Dün sartti, bugün gereksiz mi?
Biliyorum pek kimsenin umurunda degil, ama yine de Avrupa Birligi’nden gelen elestiri ve uyarilari dikkate almakta fayda var.
Simdilerde ‘onlara ihtiyacimiz yok’ denildigine bakmayin. Bugün vesayet geriletildi, yargiya biraz çekidüzen verilebildiyse, asker kislasinda görünüyorsa bunda AB’nin payini inkar etmek mümkün degil. Sanirim bunu en çok AK Parti yöneticileri bilir; kurulu düzene karsi iktidar mücadelesini AB’nin açtigi yoldan ilerleyerek kazandilar. AB’nin kurulu düzene karsi getirdigi demokrasi, insan haklari, hukuk devleti ve özgürlük elestirileri toplumsal degisim taleplerinin çerçevesini ve hedefini olusturdu. Dahasi, AK Parti’nin siyasal liderligini üstlendigi degisimin içerigini ve yönünü mesrulastirici bir islev gördü ve degisim yanlilarini gönül rahatligiyla AK Parti’ye yaklastirdi. Kisaca AB’nin çerçevesini çizdigi degisim paketi (küçük bir ulusalci grubu saymazsak) AK Parti koalisyonunu genisletti, endiseleri bertaraf etti, iktidari ‘normallestirdi’.
AB’nin bu baglamda ne kadar önemli görüldügünü 2002 seçimlerinden hemen sonra AK Parti Genel Baskani’nin (ucube bir yargi karari yüzünden milletvekili seçilemedigi için sadece bu unvani tasiyordu o zaman) Avrupa turu yeterince gösterir. AB o kadar vazgeçilmezdir ki Roma’da, ‘Avrupa ile Katolik nikâhi istiyoruz.’ lafi bile söylenmistir. Dün degisimi yönetmek, degisim ve demokratiklesme koalisyonunu genisletmek, endiseleri yatistirmak için AB üyeligi hedefi ve reformlar önemliydi de bugün artik önemsiz mi?
Iktidar çevreleri önemsiz görüyor olabilir. Sonuçta, vesayet rejimine karsi AB’nin AK Parti’yi koruyucu ve iktidarini tahkim edici islevine gerek kalmadi. Demokratiklesmenin olmasa da iktidar olmanin ve iktidar kalmanin ‘iç dinamikleri’ yeterince güçlü. Ama unutulan su; üzerinde uzlasabilecegimiz bir demokrasi, hukuk devleti ve insan haklari rejimi ariyorsak, bunu Avrupa standartlari disinda bulmamiz pek mümkün degil. Demokrasinin kurulmasi, kurumsallasmasi ve geri çevrilemez hale gelmesi için AB hâlâ vazgeçilemez bir çipa.
Bunun alternatifi ‘bize göre’ bir rejimdir. Yillardir Kemalist vesayetçilerin dillerinden düsürmedigi bir sözdü bu; demokrasi ‘bize göre’ydi, laiklik ‘bize göre’. Bize göre demek aslinda iktidar olanin isine geldigi gibi demekti. O yillarda Türkiye’nin liberal ve demokratlari kadar AK Parti ve onun öncülleri de ‘bize göre keyfiligi’nden Avrupa standartlarina siginiyorlardi. Dolayisiyla mesele bir ‘ülkü olarak AB üyeligi’nden öte bir seydi; rejim tarafindan dislanan, baskilanan her kesim AB üyeliginin gerektirdigi reformlarla biraz nefes almaya çalisiyordu. Sonuçta, içerideki degisim talebi ve koalisyonu AB’nin dinamikleriyle birlikte vesayet rejimini dönüstürdü. Peki, AB’nin isi ve islevi bitti mi?
Son açiklanan ilerleme raporu ve strateji belgesi, bitmedigini gösteriyor. Hükümet de açikladi; demokratiklesme süreci devam edecek diye. O halde geçmiste oldugu gibi bugün de AB’nin demokrasi merkezli elestiri ve uyarilari yol gösterici olabilir. Üstelik AB raporu oldukça dengeli ve ilimli. Mevcut kosullari ve hükümetin uygulamalarini birçok konuda olumluyor. Reformlari, çözüm sürecini, sivil-asker iliskilerindeki gelismelerden takdirle söz ediyor. Hükümeti elestirdigi en önemli konu ifade ve toplanti özgürlügü ile Gezi Parki olaylarina yönelik takinilan tutum. Neredeyse her siyasal degerlendirmenin bir paragrafinda Gezi protestolarina ve hükümetin tutumuna atif yapilmasi düsündürücü. Aradan aylar geçti. Artik iktidarin bu konuda biraz daha sakin ve sagduyulu olmasi gerekmez mi?
On yil öncesine gitsin hükümet; o zaman AB’nin vesayet rejimine yönelik elestirilerine karsi nasil bir durus sergilediyse Gezi’ye yönelik elestiri ve önerilere iliskin de benzer bir durus almayi denesin. Zor degil, ilkeli olmanin geregi…
——————————————-
18 Ekim-Zaman
Ihsan Dagi