Diline Küsen Çocuklar

‘Sey Hocam ben artik asla Kürdçe konusmak istemiyorum! Pis ve kötü bir sey. Kürdçe konustum diye bana ”deli”diyip buraya gönderdiler.’
Rûken’e Annem’e.. Ve diline küstürülen tüm kara çocuklara
Kejé BÊMAL
Teyzem okuldan haber geldigini ve Rûken’in ögretmeninin kendisini çagirdigini söylediginde Rûken okula baslayali henüz yirmi gün olmustu.
Kendisi Türkçe bilmedigi için okula benim gitmemi istedi.
Zaten okula basladigindan beri Rûken’in garip davrandigini, içine kapandigini ve tek kelime bile konusmadigini, defalarca sormasina ve israrci olmasina ragmen sorununu söylemedigini, son bir haftadir da agzini biçak açmadigini, tek kelime bile etmedigini söyledi.
Okula gittigimde oldukça genç bir bayan ögretmenle karsilastim. Muhtemelen mesleginin ilk yillarinda. Kurdistan’da bu ilçeye verilmis, oldukça düzgün Türkçe konusan, sevimli bir bayandi.
Rûken’in kuzenim oldugunu teyzem rahatsiz oldugu için onun yerine geldigimi söyledim
Kadin hiç süslemeye gerek görmeden direk bir sekilde yüzüme Rûken’in ‘geri zekali’ oldugunu düsündügünü söyledi.
Soka girmistim.
Bu kadar narin bir bayandan böylesi kaba bir davranis biçimi kendisi hakkinda düsündügüm tüm olumlu düsünceleri beynimden ve yüregimden bir anda silmeye yetti
Ayni ses tonu ile kendisine ”bu kaniya nereden vardigini”sordum.
Bana ‘söyledigim hiçbir seye tepki vermiyor. Ben ömrümde böyle bir çocuk görmedim. Hiç bir seye tepki vermez mi insan, sanki duvarla konusuyorum. Çocuk degil tam bir bas belasi! Mimikleri bile yok!” dedi.
Yüzüne baktim gözlerinin en derinine ve cevap verdim ‘sizi anlamadigini hiç mi düsünemediniz Hocam?’ dedim.
Saskinlik sirasi ondaydi.’Anlamadim’ dedi.
‘Anlasilmayacak bir sey yok Hocam, Rûken tek kelime bile Türkçe bilmiyor! Annesi de! Teyzeleri de! Kuzenleri de! Dedesi, nenesi, komsulari, kardesleri, arkadaslari, mahallesi hiç kimse onunla sizin konustugunuz dilden konusmadi bu güne kadar. Ve siz ömründe duymadigi bir dili anlamadigi için bu çocuga nasil bir baski uyguladiysaniz artik hiç konusmuyor. Tebrik ederim! Muhtesem bir ögretmenmissiniz.’ dedim ve Rûken’e döndüm.
Dünyadaki en sevimli çocuklardan biriydi, öyle korkmustu ki, aradan nerdeyse yirmi yil geçmesine ragmen siradaki iki büklüm bakisini ve gözlerindeki korkuyu unutamadim. Uzattim kuzenime elimi ve dedim ‘Rabe Rûken em diçin!’
Minicik elleriyle aninda tuttu elimi. Bir daha da okula gitmedi.
Kisa bir süre sonra ailesinin geri kalan fertlerinin yasamak zorunda birakildigi Avrupa’daki kentlerden birine gönderdik onu.
Rûken simdi 20 yasinda. Almanca, Ingilizce ve Kürdçeyi çok iyi biliyor. Türkçeyi hala bilmiyor. Bulundugu ülkede Türkçe hiçbir ise yaramiyor!
Yillar sonra bu dosyayi çalisirken bu olayin bana rehberlik edecegini nereden bilebilirdim ki? Nerden bilebilirdim ki bu yillardaki Rûken’lerin ellerinden tutup ‘hadi gidiyoruz!’ diyebilecek sahipleri olmadigi ve sadece egemenlerin dilini kullanamadiklari için ‘Zeka engelli” diye raporlanarak ‘rehabilitasyon merkezlerine’ gönderileceklerini. O gün oradaki genç ve cinsine yakismayacak kadar kaba üslup sergileyen ögretmenin önyargisinin bir gün gelip devletin önyargisi olabilecegini!
Takip edenler bilir, ait oldugum etnik kimligim ve çalistigim saha yüzünden oldukça zorlu dosyalar çalistim. Köy bosaltmalar, yakilan ilçeler, katliamlar, sürgünler bunlarin bazilari. Ama hiç birinde bu dosyada ki kadar üzülüp öfkelenmedim. Lice 93 dosyasini çalistigimda artik Kurdistan’da ve Kürdler üzerinde denenen hiçbir zulmün beni sasirtmayacagini düsünürken, bu dosyada yasadigim sok bu düsüncemi yikti. Açikçasi her hazirladigim dosyada bir daha beni Türkiye Cumhuriyeti devletinin asla sasirtamayacagini düsünürken, yeni basladigim dosya eskisini aratacak sekilde zalim oluyor. Ve bu dosyadan sonra inaniyorum ki bu devletin Kürdler üzerinde uyguladigi inanilmaz zulmün ucu bucagi yok ve olmayacak. Sanrim bu durumda her çalistigim yeni dosyada beni ve insanligi sok etmeye devam edecek!
Ben aslinda yola çikarken ‘engelli çocuklarda ana dilde egitim hakki” adi altinda bir dosya çalismak için kollari sivamistim. Bildiginiz gibi engelli çocuklar özel çocuklar olduklari, bunlarin ögrenme kapasitesi normal çocuklara nazaran daha düsük oldugu için, ana dilleri farkli oldugundan sömürgecilerin diliyle egitilmeleri, bu çocuklarin çogunun o ana kadar sinirli belleklerinde biriken ana dilindeki kelimeleri de yok edip, çocuklarin egitiminde negatif bir etki yaratiyor kanisi ve teziyle yola çiktim.
Dogal olarak ilk ugrayacagim yer ‘Rehabilitasyon merkezleri’ idi.
Ve su anda göçten dolayi en fazla Kürd nüfusunun yasadigi yer olan nerdeyse kendi basina bir ülke haline gelmis Istanbul’daki rehabilitasyon merkezleri ilk duragimdi.
Daha ilk adimda çok kisa bir sürede ve büyük bir aciyla fark ettim ki çalismanin yönü inanilmaz bir hizla biçim degistirecek.
Varoslara özellikle yigilmis Özel Rehabilitasyon merkezlerinin büyük çogunlugunu olusturan Kürd çocuklari ile karsilastigimda ve onlarla sohbet ettigimde hemen fark ettim ki, en hafifinden ortada kocaman bir yanlis anlasilma var.
Zaten fark etmemeniz mümkün degil, çünkü çocuklar gayet normal konusan, her türlü fiziksel aktiviteyi gayet normal yerine getiren, neseli, eglenceli ve enerjik çocuklar.
Bu her gözlemci insanda yaratabilecegi gibi bende de kocaman bir süphe yaratti.
Egitmenleriyle yaptigim ilk röportajda olayin insanin kanini donduran bölümü desifre oldu.
Sonrasinda yaptigim tüm arastirmalar, tipki bir ahtapotun kollari gibi her tarafi yanlisla sekillenmis ve Kürd çocuklarinin büyük bir bölümünü haksizlikla saran kokusmus ve igrenç bir sisteme götürdü beni.
Devletin engelli çocuklar için olusturmasi gereken oranda okulu olmadigi için ve var olan engelli okul sayisi ile gelismis ülkelerin çok çok gerisinde kaldigi için, bu ayibini kapatmak adina bu isi tasere ettigi özel sektör, bogazina kadar pislige batmis, her çocugu sadece bir kazanç kapisi olarak degerlendirip, gelistirdigi rüsvet sistemi ile varoslarda ava yatmis ve bu konuda en savunmasiz olan çogu zorunlu göç kurbani Kürd çocuklarini çabucak kapmisti!
Bu çocuklar kolay avdi. Çünkü yasaya göre ikinci sinifin ikinci periyoduna kadar okuma yazma ögrenemeyen bir çocuk ögrenme güçlügü ön tanisi için bir adaydi. Gerisi birbirini tamamlayan yanlislar dizisi. Zaten anlamadigi ve bilmedigi bir dil yüzünden ön tanisi konulan bir çocuk bir de ayni dille saibeli zeka testlerine tabi tutulunca ortaya çikan ”zeka engelli”tanisini sözde rehabilite etmek için yine bilmedigi dilde egitimle sözde iyilestirme çabasi
Yani çözümü aslinda çok basit olan bu durumun dönüp dönüp çocugu vuran grift bir problem haline getirilmesi ve bundan nemalanan Özel Özel Egitim merkezleri
BM Çocuk Haklari Sözlesmesi’nde her çocugun egitim hakkina sahip oldugu (madde 28)ve her çocugun ailesinin konustugu dili ögrenme ve kullanma hakkina sahip oldugu (madde 30) belirtilir.
Tove Skutnabb-Kangas gerek ailenin tercihinde gerekse baska bir alternatif sunulmadigindan dolayi çocugun bilmedigi bir dilde egitim görmesinin çocuk haklari ihlaline neden oldugunu belirtir. Peki acaba dünya bilmedigi bir dil yüzünden bir de ‘mental bozukluk’ yada ‘hafif mental bozukluk’ diye tanimlanan bir çocugun yasal haklari için ne düsünür?
Her halkin anadilini özgürce kullanma ve bu dilde egitim hakki alma hakki vardir. Bu görüse karsi duranlari tek tanimi tekçi, irkçi, fasist ve asimilasyoncudur!
Anadil ayni zamanda insani geçmis ve gelecekle arasindaki bag ve köprüdür. Her halk kendini ve dünyayla iliskilerini anadiliyle anlamlandirir. Bir halkin kullandigi dili yok ederseniz ayni zamanda o halkin kültürel ve bilgi birikiminin insanliga aktarimini da yok edersiniz.
Yani bir dil yok olursa o dili kullanan halkin sahip olduklari tüm bilgiler yok olur! Eger bu bilinçli olarak yapiliyorsa buradan baktigimizda tek tanimi vardir o da ”insanlik suçudur! ”
Dilin üzerinde ki yok etme politikasini ”dil jenosidi’‘ diye degerlendirirsek ki öyledir, azinlik çocuklari egemen ve bilmedigi bir dilde egitime zorlamak BM Soykirim Suçunun Engellemesi ve Cezalandirilmasi Sözlesmesi’nde (E 793 1948) yer alan bes soykirim tanimin ikisiyle örtüsür.
Madde II (e); bir gruba ait çocuklari, zorla baska bir gruba aktarmak.
Madde II (b); bir grubun üyelerinin ciddi fiziksel ve ruhsal zararlar görmesine yol açmak.
Gördügünüz gibi özellikle madde II b çalistigimiz konunun birebir tanimlamasidir.
Yerli ve azinlik gruplara mensup çocuklarin kendi anadillerinde egitim almalari insani haklari olmasinin yaninda ”egitimde firsat esitligi” ilkesine bakildiginda hukuki haklaridir. Kendi anadilinde egitim alan çocuk yasadigi ülkenin resmi dilini dogru bir egitimle ikinci bir dil olarak ögrenebilir. Yani çocuklarin ikinci bir dili kendi anadilleri yerine degil, anadillerine ilave dil olarak ögrenmeleri gerekir. Bu önerilere itirazi olanlar varsa dünyanin sayili üniversitelerinde bu konuda hazirlanan bilimsel çalismalari inceleyebilirler.
Simdi gelin benimle yeniden rehabilitasyon merkezine dönelim. Içeri girdigim anda çocuklarin genel durumdan dolayi bir tuhaflik oldugunu fark ettigimden çocuklari egiten ögretmenlerle görüsmek istedim önce. Istanbul’da Kürdlerin yogun olarak yasadigi bir varosta kurulan rehabilitasyon merkezlerinin birinde görevli M.K Adli bir ögretmen arkadasimiza sorduk;
Hocam siz zihinsel engellilerin egitmenisiniz öncelikle bize anlatir misiniz ”zihinsel engelli”kime denir?
Normal yasantisini devam ettiren bir takim bilgi ve becerileri gerçeklestiren insanlarin disinda, zeka olarak normal insanlardan biraz asagida kalan insanlara diyoruz. Yani fiziksel bir takim faaliyetlerini gerçeklestiren insanlardan ayri olarak zihni beceri ve bilgilerden yoksun olan kisileri kastediyoruz.
Peki hocam. Bu zihinsel engellileri egitmek görüldügü gibi özel bir çaba gerektiriyor. Bu durumda zihinsel engellileri egitirken bu çocuklarin kullandigi ana dil egitim dilinden farkli olursa bu konuda ne gibi bir soruna meydan veriri? Ya da verir mi?
Bu çok önemli. Yani gerçekten ciddi bir sikinti ve sorunlar yumagi yaratiyor. Çocugun evde kendi ana dilinde konusup okulda baska bir dil kullanmasi, zaten bilgi ve beceri kazaniminda zorluk yasayan çocuklar üzerinde çok büyük bir baski olusturuyor ve çocuklar kendi içine kapanmaya basliyorlar.
Örnegin bir kelimeyi evde farkli okulda farkli kullaniyorsa bir çocuk burada bu sefer iki dilde de basarisizliga itiliyor. Ve bu durumda çocuk okulda kendisini psikolojik olarak yalitiyor, eve gittiginde de okulda basarisiz oldugu için ailesinden baski gördügünden büyük sikintilar yasiyor.
Zihinsel engellilerin agir vakalarinda bellekte sanirim cümle ya da kelime sayisi çok düsük. Zaten beyninde ki kirik dökük cümleler de kendi ana dilinde. Bu çocugu size getirip egitin diyorlar ve egitim diliniz çocugun ana dilinden farkli. Bu durumda bu çocuk daha da geriler mi? Yani kas yapayim derken bir göz çikarma durumu mu söz konusu?
Kesinlikle daha geri gider çünkü söyle bir sey var çocuk sinirli bir kelime ile baska bir alana geçtiginde, o kavramlari da daha sonra kullanmayacagi için okul dedigimiz alanda, çocuk kendilerini digerlerinden farkli olarak görüp tamamen içine dogru kapanir. Dolayisiyla normal bireylerin bile ana dilde egitimden yoksun oldugu bir yerde kisitli kelimelerle konusan zihinsel engellilerin anadilinden farkli egitim almasi, bu egitimi tam bir basarisizliga iter. Dolayisiyla zihinsel engelliler için hizli bir programda ‘ana dillerinde egitim” hakki verilmeli, çünkü gereklidir.
Su an bulundugumuz rehabilitasyon merkezinde etnik kökenleri sebebiyle dil sorunu yasayan çocuklar var mi?
Var.
Yogunluktalar mi?
Evet.
Hocam bu egitim merkezinde kullandigi ana dille, okulda maruz kaldigi egitim dilinin farkli olmasindan dolayi yanlis tani konuldugunu düsündügünüz çocuklar var mi?
Var. Çünkü söyle bir sey var mesela, anne babanin konustugu dil çocuga yansiyor. Ve dil dedigimiz sey bir mantigin, bir kültürün yansimasi oldugu için çocuga aktariliyor. Aktarildigi için de çocugun okul hayatina baslar baslamaz bu kültür disindaki bir kültür ve dille karsilasmasi iki dil arasindaki çatismaya neden oluyor. Eger kendi anadilinden farkli, hakim bir dil varsa bu çocuk içe kapanik ve özgüvensiz bir çocuk profili ile ortaya çikiyor.
Hocam bildigim kadari ile ikinci sinifin ikinci periyoduna kadar okuma-yazmayi çözememis ve bir takim sosyal bozukluklari oldugu düsünülen çocuklar sizlere yönlendiriliyor. Merkezinizde gördügüm kadari ile yogunlukta Kürd çocuklari var. Bu çocuklar egitimde dil bariyerini asamadiklari için ”zihinsel engelli”damgasi yiyip buraya getirilmis olmasinlar?
Olabilirler. Zaten biraz evvel de söyledim. Bu engelden dolayi yanlis tani oldugunu düsündügümüz çocuklar yogunlukta.
Disarida gördüm çocuklari deyim yerindeyse ”cin”gibiler.
Bence de. Ne oluyor da bu kadar aktif çocuklarin yolu buraya kadar düstü diye arastirmak sizin isiniz.(Hocamizin durumdan ayan-beyan rahatsiz oldugu yüzünün tüm hatlari ve beden dili ile ortada)
Sanirim ‘zihinsel engeli ve anlam yetisi az olanlar” bu sistemi kurup bu çocuklari bu hale getirenler. Benim kisisel fikrim bu.
Benim de.(gülümsüyor Hoca.)
Anadiliniz ”Türkçe”mi Hocam?
Evet.
Egitmek için çabaladiginiz bazi ögrencilerin sizi anlamak için sizin dilinizi ögrenmek zorunda kalmalari bir egitmen olarak sizi acitiyor mu?
Evet.
Saglikli çocuklarin sadece dil bariyeri yüzünden ”zeka engelli ”olarak damgalanip size getirilmesi nasil bir vicdani yük yüklüyor omuzlariniza Hocam?
Sizinle konusmayi hiç itiraz etmeden kabul edecek kadar ciddi bir yük!
Sizce ana dilde egitim bir insani hak midir hocam?
Kesinlikle. Üstelik tartismaya açik olmayacak bir haktir bence!
Tesekkür ederim hocam.
Hocanin odasindan çiktigimda bu kadar rahat konusup çalismama da bana yardimci oldugu için ona minnettardim. Açikçasi bu kadar kolay olacagini düsünmemistim. Demek ki artik sorun gizlenemeyecek noktalara geldi ve insan olan herkesin vicdanini kanatiyor. Hocamizin uzun zamandir bu gece, bu beyandan dolayi vicdani rahat uyuyacagina eminim.
Yine bir rehabilitasyon merkezinde baska bir Hocamizla, U.D ile konustuk bu konuyu. Asagidaki de onun bu konudaki fikirleri;
Egitim durumunuzu ögrenebilir miyiz?
Sinif ögretmenliginden mezunum. 2007’de ‘zihinsel engelliler sinif ögretmenligi’ kursuna gittim ve o yildan beridir çesitli kurumlarda bu konuda çalisiyorum.
Su an bulundugunuz merkezde egittiginiz çocuklarin çogunlugunun tanisi nedir?
Genellikle ‘hafifi zihinsel engelli’ tanisi olan çocuklar yogunlukta.
Peki, bu çocuklarla neler çalisiyorsunuz Hocam?
Genelde akademik kazanimlara yönelik çalismalar yürütüyoruz. Okuldaki programla örtüsen çalismalar yapmaya çalisiyoruz. Tabi çocuklarin buraya gelme nedenlerinden biri de orada bulunduklari düzeyin gerisinde olmak oldugu için bir nevi kaynastirma egitimi diyeyim. Örnegin, çocuk üçüncü sinifa geçmis ama henüz okuma yazmayi ögrenememis. O yüzden onlara okuma yazmayi kazandirmaya yönelik çalismalar yapiyoruz.
Hocam gerek zihinsel engelliler için gerek kaynastirma ögrencileri için gelisme hizinda, ana dilde egitimin önemi nedir sizce? Bir de anadiliyle egitim dili birbirinden farkli olursa bu ciddi bir sorun çikarir mi size?
Siz diyebilirim ki bizi bu çalismalarda en çok zorlayan unsurlardan biridir. Hata bu unsurlarin basinda gelen bir konudur. Çünkü çocuk zihinselinin yaninda bir de baska bir dille egitim almasi bizim isimizi ve dolayisiyla çocugun yasantisini sürdürmesini, okul basarisini direk ve olumsuz yönde etkiliyor. Hem çocuk için çok zor oluyor, hem ögretmen için. Aslinda bu çok derin bir konu.
Hocam o zaman direk olarak söyle sorup fikrinizi alayim ”anadilde egitim”sadece insani hak olmanin yaninda bilimsel olarak da gereklidir diyebilir misiniz?
Süphesiz. Zaten normal bir zihinsel zekaya sahip olan bir çocuk bile, okulda ana dili farkli olan bir egitim sisteminde ciddi olarak zorlanip, dilden kaynakli çesitli uyum problemleri yasarken bunun yaninda bir de zihinselin olmasi zaten isi içinden çikilamaz hale getiriyor.
Hocam su an bulundugunuz semt Kürd göçmenlerin yogunlukla bulundugu bir semt ve rehabilitasyon merkezinizde oldukça fazla Kürd çocugu var. Acaba diyorum dil bariyeri yüzünden bu çocuklara yanlis tani konulup, buraya gönderilmis olabilirler mi?
Yani benim karsilastigim; örnegin on tane Kürd çocugu diyelim, besi büyük olasilikla dil problemi yüzünden burada. Çünkü az önce belirttigim gibi çocuk dili bilmediginden okulda bir uyum problemi yasiyor. Kürd göçmenler bulunduklari varoslarda çogu zaman izole bir hayat olusturduklari için ve mahallenin çogunlugunun da ayni kökenden olmasindan dolayi sosyal hayatta yine kendi dillerini konusuyorlar. Yani buranin Istanbul olmasi bu sebepten dolayi Kürd nüfusunun yogun oldugu yerlerdeki gibi bazen okulda ilk defa egitim dili olarak yabanci dile maruz kalan çocuklarla karsilasmaniza sebep oluyor. Bu da öncelikle uyumsuzluk ve yabancilasma, sonra da ögretmeni anlamadigi için dersi de anlamamaya sebebiyet veriyor. Diger çocuklarla iletisim kuramadigi için bu anlamda içe kapaniklik ve uyum problemi yasiyor. Ve bunlarin hepsi birbirini tetikleyerek olumsuz anlamda bir sinerji yaratiyor ve maalesef bu sinerjinin sonunda çocuk çesitli kurumlarda yine yabanci oldugu dili konusan uzamanlar tarafindan degerlendirilmeye tabi tutularak ‘zihinsel engelli’ raporu alinarak damgalaniyor.
Çocuk buraya geldiginde biz ona önce Türkçe ögretmek, sonra akademik kazanimlari çocukta gerçeklestirmeye çalismak gibi nafile ve bastan esitsiz bir çabanin içine giriyoruz. Bu da çocukta en az iki-üç sene gibi bir kayba neden oluyor. Çocuk iki-üç sene geriden kendi yasitlarini ve akranlarini takip etmeye çalisiyor. Olay bu. Bildigi dilin konusulmasinin yasak oldugu ve geçerli olmadigi bir ortamda henüz hayatin ilk egitim safhasinda karsilasan bir çocugun yasayabilecegi travmanin boyutlarini akili olan herkes ortalama tahmin eder diye düsünüyorum. Bu noktada söylenecek o kadar çok sey var ki sadece sunu söyleyecegim, çocugun kendi annesinin dilinde egitim almasi ve hayati anlamlandirmasi süphesiz su gibi gerekli olan bir sey.
Gerekliligini bu gün bu merkezde daha net gördük Hocam.Bu isin sonu sadece dili bilmedigi için kaba tabirle ‘geri zekali” yerine konulan çocuklardan belli. Benim disarida gördügüm kadari ile çocuklar gayet zeki ve normaller. Ben bu dosya çalisana kadar açikçasi zorlanma yasadigimizi, çocuklarimizin bu yüzden geri kaldigini vs biliyordum da ‘geri zekali’ yerine konuldugumuzu yeni ögrendim! Çok alçakça!
Ben bu isteyken hep sunu düsündüm, 20 yil sonra bu günün çocuklari yetiskin olacak ve eger bu sekilde devam ederse ‘ana dilde egitim”e geçilmezse benim anladigim kadari ile özelde Kürd toplumu için söyle bir sey açiga çikabilir, toplumlarinin yüzde atmisi, yetmisi mi olur ellisi mi olur bilemiyorum ama ”raporlanmis geri zekali” olarak kayitlara geçecek. Açikçasi bu çok korkunç ve bir o kadar aci verici bir durum. Bu durum bizimle ilgili olan bir durum olmamasina ragmen ben bir ögretmen olarak bunun vicdani yükünü tasiyamadigimdan sizinle konusmayi uygun gördüm. Yani ne diyeyim bu çocuklara bunu yapanlarin aslinda utanmasi gereken bir konu. Umarim bu çalismaniz bu skandali yeterince ifsa eder.
Bu raporlar bu çocuklarin ileride yapacagi bir iste, edinecegi bir meslekte önlerine çikacak mi Hocam?
Yani sürekli raporlar her sene degerlendirilmeye tabi tutuluyor ve eger ögrenci kazanimlari yerine getirmisse raporu iptal ediyor. Ama bu kadar travmayi yasayan çocugun bu yanlisliklar zinciri içinde kendi akranlarini ne kadar yakalayabilecegi de muamma. Dolayisiyla kazanimlari yerine getirmesi bunca zorken o raporun silinmesi de çok zor gözüküyor. Çocuklar bu kazanimlari yerine getiremeyecegi asikar yani. Bu noktada rapor kendini sürdürecek ve elbette ki her alanda çocugun önüne çikacak.
Hocam kendinizi vicdanen tüm bunlari gören, bilen biri olarak ne halde hissediyorsunuz? Suçluluk mu, çaresizlik mi, sorumluluk hissetmemi? Hangi duygu agir basiyor.
Hepsi! En agir duygum vicdan azabi. Anadillerinde bu çocuklara egitim verilmedigi için, raporlanan çocuklara göz göre göre yine farkli bir dille egitim vermekten evet agir vicdan azabi duyuyorum.
Sinirlerimiz bosaliyor. Hocanin gözleri doluyor ben agliyorum.
Yardimlariniz için çok tesekkür ederim Hocam. Umarim ve dilerim bu haksizlik ve bu pervazsizligin benim baktigim cepheden bu dümdüz fasizmin bu çalisma ile yeterince skandala neden olur ve en kisa zamanda ortadan kalkar.
Ben tesekkür ederim. Sizinle konustugum için kendimi çok daha iyi hissediyorum simdi. Umarim bu çalisma basariya ulasir. Bizim üzerimizdeki bu vicdan yükü de gider. Hafifleriz. Açikçasi defalarca bu isi birakmayi düsündüm bu yüzden. Ama malum ülkedeki issizlik oranini biliyorsunuz. Yani bu durum sadece çocuklar üzerinde degil, bu duruma sahit olup hiçbir sey elinden gelmeyen Hocalar içinde travma sebebi oldu. Umarim artik çözülme vakti gelmistir. O yüzden size gönülden basari dilerim.
Egitmenlerin açisindan durum bu. Peki basina bunca is getirilen kara çocuklar açisindan durum nedir? Simdi bütün gücümüzü toplayip sözü bu çocuklardan birine verecegiz. Sadece 3 dakikalik bir kayit bu ama beni tahrip etmeye yetti! Bütün gece sinir krizleri geçirerek agladim. Hayatimin en zor röportajiydi. Kelimelere dökmem mümkün degil. Buyurun gerçegimizle yüzlesmeye hazirsaniz bu korkunç duruma düsürülen kim bilir kaç çocuktan biri olan Sibel’in röportaji asagida.Sibel 13 yasinda oldugunu söyledi.Erzurum’un bir köyünden göçen Kürd bir ailenin çocugu;
Adin ne canim?
Sibel
Kaç yasindasin?
13
Kürdçe konusmayi biliyor musun?
Hayir. Kürdçe pis bir dildir!
Kürdçe neden pis bir dildir Sibel?
Sey Hocam, çünkü çok kötü bir dildir. Ben onun için konusmayacam!
Neden canim kötüdür?
Çünkü çok sey oluyor Hocam .
Ne?
Yani mesela okulda konusunca arkadaslariniz sizinle konusmuyor. Sizi ögretmene söylüyorlar. Herkes bizimle dalga geçiyor. Neden ögrenmemissiniz Türkçeyi diyorlar. Arkadaslarim benimle dalga geçtigi için bende artik istemiyorum Kürdçeyi. Pis bir dil!
Peki annen baban Kürdçe mi konusuyor evde?
Evet.
Sen eve gittiginde annenle Kürdçe mi konusuyorsun?
Sey Hocam ben artik asla Kürdçe konusmak istemiyorum! Pis ve kötü bir sey. Kürdçe konustum diye bana ”deli”diyip buraya gönderdiler.
Peki annen Kürdçe konustugu için sence deli mi? Pis bir kadin mi?
Yok Hocam ama sey Evde konusuyor o. Okulda Kürdçe konusursan pis!
Onun için ben konusmak istemiyorum.
Nereliydin sen Sibel?
Erzurum
Erzurum’un neresinden?
Karaz
Sen hiç mi sevmiyorsun Kürdçeyi?
Hiç!
Okulda sana böyle yaptilar diye mi sevmiyorsun?
Yok! Evde de sevmiyorum ben artik.
Sen ne zaman Kürdçeyi sevmemeye basladin?
Sey ben ilk geldigimde konusuyordum. Öyle çok konusuyordum ki. Ama terk ettim o dili!
Yani küstün?
Evet Hocam.
Ne zaman küstün diline Sibel? Okula basladiginda mi?
Evet Hocam. Herkes benimle alay etti. Benim adim Sibel Can’di. Babam öyle birakmis. Önce adimi degistirecem dedim, sonra Kürdçe konustugum için benimle alay ettiler ben de bi daha küstüm konusmayacam Kürdçe dedim.
Okulda Kürdçe konustugun için sana ne yaptilar?
Sey hocam herkes suçluyordu beni. Alay ediyorlardi. Kimseyi anlamiyordum. Onlarda beni anlamiyorlardi. Ben çok üzülüyordum.
Sibel kardeslerinle Kürdçe mi konusuyorsun?
Kardeslerimi hiç anlayamiyorum(gülerek).Ne ögretmeni anliyor onlari ne ben.
Kürdçe mi konusuyor onlar onun için mi anlayamiyorsunuz?
Hii. Onlar pis dil konusuyor. Kimse burada onlari anlamaz.
Kaç yasindalar?
Biri 10 digeri 8
Okulda mi Kürdçe konusuyorlar? Onlara da deli diyorlar mi?
Ögretmen söylüyor ama dilinden anlamiyor. Anlasa söylemez! Sey mesela okulda öyle konusursak
Susuyor Sibel. Ve bir an tereddüt ettikten sonra yanimizdaki ögretmene dönüp
‘Hocam lütfen biraz gider misiniz ben Hocamla yalniz konusmak istiyorum, önemli bir sey konusacam’ diyor.
Hoca kabul ediyor ve çikiyor.
Heyecanla devam ediyor sesini kisarak.
Seyyy mesela Hocam kardesim birinin çantasina giriyor.Hirsizlik yapiyorlar.
Öyle mi neden peki Sibel? Kürdçe konustuklari için mi kardeslerin hirsizlik yapiyor?
Sey Hocam mesela birisinin çantasina girmek hirsizlik olur.
Bunu sana kim söyledi?
Sey hocam, benim kardeslerimin ögretmenleri söyledi. Dedi ki polisi arayacam Diyor ki ben artik idare edemiyorum.Onlari polise verecem. Bir arkadaslari börek getirmis. Kardeslerim onun çantasina girmis yemisler. Sonra ögretmen gelmis demisler ki yo yo biz yememisiz. Yani biribirlerinin üstüne atiyorlar.
Sence Kürd olduklari için mi bunu yapiyorlar?
Evet Hocam.
Hep Kürdler hirsiz ve pis mi?
Hi hi. Zaten ögretmenleri dedi ki onlari da bu okula gönderecekler. Artik o okul da istemiyorlar.
Peki Sibel sen hiç Kürdçe sarki biliyor musun?
Evet Hocam.(Gözleri parliyor. )
Seviyor musun Kürdçe sarkilari?
Evet Hocam..
Bi tanesini bana söyler misin?
Hayir Hocam.
Asla konusmayacak misin Kürdçe Sibel?
Ben yemin ettim! Ben dedim artik o dili kullanmayacam!
Neden Sibel kim kalbini kirdi?
Kapi açildi. Ve içeri girdiler. Sibel’i çagiriyorlar. Huzursuz oldu.
‘Siz gidin Yesim Hocam. Ben Hocamla konusuyorum’ diye diretiyor.
Yönetimin gönderdigi her halinden belli olan Hoca diretiyor. Ben üzerine gidemiyorum, çünkü sorun çiksin istemiyorum Kalkip Sibel’e sarilip, sevgiyle öpüyorum.
Seni tanidigima çok memnun oldum Sibel.
Ama Hocam ben sizi taniyamadim.
Benim adim Kejê
Kejê diyor Sibel üstüne basa basa . Adim ona küstügü dilini çagristirdi belli. Bir kaç saniye duruyor ve boynuma sikica sariliyor.
Kejê Diyor Bir daha üstüne basa basa .Iste yeminini bozduk Sibel. Bayan Hoca elinden tutup götürürken gözüm karariyor.Artik hiçbir sey umurumda degil. Durduruyorum kadini ve Sibel’i elinden alip kendime çekiyorum.
Bana bak Sibel Ben güzel miyim? Saçlarim güzel mi? Güzel kokuyor muyum? Iyi miyim?
‘Evet’ diyor Sibel. Gülümseyerek hayranlikla.
‘Sibel’ diyorum ‘ben Kürdüm ve evde de disarida da Kürdçe konusuyorum.Bak ne güzelim!Sen de güzelsin Hiç birimiz pis degiliz!’
Son hizla çekiyor kadin Sibel’i Dönüp bir kez bakabiliyor sadece arkasina. Aglayarak sandalyeye yigiliyorum.
Sibel’le görüstükten sonra artik kesin ve net karar veriyorum. Ne olursa olsun bu dümdüz fasizm’in yakasini birakmayacagim! Konunun uzmanlarini görüsünü aldiktan sonra gidebilecegim en son noktaya kadar var gücümle zorlayacagim bu durumun hem teshiri, hem de durdurulmasi için!
Asagidaki röportaj konusunda donanimli bir egitime sahip bu konuda uzaman olan bir Hoca’mizla yapildi. Meselenin boyutlarini tamamiyla kavramaniz ve bilimsel alanda bu konudaki bilgileri edinmeniz için biz sorduk; hocamiz cevapladi.
Öncelikle sizi taniyabilir miyiz?
Tabi ki. Adim Mehmet Rojda Oruç, 38 yasindayim. Isitme engelliler ve zihin engelliler ögretmeni ve uzman dil ve konusma terapistiyim.
Bahsettiginiz konularda yüksek ihtisasiniz var mi?
Elbette. 97’de Anadolu Üniversitesi Egitim Fakultesi, Isitme Engelliler Ögretmenligi Ana Bilim Dali mezunu oldum. 2000-20005 yili arasinda Türkiye’de ilk kez açilan Saglik Bilimleri Enstitüsü’nde Dil ve Konusma Terapisi Ana Bilim Dali’nda yüksek lisans yaptim. 2006 yilinda da bakanliktan zihinsel engelliler ögretmenligi yan alan belgemi aldim.
Yani bu konuda konusabilecegimiz en dogru kisiyle konustugumuzu düsünelim mi?
Sanirim. Söyle söyleyeyim; tahmin ediyorum bu unvanlarin hepsine ayni anda sahip olan Türkiye’deki ilk ve tek kisiyim.
Çok iyi Hocam. Benim çalisma konum suydu, zihinsel ve isitme engelli çocuklarda anadilde egitimin önemi? Ben aslinda yola çikarken bu alanda çalisacaktim yalniz,çok degisik bir mecrada buldum kendimi, ‘ekonomik, sosyal ve bölgedeki savas sebebi ile göç etmis Kürd ailelerinin çocuklarinin ana dil sorunu yüzünden, adapte olamadigi okullardan özel egitim kurumlarina ‘mental retarde (zihin engelli)” ya da ”hafif mental retarde (hafifzihin engelli)”tanisi ile sevk edildigini gördüm. Siz meslek hayatinizda bu tür bir durumla karsilastiniz mi?
Tabi ki. 97 yilinda Anadolu Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, 98 yili Eylül ayinda Antalya’ya geldim. Önce bir yil kadar sadece ‘isitme engelli’ çocuklarla çalistim. Ardindan 99 yilindan itibaren ‘zihinsel yetersiz çocuklari koruma vakfi” adinda Türkiye’nin yaklasik 20 ilinde örgütlü olan bir vakfin rehabilitasyon merkezinde sorumlu olarak çalismaya basladim. O zamandan bu yana bu tür sikintilarla bir sekilde debelenmek zorunda kalan bir çok çocukla karsilastim.
O zaman madem bu konuya vakif ve uzamansiniz söyle yapalim hocam; en basindan alalim siz öncelikle bize ”ögrenme güçlügü”ne demektir bize onu tanimlayabilir misiniz?
Isterseniz söyle genel bir giris yapayim, sonra ayristiralim çok daha iyi olur.
Simdi klasik egitim ortamlarinda yani sizin mezun oldugunuz okullarda klasik egitim olanaklarindan yararlanamayan çocuklara biz ‘özel egitim gerektiren çocuklar’ diyoruz. Bu çocuklar zihinsel yönden, isitme ve buna bagli konusma yönünden veya salt konusma yönünden ve ya ögrenme stratejileri klasik, ( siklikla karsilasilan ) tipik çocuklardan daha farkli çocuklarla ilgilenme sürecine ‘özel egitim süreci’ diyoruz.
Özel egitim sürecinde karsilasabileceginiz temel birkaç tane gurup var. En asikar olunanlar bu gün zihin ve isitime engelliler. Yenilerde ise daha çok popileritesi artan bir grup var; otistikler. Ya da daha üst bir tanimla yaygin gelisimsel bozukluk sergileyenler, bir de açikçasi iki arada bir derede kalmis ne zihin engelli denilebilen, ne de klasik egitimden yararlanabilen ögrenme güçlügü vakalari var.
Peki Hocam ben ögrenme güçlügü olan çocuklar üzerinde duracagim. Dünyada bu tanimlama üzerine bir birlik saglanmis midir? Daha dogrusu söyle sorayim bu tani istismara açik bir durum olusturur mu? Nasil raporlanir bu çocuklar Türkiye’de.Yani buna kanaat getirmek için ne gibi bir prosedür uygulanir bu ülkede?
Simdi ‘ögrenme güçlügünün ‘ayirici tani kriterlerinde bir kere bir çocugun, ögrenmeye iliskin bir problemin olup olmadigini anlamak için öncelikle bir zeka testi yapilmasi gerekiyor. Su an dünya ve Türkiye’de en çok kabul gören ve uygulanan zeka testi ise ‘Viskar’ Viskar zeka testinin farkli bölümleri var, alt puanlarin toplanarak ulasildigi bir toplam puani var, bu toplam puani, olusturan alt kategorilerin içinden bazilarinda çocugun performansinin digerlerine oranla daha düsük olmasi durumunda ‘ögrenme güçlügü’ olabilecegine iliskin bir kaniya varilabiliyor.
Bu ne kadar saglikli ve kesin bir kani Hocam? Sadece bir testle karar vermek?
Tabi ki tartismaya açik. Zaten o yüzden bunlarin hepsi sonuçta IQ’yu ölçmeye yönelik testler. Mesela IQ’nün yerine EQ; duyusal zeka son zamanlarda bu kavram daha çok ön plana çikti. çünkü hani burada ölçtügünüz sey bir matematiksel yetenek olabilir ama matematiksel yetenegi kullanacaginiz gerçek hayat, sosyal hayatta bunu ne kadar kullanabileceginiz belki daha da tartismali. O yüzden IQ ya yönelik bir tespitten ziyade daha çok duyusal zeka ya da kimleri duygusal zeka diyorlar ama dogrusu duyusaldir, bu zeka türünü dikkate almak daha dogru. Fakat öyle ya da böyle, söyle bir realite de var, Sonuçta bu gruba hizmet vermek için, performansini, durumunu tespit etmek zorundasiniz. Bunun içinde kullanabileceginiz sey ne yazik ki IQ puani.
Hocam insan zekasinin çok genis bir potansiyele sahip oldugunu düsünürsek, bu tür testlerle küçük bir alana bakip edinilen sinirli bilgiyle ‘Mental Retarde’ tanisinin konmasi ne derece dogrudur?
Zeka testlerinin alt bilesenleri olsa bile, sonuç itibari ile tabi ki bir sinirliligi var.Zaten bu sinirlilik bütün dünyada kabul görmüs bir sinirlilik.
Peki bu sinirlilik ayni zamanda bir ayristirmanin ön kapisi olduguna göre, istismara da açik bir durum mudur? Örnegin test sirasinda çocugun ait oldugu ailenin, ekonomik, sosyal, kültürel yapisi; yasadigi memleket, aldigi egitim her halde göz ardi ediliyor. Her birey belli bir normalite ölçüsüne tabi tutulup ayni kosullarda bu teste tabi tutuluyor dogru mu?
Tutulmasi gerekir zaten. Bence burada temel problem daha çok su,o zeka testini,ya da puanini tespit etmeye yönelik yapilan çalisma yapilirken, bir kere biz ülkemizin tamaminda ayni kosullarda egitim veriyor muyuz? Yani takvim yasi 8 olan bir çocuk, ayni çagda egitime baslayip ayni kalitede bir egitim sistemine tabi oluyor mu? Bu olmadigi zaman yapilan test standart ve sabit bir testse, tabi ki puanlarda sonuçlari da farkli olacaktir.
Anladim Hocam. Simdi diyelim ki bu test asamasindan çocuk basarisiz çikti. Sonraki asma ne?
Bu gün artik tanilamayi daha çok Milli Egitim Bakanligi’na bagli özel rehabilitasyon merkezleri ki bunlar, özel özel egitim okulu, ya da rehabilitasyon merkezi statüsünde olabiliyorlar. Bu iki kurum daha çok yapiyor.
Burada parantez açalim Hocam. Ne zamandan beri özel özel egitim kurumlari var Türkiye’de?
Aslinda uzun yillardir 90’li yillardan beri varlar. Fakat yayginlasmasi özellikle 2006 yilinin Haziran ayinda yayinlanan bir genelgeyle oldu. Dünya Saglik Örgütü’nün bütün gelismekte olan dünya ülkeleri için üç asagi bes yukari belirledigi bir rakam var. Iste mesela nüfusun %1’nin zihin engelli, %1’nin isitme engelli olma durumu gibi. Fakat ülkenin ekonomik kosullari ülkenin sosyal hayata bakis açisi, devletin sosyallesme stratejileri, degerlendirildigi zaman bu çocuklarin anayasal hakki olan gerekli egitim olanaklarina, hatta uluslar arasi bir hak olan egitim haklarindan mahrum kaldiklari görülünce buna yönelik bir takim çözümler bulunmaya çalisilmis.
Bunlarda nedir?
Devlet kendi olanaklari ile hizmet veremedigi bu insanlari disaridan hizmet satin almak yolu ile bunlarin egitim gereksinimlerini karsilamaya yönelik adimlar atti. Aslinda ”Özel Özel Egitim Merkezleri”nin çikis mantigi bu. Yani devlet kendi bünyesindeki Milli Egitim Bakanligi’na bagli resmi devlet okullari ile zihin engellilere hizmeti yeterince veremeyince, ortaya bu hizmeti satin alabilecegi bir organizasyon yapmak durumu çikti. Yanlis hatirlamiyorsam 2000 yilinda Antalya’da uluslar arasi özel egitim kongresi yapildi. O kongrenin yürütme kurulu üyesiydim. Ve o zaman ki devlet bakanligindan bir tanesi çok ilginçtir ‘engelliler de okullasma oraninin 1000’de 7 oldugunu’ söyledi. Yani her bin engelli çocugun 993 tanesinin egitim olanaklarindan mahrum kaldigi, sadece yedi tanesinin okullara ulasabildigini söylemisti. Simdi bu rakam git gide tabi ki küçülmüstür. Zira, Özel Özel Egitim Merkezlerinin artmasi ile birlikte devletin bu çocuklarin egitim ücretlerini finanse etmeye baslamasi ile birlikte okullasma oraninda ciddi bir artis oldu.
Peki hocam egitim kalitesi anlaminda durum ne oldu? Özellestirilmesi ayni zamanda isin ticarete dökülmesidir. Bu noktada istismarlar oldu mu?
Tabi ki oldu. Yani ticarete dökülmesinin belki bu anlamda çok ciddi bir yanlisi yok. Okullasma oraninin arttirilmasi açisindan iyi oldu ama tabiî ki asil problem su; ben hep bu konudaki problemin çözümüne iliskin söyle bir ifade de bulunurum ‘eger siz evinizde ekmek yapabiliyorsaniz; yani sizin geleneksel ekmek pisirme olanaklariniz varsa,disaridan ekmek satin almak için sizin evinizde ürettiginizden daha kaliteli ve daha ucuz bir ekmege ulasmaniz gerekir’ Devlet bunu yaparken bence temel hatayi burada yapti. Simdi siz bir hizmet satin aliyorsunuz ve bu hizmeti satin alirken sizin sundugunuz hizmet kalitesinden daha düsük bir hizmet satin almanizin mantigi yanlistan baska ne olabilir?
Alan mezunu yani egitim fakültesinin ‘özel egitim’ bölümlerinde 4 yillik fakülte egitimi almis kisilerin sayisini arttirmak yerine, lokal ve güncel aninda bir çözüm bulmak için Türkiye egitim tarihinde tahmin ediyorum en uzun süre 3 aydir sertifika için. Su anda üç haftalik sertifika programlariyla bu kurumlarda çalismak üzere insanlar yetistiriyorlar. Yani siz, çok spesifik örnekleri var, herhangi bir bölümden mezun olup, bir sekilde Milli Egitim Bakanligi bünyesinde sinif ögretmenligi hakki kazandiginiz anda örnegin; Ziraat üniversitesi, su ürünleri, vs. akliniza gelmeyecek bölümler, isletme fakültesi mezunlari bunlar ‘pedagojik formasyon’ aldilar. Sinif ögretmenligine hak kazanip, sonra bu insanlara 3 haftalik bir kurs verip, zihinsel, isitme engelliler sinif ögretmenligi yapma hakki verildi. Ve bu insanlar sonrasinda isterlerse MEB’e bagli okullarda isterlerse Rehabilitasyon merkezlerinde çalismaya basladilar.
Egitmenlerin çogunlugunun durumu bu. Gelelim rehabilitasyon merkezi sahiplerine girisimci olmak yani paranin olmasi yetiyor mu?
Aynen öyle! Örnek verebilir miyim?
Lütfen.
Mandiraci, kasap, nalbur, sihhi tesisatçi;akliniza gelmeyecek inanilmaz genislikte meslek geçmisi olan insanlar bu alanda su an çalisiyor.
Yani devlet bu alandaki açigini kapatmak için, böyle seylere göz yumuyor. Yarayi iyilestirmek yerine yine tamponlamayi ve kangrene dönüstürmeyi seçmis. Bu alandaki bu derece kalitesizlesme engelli çocuklar için çok ciddi bir problem olacaktir ileride. Buna eminim.
Tipik bir kas yapayim derken, göz çikarma vakasi.
Hocam ben simdi üzerinde çalistigim lokal konuya gelmek istiyorum. ‘Engellilerde ana dilde egitimin önemi” öncelikle bunu konusmak istiyorum sizinle. Daha sonra asil soruna gelecegim. Eger siz, isitme, zihinsel engelli, ya da ögrenme güçlügü yasayan bir çocuksaniz, ana dilinizin egitim dilinizden farkli olmasi ne gibi sorunlar açar?
En özet tabiri ile söyle söyleyeyim; bulundugumuz odayi düsünün burasi sizin engelli iken bulundugunuz yer, bir de diger odayi düsünün, orasi da sizin bu çocugu ulastirma hedefinde oldugunuz nokta. Iste dil de tam bu iki odanin arasindaki kapi gibidir. Yani bu kapi ne kadar genis, konforlu, ulasilabilirligi kolay olursa sizin ulasilmak istenen noktaya geçmenizdeki köprü görevini görür. Eger o kapi sizin anadiliniz, hakim oldugunuz dilinizse ve egitim aldiginiz dilse siz o kapidan geçip ulasmak istediginiz yere gidebilirsiniz.Ama o kapi farkli egitim aldiginiz kapi farkiysa, yani anadil ile egitim dili birbirinden farkliysa tabi ki sizin o odaya ulasmaniz mümkün olmaz.
Yani Hocam anadilinizin egitim dilinden farkli olmasi bu çocuklarin zaten sinirli olan ögrenim yeteneklerinde engelleyici bir durum mudur?
Zihin engelliler, isitme engelliler ve otistik özellik sergileyen çocuklar açisindan ciddi bir bariyerdir dil. Dil sonuçta ögrenmenin hem kosulu, hem ögrendiklerimizi monitörize etmenin yani yansitmanin kosuludur. Örnek vereyim; tanilanmis ve rehabilitasyon merkezine ulasmis ve egitim esnasinda karsi taraftaki bir zihin engelli çocugun yerine koyun kendinizi, renkleri kavramsal olarak biliyor olabilirsiniz; ben size göster dedigimde önünüzdeki dört kalem içerisinden kirmizi olani gösterebilirsiniz. Gösterme boyutunda renk kavramina sahip olabilirsiniz ama, ben o kirmizi kalemi elime aldigimda siz o kaleme ”kirmizi”diyemeye bilirsiniz. Bu kadar spesifik sinirliliklar da yaratabilir dil.
Veya isitme engelliyseniz; yasadiginiz cografya, yasadiginiz mahalle, yasadiginiz muhit ve apartmanda maruz kaldiginiz dille egitim aldiginiz dil birbirinden farkliysa tabi ki ciddi sinirliliklar yasarsiniz.
Peki Hocam sizce bu özel çocuklarin, ana dilde egitim hakki ayni zamanda pedogojik ve filolojik açida gerekli bir sey midir?
Tabi ki gerekli. Kesinlikle gerekli! Mukayese etmek çok dogru olmayabilir ama diger guruplara göre çok ciddi bir engel yaratip, çok daha ciddi bir çikmaza sokuyor isi. Çünkü sizin zaten dilsel, alanda zekanin dille ilgili kisminda ciddi sinirliliklariniz var. Ve siz bu sinirliliklara ragmen bir egitim alirken farkli dillerde egitim alip, farkli dilde yasarsaniz, ister istemez ciddi bir sinirliliga tabi olursunuz. Düsünün ki çocuk bes-alti yaslarinda, varoslarda yasayan, günün bütün aydinlik saatlerinde sokakta akranlariyla etkilesime giren bir çocuk olsun, akranlariyla ve ailesiyle girdigi dil kendi ana dili olsun ve sizin egitim dilinizden farkli olsun. Tabi ki bu ciddi bir sinirlilik yaratir.
Tam burada bu konuda çalisma yapan akademisyen, hekim ve bilim insanlarimiza buradan bir çagri yapabilir miyiz Hocam? Madem böyle ciddi bir sinirlamaya neden oluyor dil sorunu, bilimsel olarak bu çocugun tedavisinde anadilinin kullanimi gereklidir diyebilir miyiz?
‘Grekli midir’ diyemeyiz, ‘gerekli degildir’ diyebilen var midir diye merak ediyorum açikçasi.
Sizin bildiginiz yapilmis çalismalar var mi bu konuda Hocam?
Çok sinirli. Yani bir tez konusu var bildigim kadari ile bununla ilgili. Arti bir de, burada yapilan bir çalisma vardi. AB üyesi ülkelerinde göçmen statüsünde yasayan çocuklarin kullandiklari anadilde egitim almis, ana dili o dil olan çocuklarin sözel zekalarinin, zihinsel durumlarinin degerlendirilmesine yönelik. Bunun benzeri bir çalisma Antalya’da yapildi. Antalya’da yasayan Kürd kökenli ve daha çok Kürdçeye maruz kalan çocuklarla Türkçe performanslari ve Kürdçe performanslarinin karsilastirilmasi seklinde. Bana kalirsa temel bakis açisinin da bu olmasi gerekir zaten.
Simdi burada basa dönersek ”tani”asamasi bu çocuklarda nasil sekilleniyor? Yani bu çocuklara ‘zeka engeli’ ya da ‘ ögrenme güçlügü’ tanisi nasil konuluyor?
Birileri sizin çocugunuzun bir problemine taniklik edip sizi yönlendiriyorlar. Bunu su an daha çok rehabilitasyon merkezleri yapiyor. Para kazanmak için de iyilik yapmak için de yapiyor olabilirler. Bu onlarin problemi.
Birinci basamak tam tesekküllü bir hastaneye gitmek, saglik kurulu raporu alinirken hastanelerin bünyesinde bir heyet kurulu birimleri var.
Buraya gidilip bir form dolduruluyor ve bu formun ardindan ilgili birim aileye ya da yanindaki kisilere hangi kliniklere muayeneye gitmesi gerektigine iliskin bir form veriyor. Aile bu isaretli formda ilgili polikliniklere gidiyor. Genellikle bir çocuk psikiyatri, bir Kulak Burun Bogaz doktoru, bir çocuk doktoru, eger fiziksel bir problemi varsa fizik tedavi doktoru ya da bir ortopedist gibi temel bir takim alanlar var. Bu alanlarda muayenelerini olduktan sonra, evraklarini teslim edip, kendilerine verilen heyet günlerinde heyet kurullarina gidiyorlar.
Heyet kurulunda toplam 5 dakikalik felan ortamla bir süre geçiriyorlar. Belki o kadar bile degildir. Çünkü öncesinde zaten gerekli tetkikler yapilmis oluyor usulen. Heyet kurulu bu çocugun ‘özel egitim almasi uygundur’ ya da ‘degildir’ seklinde bir karar veriyor.
Sonra saglik kurulu raporu ile aile rehberlik arastirma merkezine gidiyor. Burasi Milli Egitim Bakanligi bünyesinde il ya da ilçe milli egitim müdürlüklerine bagli bu tür çocuklarin, (ekstra baska görevleri de var tabi ama bizim isimizle ilgili olani söylüyorum). egitsel tanilanmasini saglayan birim. Yani hastane. Medikal tanimlamayi RAM’da egitsel tanilamayi yapiyor. Bu tanilama yapilirken de aslina bakarsaniz süreç su sekilde gelisiyor; çocugun yapilmis olan saglik kurulundaki medikal tanisina bagli bir bilgisayar programina veriler giriliyor ve o bilgisayar programinda çocugun yapilmasi gereken egitiminin türünü ve modülünü belirleyip, çocugun resmi olarak bir rehabilitasyon merkezinden yararlanma hakki olup olmadigini onayliyor. Yani RAM su an daha çok bir tür onama merkezi gibi çalisiyor.
Gelelim benim asil konuma Hocam? Anadili egitim dilinden farkli olan çocuklar sizce bu durumdan dolayi fark etmeden ‘hafif’ ya da ‘agir zihinsel engelli’ diye raporlanmis olabilirler mi?
Yani söyle söyleyeyim, aslinda deneyimli, bir sinif ögretmeni ta en basindan çocugun bu tür bir sorunu olup olmadigini anlayabilir. Bazen gerçekten biraz daha gözlemlenmesi gereken çocuklarla karsilasabiliriz.
Hocam sizce çocuk egitim diline yabanci oldugunda ve bilmediginde nasil bir davranis biçimi sergiler? Yani açik açik sorayim; bu durumda tani karisabilir mi?
Tabi ki karisabilir! Eger bir çocuk gerçekten o dille yani egitim aldigi dille ana dili arasinda yetersizlik anlaminda ciddi bir uçuruma sahipse, bir kere her seyden önce kabul görme, o guruba kendini ait hissetme ve uyum becerileri alaninda ciddi bir sikinti yasar. Arti, söylenenlerin hiç birisinin anlasilmamasi gibi bir durum varsa ciddi anlamda akademik problemler de yasar. Yani çocugun kendini o guruba ait hissetmesinden tutun da gelecekteki akademik basarisina varincaya kadar o çocukta ciddi bir sikinti yaratir.
Peki Hocam son zamanlarda özellikle batidaki rehabilitasyon merkezlerindeki Kürd çocuklarinin yogunluguna baktigimizda, söyle bir kaniya varirsak yanlis mi olur; ana dil ve egitim dili farki bariyerine takilan ve bu konuda ciddi travmalar yasayan çocuga dil ögretmek yerine isi kolaydan alip, rehabilitasyon merkezlerine gönderiyor olabilirler mi?
Simdi zaten özel egitim merkezlerinde de ayni sekilde farkli bir dille, yani sinif ögretmeninin karsilastigi problemle özel egitim ögretmeni de karsilasacak. Buradaki temel mesele, bunlarin tamami tabi ki bu sekilde yönlendiriliyor demek çok dogru degil ama yönlendirilenlerin oldugunu ben kendi kisisel ve klinik deneyimlerimden de biliyorum. Yani buradan söyle bir sonuç çikartamayiz.
Ayni sorunu yasayan bastan ele alalim, ana dilinden farkli egitim diline ilk kez okulda maruz kalmis bir çocugun yasadigi sinirliliklari düsündügümüzde bu çocuklarin tamami özel egitim merkezlerine yönlendiriliyor, zihinsel engelli olarak algilaniyor diyebilmek çok dogru olmayabilir ama bu ciddi bir olasilik yaratir. Yani siz karsinizda Türkçe bilmesini beklediginiz 6 yasina gelmis en azindan renkleri bilmesini, sayilari birden ona kadar saymasini, temel geometrik sekilleri yani kareyi üçgeni daireyi bilmesini beklediginiz bir çocugu, ‘otur’ deyince otur, ‘kalk’ deyince kalk yönergelerini almasini, kalemi tutabilecek kadar ince kas becerilerine sahip bir çocugu bekliyorsaniz ve bunlarla ilgili bir sey talep ettiginizde çocuk dil bariyerinden dolayi bunlari anlayamiyorsa siz bu çocugun acaba benim söylediklerimle ilgili anlamakla mi ilgili sorunu var yoksa gerçekten bu çocuk zihin engelli mi diyebilecek kisisel mesleki deneyimlere sahip degilseniz bir ön yargi ile yaklasabilirsiniz.
Hocam bu mesleki deneyimlere sahip ne kadar ögretmen vardir acaba?
Büyük bir ihtimalle Kürd nüfusunun yaygin oldugu cografyada egitmenlik deneyimi olan kisiler diyebiliriz. Bu Ögretmenler orada ana dilin Kürdçe oldugunu bilen birisi tahmin ediyorum olaya biraz daha farkli bakar.
Peki degilse? Hem çocuklar bati cografyasinda hem de Ögretmenin ilk deneyimiyse?
Teknik olarak olasi tabi ki.
Peki, böylesi bir durum özel egitimi amacindan saptiriyor mudur?
Saptirma olasiligi var tabi ki.
Sizce bu çocuklarin sadece Türkçe bilmedigi için zihinsel engelli tanisi ile rehabilitasyon merkezlerinde egitime zorlanma olasiligi nedir hocam?
Yüksektir. Bunun Almanya’da da ciddi örnekleri yasandi. Literatüre geçmis ciddi bir örnek vardi. Isterseniz sizde bundan yola çikarak bir seyler anlatmaya çalisayim.
Almanya’ya göç eden ailelerin ilk jenerasyonu zannedersem çocuklarinin okul çagi geldiginde zeka testi olarak o dönem kullanilan bir test ve çok basit bir sey, bir resimli kart gösteriyorsunuz çocuga ve o resim bir köpek resmi. Ama çocugun kendi cografyasinda gördügü köpek Kangal köpegi formunda bir köpek. Ama orada gösterilen sey bir Alman Kurd köpegi. Biliyorsunuz Anadolu’da hakim görüs Kurda çogu yerde ‘canavar’ derler. Çocuklarin bir çoguna canavar ya da köpek isminden farkli bir sey söylendigi için bu çocuklarin Alman Kurt Köpegini tanimadigi ve buradan puan alamadiklari için de zihinsel engelli olabilecekleri düsünülüp bu çocuklar çogunlukla özel egitim merkezine yönlendirilebilmisler .
Yani dille birlikte kültürel, sosyal, ekonomik egitimin bir toplamidir çocugun hayati yorumlamasi degil mi Hocam?
Tabi ki. Hepsi bir bütündür.
Peki Hocam kisa süre sonra bu rehabilitasyon merkezlerinin sadece Kürd çocuklarinin gittigi toplama kapmalarina dönüsmesi endisesi paronayak bir yaklasim mi olur?
Söyle söyleyeyim bu belki çok dogru bir düsünce olmayabilir ama su açidan bakarsak eger, sayilti olarak Kürd kökenli anadilinde Kürdçe olarak egitim geçmisine sahip olmus ve Türkçe ile ilk kez ilkögretim çaginda karsilasmis çocuklarin teknik olarak anadili Türkçe, Türkçeyi daha önceden ögrenmis ve okulda da Türkçe egitim alan çocuklara yönelik olarak karsilastirmalarini yaparsak tabi ki Kürd çocuklari bu anlamda daha dezavantajlilar.
Özellikle Türkiye metropollerinde ki Kürd çocuklari ki bunlarin sayisi hiç az degil, bu çocuklar ilk defa dile maruz kaliyorlarsa sanirsam bana söylenen ikinci sinifin ikinci periyoduna kadar okuma yazma ögrenemeyen bir çocugun, bazi sosyal davranislari da göz önüne alinarak ki bu ne kadar saglikli onu da bilmiyorum, çünkü dil bilmedigi için izole olan çocukta bazi davranis bozuklarinin bas göstermesi gayet dogal ‘ögrenme engelli’ diye tanimlanabiliyor. Sizce davranis bozuklugu göstermesi normal degil mi bu çocugun?
Tabi ki davranis bozukluklari görülebilir. Yani ben sizi simdi kalkip Çin’e götürsem ve siz hiç Çince bilmiyorsaniz ne hissedersiniz? Hele ki bunu yasantinizin ilk yilarinda günün belli saatlerini düzenli olarak geçirdiginiz insanlarin size karsi kullandigi bir dil olarak düsünün Etkilenmemeniz için sanirim robot ya da agaç olmaniz lazim.
Dolayisiyla bu açiklamanizdan sonra tani sasma ihtimali gittikçe güçleniyor. Sanirim bu çocuklara bakan çocuk psikiyatrlari da Türkçe konusarak çocukla tani koyuyor?
Tabi ki. Zaten çocugun içinde bulundugu durum basli basina bir anksiyete sebebi.
Yani bu durumda bu çocuga hem siz bir travma yaratip, hem de bu travmanin etkisi olarak gelisen anksiyete den dolayi bir de ‘davranis bozuklugu var’ diye raporlarsaniz bu artik iyice insan haklari ihlaline girmez mi?
Kesinlikle girer!
Rehabilitasyon merkezlerinin bu durumda alternatif egitim merkezleri gibi algilanmasi normal mi Hocam? Çünkü benim gezdigim rehabilitasyon merkezlerinin %80’i Kürd çocuklarindan olusuyordu. Bunlar genelde zaten varoslarda kurulmus merkezlerdi. Bana öyle geldi ki Hocam- tarafli olabilirim- ben yine sizin objektif degerlendirmenizi alacagim bu çocuklar sabahtan beri bahsettigimiz nedenlerden dolayi bir tür elekten geçirilip oraya toplanmislar. Çünkü çok fazlaydilar ve benim gördüklerimde uzman degilim ama ne davranis ne de zeka bozukluklari yoktu.
Yani alternatif egitim gibi algilanmasi normal degil aslina bakarsaniz bence devletin ayibini örtme stratejisi. Sinirliliklarini, eksikliklerini giderme stratejisi. Yani kendi beceremedigi özel egitimi özel özel egitim yoluyla karsilama stratejisi.
Peki bu okuldan mezun olan çocuklari ileride neler bekliyor Hocam? Bu çocuklar sonuçta ‘mental Retarde ”yada ”hafif mental Retarde” tanisi ile hayatlarinin bir bölümünde damgalanmis oldular.
Çok iyi bir gelecek bekledigini düsünmüyorum açikçasi. Yani ülkenin kosullarini ve sosyal devlet politikalarini düsündügümüz zaman, hani bir AB üyesi ülkenin özel egitimini gerektiren çocuklarla ayni haklara sahip olmadiklari alenen ortada. Okul süreçlerinde ciddi sikintilar var. Çünkü devletin daha önceki mantigi daha çok ‘zihin engellileri bir araya”, Isitme engellileri, otistikleri bir araya toplayalim. Bunlara özel okullar açalim, belki çikis iyi niyetli bir çikisti. Bu çocuklari pozitif ayrima tabi tutarak onlarin özelliklerine yönelik binalar insa edelim ve bu çocuklari bu alanda egitim görmüs, donatilmis ögretmenlerle egitelim. Hem de daha az sinif mevcutlari ile.
Mesela zihin engellilerde en iyi düzeydeki zihin engellilerin maksimum sinif kapasitesi 10 dur. Otistiklerin 4 tür. Ama sonrasinda sertifikayla bu isi çözmeye çalisinca açikçasi bu is çözümden çok çözümsüzlügü dogurdu. Arti bir de söyle bir sey var; bu gurubun büyük bir kismi ilk ögretim bünyelerinde genellikle ‘özel sinif’, eski adi ”Özel alt sinif”diye tabir edilen bir sinifta damgalanmis çocuklar seklinde egitime tabi tutuldular. Yani bizler hepimiz söyle egitim geçmisimizi bir hatirlayalim uzun boylulara ‘Sirik’, kisalara ‘güdük’, Gözlüklülere ‘dört göz’ diyecek kadar insanlarin farkliliklarini bedensel özellikleriyle dalga geçmeyi açikçasi meziyet bilmis bir topluma,ya da genel bir yapiya sahibiz. Bir de engelliler kategorisinde yer alabilecek yani ‘deliler(!)’ diye adlandirdiklari bu çocuklari bir okulun bünyesinde bir sinifa toplarsaniz bu çocuklar çogu zaman zaten okullarin bahçelerinde teneffüs saatlerinde bile birbirlerinden ayristirildiklarini görürüsünüz. Bana göre dogru olan bütün sinif ögretmenlerini ta egitim fakültelerinde yetistirirken bu konularda donanimli hale getirmek, destek ögretmenleri her okula atamak, çocuklarin bireysel destek hizmetlerini bu yolla, gurup hizmetlerini de normal tipik gelisim sergileyenlerle bir arada yapmali.
Yani bir tür kaynastirma programindan bahsediyorsunuz?
Gerçek kaynastirma programindan bahsediyorum. Türkiye’de kaynastirma programi daha çok kagit üzerinde var. Zaten azligindan çoklugundan ziyade bence kalitesi önemli.
Peki Hocam bu son bilgileriniz isiginda hem zekanizla ilgili bir probleminiz yok,hem egitim dili anadilinizden farkli oldugu için ‘mental Retarde” olarak tanilanmissiniz, hem de rehabilitasyon merkezine gönderilmissiniz? Ve benim konustugum çocuklar gayet baslarina gelenin farkindalar ”Kürdçe konustugumuz için bize deli dediler”diyorlar. Böyle bir çocugun kisiliginde yaratilan travma ne boyuttadir?
Tabi ki psikiyatr ve psikolog olmadigim için bu konuda net seyler söyleyemem ama ciddi sikintilar yaratacagi kesin. Bu travmanin bir çocugun gelecegini, gelecekteki aile yasantisini, sosyal iliskilerini, karsi cinsle olan iliskilerini allak bullak edecegi alenen ortada.
Sizce Kürd aileleri baslarina gelenin farkinda mi?
Bence degiller! Hiç bir aile bu durumun farkinda olarak çocuguna böyle bir kötülügün yapilmasina izin vermez.
Hocam ortada böyle bir gerçeklik var. Bu ailelere nasil bir uyarida bulunmaliyiz?
Bence bu konularda yapmalari gereken sey daha çok yasal süreci tetiklemek seklinde olmali.
Hukuki yollardan mücadele etmek seklinde olmali. Yani önce iç hukuk yollarini deneyip, ardindan belki Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’ne kadar giden süreci tetiklemeliler. Tabi bu hukukçularin uzmanlik alani. Onlar daha iyi bilir ama çocuklarinin geleceginin bu yolla ne kadar ciddi bir sekilde töhmet altinda birakildiginin ipotek altina alindiginin sanirim farkinda degiller.
Hocam bu çocuklarin Kürdçe bilen uzamanlar tarafindan zeka testine tabi tutulmasi en büyük haklarindan birisi degil midir?
Kesinlikle ve tartismasiz öyledir. Birinci problem; Kürdçe tanilama bataryalarinin zeka testlerinin vs.lerin olusturulmasi. Iki;Kürdçe tanilama bataryalarini uygulayabilecek profesyonellerin bunu uygulamasi. Ondan sonra bu çocuklarin gerçekten zihinsel durumlarinin ne oldugunun tesbit edilmesi gerekir. Ama sonrasinda da tabii ki tüm bunlarla birlikte bu çocuklarin kendi anadillerinde egitim almalari gerekir.
Bunun disina tasan her hareket sizce Fasizan midir Hocam?
Fasizandir! Tabi ki! Yani söyle söyleyeyim, devletin su anda uyguladigi tanimla süreçleri, egitsel yerlestirme süreçlerinde çocugun maruz kaldigi dille anadili arasindaki performans farkliligini tespit etmeden, buna bakmadan ya da bu bakis açisini gelistirmedigi her an, bu çocuklara uygulananin fasizanca oldugunu söylemek bence çok dogrudur.
Tahmin ediyorum bu röportaja ve bu bilgilere de bilimsel tepkilerin disinda fasizan tepkiler gelecektir. Bu tepkileri dillendirecek olan insanlar ilk önce sunu düsünsünler, kendilerini o çocuklarin yerlerine koysunlar ve kendilerini 60 li 70 li yillarda Almanya’ya göç etmis Türk ailelerin yerine koysunlar. O insanlarin neler yasadigini ve ne gibi haksizliklara maruz kaldiklarini düsünüp, sonra bu röportaji tekrar okusunlar. Burada yapilan sey ne milliyetçilik, ne de baska bir sey. Burada yapilan sey temel bir insani hak talebi.
Hiçbir zihinsel engeli olmadigi halde zihinsel engelli statüsüne dili yüzünden geçis yapmis bir çocuga daha büyük bir kötülük yapilabilir miydi. Gelebilecegimiz son noktaya zaten gelmisiz bundan ötesi artik yok!
Yok bunun bir adim ötesi var aslinda, bu çocuklardan sabun yapmak! Almanya’da, Polonya’da yapildi!
Çok tesekkür ederim Hocam verdiginiz bilgiler için.
Ben tesekkür ederim.
Mehmet Rojda Hoca’nin bu genis röportaji sanirim konuyu daha net kavramaniz için yeterli olmustur.
Peki, bu konuda bu çocuklarin ve ailelerinin hukuki haklari nelerdir? Bu rezaleti durdurabilmek için nasil bir yol ve hukuki bir süreç izlenebilir? Öncelikli olarak tüm Baro’lari bu konuda hizla duyarli olmaya ve sahip çikmaya davet ediyorum.
Dosyayi bir avukat arkadasa göndererek konu hakkindaki ilk bilgilerini aldik.
Hocam sizi taniyabilir miyiz?
Av.Abdulselam Duran. Istanbul Üniversitesi Hukuk Bölümü mezunuyum.
Insan Haklari Dernegi içerisinde iki dönem sube baskanligi ve çesitli kademelerde uzun yillardir çalismaktayim.
Dosyayi incelediniz. Bu çocuklarin hukuki haklari var midir? Varsa nelerdir?
Ortada ciddi bir sorun oldugu gerek uzman bilgilerinden, gerek tanik beyanlarindan, gerekse Sibel kizimizin beyanindan asikar. Simdi öncelikle sunu belirtmek isterim; Bir bireyin ‘zihinsel engeli’ raporunun hukuken geçerli olmasi için, siradan tam tesekküllü bir hastaneden alinan rapor yetmez. Bu raporun geçerli olmasi için ‘Adli Tip Ihtisasi Dairesinden’ uzman raporu alinmasi gerekir. Varsayalim yerel rapor ve Adli Tip Ihtisasi Dairesi’nden alinan rapor arasinda çeliski oldu. Bu çeliskinin giderilebilmesi için bu kez”Adli Tip Genel Kurulu”ndan rapor alinmasi gerekir. Adli Tip Genel Kurulu’nun karari nihai karardir.
Bu durumda ortada rapor alinirken bile bir eksiklik mi söz konusu?
Elbette. Bu problemde bu bahsettigim prosedürün basit bir kurul karari ile geçistirildigini görüyoruz.
Uzman arkadasinin beyaninda insanin kanini donduran, dehset verici bir durum var ‘heyet kurulunda toplam bes dakika da verilen bir karar” diye bahsetmis, oysa ki Adli Tip Kurulu yerelde alinan raporla beraber ciddi bir incelemeden sonra raporlari toplar öyle karar verir. Sanirim yönetmelik ve yasada bununla ilgili bir açik var ve bu kullaniliyor.
Bu durumda ihlal edilen mevzuat ve yasalar nelerdir?
Ilk gözüme çarpanlari söylüyorum ki daha sonra dikkatlice inceleyip geri kalanlarina bakacagim.
1)Anayasanin 10. Maddesi(Kanun Önünde Esitlik)
2)Anayasanin 12. Maddesi (Temel Hak ve Hürriyetlerin Özelligi)
3)Anayasanin 41. Maddesi (Ailenin Korunmasi ve Çocuk Haklari)Özellikle vurgulanmali fikra 4.
Özel vurgu sebebi su, Devlet her türlü istismara karsi pozitif yükümlülük altinda.
Simdi biz basa dönersek bu raporlarin mevzuata aykiri oldugunu varsaydigimizda;
TCK’nin 122. Maddesi karsiliginda bu ‘ayrimcilik” suçudur. Yine bu raporu veren kisi ve kurumlar görevini kötüye kullanma(TCK 254)suçu islemektedirler.
Ulusal mevzuat buysa, uluslar arasi mevzuat nedir?
Uluslar arasi mevzuatta da referansimiz Insan Haklar Evrensel Beyannamesi’nin 2. 7 ve 26. Maddeleri yine Insan Haklari Anayasal Hürriyetlerini Koruma Sözlesmesi’ni yani bizim Ayrupa Insan Haklari Sözlesmesi diye adlandirdigimiz sözlesmede
14:Madde Ayrimcilik Yasagi
17.Madde Haklarin kötüye kullaniminin yasaklanmasi.
Basta bahsettigimiz ulusal mevzuatta yani Türkiye’nin kendi iç mevzuatina uygun olsa bile bu süreç yine Anayasa’nin 98.Maddesi’nin son fikrasi uyarinca uluslar arasi sözlesmelere aykiri oldugundan, ulusal mevzuat degil yani ceza kanunu, milli egitim temel kanunu ya da her hangi bir iç mevzuat hükümlerine uygun olsa bile Türkiye’nin taraf oldugu uluslar arasi sözlesmelere aykirilik olmasi durumunda ulusal mevzuat degil, uluslar arasi sözlesmeyi uygulamak ve buna üstünlük saglamak zorunda.
Kisacasi iç hukukla uluslar arasi sözlesme arasinda ciddi çeliski oldugunda uluslar arasi sözlesmeyi uygulamak zorunda.
Yine BM’nin medeni ve siyasi haklara iliskin uluslararasi sözlesmesi; bir taraftan Türkiye bu sayilan sözlesmelerin hepsine taraf. Bu sözlesme hükümlerinin tamamini uygulamakla yükümlü. Ancak saydigim son iki sözlesmeyle ilgili olarak Çocuk Haklari Sözlesmesi’nin 17-29-30. Maddeleri, diger sözlesmenin de 27. Maddesi bu maddelere Türkiye ‘çekince” koymustur. Esas handikap çekince koydugu madde ‘ana dilde egitim’ ile iliskili. Ancak bu çekincelere ragmen sizin çalistiginiz spesifik alanla ilgili hukuki yaptirim engeli yok. Yani bu çekincelere ragmen TCK’nin Avrupa Insan Haklari Sözlesmesi’yle Anayasa dayanak gösterilerek hukuki yaptirim yoluna gidilebilir.
Simdi isin en can alici boyutuna gelelim. Sizin hazirladiginiz dosyadan yola çikilarak konusunda uzman arkadaslarin verdigi bilgilerle bile hukuki süreç baslatilabilir.
Hocam bu hukuki sürecin dayanaklarini saglamlastirabilmemiz için ne öneririsiniz?
Türkiye Insan Haklari Vakfi var. Bu vakifta uzmanlar 1990’dan bu yana özellikle Insan Haklari Ihlalleri ile ilgili ücretsiz raporlama ve çalisma yapmaktadirlar.
Bu çocuklardan bir kaçi bu vakfa yönlendirilip alternatif rapor alinabilir. Bu raporlar Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’nin dogrudan referans kabul ettigi raporlardir. Bu alternatif raporlarla heyet kurulunun verdigi raporlar arasinda bir çeliski söz konusu olursa hukuki süreçte çok saglam bir dayanak olur. Bu dayanak üzerinden ve ailelerin basvurulari ile ‘suç duyurusu” seklinde bir hukuki süreç baslatilabilir. Bunlar tamamlandigi taktirde bu tipik bir ”insan haklari ihlali” olarak gündeme gelecektir.
Insan Haklari alaninda çalisan kurumlara ve Baro’lara bir çagriniz var mi bu konuda?
Bu alanda çalisan tüm kurumlar hazirladiginiz bu dosyaya çok ciddi duyarlilik göstermek zorundalar. Barolara gelince; Barolar Avukat Kanunu uyarinca insan haklari alaninda faaliyet yapmak zorundadir. Bu onlarin kanuni yükümlülükleridir. Bu yüzden bir sekilde tüm Barolar bu durumdan haberdar edilmeli. Çok ciddi bir kamuoyu olusturulup tüm birimlerle bu olayin üzerine gidilmeli.
Tesekkür ederim Hocam.
Ben tesekkür ederim.
Bu dosya bir avuç yürekli kara çocugun cesareti, sorumlulugu, özverisi ve birlikteligiyle yaklasik alti aylik bir kolektif emegin ürünü olarak hazirlandi. Bizim elimizden gelen tek sey, arastirmak, belgelemek ve teshir etmekti.
Simdi sira sizlerde.
Bu görülmemis pervazsizlikta Kürd çocuklarin tüm hayatini allak bullak eden canilige karsi hepinizi göreve çagiriyoruz.
Vicdaninizin sesine kulak verin! Hiç bir zeka sorunu yokken sadece anadili ile egitim dili farkli oldugu için ‘zeka engelli’ diye tanilanip tüm hayati karartilan sizin çocuklariniz olsaydi nasil bir tepki verirdinizse sizden simdi o tepkiyi bekliyoruz!
Sendikalar, STK’lar, demokratik düsünen bilim adamlari, tüm siyasi örgütler, barolar, basin-yayin kuruluslari hepinizi göreve çagiriyoruz!
Bu skandali teshir edip bu çocuklarin kaybolan hayatini geri vermemiz ve sorumlularin cezalandirilmasini saglamamiz için bize omuz verin!
Dengê Kurdistan