Faili meçhul cinayet davalarinin iki yönlü iflasi
Son 15 yilda, Türkiye’de çeteler, illegal gruplar, faili meçhul cinayetler, siyasi gündemin en önemli meseleleri haline geldi.
90’li yillarda ‘terörle mücadele etmek’ için kurulan, subaylar, sivil memurlar, PKK itirafçilarindan olusan infaz gruplari yillarca yüzlerce sivili öldürdü, faili meçhul kalan cinayet isledi. Bu çetelerin hedefi, Kürt sehirlerinde kamusal alani ölüm üzerinden ve cebirle denetlemekti. An geldi, suçüstü yakalandilar. Cinayetleri 1997-1998’de davalara konu oldu. Ancak seçilen birkaç kurban mahkûm edildi, yasanan vahset münferit hadiseler olarak geçistirildi.
AKP, asker ve yerlesik düzenle çatisma içine girdigi dönemde, 2009-2011 yillari arasinda bu dosyalari tekrar açti. JITEM (Jandarma Istihbarat ve Terörle Mücadele) davalari olarak bilenen bu adli süreçler büyük siyasi iddialarla basladilar, demokrasi ve yüzlesme ihtimali açisindan umut saçtilar. Ne var ki zaman içinde siyasi iklimin degismesiyle gevsediler, özellikle son dönemde askeri karargâh-AKP yakinlasmasinin da etkisiyle kapandilar ve aklandilar. 1993-1995 arasinda 22 kisinin infaziyla ilgili Albay Temizöz davasi, 1992-1994 yillari arasinda yasa disi keyfi infaz edilen 13 kisiyle ilgili Musa Çitil Davasi, 1993’te dokuz kisinin yakilarak öldürüldügü Vartinis katliami davasi, 2015 ve 2016’ta beraatle sonuçlanan JITEM dosyalardan sadece birkaçi. Sonuç olarak Türkiye ne bu devlet politikalariyla yüzlesebildi ne de bu çetelerle hesaplasti.
2000’lerde bu öykü, oyuncu degistirerek ancak benzer bir senaryoyla devam etti. Bu kez zemin farkliydi, ülkeyi sarsan Kürt sorunu degil, Avrupa Birligi meselesiydi. AKP iktidari, 2000’lerin basinda AB üyeligi için çabaliyor, köklü reformlar yapiyor, yerlesik Kemalist yapi sallaniyor, Ermeni Soykirimi ve kimlik tartismalari iç içe giriyordu. Ülke degisim, bölünme, rejim tartismalari etrafinda kutuplasmisti. Reformlar ve AKP asker kazanini kaynatiyor, öfkeli kimi generaller hükümete ve politikalarina ates püskürüyor, muhtira veriyor, siyasete daha sert ve açik müdahale zemini ariyorlardi.
Gerçek failleri meçhul kalan siyasi cinayetler bu ortamda tekrar bas gösterdi. Kimlik, rejim, egemenlik tartismalarinin öne çiktigi iklimde, namlu bu kez içerideki ‘öteki’ye, gayrimüslimlere çevrildi. Çeteler 90’lara oranla daha karmasik ve organize, politikalar da daha örtülüydü. 2006 subatinda Trabzon’da rahip Andrea Santoro öldürüldü. Katili rahibin ‘misyonerlik faaliyetlerine tepki duydugu’ için galeyana geldigini söyleyen 15 yasinda bir çocuktu.
Bir yil sonra, 2007 ocak ayinda Agos Gazetesi yayin yönetmeni, Ermeni entelektüel Hrant Dink katledildi. Katilleri sözüm ona bir grup öfkeli serseriydi. Ayni yilin nisan ayinda sira Malatya vahsetine geldi. Malatya’da Protestanliga dair kitaplar satan bir yayinevinde üç misyoner vahsice katledildi. Cinayeti isleyenler, kisisel tepki ve öfkenin arkasina sigindilar.
Ne var ki, pek çok açidan bir dönemin simgesi olan Dink cinayeti, ‘tepkisel saldirilar’ iddiasini daha ilk günden anlamsiz kilan kanitlarla, yeni bir sistemli cinayet furyasina isaret ediyordu. Cinayetten bir süre önce Milli Istihbarat Teskilati (MIT) Genelkurmay Baskanligi’nin talebiyle yayinlari konusunda Dink’i uyarmis, ‘sana tepki duyanlar olabilir, basina bir is gelir’ demisti. Dink’in öldürülecegine dair ihbar ve cinayet planinin ayrintilari aylar öncesinden polis ve jandarmanin eline ulasmisti. Ilginç biçimde Istanbul’dan Ankara’ya ilgili tüm birimler görevlerini ihmal etmisler, Dink cinayeti Gabriel Garcia Marquez’in Kirmizi Pazartesi romanindakine benzer biçimde islenmisti.
Aradan 10 yil geçti. Ortada hala ciddi bir sonuç yok. Dink davasiyla ilgili sadece tetikçi ve çevresi mahkûm edildi. Devlet memurlarinin, jandarmanin, polisin sorumluluklarina, görevlerini kasitli sekilde yerine getirmediklerine iliskin diger sorusturma ve davalar, yeni bulgu ve iddialarla süregidiyor. Ancak sorusturma ne ordunun ne istihbarat teskilatinin kiyisina yaklasabiliyor. AKP hükümetlerinin cinayette sorumluluk tasiyan memurlari görevden almamasi, kimilerinin zamanla içisleri bakani, polis istihbarat dairesi baskani gibi konumlara getirilmesi resmi yaklasimin açik bir göstergesi.
Santoro ve misyoner cinayetlerinde de durum farkli degil. Rahibi öldüren ‘çocuk’ 12 yil hapis cezasi çektikten sonra salindi, ‘kendi basima yaptim’ demeye devam ediyor. Misyoner vahsetine iliskin dava 2016’in eylül ayinda sonuçlandi, bes kisi galeyana gelerek cinayet islemekten mahkûm oldu. Yönlendiriciler ise buharlasti.
Bir baska sorun su: Ortada kalan, hasiralti edilen bu davalarin aslinda baska ortak bir islevi var. Siyasi mücadelelerde, iktidar kavgalarinda araç haline getiriliyor, silah olarak kullaniliyorlar.
Dink cinayeti, örnegin, bir dönem kamuoyunun da olagan süpheli olarak gördügü ‘ulusalci çeteler’ tarafindan islenen bir cinayet olarak lanse ediliyordu. Bu düsüncenin yayilmasina en çok katkida bulunanlar, o dönemde emniyet ve yargida hakimiyet kuran Gülencilerdi. Bugün ise tam tersi yasaniyor. Gülenciler Dink cinayetini planlayan ve isleyen merkez ilan edilmis durumdalar. Keza misyoner davasinda suçlanan, uzun süre tutuklu kalan, sonunda beraat eden ulusalci subay ve generallerin durumu bugün bir Gülenci komplosu olarak açiklaniyor.
Aslinda degisen sadece siyasi denklem ve çatisma eksenleri. Dün ulusalcilari hedef alan AKP-Gülenci ittifaki, yerini bugün Gülencileri hedef alan AKP-Ulusalci ittifakina birakmis durumda. Nitekim Cumhurbaskani Recep Tayyip Erdogan, subat 2015’te Dink cinayetiyle ilgili fikrini degistiriyor, ‘gelismeler enteresan, isin aktörleri ortaya çikmaya basladi’ diyerek Gülencilere isaret ediyordu.
Dink davasinda kamu görevlilerinin ihmallerine iliskin hazirlanan aralik 2015 tarihli iddianamede, Gülenciler ilk kez cinayetle birlikte aniliyordu. Eylemi ‘bütün ayrintilarina kadar bildikleri’ iddia ediliyor, Dink suikasti ‘yol verilen cinayet’ olarak tanimlaniyordu.
Araçsallasma sadece cinayet davalari üzerinden yasanmadi. Askeri darbe hazirliklarinin pesine düsen Ergenekon ve Balyoz gibi davalar da bu döngüde yer aldi. Bunlarin arasinda yer alan ‘askeri casusluk’ gibi kimi dosyalarin orduda tasfiye yapip Gülencilere yer açmak için sahte delillere dayanan davalar oldugu zamanla ortaya çikti. Ergenekon ve Balyoz davalari gibi içinde muhtemel bir haklilik payi ve ciddi iddialar olan digerleri de sahte deliller eklenerek kirletildi, tasfiyelerde kullanildi. Masum subaylar tutuklandi ve ordudan ihraç edildiler. Bu davalarin hepsi siyasi iklimin degismesiyle, AKP-Gülen çatismasinin baslamasiyla yüksek mahkemeler tarafindan bozuldu ve düsürüldü. Ancak orduda ve adliyede agir bir tahribata ve ciddi hak gasplarina yol açarak derin izler biraktilar.
Madalyonun diger yüzü de vardi. Bu furyada Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda sadece masumlar degil, haklarinda darbe hazirlamak, suç sebekeleri kurmak konusunda ciddi kanitlar olan kimi isimler aklandilar. Kimi eylemler ve darbe hazirliklari böylece geçistirildi.
Benzer bir sekilde Ergenekon davasinda yargilanan avukat Kemal Kerinçsiz ya da emekli General Veli Küçük gibi Dink cinayeti öncesi önemli kiskirtici roller oynamis isimler temize çikti. Ergenekoncularin bu cinayetteki muhtemel rolünün üstü örtüldü.
Bugün bir baska sorun, 15 Temmuz darbe girisimi sonrasi olaganüstü hal döneminin bu garip süreklilikte tehlikeli bir çikisi baslatmasidir. Örnegin, 1992-1996 yillari arasinda 22 kisinin infazina iliskin süren JITEM-Kiziltepe davasi avukati Erdal Kuzu’nun söyledigi gibi, ‘JITEM davalari Gülencilerle iliskilendirilerek sulandirilmaya çalisiliyor’.
Örnegin, Dink’in yakin arkadasi olan Ermeni yazar Etyen Mahçupyan, Erdogan’i elestirdigi ve referandumda ‘hayir’ tavri aldigi için iktidar gazeteleri tarafindan bu cinayetle iliskilendirilip, Gülenci olmakla itham edilebiliyor.
Muhalif durus ve sesin kriminalize edilmesi tabiilesiyor. Yarginin siradan iktidar mücadelelerinin araci haline gelmesi, demokrasinin kalitesini her geçen gün daha asagiya çekiyor. Keyfilik, yargi-siyaset iliskilerinin kirliligi, oto-sansür, endise siradanlasiyor. Bu siradanlasma ve siradanlasan bu hususlar, anayasa degisikligiyle önerilen yeni dönemin ipuçlari midir, bilinmez. Ancak, akla geliyor.
——————————————————-
Al- Monitor. Com -2 Subat
Ali Bayramoglu