Diktatörler seçimle gider mi?
Türkiye’de tam anlamiyla bir diktatörlük rejimi mi hüküm sürüyor? Yanit kesin bir evet degil. Kimilerine göre yürürlükte olan rejim fiilen bir diktatörlük, kimilerine göre koyu bir otoriterlik. Diktatörlük mü degil mi tartismasi önümüzdeki seçime iliskin davranislari da belirlemeye aday. Rejimin asli niteliginin diktatörlük olduguna inaninca, ‘Diktatör seçimle gitmeyi kabul eder mi’ sorusu gündeme geliyor. Evet, diktatör eger gerçekten diktatörse, seçimle gitmez! Ama zaten bu durumda seçim de, ona seçim denmeyecek bir gösteriden baska bir sey olmaz. Azerbaycan, Belarusya, vb… oldugu gibi.
Türkiye’de yeni baslayan seçim yarisi iktidardaki ittifakin baskan adayinin ve iktidar partisinin lehine çok büyük bir esitsizlikle yürütülecek. Buna ragmen, seçimin yasak savmak için düzenlenen bir gösteri, sonucu önceden kesinlikle belli olan bir düzmece oldugunu söylemek mümkün degil. Seçim sonuçlari aleyhine olursa, iktidardaki gücün oy ve sayim sahtekârligi örgütleyebilecegi de kesin bir veri degil. Bunu yapmayi istemekle yapabilmek arasinda büyük bir mesafe var.
Seçimi kaybeden muktedir sonuca karsi direnmek istese de, buna imkân bulabilecegi süpheli. Bütün bu karamsar öngörülerin günümüz Türkiye’sinde bütünüyle uçuk kaçik hezeyanlar oldugunu söylemek kuskusuz safdillik olur. Ama simdilik en güçlü ihtimal bu senaryolar degil.
Diktatörün seçimle gitmeyecegi inanci, genellikle diktatörlüklerin toplumun siyasal tahayyülü üzerinde kurduklari tahakkümün en önemli unsurlarindan biridir. Bu içsellestirme, çogu diktatörlüklerde halkin seçimi ciddiye almamasina, ya seçim sandigina gitmemesine ya da ‘basima bir is gelmesin’ oyu kullanmasina yol açar. Tahakkümü pekistirir. Bugün Türkiye’de diktatör seçimle gitmez demek de bir bakima yürürlükteki tahakküm düzeninin dümen suyuna girmek demektir.
Bu iktidar seçimle gitmez iddiasini bir an için kabul edelim. Iktidardaki güçlerin seçimi gerçekten kaybetmis olmalarina ragmen, hileyle hurdayla iktidara yapismalarina yol açmak, otokratin seçim sonuçlarini tanimadigini bir sekilde ilan etmek zorunda birakmak da demokratik mücadelenin son derece önemli bir hedefi degil midir?
Adil olmayan kosullarda ama gerçekten seçim kazanmis bir muktedirin sahip oldugu mesruiyetle, kaybettigi seçim sonuçlarini açikça hile yaparak, kavga çikararak kendi lehine çeviren ya da masayi devirip elinde silahla ayaga kalkan bir müstebitin arasindaki fark önemsiz midir? Bu iki farkli durumda toplumsal muhalefetin verecegi mücadeleler de farkli olacaktir. Türkiye toplumunda güçlü ve eski bir siyasal mesruiyet dayanagi olan seçim mesruiyetini muktedirin bir kalemde silip atmasinin sonuçlari, kendisinin öngördügü gibi olmayabilir.
Bugün muhalefetin önündeki en önemli is, hem baskanlik hem milletvekili seçiminde iktidardaki ittifaka verilen oylardan çok daha fazla oyun sandiga girmesi için seçmenleri ikna etmektir. Bu oylarin hepsinin sandiktan çikmasi, seçim tutanagina islenmesi ve açiklanan sonucun gerçegi yansitmasi için bütün önlemleri almaktir. Her seviyede muhalefet güçlerinin dayanismasini güçlendirmektir. Bütün bunlara ragmen, sonuç gerçekten verilen oylari yansitmayacak olursa ya da iktidar seçim sonuçlarini tanimayi reddederse, o zaman diktatörlügünü ilan etmis olana karsi mücadele alan ve yöntemleri de farkli olacaktir.
‘Muktedir iktidari seçimle birakir mi’ sorusu ancak seçimleri muhalefetin gerçekten kazanmis olmasi durumunda yanitini bulur. Yoksa bu konuda kesin olumsuz yargilara simdiden varmak, müstebitin salgiladigi korkuyu, çaresizligi içsellestirip, onun seçilme mesruiyetini tazelemesine istemeden de olsa katki vermek olur.
—————————————————
Cumhuriyet-9 Mayis 2018
Ahmet Insel