921’deki Koçgiri Ayaklanmasi idi. (‘Sene 1921, Koçgiri Isyani, Aliser ve Zarife’, yaziyi okumak için tiklayin)
Merkez Dersim’le arasina mesafe koyuyordu ama, 1925’te Sapka Iktisasi (Giyilmesi) Kanunu çiktiginda, devlete muhalif oldugu söylenen Seyit Riza basina fötr sapkayi geçirmekte tereddüt etmemisti. 1925’te Seyh Said’in ayaklanmasina Dersimliler destek vermemisti. 1926’da Koçusagi Tedip Harekati sirasinda, Seyit Riza’nin birlikleri bir süre de olsa, devletin yardimcisi olarak katilmisti. Seyit Riza’nin devletin süpheli bakislarindan kurtulmak için Elazig’da yerlesik hayata geçme önerisi, 1926 yilinda Elazig Valisi Cemal (Bardakçi) döneminde uygun görülmüs, basta Seyit Riza olmak üzere aga ve seyitlere arazi ve ev vererek aileleri ile beraber Elazig’da iskânlari saglanmisti. Ama 1929’da Cemal Bey, I. Umum Müfettis Ibrahim Tali Bey ile anlasamayarak Çorum’a tayin edildiginde, yerini alan Nizamettin Bey’in ilk isi Cemal Bardakçi’nin baslattigi iskân islemlerini iptal etmek olmustu. Bunun üzerine, arazi ve evleri geri alinan Seyit Riza ve diger aga ve seyitler Dersim’deki köylerine geri dönmek zorunda kalmislardi. Muhtemelen gururlari çok kirilmis biçimde (Seyit Riza’nin hükümetle uzlasmaya çalismasinin öyküsünü su yazimda anlatmistim: ‘Seyit Riza’nin TBMM’ye ve BM’ye mektuplari.’ (yaziyi okumak için tiklayin)
DERSIMLILER VERGI VERMEZLER MIYDI?
Bugün her 100 liralik gelirin 82,5 lirasinin beyan edilmedigi güzel ülkemizde, ‘ama Dersimliler vergi ödemiyorlardi, bu yüzden harekat hakliydi’ denmesi gerçekten garip bir durum. Ama isin daha ilginç yani su ki, Dersimlilerin devlete vergi vermedigi dogru degil! Osmanli dönemindeki sayilarla kafanizi sisirmek istemiyorum sadece sunu söyleyecegim: Sadece Dersim degil, zengin Seyhan (Adana) Vilayeti de merkeze vergilerini tam olarak vermezdi.
Cumhuriyet dönemine iliskin olarak buldugum sayilar ise, 1939-1946 arasinda CHP’nin Bingöl ve Tunceli Milletvekili, 1950-1954 arasinda DP’nin Dogu Vilayetlerinden sorumlu parti müfettisi olan Necmettin SahirSilan’in 1943 yilinda Dogu Vilayetleri hakkindaki son derece ayrintili raporundan. Silan’a göre 1936 yilinda Tunceli iline 148.721 lira vergi tahakkuk ettirilmis, bunun 138.540 lirasi tahsil edilmisti. Tahsil orani % 93,15’ti. 1937’de bu rakamlar sirasiyla 205.232 lira, 197.048 lira, % 96,01, 1938’de 262.473 lira, 250.425 lira ve % 95.40 oldu. (s. 298). Yani devletin Tunceli’den almayi planladigi verginin neredeyse tamami tahsil edilmisti. Ama devletin Tunceli’ye yaptigi yatirimlarin yaninda bu verginin düsük oldugunu söylerseniz, onda hakli olabilirsiniz. Ama neylersiniz ki, yukarida uzun uzun anlatildigi gibi Tunceli çok fakir bir vilayetti, daha fazlasini almak mümkün degildi.
Öte yandan Türkiye’nin zengin sayilacak bölgelerindeki vilayetlerin durumlari daha parlak degildi. Hatta daha kötüydü. Örnegin Ismet Inönü’nün Sark Raporu’ndaki Ordu vilayeti ile ilgili su ifadelere bakin: ‘Geçen sene vilayet hususi idaresi yüzde kirkbes (vergi) tahsil etmis, belediye de böyle. Dört bes sene evvelki ilbay (vali) köprüleri borçlanmis, ondan sonra gelenler hep bu borcu ileri sürerek vazifeyi birakmislar. Yüzde kirkbes tahsilat ile bütün mekteplerin kapanmasi lazim gelirdi. Aciz ve fena idare amirlerinin faydasiz degil, çok zararli oldugunu bir daha görmüs oldum.’ (s. 52) Bugün kimsenin çikip da ‘Ordu vilayeti vergi vermezdi’ seklinde bir ifade okumus oldugunuzu sanmiyorum
DERSIMLILER EGITIME KARSI MIYDI?
‘Halk cahil oldugu için telkine çok müsaittir ’ (Tan, 17 Haziran 1937) ,’Domatesi bilmiyorlar, gösteriyorsun ‘ne güzel çiçekmis’ diyorlar.’ (Tan, 3 Temmuz 1937) ‘Ahali çok cahil oldugu için bu yobaz eskiya reislerin adeta kölesi gibi yasamaktadirlar.’ (Yeni Köroglu, 23 Haziran 1937) ‘Tabii ormanlar, selaleler, büyük nehir irmak ve derelerle tezyin edilmis olan bu muhitin tek günahi, cahil ve cehalet neticesi günahkar insanlarla meskun olmasidir.’ (Cumhuriyet, 27 Haziran 1937)
O günlerin gazetelerinde geçen bu ifadelerde ‘Dersimlilerin cahilligi’ iddia edilmekle kalsa iyi, yazarlar Dersimlilerin adeta cahillige müptela oldugunu, hem Osmanli döneminde, hem de Cumhuriyetin döneminde egitim almaya direndiklerini iddia ediyorlar. Halbuki Izzettin Çalislar, Dersim Raporu’nda ‘Osmanli döneminde 1891’de 170 talebeli alti medrese, 750 talebeli 9 ilk mektep vardi. 1935’te Tunceli ili kuruldugu zaman il genelinde 18 ilk mektep vardi, talebe sayisi 1412’dir. 1936 yilindan itibaren köylerde bile okullar vardir’ diyor ilkokulu olan sekiz yerlesim sayiyor.
Evet, bu sayilar çok yetersizdir. Nitekim 1927 Nüfus Sayimi sonuçlarina göre Dersim’de okur yazarlik orani % 2.89 civarindaydi. Türkiye ortalamasi olan % 8,16’nin çok altinda bu oran. 1935’te General Alpdogan’in idaresi altindaki Tunceli, Elazig ve Bingöl’de okul çagindaki çocuklarin okula gitme orani ise % 12,5’dur. Diger bölgelere ait rakamlari bulamadim. Diyelim ki en düsük oran Tunceli’de olsun. Ama bunun temel nedeni, Dersimlilerin okula karsi oluslari degil devletin ihmalleriydi. Izzettin Çalislar sekiz okul saymis, bunlara Cumhuriyet döneminde kaç tane eklendigini bulamadim ama bazi yerlerde ilkokul oldugu ama tek sinifli oldugu, çok az yerde ortaokul ve lise oldugu, ögretmen açinin büyük olduguna dair bolca anlati var. Tunceli’nin merkezini olusturan Mameki’ye bile okul 1940’ta yapilmis. Alpdogan Pasa’nin Umum Müfettislige yazdigi mektuplarda bu sorunu asmak için merkezden tahsisat istedigini görüyoruz ama egitime ayrilan tahsisat kisla yapimina ayrilanin yaninda devede kulak kalmis.
ÇARE KATLIAM VE SÜRGÜN MÜYDÜ?
Hadi diyelim, asirlardir idarenin tüm sorumlulugunu bir kalemde sildiniz, unuttunuz, tüm suçu bölgenin gariban halkina yiktiniz, bu duruma çare diye sundugunuz sey nedir? Jandarma Umum Kumandanligi raporuna göre Osmanli döneminde, ‘tedbir’ olarak akla gelen bölgeye askeri harekat yapmaktir. En önemlileri 1907’da Nes¸etPas¸a, 1908’de Nes¸etPas¸a ve Mehmet Pas¸a, 1909’da IbrahimPas¸a, 1916’da Galatali S¸evket Bey yönetimindekiler olmak üzere 11 harekatin maliyetini 1936 yilinda General Alpdogan 8.800.000 lira olarak açiklar. (Umumi Müfettisler Toplanti Tutanaklari, s. 145) Bu çok büyük miktari devlet bölgeye yatirim yapmaya harcasaydi, Cumhuriyet dönemine daha müreffeh bir Dersim devredilebilirdi muhtemelen.
HAREKAT 1926’DAN BERI PLANLANIYORDU
Simdi de Cumhuriyet döneminin ‘tedbirlerini’ ögrenelim: Mülkiye Müfettisi Hamdi Bey, 1926’da hükümete sundugu raporda (sadelestirilmis Türkçeyle) söyle demisti: ‘Dersim, Cumhuriyet hükümeti için bir çibandir. Bu çiban üzerinde kesin bir islem yapmak ve üzücü ihtimalleri önlemek, memleketin selameti için mutlaka lazimdir ( ) Mektep açmak, yol yapmak, refahi temin edecek fabrikalar kurmak ( ) özetle yurtlandirma ve medenilestirme yoluyla [bölgeyi] islaha çalismak hayalden baska bir sey degildir ’ dedikten sonra alinacak tedbirleri söyle sayiyor: Mayis ve Haziran aylarinda bir tarama harekati düzenleyerek bölgedeki silahlari toplamak; Seyh, bey, aga namli kisileri uzak vilayetlere sürmek; Ahaliyi kendine yeter hale getirmek için arazi ve tohumluk vermek, madenleri isleterek halka is ve para bulmak; Sürülenlerin yerine Türkleri iskan etmek, okullar açarak halkin ‘Türklük his ve terbiyesi’ni almasini saglamak, bölgeye 25 yil boyunca ‘mefkureci’ memurlar göndermek suretiyle bölge Kürtlerini Türklestirmek (JUK Dersim, s.198-201)
1930’da Birinci Umumi Müfettisi Ibrahim Tali (Öngören) izlenecek yöntemi söyle açiklamis: ‘A) Bütün Dersim’in hariçle münasebetini kat ederek (keserek) taarruzlarina ve ticaretlerine mani olmak, aç kalacak halki zamanla kendiliginden ilticaya icbar (zorlamak) ve su suretle Dersimi fenalardan tahliye. B) Her tarafi esasli surette kapadiktan sonra ihata çemberini tedricen darlastirmak ve fenaliklardan dolayi yakalananlari derhal Dersim’den çikarak Garba atmak ve serpistirmek.’ (JUK Dersim, s. 206.)
Erkâni Harbiye Reisi Maresal Fevzi (Çakmak) Pasa ise daha açik konusmus: ‘1) Dersimde bugünkü vaziyetin idamesi tehlikelidir. Bu vaziyet Dersimlinin maneviyatini takviye etmektedir. 2) Dersimli oksanmakla kazanilmaz. Silahli Kuvvetler’in müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve islahin esasini teskil eder. 2) Dersim evvela koloni gibi nazariitibara alinmali. Türk camiasi içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra ve tedricen öz Türk hukukuna mazhar kilinmalidir.’ (JUK Dersim, s. 219)
UYGULAMA 1934’TE BASLADI
Ve 14 Haziran 1934’te Türkiye’yi etnisite esasina göre 3 bölgeye ayiran 2510 Sayili Iskân Kanunu çikarildi. (Ilgili yazim: 1934 Iskan Kanunu ve Kürtler’, okumak için tiklayin)
Yasaya göre Dersim yasak bölge olarak tanimlandi. Türkçe konusmayan ve Türk olmayanlarin, iskâna uygun Türk köylerine serpistirilere yerlestirilmesi için listeler hazirlandi. 25 Aralik 1935 tarihli 2884 sayili Tunçeli (‘Tunç Eli’) Ilinin Idaresi Hakkindaki Kanun çikarildi. Kanun uyarinca Elazig, Tunçeli, Erzincan ve Bingöl’ü içeren Elazig merkezli 4. Genel Müfettislik kuruldu. Basina Sakalli Nureddin Pasa’nin damadi Abdullah Alpdogan Pasa getirildi. Dersim’in Amutka, Kahmut, Karaoglan, Sin, Haydaran, Danzig ve Pah gibi stratejik merkezleri bucak yapildi. Bu bucaklara birer karakol insaatina baslandi. Elazig’da bir Istiklal Mahkemesi kuruldu. 1936 yilinda, adli kayitlara geçen 3.700 suçludan silahlarini teslim etmesi istendi, bunlardan 2.000’i silahlarini teslim etti ancak Alpdogan Pasa bunla tatmin olmadi, tedbirleri artirdi da arttirdi, sonunda Dersim bir açik hava hapishanesine döndü.
AMAÇ DERSIM’I HOMOJENLESTIRMEKTI
Olaylarin kronolojisi, ’20/21 Mart 1937’de 33 askerimiz sehit edilince Dersim’e harekat yapildi’ yalanini açiga çikarmiyor mu sizce? Böyle bile olsa cinayetleri isleyen kisileri cezalandirmak yerine, 2011 yilinin Kasim ayinda Tayyip Erdogan’in bizzat basina gösterdigi Jandarma Umum Kumandanligi belgesinden bir kez daha teyit edildigi gibi 1938 yilinin sonuna kadar on binlerce askerin katildigi harekâtlarda 13.806 kisinin öldürülmesi, 11.163 kisinin sürülmesi mi gerekiyordu? Veya bir bölge vergi vermiyor, askerden kaçiyor diye kadiniyla, çocuguyla, yaslisiyla toptan cezalandirilabilir mi?
HÜKÜMET GÜÇLERININ KAYBI NEYDI?
Bu arada mutlaka merak etmissinizdir. Hükümet kuvvetlerinin zayiati nedir diye. Açiklayayim: Basbakan Ino¨nu¨ 17 Eylül 1937 günü Meclis’te yaptigikonus¸mada Pah köprüsü olayi ile Seyit Riza’nin teslim oldugu 10 Eylül 1937’ye kadar süren I. Dersim Harekâti’nin bilançosunu söyle açiklamisti: ‘Simdi size, Tunceli’ndeki vaziyetin bugünkü halini arz etmek isterim. Cumhuriyet’in imar ve islah programina muhalefet eden, nüfuslari az olmakla beraber, alti asirettir. Bugün bu alti asiretin ne kadar adami varsa, bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkanindan tamamen mahrum birakilmistir. ( ) Buna göre 1 subay 28 er ve bir bekçi sehit 4 subay 46 er ve bir bekçi de yaralidir. Isyana istirak eden zavallilardan zayiat ise 265 maktul ve 20 yarali 27 kis¸i yakalanmis ve 849 kisi de teslim olmustur. Bilerek bilmeyerek muhalefet yoluna sapip kanin siddetli tedibatina maruz kalmis olarak hayatlarini kaybedenler hakkinda da Büyük Millet Meclisinin teessürlerini ve bunun diger vatandaslara ibret olmasini temennileri ifade ediyorum.’
Görüldügü gibi, bu konusma bile ’33 er öldürüldü’ iddiasini yalanlamakta.
1938’in Ocak ayinda Ovacik ilçesinde asker kaçaklarinin izini süren jandarma birliklerine ates açilmasi ve yedi jandarmanin öldürülmesi üzerine alindigi ileri sürülen ve 16 Haziran 1938’de baslayip 16 Eylül 1938’de bitirilen II. Dersim Hârekati sirasinda, 13.806 kisiyi öte dünyaya gönderen hükümet güçleri 104 sehit, 175 yarali vermis. (s. 252) Sayilar arasindaki asimetri de ‘isyan miydi, imha miydi?’ sorusuna bir cevap aslinda.
Bu korkunç katliamin Dersimlilerin devlete tabi olmamasi yüzünden degil, tabi olmakla kalmayip ayni zamanda Kürtlügünden, Zazaligindan, Ermeniliginden, Aleviliginden, Dersimliliginden de vazgeçerek ‘Tek millet, tek dil, tek din’ semsiyesi altinda toplanmaya direndikleri için oldugunu hala anlamayanlar varsa, demek ki daha çok yazmamiz lazim
Özet Kaynakça: Mahmut Akyürekli, Dersim Kürt Tedibi 1937-1938, Kitap Yayinevi, 2011, Kemal O¨mer Agar, Tunceli-Dersim Cografyasi, Tu¨rkiye Basimevi, 1940, Alisan Akpinar, Osmanli Devletinde Asiret Mektebi, Göçebe Yayinlari, 1994, Tanju Cilizoglu, Kadre Bizi Una Degil Üne Itti, Ihsan Sabri Çaglayangil’in Anilari, Günes Yayinevi, 1990, Izzeddin Çalislar, Dersim Raporu, Iletisim Yayinlari, 2010, Resat Halli, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar, Genel Kurmay Baskanligi Harp Tarihi Baskanligi Genelkurmay Basimevi, 1972, Dogu Anadolu’da Toplumsal Mühendislik, Dersim-Sason (1934-1946), Tarih Vakfi Yurt Yayinlari, 2010 (Jandarma Umum Kumandanligi’nin Dersim raporu bunun içinde), ‘Dogu Sorunu’ Necmeddin Sahir Silan Raporlari, (1939-1953), Derleyenler: Tuba Akekmekçi, Muazzez Pervan, Tarih Vakfi Yurt Yayinlari, 2010, Taha Baran, 1937-1938 Yillari Arasinda Basinda Dersim, Iletisim Yayinlari, 2014. Savas Sertel, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Ilk Genel Nüfus Sayimina Göre Dersim Bölgesinde Demografik Yapi’, Firat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 24, S.1, s. 269-282, Bedriye Poyraz, ”Cesaret Et, Hatirla!’: Dersim 1938 Tertelesi’,Ankara U¨niversitesi SBF Dergisi, Cilt 68, No. 3, 2013, s. 63-9. Ayrica benim su yazilarima bakilabilir: ‘Dersimi bombalayan Sabiha Gökçen mi, Hatun Sebilciyan mi?’ (okumak izin tiklayin), ‘Avar ne olur kizimi götürme!’ (okumak için tiklayin)
Ayse Hür