Erdogan’daki güç kirlenmesi!
Bütün söz ve davranislariyla her istedigini yapabilecegi, kimseyi dinlemek zorunda olmadigi mesajini veren bir Basbakan var sahnede…
Erdogan’da anlasilmaz olan, bir iç baris inisiyatifine öncülük ederken, baris sürecinin dostlarini olabildigince birlestirme, düsmanlarini olabildigince tecrit politikasi uygulamasi gerekirken, bunun tam tersini yapiyor olmasi.
Ankara’da AK Parti ve hükümetiyle isi olan insanlarin neredeyse tamaminin bir resmî, bir de özel görüsü var. Hasbihâl ederken otoriterlesme egiliminden, tek adam siyasetinden, dis politikanin yönetiminden sikâyet edenler, televizyona çiktiginda, gazeteye yazdiginda, konferanslarda konustugunda ‘resmî görüsleri’ni anlatiyorlar.
Basbakan Erdogan’in yasamakta oldugu güç kirlenmesi ne demektir? Iktidar kibri ne anlama gelir? Bir basbakan demokrasilerde aklina eseni yapabilir mi?
Ülkede baris süreci için dügmeye basmis olan bir Basbakan’in toplumu geren, uçlara iten, kutuplastiran tavirlar almasi hiç hayirlara vesile olabilir mi?
Tayyip Erdogan’i sevenler, yakin çevresini olusturanlar acaba ona gerçek düsüncelerini söyleyebiliyorlar mi? Yoksa bir resmi, bir de özel görüsleri mi var? Bu durum ‘Erdogan korkusu’ndan mi kaynaklaniyor?
Erdogan’in AK Parti’si artik merkez partisi degil mi? Erdogan toplum mühendisligi ile Menderes ve Özal’dan koptu gidiyor mu?
Bu sorularin yanitlarini iki yazida buldugumu söyleyebilirim. Iki yazi da dün Zaman gazetesinin yorum sayfalarinda çikti.
Biri Sahin Alpay’in imzasini tasiyor, ‘Bu germe ve kutuplastirma hayra alamet degil’ basligi altinda. Digeri Ihsan Dagi’ya ait ve basliginda, ‘Erdogan’i seviyorsaniz, ona gerçekleri söyleyin!’ yaziyor.
Erdogan’in hallerini çok iyi yorumlayan bu iki yazinin genis birer özetini bugün köseme aliyorum.
Bir demokraside bir basbakan neleri yapamaz?
Önce Sahin Alpay’in yazisi
‘Türkiye’ye gerçekten büyük hizmetler yapan Basbakan Erdogan, Haziran 2011 seçimlerinde AKP’nin oylarin yarisini almasindan bu yana, ne yazik ki, kimilerinin güç kirlenmesi dedigi sendromu sergiliyor. Bütün söz ve davranislariyla her istedigini yapabilecegi, kimseyi dinlemek zorunda olmadigi mesajini veriyor.
Basbakan muhalif, elestiren basini susturamaz
Medyayi yandas patronlara peskes çekemez
Sosyal medyayi bela olarak göremez
Uludere faciasinin sorumlularini Ankara’nin karanlik dehlizlerinde kaybedemez
Türk usulü baskanlik adi altinda otoriter bir rejim getirmeye kalkisamaz
Sayistay denetiminden kaçamaz
Halkin üçte ikisinin istemedigi nükleer santralleri yaptiramaz
Alkollü içki kullanan herkesi ayyas, alkolik diye asagilayamaz
Sigara içen herkese ‘zehir odalari’ni gösteremez
Alevileri umursamadan Üçüncü Bogaz Köprüsü’ne Yavuz Sultan Selim adini veremez
Deprem bekledigi için açik meydanlara, betonlastigi için nefes alacak yesil alanlara ihtiyaç duyan Istanbul’da Taksim Gezi Parki’na (hele mahkemenin yürütmeyi durdurma kararina ragmen) Topçu Kislasi, üstelik bir de cami yapacagim diyemez
Her türlü protesto gösterisini biber gaziyla, orantisiz siddetle bastirmaya kalkisamaz
Yüz binleri, ‘Ben de karsiniza 1 milyon çikaririm!’ diye tehdit edemez
Baris süreciyle bagdasmayan
Bütün bunlari yaparsa, biriken tepkiler, geçen hafta içinde görüldügü gibi, yalniz Istanbul’da degil, 60-70 sehirde iktidara karsi, hemen her çevre ve egilimden yurttasi bir araya getiren öfke patlamasina yol açar.
Anlasilmaz olan, Sayin Basbakan’in büyük bir iç baris inisiyatifine öncülük ederken, baris sürecinin dostlarini olabildigince birlestirme, düsmanlarini olabildigince tecrit politikasi uygulamasi gerekirken, bunun tam tersini yapiyor olmasi.
Hayret dogrusu.’
Erdogan’i seviyorsaniz ona gerçekleri söyleyin!
Ve Ihsan Dagi’nin yazisinin özeti
‘Türkiye, son dönemde önemli bir normallesme süreci yasiyordu. On yil öncesinin kisir tartismalari büyük ölçüde tükenmis, laiklik-dindarlik gibi yikici bir tartisma bile geride kalmisti.
Basörtüsü sorunu pratik düzeyde bitmis, toplumsal gerginligin ve çatismanin sembol konusu olmaktan çikmisti.
Sonuçta, dindar ile laik yasam biçimlerinin bir arada çatismadan yasayabildigi bir döneme ulasmistik. Basörtüsü de, dindarlik da, hatta Alevilik ve laiklik de normallesmeye, öteki tarafça dogal görülmeye baslanmisti.
Dahasi, ‘Kürt sorunu’ndan Kürt barisina dogru yol almaya baslamistik.
Demokratik yeni anayasa derken otoriterlik
Böyle bir zeminde yeni anayasa yerine otoriter tinilar tasiyan baskanlik önerisi, çogulculuk yerine çogunlugun kimligini, yasam biçimini ve ahlak anlayisini devlet gücüyle azinliga dayatan bir yeni toplum mühendisligi çikti karsimiza.
Böyle bir ortamda Gezi Parki tepkisini marjinal gruplarin ideolojik dogmatizmi veya kökü disarida komplolar olarak nitelemek çok yetersiz kalir.
Basbakan, muhalif görüs belirten veya hükümeti protesto eden herkesi marjinal olmakla itham ederken, asil kendisinin artik ne kadar ‘merkez’i temsil ettigini sorgulamalidir. Söylem ve siyasetiyle Erdogan ‘merkez’den uzaklasmaya baslamistir.
Muhaliflere karsi ‘onun yüz bin topladigi yerde ben 1 milyon insan toplarim’ veya ‘biz yüzde elliyi evlerinde zorla tutuyoruz’ sözleri bir ‘merkez partisi’ liderinin söyleyecegi sözler degildir.
Ne parti, ne de lideri, 2002 ve özellikle de 2007 sonrasi insa ettigi ‘merkez’ kimligi muhafaza ediyor.
Artik Menderes de degil, Özal da degil
27 Nisan günlerinde Menderes, Özal ve Erdogan’i ayni paranteze alip demokrasinin yildizlari ilan eden görüntünün bugün maalesef bir karsiligi yok. Ne Menderes’in, ne de Özal’in toplum mühendisligi projeleri vardi. Onlarin dertleri biraz kalkinma, biraz demokrasiydi. Kafalarinda devlet eliyle ideal toplum kurma diye bir davalari yoktu.
AK Parti bu yönüyle Menderes ve Özal çizgisinden hizla uzaklasip, devlet kaynaklari ve otoritesiyle siyaseten üzerine yaslanacagi kendi ‘ideal toplum’unu insa etme gayretinde olan ideolojik bir parti kimligine büründü.
Ancak AK Parti tabaninin en az üçte biri merkez sagin hizmet ve serbestiyet çizgisinden kimlik ve toplum mühendisligi pozisyonuna savrulan AK Parti’de durmakta zorlanacaktir.
Zorlanacaktir, çünkü Erdogan bugün ne Menderes’e, ne de Özal’a benziyor.
Partiyle toplum ayni degil!
Toplum partiye benzemez, partide olusan havayi siz tüm topluma yaymaya, partililerden gördügünüz itaati tüm toplumdan beklemeye baslarsaniz yanilirsiniz. Olmaz…
Toplum öyle yukaridan asagiya disiplinize edilecek bir sey degildir. Dün de degildi; zaten AK Parti’nin varlik nedeni de toplumu disiplin altinda, tek bir görüsün egemenligi, birkaç kurumun vesayeti altinda tutma girisimine gösterilen tepkiydi.
Simdi tüm toplumu, medyayi, is çevrelerini parti disiplini altina almaya çalismak dogru mu? Birakin dogru olmayi, bu mümkün mü? Ancak kapali toplumlarda olacak durumlar söz konusu.
Resmi görüs, özel görüs!
Ankara’da hükümetle bir sekilde isi olan insanlarin neredeyse tamaminin bir resmî, bir de özel görüsü var. Hasbihâl ederken otoriterlesme egiliminden, tek adam siyasetinden, dis politikanin yönetiminden sikâyet edenler, televizyona çiktiginda, gazeteye yazdiginda, konferanslarda konustugunda ‘resmî görüsleri’ni anlatiyorlar.
Insanlari ikiyüzlü olmaya zorlayan bir hava, hegemonik bir iktidar var. Düsüncelerini inandiklari gibi ifade edemeyenlerden olusan bir ‘çevre’nin kimseye hayri olmaz, basta da iktidara…
Erdogan’i seviyorsaniz gerçekleri söyleyin ona.’
————————————————————–
T24-5 Haziran 2013
Hasan Cemal