Diyarbakir’in kaybolan halklarinin hikâyesi
‘Eski Diyarbakir’da Kültürel Çesitlilik’ baslikli sergi, çogu 20. yüzyila ait 200’den fazla fotografla, sehrin kayip halklarinin hikâyesini anlatiyor
Bir zamanlar Diyarbakir’da yasamis, simdilerde izleri sehirden silinmis halklara dair bir sergi bu… Fotograflarda kentin Ermeni, Süryani, Keldani, Rum, Yahudi ailelerinin izini sürmek mümkün. Ocak ayinda Diyarbakirlilarla bulusan ‘Eski Diyarbakir’da Kültürel Çesitlilik’ adli sergi, 10 Mart’a kadar Tütün Deposu’nda, Istanbullularin ziyaretine açik olacak.
200’den fazla fotografi çesitli arsivlerden toplayip, sergiyi yaratan isim, Bir Zamanlar Yayincilik’in sahibi Osman Köker. Köker için fotograflari bir araya getirmek kolay olmamis… Köker, Diyarbakir’a defalarca gidip gelmis, kitabi bilgileri yerinde denetleyip, eski mekânlarin simdiki hallerini fotograflamis.
Küratör Köker tüm bu çabaya degdigini iki küçük anektodla fark ediyor. Diyarbakir’daki açilisa zaten gelmis olan bir baba, iki çocugunu alip bir daha geliyor. Sabah sergiyi gezen bir kadin, ögleden sonra iki yakiniyla birlikte bir kez daha bakiyor fotograflara. ‘Tamam’ diyor Köker, ‘Bu is yaptigimiza degdi’…
Fotograflari nasil topladiginizla baslayalim
40 kadar kaynaktan topladim. Ama birkaç kaynak çok önemli: Birincisi, daha önce de baska çalismalarimda yararlandigim Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu. Koleksiyonda bütün Osmanli sehirlerine bu arada Diyarbakir’a da ait çok sayida kartpostal, fotograf, harita yer aliyor. Ikinci önemli bir kaynak ABD’deki Project Save Ermeni Fotograf Arsivi. Bu arsivde Ermeni ailelerden bagis yoluyla toplanan eski fotograflar bulunuyor. Yurtdisindaki Ermeni arastirmacilar, tarihçiler 1930’lardan itibaren Türkiye’deki çesitli sehirler, yani yitirdikleri memleketleri hakkinda kitaplar yazmis. Bu yerel tarih kitaplarinda sadece Ermenilerle ilgili degil, sehrin geneliyle ilgili de çok önemli bilgiler ve fotograflar yer aliyor. Diyarbakir hakkindaki Ermenice üç cilt kitap, bu serginin önemli fotograf kaynaklari arasinda yer aldi. Cumhuriyet dönemine iliskin fotograflari da daha çok Ermeni, Süryani, Keldani ailelerin albümlerinden topladik.
Kimlerin hikâyesine yolculuk edecegiz?
Birinci Dünya Savasi’na kadar sehirde önemli bir nüfusa sahip olan ama çogunlugu savas sirasinda yok olan, kalani da 1980’lere kadar uzanan yillarda sahneden çekilen gayrimüslim halklarin hikâyesi yer aliyor sergide. Veriler, 20. yüzyil basinda Diyarbakir’in 30-35 bin kadar bir nüfusu oldugunu gösteriyor. Bunlarin yarisi kadarini Müslüman olmayan topluluklar olusturuyor. En büyük grup Ermeniler. Sonra büyüklük sirasiyla Süryaniler, Keldaniler, Yahudiler, Rumlar geliyor. Yezidiler daha çok kirsal alanda yasiyor, Semsiler de öyle. Annuaire Oriental adli bir ticari yillik var. Bu yilligin 1914 baskisinin Diyarbakir kismini inceledigimizde buradaki isimlerin yaklasik yüzde 80’inin Ermenilerden olustugunu görüyoruz. Kuyumculukla ugrasan 12 firmanin tamaminin, 11 duvar ve tas ustasinin 10’unun, 9 bakir tüccarinin ve ipekli kumas üretimi yapan 10 firmanin tamaminin, pamuk, ipek, tahil, yün vb mallarin ticaretiyle ugrasan 38 tüccarin 29’unun Ermeni oldugu isimlerinden, soyisimlerinden anlasiliyor. Sehrin tek oteli de yine bir Ermeni’ye ait. Bu topluluklarin kendi dinsel mekânlarinin yani sira okullari da vardi. Ermeni okullarinda okuyan ögrencilerin sayilarina ulastim: 1901 yilinda iki Ermeni okulunda 560’i erkek, 324’ü kiz olmak üzere 884 ögrenci okuyor ki, kiz çocuklarinin okullasma oraninin çok yüksek oldugunu gösteriyor bu rakamlar. Ermenice yayimlanan gazeteler, tiyatro gruplari, Ermeni ve Süryani bandolari sehrin sosyal hayatinin da son derece renkli oldugunu gösteriyor. Bunlar hep fotograflariyla yer aliyor sergide.
Eski Diyarbakir bugünkünden fiziki olarak epey farkli degil mi?
Evet. 20. yüzyil basinda sehir, Suriçi’nden ibaretti. Surlar, 5 kilometreyi askin uzunluga sahip, kusbakisi bakildiginda bir kalkan baligi görünümünde. Dört kapisi var ki bunlar üç metreden genis olmayan daracik kapilar, kapali bir sehir. 1930’larda sehir hava alsin diye Dagkapi’dan baslayarak surlari yikmaya baslamislar ama Fransiz mimar-arkeolog Albert Gabriel’in çabalariyla, sadece birkaç yüz metrelik sur gittikten sonra, yikim durdurulmus. Bu serginin, sehrin mimari tarihi açisindan da Diyarbakirlilara bir seyler anlattigini düsünüyorum. Sehrin uyumlu mimari dokusunu gösteren eski fotograflar koyduk. Ayrica yok olan kiliselerin, havranin yerlerini harita üzerinde isaret ettik. Bunlarin nasil bir süreçte yikildigina dair fotograflar koyduk.
Bir yazinizda ‘Türkiye’de tarih genellikle Türkler üzerinden anlatilir. Bu, özellikle sehir tarihlerinde dikkat çekicidir’ demistiniz. Bu konuda bir degisiklik oldugunu düsünüyor musunuz?
Ilkokul egitiminden baslayarak, popüler tarih yaziminda bütün bu sehirler Türkler tarafindan kurulmus, bunlarin gelisimine sadece Türklerin katkisi olmus gibi anlatiyoruz. Türk-Müslüman olmayan gruplarin varligi sadece olumsuz ifadelerle zikrediliyor: Bunlar Kurtulus Savasi yillarinda birden ortaya çikiyor, düsmanla isbirligi yapiyor, bizi arkadan hançerliyor; sonra hak ettiklerini bulup ortadan çekiliyorlar. Böyle çarpik bir tarih egitimi de Türk’ten baska herkesi düsman gören, içimizdeki farkliliklara bile tahammülsüz, saldirgan kusaklar yetismesine neden oluyor. Son yillarda bunun degistigine, degisecegine dair isaretler gördük. Ders kitaplarinda bazi iyilestirmeler yapildi. Benim ‘100 Yil Önce Türkiye’de Ermeniler’ kitabimin kapagindaki Izmit Ermeni mahallesi fotografi, bizim kitaptan alinarak, 6. siniflarin kitabina kondu. Yani Izmit’te bir dönem gayrimüslimlerin de yasadigi sempatik bir fotograf esliginde, olumsuz nitelendirme yapmaksizin ögrencilere gösteriliyor. Ama bir bakiyorsunuz, eskisinden beter ifadeler de baska yerlere sikistirilmis ya da Ermenilerin Türklere nasil soykirim yaptigina dair kompozisyonlar istenmis. Geçenlerde Malatya’da Ermeni mezarliginda yikim yaptilar. Yikimi belediye yapmis ama baskan bunu savunamiyor, üzüntüsünü beyan ediyor. ‘Kurtla yer, çobanla aglar’ diye bir halk deyisi vardir. Yöneticilerin tavirlari sik sik bana bu sözü hatirlatiyor.
Ipek Izci