EGITIM SISTEMI DERKEN

Türkiye’de yeni egitim yilinin baslamasi nedeniyle su günlerde yine egitim sistemi çesitli yönlerden tartisiliyor.
Yeni egitim bakani da bir kez daha egitim sisteminde degisiklige gitti. Sinav sisteminde bir kez daha degisiklik var. Yine ögrencinin gidecegi okula iliskin kurallar da yeniden degisti.
Su son 15 yil içinde bile bu kaçinci sistem degisikligi, altincisi mi yedincisi mi? Izlemek mümkün degil. Bütün bunlar niye yapilir? Tüm bu sistem degisiklikleri ile egitim iyilesiyor mu, yoksa çok daha karmakarisik hale mi geliyor? Sanirim ikincisi oluyor.
Bu ülkede orta ve yüksek ögrenimimi 1950’li yillarda yapmis, bu arada ilk ve orta düzeyde birkaç yil ögretmenlik de yapmis biri olarak Türkiye’nin son dönemdeki egitim sisteminden, bunca özel okuldan, özel üniversiteden, kurslardan, sinavlardan ve sisteme iliskin diger binbir kuraldan bir sey anlamam mümkün degil. Ögrenciler ve velileri ne yapiyorlar, nasil isin içinden çikiyorlar bilmiyorum.
Malum sebeplerle onyillarca Avrupa ülkelerinde de kaldim. Özellikle Isveç ve Almanya’daki egitim sistemlerini de az çok tanidim; ama böyle karmakarisik, bu kadar oynanmis, istikrarsiz bir egitim sistemi görmedim.
Anladigim kadariyla yapilanlar, tüm bu ardi arkasi kesilmez sistem degisiklikleri, egitimi iyilestirmek için filan degil. Birileri onu kendi hesaplarina düzenlemeye, kendi dünya görüslerine, yasam tarzlarina göre biçimlendirmeye çalisiyorlar. Öyle olunca da ortaya ise yarar, çagdas bir egitim sistemi degil, kaos çikiyor.
Bu bir yana Çagdas ve demokratik diyebilecegimiz bir egitim nedir?
Daha yillar öncesi, Türkiye Ögretmenler Birligi- TÖB-DER’in, 4-11 Subat 1978 tarihlerinde düzenledigi ‘Demokratik Egitim Kurultayi’nda bu konu ele alinmis ve demokratik egitim ‘biçimde ulusal, özde emekçi halktan yana’ diye nitelenmisti.
Biçimde ulusal olmasi, her halkin kendi anadilinde egitim yapabilmesi demektir. Bu, söz konusu Kurultayin sonuç bildirisinin (C) fikrasinda söyle dile getirilmisti:
‘Türkiye’nin de altina imzasini koydugu Insan Haklari Evrensel Bildirgesi, Avrupa Insan Haklarini koruma Sözlesmesi, Avrupa Güvenlik ve Isbirligi Konferansi Sonuç Belgesi gereklerine uygun olarak insan hak ve özgürlükleri, halklarin haklarinin esitligi ve kendi geleceklerini tayin ilkesi dogrultusunda herkese anadilinde ögrenim yapma hakkinin taninmasi ’
O günden bu yana yaklasik 40 yil geçti, ama birakin halklarin kendi geleceklerini belirleme gibi genis boyutlu temel bir hak, anadilde egitim hakki gibi görece mütevazi bir hak bile hayata geçmedi. Bu ülkede yasamakta olan ve nüfusu günümüzde 25 milyona ulasan Kürt halkina kendi anadilinde egitim ve ögretim hakki dahi taninmamistir. Bu is haftada 2 saatlik ücretli ders hakki tanimak gibi komik ihsanlarla olmaz, dilin ilkokuldan üniversiteye kadar egitim dili ve ayni zamanda kamu alaninda kullanilabilmesiyle olur.
Salt bu kadari, yani anadilde egitim hakkinin olmadigi böyle bir durumda bile egitim sisteminin demokratik olmasindan söz etmek gülünç olur.
Ve durum böyleyken, gelip geçen hükümetlerin bu duruma dokunmadan egitim sistemini sözde iyilestirme adina, ikide bir degisiklige gitmelerinin ne anlami var?
Kuskusuz demokratik egitim sistemi salt bu degil, o ayni zamanda özde de demokratik olmali. TÖB-DER’in egitim kurultayinda bu, ’emekçi halktan yana olmali’ diye özetlenmisti. Emekçi halk, malum, halkin ezici çogunlugu, alinteri ile yasayanidir. Yani sömürücü azinlik degil. Demokratik egitim hele hele irkçi-soven bir nitelik tasimamali. Bu açidan da Türkiye’nin egitim sistemi çagdas anlamda yaya kalir.
TÖB-DER’in söz konusu kurultayinin sonuç bildirgesi (E) fikrasinda bu konuda da söyle deniyordu:
‘Basta MC’nin (Milliyetçi Cephe) ders kitaplari olmak üzere, süregelen fasist, gerici ve bilimdisi ögrenim programlarinin ve ders kitaplarinin kaldirilmasi, bunun yerine TÖB-DER’le isbirligi halinde, demokratik egitimin gereklerine uygun olan ögretim programlarinin ve ders kitaplarinin hazirlanmasi ’
Aradan geçen 40 yilda da bu öneriler dogrultusunda da hiçbir sey olmadi. Önce ülkenin üzerinden 12 Eylül fasizminin merdanesi geçti, Kürt dilinin konusulmasi bile yasaklandi. Ardindan gelenler de, islerine gelen bazi palyatif degisikliklerin ötesinde 12 Eylül’ün anayasasini ve tüm kurumlarini korumayi tercih ettiler ve bugüne kadar geldik.
Söz konusu ders kitaplarinda, tarih ögrenimi alaninda çocuklara ögretilen seylerin basinda, bir dizi yalan dolanin yani sira, ‘atalarimizin’ nasil at kosturup ulastiklari her yerde kele kesen, kentleri yerle bir eden, tas üstünde tas birakmayan kahramanlar oldugu gelir! ‘Bir Türkün dünyaya bedel’ oldugu gelir!.. ‘Türkün Türkten baska dostunun olmadigi’, nerdeyse ‘bütün dünyanin Türklere düsman oldugu’ gelir!..
Bu anlayis okul disinda da, her türden toplantilarda, anma günlerinde, TV’lerde günün 24 saati islenmektedir.
Böyle bir egitim sistemiyle yetisen çocuk ve genç, böylesi bir ortamda sekillenen yurttas nasil biri olur? Böyle bir insan, uygar, barisçi, sevecen olabilir mi? Insanlari, hatta bitki ve hayvanlari sevebilir mi? Yoksa o bir siddet tutkunu mu olur?
Böyle insanlardan olusan bir toplum siddet tutkunu, hasta bir toplumdan baska ne olur?
Baylar, eger çagdas anlamda ileri bir toplum yaratmak, iyi bir toplumda yasamak istiyorsaniz, insaninizi da ona göre egitmelisiniz.
Bunun için, kelle kesen, karin desen, tas üstünde tas birakmayan atalarla övünme hastaligini birakin. Bu övünülecek degil, utanilacak bir seydir. Çocuklariniza insanlari sevmesini, onlara yardim etmeyi. onlarla esit ve baris içinde bir insan olarak yasamayi ögretin.
Çocuklariniza hayvanlara ve bitkilere iyi davranmayi ögretin. Öyle ki gördükleri her hayvana tas atmanin, ayi yavrularini öldürmenin, gördükleri her çiçegi koparmanin, bitki ve hayvanlara hor davranmanin kötü bir sey oldugunu ögrensinler. Dünyanin binbir çesit hayvan ve bitkilyle birlikte güzel oldugunu ögrensinler.
Çocuklariniza dogayi kirletmemeyi ögretin. Öyle ki güzelim piknik alanlarini, göl ve irmaklari, ormanlari çöp alanlarina çevirmesinler. Hayatlarinin güzel ve temiz bir çevreyle güzel olacagini ögrensinler.
Çocuklariniza trafikte nasil davranmalari gerektigini ögretin; çünkü agaç daha yasken egilir. Sürücü ve yaya olarak trafik kurallarina tam olarak uymayi ögretin. Kirmizi isikta durmayi, yesil isikta geçmeyi ögretin. Buna uyulmadigi zaman trafigin bir kaosa, yollarin mezbahaya dönecegini anlatin.
Çocuklariniza yolda dogru yürümeyi, kaldirimda sag seridi izlemeyi ögretin.
Çocuklariniza, her alanda kendi hakki ile yetinmeyi, baska insanlarin haklarina saygi göstermeyi, yasli, hasta ve sakatlara iyi davranmayi ögretin.
Otobüs ve tren kuyrugunda nasil durulur, siraya nasil uyulur, onu ögretin.
Velhasilikelam, iyi insan ve iyi vatandas olmalari için çocuklarimiza ögretebilecegimiz, ögretmemiz gereken çok sey var. Hepsini bir bir sayamam.
Ama bunlarin hiçbiri sizin ders kitaplarinizda, müfredat programlarinizda yok; çünkü sizin aklinizda da yok! Sizin, bu ülkeyi dünden bugüne yönetenlerin derdi iyi insan yetistirmek degil.
Sizin egitim sisteminiz bir felaket. Siz insani iyi yönde degil, kötü yönde egitiyorsunuz ve sonuçta ortaya böylesine psikolojisi bozuk, siddete tapan, her an barut gibi patlamaya hazir hasta insanlar ve hasta bir toplum çikiyor.
13 Kasim 2017
‘
Kemal Burkay