Makale

DÜNYA EKONOMISINDE DEFLASYON PANIGI

Konunun uzmanlari ve yatirimcilar, daha kisa bir zaman önce, dünya ekonomisinin can simidi olarak görülen ‘gelismekte olan pazar’ sifatiyla Çin, Hindistan, Brezilya ve diger ekonomik aktörlerin içinde bulundugu kisir döngüyü gördüler. Dünya kapitalist sistemin temel direkleri olarak kabul edilen Avrupa Birligi (AB), Amerika Birlesik Devletleri (ABD) ve Japonya’nin daha önceleri ve geleneksel olarak üstlendikleri rollerinde sendeledikleri zaman ekonomik büyümeyi sürdürebilecekleri ve sermaye birikimi yapabilecek aktörler olarak dikkate aliniyorlardi.

Bundan dolayi, Ocak ayinin son iki haftasinda, Wall Street Journal (WSJ), Financial Times (FT), Bloomberg, New York Times (NYT) gazeteleri ve Uluslararasi Para Fonu’nun (IMF) baska pazarlari da etkileme ihtimali olan deflasyon konusunda endise duyarak, gelisme kaydeden bu pazarlarda çöküs alarm çanlarinin çalindigini duymalari oldukça dikkat çekicidir. Bu alarm durumu neredeyse beni sarsan panik haline benziyor.

Ilk önce deflasyon durumuyla ilgili bir seyleri söylemek gerekiyor. ‘Sakin halde’ seyreden bir pazar, nominal ücretlerin inip, çikmadigi ve belirli bir seviyede sürünecek sekilde seyrettigi bir pazardir. Böylesi bir pazarda, alici ve satici taraflarin makul bir güvenle hangi kararin kendileri için optimal düzeyde oldugunu görebilme imkani bulunmuyor. Dünya pazarlarinda, beli bir zamandan beri, bu anlamda bir durgunluk görülmedi. Birçok analist, 2008’deki ABD mortgage piyasalarinda yasanan dönüm noktasindaki çöküs tarihini hatirlatiyor. Kendi adima böylesi bir ekonomik durgunlukta, 1967-1973 dönemi baslangicinda yasanan ve o zamandan beri devam eden çöküsü görüyorum.

Deflasyon veya enflasyon isaretlerinin bulundugu bir pazarda sakinlik olmaz. Bu isaretler aslinda gerçek istihdam rakamlari ve buna bagli olarak her türlü mal üretimi efektif talebi üzerindeki etkiyle ayni seydir. Dünyanin gerçek istihdam olgusu su veya bu nedenden dolayi yokus asagi inise geçmisse, dünya nüfusunun büyük bir kisminin daha fazla aci çektigi mevcut kosullarda ve insanligin gelecegine yönelik daha fazla belirsizlik olmasi durumu, insanlarin gelecekte de daha fazla aci çekmesine ve üretim yatirim faaliyetlerinin daha fazla dondurulmasina neden olacak. Tam da kisir döngü hali.

Bazi büyük kapitalistler, spekülasyona yol açan kurnazca finansal manipülasyon yapma marifetiyle ekonomik durumdan avantaj saglayabildiler. Bu kapitalistlerin sorunu, varliklarinin büyük oranda deger kazanmasi amaciyla yola çikmalari veya ayni zamanda iflas etme ihtimali olmasiyla birlikte büyük kumar oynamalaridir. Bu manipülatörlerin her seye ragmen, en azinda büyük kazanma ihtimalleri var. Dünya nüfusunun büyük bir kismi, masif olarak, büsbütün kaybedecektir.

O halde, bu panik raporlari neyin nesi? Micheal Arnol WSJ gazetesinde ‘Gelisme kaydeden piyasalarda hisse senetlerin elden çikarilmasi, merkez bankalarin oranlari yükseltmesini saglayacak mi?’ sorusunu soruyor. Arnold, ekonomik krizin aslinda, Çin ve Arjantin’de yasanan mali devalüasyondan ileri gelen rakamlardan dolayi yasanan ‘büyüme hayal kirikligindan’ kaynaklandigini söylüyor. Gazeteci Arnold özellikle, ‘büyük borç yükü bulunan ve dis kredi almaya bagimli’ olan ve bundan dolayi da enflasyonu frenlemeye çalisan Hindistan ve Endonezya’nin ekonomik durumundan kaygi duyuyor. Türkiye ekonomisini de ayri bir problem alani olarak tanimliyor.

Hal M. Bundrick yazilarinda devalüasyon etkisine vurgu yapiyor. ABD’nin degiskenlik arz eden para politikasi, Çin ekonomisi hakkindaki kaygilarini dile getiriyor. Ayrica, Türkiye, Arjantin ve Ukrayna’daki siyasi dalgalanma dünya ekonomisindeki ‘çöküsü hizlandirici nitelikte’ oldugunu belirtiyor. Rusya bankaciliginin ruble iflasi esiginde oldugunu ve ülkede ‘panik halini çok yakin’ bir atmosfer oldugunu aktariyor. Bu panik halinin ‘duyarlilik anlaminda yeni yükselen veya gelismis piyasalari etkisi altina asabilecek nitelikte oldugunu söylüyor.

Gavyn Davies Financial Times (FT) gazetesinde kaleme aldigi yazisina ‘Gelismekte olan dünya küresel toparlanma yoluna giren ekonomiyi rayinda çikarir mi?’ basligini vermisti. Gelismekte olan ülke para birimlerinin ‘serbest düsüs halinde’ oldugunu belirtiyor. Özellikle Brezilya, Rusya ve Güney Afrika olmak üzere, esas ürünleri Çin’e satan ‘tedarikçi ekonomi ülkeleri’ üzerindeki etkisinden dolayi, Çin ekonomisinde yavaslama olmasinin ‘kilit noktada öneme haiz’ bir durum oldugunu görüyor. Bu konunun yalnizca Çin’in sorunu olmadigini, ayni zamanda Türkiye, Hindistan ve Endonezya’nin ‘kredi balonlari acisi’ çekecegini söylüyor. Çin’in büyüme seyrindeki düsüsü daha ileri bir asamaya geçmesi halinde, dünya ekonomisi ‘küresel yeni bir resesyon’ tehdidiyle karsi karsiya kalir. Hafif iyimserlik kaydiyla cümlesini bitirirken, hemen akabinde örneklemesindeki ‘iyimserliginin kaynagi’ artik uygulamada olamayan eski modeller oldugunu belirterek geri adim atiyor.

Ralph Atkins FT gazetesine verdigi yazisinda ‘deflasyon hayaletinden’ bahsediyor. Deflasyonun, kisa bir süre için pozitif olsa bile, isletmelerin öz kaynaklari açisinda uzun vadede ‘kesinlikle negatif’ etkisi oldugunu ifade ediyor. Atkins’in kaygisi özellikle Avro bölgesiyle ilgilidir. Konunun daha açik yüzünü görebilmek için baska nedenleri de dile getirerek, ‘deflasyon hayaletinin daha da görünmezlik saglayan pelerinini giydigini’ belirtmek suretiyle cümlesini tamamliyor.

IMF’nin basinda bulunan Christine Legarde, Davos’ta yapilan Dünya Ekonomik Forumu sirasinda, Kurumun bir arada buluna bütün sahsiyetlerine, ABD’nin nakit kesinti yapma suretiyle önlem almasi nedeniyle küresel piyasa tehdidinin söz konusu oldugunu söylemisti: ‘Ufukta yeni bir risk bizi bekliyor ve yakindan izlenmesi gerekiyor’ diye açiklamisti. Legard ayni zamanda, ‘bu riskin gelismekte olan piyasalarda da yayilma etkisinin’ oldugundan söz etti.

Bloomberg’in bir sayisinda ‘Gelismekte olan ekonomilerin piyasalari sert islemlerin yapildigi bir haftayi geçirdi’ ibaresiyle baslayan bir basyazi kaleme alinmisti. Bu basyazida, gelismekte olan piyasalarin ABD Dolarina fazla bagli olduklari ve bundan dolayi da, reel ya da hayali olsun, ABD’deki para politikasinda yasanan bütün dalgalanmalara haksiz yere duyarli halde olduklari konusuna deginiliyor. Ve bu yüzden de ABD etkisine açik olduklari belirtiliyor. ABD Merkez Bankasi (FED) bu bagimliligin az da olsa giderilmesi yönünde herhangi bir adim atmasi beklenmiyor ve tahmin edilecegi gibi, gelismekte olan ülkeler ‘kendi politikalarini’ gelistirmek durumundalar.

Landon Thomas, New York Times gazetesinde BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) tabirinin yerini alabilecek son klise terim ‘Bes Kirilgan Ülke’ ifadesinin oldugu bilgisini veriyor. Bu klise terim ‘bes kirilgan ülke’ listesinde BRICS’ten gelen üç ülke; Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’ya ilaveten iki yeni ülke; Türkiye ve Endonezya bulunuyor. Jeopolitik nüfuzu agir bastigi anlasilan Rusya ve Çin listede yer almiyor.

Herkesin bir sekilde durumun hafifletilmesine yarayan uygun bir teklifi aldigi anlasiliyor. Esas problem, az bir kisminin bu küresel efektif talebi kabul etmeye hazir oldugu durumdur. Ancak, yüzeysel bir perdenin altinda bunu algiladiklari hissediliyor. Panik olmalari bundan dolayidir. Çünkü bütün güçleriyle dayandiklari inanç temeli olan ‘büyüme’ olgusunda zayiflama meydana geliyor. Bu durumda, palyatif tedbirler almak yerine, yeni bir sistem yaratmak marifetiyle çözüm yolu bulunmasi gereken kriz döngüsel degil, yapisal hale geliyor. Birisinin iyi ve digerinin ise, oyuncu olarak müdahil oldugumuz mevcut sistemden daha kötü oldugu, iki ayri varis noktasinin bulundugu, gidilecek yolun çok bilinen iki ayri kola ayrilma durumudur.

Kaynak : http://www.iwallerstein.com/panic-world-deflation/

Çeviren: Nizamettin Karabenk

Immanuel Wallerstein

Back to top button