EN ÖNEMLI ÇAGDAS KÜRT RESSAMI: ARIF SEVINÇ
Mücahit Özden HUN
(Mücahit Özden HUN’un bu yazisi https://igdirabakis.com/ sitesinden alinmistir.)
Degerli Okuyucular!
Her büyük sanatçi, dogup büyüdügü aile ortamindan, sehrin tarihi ve sosyal kimliginden, çocuklugunda ve ilk gençliginde yasadiklarindan etkilenir, bu degerler farkinda olmadan bilinçaltina yerlesir, kök salar. Ilk firsatta, sanatçi ya parmaklarini ya eline aldigi kalem veya firçasini kullanarak siirini, romanini kaleme alir, resmini tuvale aktarir, müzigini besteler, böylece geçmisiyle hesaplasir.
Yasar Kemal, çocuk yastayken, babasinin gözleri önünde camide namaz kilarken öldürülmesini yüreginde bir isyan olarak tasir. Yazdigi kitaplar bir anlamda bu isyanin atesini söndürmek içindir. Yine çocuk yasta kazaen biçagin firlayip sag gözünü kör etmesi diger acisidir.
Bazen de yüreklere yerlesen ask acisi sanat dürtüsünü oksar, ortaya çikarir. Ünlü Meksikali ressam Frida Kahlo bir söylesisinde duygularini söyle ifade eder: ‘Hayatimda karsima çikan iki büyük aci beni sanata yöneltti: Birincisi, daha 17 yasimdayken, eve dönerken bindigim otobüs tramvayla çarpisti, tramvayin demir çubuklarindan birisi sol kalçamdan girip legen kemiginden çikti. Hayatim boyunca 35 defa ameliyat oldum, bunun fiziksel acisini yasadim. Ikincisi, Diego Rivera’ya (ünlü Meksikali artist) olan askimdi ’
Frida Kahlo, Diego Rivera’dan bosandiktan sonra ‘Iki Frida’ tablosunu çizer (En ünlü tablosu)
Ünlü Norveçli ressam Edward Munch, çocuklugunda art arda travmalar yasar. Annesi ve ablasi, erken yasta verem hastaligindan vefat eder. Bir kiz kardesi psikolojik tedavi görür. Erkek kardesi genç yasta hayatini kaybeder. Fiziksel bünyesi zayif olan Munch, bütün bu acilarla bogusur. Resim, bir kurtarici olarak kapisini çalar.
‘Çiglik’ (En ünlü tablosu)
Bütün bunlari yazarken, parmaklarim beni çagdas Kürt resminin en büyük ustasini, Arif Sevinç’i sizlere tanitmak için sabirsizlaniyor.
ARIF SEVINÇ’IN ÖZGEÇMISI
Arif Sevinç, 1959’da Dogubayazit’ta dünyaya gelir. Baba adi Muzaffer, anne adi Nafiye’dir.
Arif Sevinç, annesi Nafiye Hanimla
Celali Asiretinin bir alt kolu olan Gêloî (Geloylu) Asireti mensubudur. Ilk ve ortaokulu Dogubayazit’ta, liseyi Kayseri’de tamamlar.
Arif Sevinç pastoral yasamla basbasa
Kayseri Lisesi yillarinda resim hocasinin özendirmesiyle karakalem çalismasi yapar. Ilk sergisini de ayni lisede açar.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi izleyen yillarda, 1982’de Diyarbakir Dicle Üniversitesi Egitim Fakültesi ögrencisiyken, siyasi nedenlerden dolayi tutuklanir.
Arif Sevinç, arkadaslariyla birlikte
4 yili askin Diyarbakir 5 No’lu Cezaevi’nde hapis yatar. Agir iskencelere maruz kalir. 1986 yili yaz ayinda serbest kalir.
Arif Sevinç, bos durmaz, gözalti, sorgu ve cezaevi sürecini tuvale yansitir, tablolarini 1987’de Ankara’da Mülkiyeliler Vakfi Salonu’nda ‘Haberin Var Mi Tas Duvar’ ismiyle sergiler. Daha sonra Insan Haklari Dernegi Adana Subesi’nde ikinci sergisini açar. Her yil düzenli olarak Insan Haklari Vakfi’nin Izmir’de düzenledigi geleneksel karma sergiye katilir.
Arif Sevinç, kizi Nazenin ile birlikte
Siyasetle içli disli olan Arif Sevinç, Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ile Kürt-Kav, Özgürlük Yolu Vakfi, Demokrasi Partisi (DEP), Demokrasi ve Degisim Partisi (DDP), Baris ve Demokrasi Partisi (BDP), TEVKURD, HAK-PAR gibi degisik legal Kürt parti ve kurumlarinda yer aldi, çesitli kademeler sorumluluklar üstlendi. Arif Sevinç, halen HAK-PAR Genel Baskan Yardimcisi olarak siyasi mücadelesini devam ettirmektedir.
Arif Sevinç, 2008’de Isviçre ve Almanya’da 2009’da Diyarbakir-Keçi Burcu’nda, 2012’de de Istanbul KÜRT-KAV’da kisisel sergiler açti. Ayrica afis, kapak tasarimi ve karikatür gibi resim sanatinin çesitli kollariyla ilgili oldu. Resim ve karikatür çalismalarini araliksiz devam ettirdi.
Arif Sevinç, yegeni Dilan Hanimla birlikte
1989-2014 yillari arasinda Evin Yayincilik bünyesinde yayimlanan Azadî, Dengê Azadî, Ronahî, Hêvî, Roja Teze, Dema Nû Gazetesi ile Deng dergisinde yazilar yazdi, Deng Yayinevinde temsilci veya genel yayin yönetmeni olarak çesitli sorumluluklar üstlendi.
Arif Sevinç, evli ve bir kiz çocugu babasidir.
ÇOCUKLUGU VE GENÇLIGI
Arif Sevinç, Dogubayazit’ta geçen çocukluk ve ilk gençlik yillarini söyle anlatir:
‘Çocuklugum, agir bir asimilasyon politikasi altinda, Kuzey Kürdistan’in Dogubayazit ilçesinde geçti.
Babam, her firsatta annemi, ‘Çocuklarin yaninda Kürtçe konusma’ diyerek azarlardi. Annem, yasaga ragmen yine de arada bir Kürtçe kelimeler mirildanir, Kürtçe ninniler söyler, agladiginda da Kürtçe agit yakardi. Annem, okulda ögretilmeyen ot ve bitki isimlerini Kürtçe söylerdi: Sêbiske, gizêr, tolîk, selmance, cehtirî, punk vb.
Toprak evimizin kapisi, görkemli Agri Dagi’na bakiyordu. Ah Bayezid! Sen ne güzel bir sehirsin!
Bir yandan; insana, bas kaldirmayi, güçlü olmayi, ‘qurre’ (kibirli) durmayi fisildayan Agri Dagi, diger yandan insana ince, sanatsal bir ruh esinleyen muhtesem Ishak Pasa Sarayi
Tabi, bu kadar degil!
Urartulardan kalma kale yikintilari, Eski Bayezid sehrinden geri kalan harabe evler, Kerem ile Asli’nin birlikte zaman geçirdiklerine inanilan askin mabedi ve nihayet ‘Kesisin bahçesi’
Daga oyulmus birisi kadin digeri erkek ile bir de aralarina oyulmus keçi figürü vardi. Kapisini bu oymalarin ve kabartmalarin süsledigi bu geçite halk arasinda bir isim takilmisti: ‘Qula Bizinê’ (Keçi Deligi).
Ayrica, tastan yapilmis eski, gösterissiz bir mekân vardi. Ishak Pasa Sarayi’ni her ziyarete gittigimizde mutlaka ugrar, içindeki mezari ziyaret eder, dua okurduk.
Annem, orada yatanin ‘Xani Baba’ oldugunu söylerdi. Bayazit halki, günlük yasaminda ‘Xani Baba’ ismi üzerine yemin etmeyi bir gelenek haline getirmisti.
Kimdi bu Xani Baba?
Bayazit halki, birbirine dalastiklarinda, kavga çiktiginda, ‘Ma devra Biro’ye? (Biro’nun zamani mi?)’ diyorlardi.
Kimdi bu ‘Biro’?
Biro’nun zamaninda neler olmustu?
Baharda Ishak Pasa Sarayi’na giderken yolda ‘Gora Fille’ (Gayri Müslüm Mezarligi) diye bilinen bir yerin önünden geçerdik. Güzel bir su kaynagi vardi. Aman Tanrim! Orada kaynayan su ne de hostu! Acaba, oraya neden ‘Gora Fille’ diyorlardi?
Kimdi bu ‘Fille’ler (Gayri Müslümler)’? ‘Gor’larini (mezarlarini) birakip nereye gitmislerdi?
Agri Dagi, Ishak Pasa Sarayi, Ahmedê Xani, Biro Heskî Tellî, Gora Fille, Kesisin Bahçesi, Qula Bizinê, Urartu kalintilari, gizlice dinlenen Erivan Radyosu ve annemin Kürtçe yakarislari, ninnileri
Bütün bu kavramlar, yüregimde ve zihnimde sarmasik gibi birbirine sarilip yükseliyordu. Okuldaki Türkçü egitim ve asimilasyon uygulamasi bilincimi çarpik ve igreti bir duyguyla teslim almisti. Iste böyle bir zamanda ‘Özgürlük Yolu’ isimli dergiyle tanistim.
Dergide okudugum yazilar, ruhumu canlandirdi. Devletin yillardir ilk, orta ve lisede bizleri kendi dilimizden, kültürümüzden, milletimizden uzaklastirma çabalarini bir kenara ittim. Çocuklugumdan beri zihnimi kurcalayan her kavram bir anlam kazandi. Üstü örtülü ve kapali her sey, açikliga kavustu.
Kemal Burkay’in çikardigi Özgürlük Yolu dergisi ve Roja Welat gazetesi basta olmak üzere okudukça Kürd olmanin bilincine vardim. Sevdim. Gurur duydum. Kürt dilinin ve kültürünün zenginligine hayran kaldim.
Ve her gün bu hayranligim daha da büyüyor.
Tuvallerime sömürgecinin yok saydigi, yasakladigi, asagiladigi tarihi ve kültürel degerlerimizi gururla tasiyorum. Halen Kürt siyasetinde ve resim alanindaki çalismalarimi büyük bir zevk ve özveriyle sürdürüyorum.’
Arif Sevinç, tuvali basinda
ARIF SEVINÇ’IN HAYATINDAN ACI BIR KESIT
Özgürlük Yolu isimli derginin okuru olan Arif Sevinç, Diyarbakir Egitim Enstitüsü Tarih bölümü 3. sinifta ögrenciyken cezaeviyle tanisir:
‘Özgürlük Yolu, Kürt meselesini tartisan bir dergiydi. Biz de derginin müdavimleriydik.12 Eylül olunca aydinlarimizi, hocalarimizi, ögretmenlerimizi toplayip götürdüler.’
Yakalanip götürülenlerin cezaevinde iskence gördügünü, hatta öldürüldüklerini duymaya basladiklarini söyleyen Arif Sevinç’in okudugu okul bir gün askerler tarafindan basilir, 300’ün üzerinde ögrenci gözaltina alinir. Evlerinde arama yapilir.
Arif Sevinç ve gözaltina alinan ögrencilerin gözleri baglanir. Askeri bir barakaya götürülürler. Iskenceden geçerler. Arif Sevinç, o yillardaki ruh haline özetler:
‘Ögrenciydik, gençtik. Meselelere duyarliydik. Tartisip anlamaya vermeye çalisiyorduk.’
Arif Sevinç ve arkadaslari 45 gün gözaltinda tutulurlar. Elleri dizlerinin üzerinde, gözleri kapali, aç, susuz Bu yetmezmis gibi cinsel organ ve parmaklara takilan kablolarla elektrik iskencesi yapilir. Diger iskenceler takip eder: Falaka, uykusuzluk, tuvalet yasagi
Suçsuz olduklarini düsünüp mahkemede serbest kalacaklarini ümit ederler. Ancak savci tutuklama karari verir, Arif Sevinç ve arkadaslarini Diyarbakir Cezaevi’ne gönderir. ‘Cezaevinde, gözaltina nazaran daha rahat ederiz,’ diye düsünürler ama yanildiklarini çok geçmeden anlarlar.
Siraya sokulurlar. Esas durusta beklerken, adini ömür boyu unutamayacaklari iskenceciyle tanisirlar: Yüzbasi Esat Oktay Yildiran. Dayaktan sonra hücrelere konurlar. 1 ay hücrede kalirlar. 1 kisilik hücreye 17 kisi sikisirlar. Yatmak, uzanmak mümkün degildir. Iskence seanslari baslar. Her gün birkaç kez koridora çikarilir, üstüne ‘HAYDAR’ yazili kazma sapi ve kalaslarla dayak yerler.
‘Bir saate yakin dövdükten sonra bizi hücre önündeki lagim kanalina sokuyorlardi. Agzimiz burnumuz kan içerisinde lagimda sürünüyorduk. Lagimi zorla içiriyorlardi. Sonra üzerimizde lagimin pisligi ve yasligi ile tekrar hücremize tikilirdik. Buna insan nasil dayanir bilemiyorum. Bazen düsünüyorum, vallahi benim bile yasadiklarima inanasim gelmiyor.’
Bir aylik hücre cehenneminden sonra ‘koguslara geçecegiz’ diye yeni bir umuda kapilirlar. ‘Belki kogusta rahat ederiz,’ diye düsünürler.
‘Çünkü çok açtik. Uzun süre insan aç kaldigi zaman bütün düsünceleri yemek üzerine oluyor. Dayagin acisi bir iki saat sonra geçiyor ama açligi unutamiyorsunuz.’
29 No’lu kogusun önünde elleri, kollari, ayaklari morarincaya kadar dayak yerler. Iskence seansindan sonra 20 kisinin bile zor kalacagi bir kogusa 60 kisi sikistirilir.
’50 civarinda askeri mars ögretmislerdi. Sabah erkenden uyandiriliyor, 9.00’a kadar yerimizde sayarak marslari gür sesle söylüyorduk. Sonra havalandirmaya çikiyor, askeri siraya giriyorduk. Bacaklarimiz gögsümüze degecek sekilde, ayaklarimizi yukari kaldirip sert bir yürüyüs yapiyorduk. Içimizden birisi öne çikip, Atatürk’ün hayatini okur, biz de yüksek sesle tekrar ederdik. Hem de oturmadan, dinlenmeden aksama kadar Tahliye umudumuz yoktu; önemli olan ölmeden günü kurtarmakti.’
Arif Sevinç, 4 yillik iskencenin ardindan tahliye edildiginde, sevinemez:
‘Çiktigima, serbest birakildigima inanmiyordum. Çünkü, daha önce bazi arkadaslarimizi ‘tahliye ediyoruz’ diyerek aramizdan alip götürdüler, öldürdüler. ‘Tahliye oldunuz’, denildigi zaman sanki idama götürülüyoruz seklinde algiliyorduk. Idam sehpasi zaten vardi. Ipi boslukta sallaniyordu. Asmiyorlardi, ama asacaklarmis gibi bir duyguyu bize yasatiyorlardi.’
Arif Sevinç, tahliye olur olmaz askerlik subesine götürülür:
‘Askere hemen gitmedim. Birkaç gün izin verdiler. Ben, kaçabildigim kadariyla, yaklasik 4 yil boyunca gizlenip askere gitmedim.’
Yasadigi travmalardan kurtulabilmek için lise yillarindan beri yaptigi resme geri döner. 6 ay gibi bir sürede 35 tablo yapar. Ilk sergisini 1987’de Ankara Mülkiyeliler Vakfi salonunda açar.
ARIF SEVINÇ’IN TABLOLARINDAN BIR SEÇKI
Agri Dagi Isyani
Ünlü Kürt sair, filozof Ahmed-i Hani (Ehmedê Xanî)
Diyarbakir Zindani
Halepçe Soykirimi
Melaye Ciziri
Biroyê Heskê Tellî (Ibrahim Aga)
Newroz (Nevroz Bayrami)
Ünlü Kürt Sairi Feqîyên Teyra (Kuslarin Hocasi)
Zembilfiros (sepet saticisi)
Seyid Riza
Iskence
Iskence
ISKENCECILERE SON SÖZ (Mücahit)
‘Ey iskenceciler! Hüküm sürdünüz. Hak, hukuk tanimadan gençleri, aydinlari cezaevlerine tiktiniz. Iskenceleriniz çesit çesitti Sadistçe zevk aldiniz. Insan kimligini parçaladiniz, yok ettiniz. Insan onuru ve degerlerini ayaklar altina aldiniz. Falakaya yatirdiniz, cop soktunuz. Lagim suyu içirdiniz. Tutuklulara ders (!) verdiginizi zannettiniz.
Unutmayiniz, bir tuval, birkaç tüp yagli boya, birkaç firça darbesi, sizin görkemli saltanatinizi yerle bir etmeye yetti. Bugün insanlik, Arif Sevinç’in tablolarindan sizin igrenç yüzünüzü taniyor. Bugün insanlik, Arif Sevinç’in firçasindan, Kürt Tarihinin karanlik sayfasindan gün yüzüne çikan degerlerini kucakliyor.
Ey sahte yüce (!) apoletli beyler! Unutmayiniz, artik devriniz kapandi. Arif Sevinç’in firçasindaki domuz kili sizden daha degerli. Bunu bilerek yasamaya devam ediniz. Bu da Arif Sevinç’in sizden intikamidir.’
Mücahit Özden HUN