Makale

Eyy Erdogan! Hayal kurma, hayati ve Türkiye’yi avucunun içine alamazsin!

Yeni yil hüzünle geldi. Bogaz’a bakan çam agaçlarinin arasina hatiralarin salincagini kurdum. Bütün dünyanin avucumuzun içinde oldugunu sandigimiz o yillari düsündüm. Yanilmak diye bir sözcük yazili degildi defterimizde… Hayatta yanilmaya hakkim oldugunu henüz bilmiyordum. Bu gerçegi zamanla ögrendim. Hayal kirikliklariyla ögrendim.

Içimden seslenmek geliyor: Eyy Tayyip Erdogan! Hayal kurma. Hayati, Türkiye’yi avucunun içine alamazsin. Tek adam olamazsin bu ülkede. Bir an önce frene bas. Öylesine kötü oynamaya basladin ki, böyle giderse, sayende ve akli evvel danismanlarinin ‘katkilari’yla asker yeniden siyasete girecek, bunun isaretleri belirginlesiyor, farkinda degil misin?..

Bu yil öyle oldu.

Yeni yil hüzünle geldi.

Kim bilir belki yillar çok çabuk geçmeye basladigi için öyle…

Gençken hizla akip giden zamani düsünmez insan…

Tek bir cümle, yeni yil hüznümü derinlestirdi:

‘… Bütün dünyanin avucumuzun içinde oldugunu sanirken…’ (*)

Bogaz’a tepeden bakan çam agaçlarinin arasina hatiralarin salincagini kurdum.

O yillar bir film seridi gibi gözümün önünden geçip gitmeye basladi.

Bütün dünyanin avucumuzun içinde oldugunu sandigimiz o yillari düsündüm.

Öylesine yillardi ki, hayallerimizin son bulabilecegi bir nokta aklimizin ucundan bile geçmezdi.

Yanilmak diye bir sözcük yazili degildi defterimizde…

Eluard’in dizeleriyle avucumuzun içindeydi dünya:

Günleri ve mevsimleri

hayallerimize göre

yeniden yaratacagiz

Gençtik.

Devrimciydik.

Hayat avucumuzun içindeydi.

Türkiye’yi de, dünyayi da degistirecektik.

Bu konuda en ufak bir kuskumuz yoktu.

Çünkü, gerçek bizim tekelimizdeydi.

Hayata dair dogrulari yalniz biz biliyorduk.

Kendimizden o kadar emindik.

Yanilma hakkini zamanla ögrendim

Romandan bir cümle daha:

‘Gençken, ölümsüzmüsüz gibi yasariz.'(s. 216)

Öylesine yillardi ki, hayatta yanilmaya hakkim oldugunu henüz bilmiyordum.

Bu gerçegi zamanla ögrendim.

Hayal kirikliklariyla ögrendim.

Yasadigim hayal kirikliklarindan çok ders çikardim.

Hayati avucumuzun içine almanin ne kadar imkânsiz oldugunu ögrendim.

Bunu ögrenmek bir an degil, bir ‘süreç’ti.

Sürecin adi da ‘demokrasi’ydi, bugün de devam etmekte olan…

Hayatin tüm farkliliklarini, tüm renklerini ayni çati altinda ama baris ve huzur içinde yasatabilecek daha iyi bir düzen bulunamadigina göre, demokrasiyi benimsemekten baska çare yoktu.

Hukukun üstünlügüne, insan haklari ve özgürlüklere, kadin-erkek esitligine sarilmaktan baska bir çare yoktu.

Dün de yoktu, bugün de yok.

Hayati avucunun içine alamazsin.

Dünyayi avucunun içine alamazsin.

Ideoloji adina da, din adina da alamazsin.

Almaya kalkanlarin insanliga yasattiklari acilari, trajedileri gözünüzün önüne getirin.

Dünya savaslarini, iç savaslari, soykirimlari, ihtilalleri, darbeleri, yillar boyu süren totaliter ve otoriter rejimleri düsünün.

‘Benim milliyetçiligim seninkinden çok daha güzeldir!’ diyen kafa yapilarinin damgasini vurdugu, demokrasi kültüründen nasibini almamis siyasal düzenleri akliniza getirin.

Ne kadar kan ve gözyasi akittilar.

Yine de hiçbiri kalici olamadi.

Hepsi yikildi gitti.

Bugün dünyada varligini sürdürenlerin de kaderi farkli olmayacak.

Hayati ve dünyayi avuçlarinin içine alacaklarini sananlarin sonu hep hüsranla bitecek.

Yeni yilin ikinci günü bu satirlari yazarken elbette Türkiye’yi de düsünüyorum.

Gidis nereye sorusu aklimi kurcaliyor.

Siyasal belirsizlik gündeme olanca agirligini koymus durumda.

Önümüzü göremiyoruz.

Güven ve istikrar sözcüklerinin anlamindan çok seyler kaybettigi çok sisli bir ortamdayiz.

Neden böyle?

Sorunun tek bir yaniti var:

Tayyip Erdogan!

Sözü uzatmak, allayip pullamak gereksiz.

Erdogan tek adam olmak istiyor.

Her sey iki dudaginin arasinda olsun istiyor.

Öylesine hirsli.

Her geçen gün de bu siyasi hirsi büyüyor.

Siyaseti, Türkiye’yi avucunun içine alabilecegini saniyor.

Yilin son günü Millete Hizmet Yolunda konusmasini izliyorum televizyonda.

Söylediklerinde yeni bir sey yok.

Benim dikkatimi çeken kasilmis yüz ifadesi…

Yüz hatlarindaki gerginlik…

Bakislarina sinmis öfke…

Göz bebeklerinde yanan rahatsiz edici isik…

Yüz hatlari öyle ki, kendisi gibi düsünmeyenlere sanki düsman gibi bakiyor.

Içimden kendisine seslenmek geliyor:

Eyy Tayyip Erdogan!

Hayal kurma.

Hayati avucunun içine alamazsin.

Türkiye’yi avucunun içine alamazsin.

Hayati ve dünyayi avuçlarinin içine alabilecegini sananlar her zaman aldandilar.

Ama bu her zaman çok pahaliya mal oldu. Çok aci çektirdiler.

Kendinden farkli düsünenleri düsman gibi görmekten vazgeç.

Dogrulari tekeline alamazsin.

Ve tek adam olamazsin bu ülkede.

Tuttugun yol, istikrarsizliga ve karanliga açiliyor.

Tekrar etmekte yarar var:

Türkiye, tek bir adamin avucunun içine düsmeyecek kadar gelisti, büyüdü ve farklilasti.

Bir an önce frene bas.

Öylesine kötü oynamaya basladin ki, böyle giderse, sayende ve akli evvel danismanlarinin ‘katkilari’yla asker yeniden siyasete girecek, bunun isaretleri gitgide belirginlesiyor, farkinda degil misin?..

____________________

* Pascal Mercier’in Lizbon’a Gece Treni isimli romani, Kirmizi Kedi, s. 205.

T24 Yazari

Hasan Cemal

Back to top button