Erdogan ve Bilanço
Son 5 yilin AK Parti’den çok Tayyip Erdogan’in hikayesiyle iç içe geçtigi muhakkak. Hukuk düzeninde bozulma, siyasi alanda sertlesme, kuvvet temerküzü eksenli anayasal yapi, beka söylemi gibi son dönem Türkiye’sini tanimlayan tüm gelismeler, Istanbul seçimlerinin iptali de dahil olmak üzere Erdogan’in sahsi tercihlerinin sonucudur.
Bugünden geriye bakildiginda, bu tercihlerin temelinde Erdogan’in sorun algisi ve sorunlara verdigi tepki, sorunlari ele alma biçiminin bulundugu bir kez daha açik biçimde görülmektedir.
2010’dan itibaren ülkenin masasina hizla yeni meseleler, kadim sorunlarini etkileyen yeni gelismeler gelmeye basladi. Dogu-bati gerginliginin aldigi yeni ve sert biçimler, Arap Bahari ve Islami hareketler, global ekonomik sarsintilar, Ortadogu’nun karismasi, Kürt sorununun alan genisletmesi, iktidar içi/Islami kesim içi büyük bir çatismanin devlet dokusuna sirayet eden keskin sonuçlari bunlar arasinda yer aldi.
Gelismeler karsisinda siyasi iktidarin benimseyebilecegi kabaca iki yol vardi.
Birincisi yeni girdileri hukuk ve demokrasi ilkeleri etrafinda ele almak, o güne kadar AK Parti’nin yaptigi gibi (Gülen krizi disindaki hususlari) yeni dinamikler ve kaçinilmaz durumlar olarak görmek ve bunlari esnek siyasi yollarla yönetmekti. Bu, Kürt politikasi gibi konularda yeni hamleler, kabuller ve stratejiler gerektiriyordu. 2011 Suriye iç savasiyla dogan yeni dengeleri farkli ele almayi zorunlu kiliyordu. Ekonomi politikalarinda kontrollü daralma geregini, kamu harcamalarinda tedbirli olmayi icap ettiriyordu.
Ikinci yol ise daha gelenekçi ve devletçi bir yoldu. Yeni kosul ve girdilerin varligini ve etkisini külliyen reddetmek, onlara meydan okumak, onlarla mücadeleye girmek üzerine kuruluydu. Bu yol, diplomasi yerine kuvvet siyasetini, farkli durum ve taleplerin, hatta çeliskilerin uyumlu bütününü ifade eden ‘demokratik siyaset’ bakisi yerine, ‘asayis mantigi’ni davet ediyordu.
Birinci yol ne denli etkilesime, yumusak ve kurucu politikalara isaret ediyorsa, ikinci yol o denli içe kapanmaci ve devletçi durusu ifade etmekteydi.
Erdogan ikinci yolu tercih etti.
Evrensel degerleri ve hukuk ilkelerini, kendisine has bir millet irfani ve yerlilik-millik tanimi, beka söylemi, kimlikçi siyaset, istikrar-otorite arasinda kurulan siki bag ile ikame etti.
Diger ifadeyle, Erdogan’in bu tercihi kosullarin ve konjonktürün getirdigi bir siyaset degisimi gereginden kaynaklanmiyordu. Tersine bu yeni girdileri yönetme zaafina ve bu zafiyetin ürettigi siyasete isaret ediyordu.
Bu tercih AK Parti’nin açik topluma yönelik sentez politikalarini terk etmesini ifade etmistir.
Tercihlerin yeni bir yolun kilometre taslarini olusturmasinda kimi gelismeler kritik rol oynayacakti. AK Parti liderinin evrensel degerlerle arasina mesafe koydugu, hatta bu degerlere meydan okuyan Bati karsiti bir söylemi insa etmeye basladigi Arap Bahari bunlardan birisiydi. Sert tepkilerini, kimlikçi tutumunu, etkilesime kapali siyasi anlayisini doruga çikaran, temelde kamusal alanin katilimci düzenlemesi talebine ve bunun reddine dayanan Gezi Olaylari bir digeriydi. 17-25 Aralik darbe girisiminde silah olarak kullanilan, ama bir hakikate isaret etmekten de geri kalmayan yolsuzluklar karsisindaki tutum bir baskasiydi. Suriye 2011 krizi sonrasi Kürt sorununun sinir ötesine tasmasi, bunun sonucu olan Kobani, Rojava, Hendek krizlerini de kritik gelismelere eklemek gerekir.
Erdogan’in bu tercihleri o dönem kurmaylarina, kurucu ortaklarina, siyasi çevresine ragmen, hatta onlarla mücadele ederek yapti. Bu, kendi basina önemli sonuçlari olan bir durumdu. AK Parti açisindan da bir kabuk degistirme haliydi ve iki sürece yol açti.
Bir yandan Erdogan bu süreçte ülke siyasetini ve karar mekanizmalarini önemli ölçüde tekeline aldi. AK Parti içinde kendisine itiraz eden siyasiler tek tek dislandi. Karizmatik lider rolünün ötesine geçiliyor, bir anlamda bir sef düzeni olusuyordu.
Diger yandan Erdogan faydaci ve sadakat sistemine bagli, yakin çevreye dayali yeni iliskiler ve ittifaklar kurdu. Makul, edilgin, geleneksel kimlige sahip vatandaslardan kurulu ‘mesru toplum ile gayri mesru toplum’ ayrimina, aracisiz lider-millet iliskisine, muhafazakar kitleyi kutuplasmayla tahkim etmeye dayali sag popülizm bu yeni durumun hem tasiyicisi hem sonucu islevini gördü.
Erdogan tercihlerini neden bu yönde yapti?
Ilk neden, süphe yok ki, geçen hafta altini çizdigimiz siyasi zihniyetidir.
Ikinci neden ise bu zihniyetle yakindan baglantili olan algilaridir. Komplo teorileri, üst akil tabiri, sürekli tehdit söyleminin gösterdigi gibi, Erdogan bu gelismeleri siyasetin geregi yeni durum ve asamalar olarak degil, kendi varligina, iktidarina ve onun ayrilmaz parçasi olan degerlerine bir saldiri olarak görmesidir.
Nitekim bunlar karsisinda tepkileri planli ve stratejik bir otoriter nitelik tasimiyordu. Varolussal ve refleksif, sert ve kuralsiz, dolayisiyla otoriter bir savunmayi içeriyordu. Tehdit olarak algiladigi her seyi, meydan okumaya dayali bir savunma stratejisiyle karsilamak, bir iktidar kavgasina dönüstürmek, ipleri germek, talepleri kriminalize etmek, hukuki ve demokratik gerekleri tehlike söylemiyle geçistirmek Erdogan’in yolu olmaya basladi. Gülencilerin meydan okumalari, darbe hamleleri güvensizligi ve sadakat arayisini arttirdi.
Bugün temel sorulardan birisi sudur: Türkiye açidan sarsici sonuçlari olan bu ray degisikliginin, bu yeni siyaset tarzinin Erdogan’i izleyen, destekleyen kitle açisindan anlami var mi? Bu durum siyaset-toplum iliskilerine yansir mi?
Yansiyacagina hiç bir süphe yoktur.
AK Parti ve liderini muhafazakar kitle nezdinde yillar yilli önemli kilan, sürekli basarisini açiklayan temel unsur, dislanan, kenarda tutulan kesimleri ve degerleri sistemin merkezine tasiyan, ayricalikli gruplarla muhafazakar kesimler arasindaki dengeyi sosyolojik bir esitlenme hamlesiyle kuran yenileyen politikalar oldu. AK Parti gücünü hala önemli ölçüde muhafazakar kesimin bu kazanimlari koruma güdüsü üzerinden korumaktadir.
Ancak bu politikalar siyasi alanin genisletilmesiyle, hak ve özgürlük merkezli politikalarla, katilimci teskilat yapisiyla, kolektif karar süreçleriyle mümkün olmustu. Bugün Erdogan açisindan en önemli paradoks, yeni tercihleriyle bu özelliklerin kaybolmasidir. Genisleyen siyasi alan yeniden demokratik bir yapilanmaya tabi olmamis, is, kisi endiseleri ve düzeni üzerinden, siyasetin tahakkümüne dönmüs ve bu tahakküm ülke kadar muhafazakar kesim üzerinde de politik ve psikolojik sonuçlar vermeye yüz tutmustur.
AK Parti’nin yeni düzeni , adalet, vicdan, liyakat gibi degerlerini örseleyerek bu ‘alan koruma islevi’ni sinirlamaktadir. 31 Mart seçimlerinin gösterdigi gibi muhafazakar kitle için demokrasiyi ‘sosyolojik esitlenme’yle özdes görme hali, belki kefenin hala agir tarafini olusturmakta, ancak bu agirlik her geçen gün azalmaktadir.
23 Haziran seçimleri ve sonuçlarini bu çerçevede degerlendirmek gerekir.
————————————————-
Karar-6 Haziran 2019
Ali Bayramoglu