Federalizm ve federal devlet
GIRIS
Dildeki ifade araçlarindan biri olan kavram sorunu konusulan bütün dillerde bulunmaktadir. Bu sorun basit olmamakla birlikte genelde yeterince önemsenmemektedir de.Iletisim baglaminda kullanilan kavramsal araçlarin dogru veya yeterince anlasilmamasi durumu, insanlar arasi iliski ve tutumlarinda kisirliga, yavanliga, yüzeysellige yol açabilir. Ifade edilene refleksler gevsek, algilama kisir, mantik yüzeysel olunca, tutumlarin tutarsizliklara kaymasini önleyecek hiç bir araç yoktur.
Federasyon, federal, federe, federalizm kavramlari ve anlam sinirlari bu çerçevede birbirileriyle karistirilmaktadir. Kavramsal içerik ve anlamlarinin yani sira bütün bu ayri kavramlarin isaret ettigi form veya düsünsel tutumlar kimi zaman içinden çikilmaz karisikliklara neden olmaktadir. Bunlarin ayirimi yapilmadan, bu anlam karisikligindan kurtulmak oldukça güçtür. Bu güçlügü ortadan kaldirmak üzere genis bir ayrima girismeden önce bunlara iliskin kimi kisa bilgiler vermek yararli olacaktir.
Federasyon, Proudhon’un açiklamasina göre, ” bir veya bir çok aile reisinin, bir veya bir çok komünün, bir veya bir çok komün grubunun veya devletin bir veya bir çok özel hususlarin tahakkuku için mütekabilen baglandiklari bir sözlesmedir. Federal kavrami ise, bir toplumsal örgütlenme modelini ve siyasi kültürün bir türünü ifade eder. Federe kavrami, bu modelin kurucu asli ögelerinden biridir. Federalizm kavrami ise felsefi fikir çerçevesinde toplumsal ve kültürel, siyasal ve ideolojik bir tutumun; bir istek, tercih ve iradenin ürünüdür.
Konfederasyon ise bir devlet biçimi degil, belirli konularda üye devletlerin isbirligi yapmak üzere kurucu iktidar niteliginde olmayan bir sözlesme (akit) yoluyla bir araya gelen devletler toplulugudur. Konfederasyon konseyinin veya meclisinin alacagi kararlar, üye devletler için baglayici degildir. Baska bir deyisle, konfederasyon, bagimsiz devletlerin bir araya gelip olusturduklari bir topluluktur. Bu devletler iç ve dis politikalarinda kendi iç hukuk düzenlerine göre hareket ederler
Bu çalismada federalizm kavraminin kullanilis yeri disindaki kavramlar arasinda bu kisa ayirimi yaptiktan sonra iliskili oldugu sosyolojik ve politik formlar, aralarindaki iliski kopartilmadan, ayri ayri incelenmektedir. Federalizmin kaynaklarina iliskin bir geriye bakis bu incelemenin disinda birakilacaktir. Ele alinan kavramlar ve sosyal politik olgular açiklandiginda bu kaynaklara haliyle atiflar yapilacaktir.Sonraki bölümlerde yanlisliklarin sadece kavramlarin felsefi ve bilimsel kullanilisina degil, bu kavramlarin isaret ettigi hukuksal ve siyasal formlara tasindigi da görülecektir: Üniter Devlet, , Merkezi devlet, Adem-i Merkeziyetçi ve Federal Devlet…… vd.
Durum böyleyse, federalizm çerçevesinde ayrica yer verilecek bu hukuksal ve politik formlarin ne olduguna geçmeden, önce federalizmin ne oldugunu görelim.
1- FEDERALIZM:
Federalizmin temel ilkesi, iktidarin iki yönetim alani arasinda bölümlendirilmesidir. Buna göre siyasi sistem içerisinde devlet yetkilerinin anayasa ile paylasilmasi gerekmektedir. Ister homojen ister heterojen bir toplum olsun, federalizmin ön gördügü ve savundugu hukuksal siyasi düzende iktidar organlarinin birbirlerinden ayri ve esit yetkiyle donatilmis olmasi, federal bir sistemin varligi için bir ön kosuldur. Federalizmin tarihsel bir akim olarak ortaya çikisina kaynaklik eden de bu düsüncedir. Heterojen toplumlarda ise, toplum dogasi geregi federal oldugu için, hukuksal siyasal düzenin de ona uygun sekillenmesi, farkli toplumsal kesimlerin, siniflarin, etnik ve kültürel topluluklarin bu düzenin organlarinin etkin birer parçasi olarak toplumsal yönetim kademelerinde rol almalari gerekir. Bu görüse göre durum ele alindiginda federalizmin ideolojik bir karakteri oldugu ortaya çikmaktadir. Öyledir ki, Elezar, federal sistemi, belirli ölçüde özerk ve paylasilan yetkilerle birlestirilmis bir yasam biçimi veya düsünce biçimi olarak tasvir eder. Diger yandan King daha açik bir sekilde federalizmi siyasal felsefenin bir ürünü olarak ifade edip onu bir ideoloji olarak kabul etmektedir. King ve daha baska birçok siyaset bilimcisinin konuya bakisi bu yöndedir. Bize göre de, federalizm, felsefi fikir çerçevesinde toplumsal ve kültürel, siyasal ve ideolojik bir tutumun; bir istek, tercih ve iradenin ürünüdür. Fedral sistem ise, belli bir toplumsal örgütlenme ve hukuksal düzen baglamindaki devlet biçimini tanimlayan bir kavramdir.
Federalizmin felsefi ve ideolojik ilkelerinden biri de çesitliliklerin bir arada yasamasi olarak özetlenebilir. Bu ilke, toplumsal çesitliklerin ve farkliliklarin baris içinde, demokratik iliski ve araçlarla sorunlarin çözülebilecegine vurgu yapar. Demek ki, federalizmin önemli ölçütlerinden biri de, barisçil olmaktir. Kültürel çesitliligin ve etnik farkliliklarin bulundugu bir cografyada barisçil ve demokratik iliskilerin varligi, Federal bir sistem olusturmayi kolaylastiran bir temel olusturmaktadir. Barisçil ve demokratik araçlarin disinda kullanilabilecek her türlü yol ve yöntem bu temeli bu amaçtan uzaklastirir; çesitliligin uyumu bozulur, etnik farkliliklar çatisma riskiyle karsi karsiya gelerek kati etnik ve ulusal kutuplasmalar ortaya çikabilir. Durumun bundan sonrasinda toplum federal dogasini kaybeder ve bir arada yasama kosullari kalmayabilir.
Türkiye cografyasinda durum bu çerçevede ele alindiginda durum daha açik bir biçimde anlasilabilir. TC kurulusundan bu yana, benimsedigi üniter devlet biçimi kurallari geregi, cografyasinda bulunan federal toplum yapisini parçalamaya, çesitlilik desenlerini yok etmeye, etnik ve ulusal farkliliklari bir tek ulus içinde eritmeye çalismistir.
Türkiye’de siyaset bilimcileri, Anayasa hukukçulari, sosyoloji çevreleri de federalizm konusunda oldukça sinirli yaklasimlara sahiptirler. Federal toplum ve federalizm gibi kavramlari sosyolojik, etnik ve politik açilardan ele alan Türk akademisyenler, federal devlet modeline ve onun ideolojik ölçütlerine isaret etmekle yetinirler. Federalizmi Türkiye’deki toplumsal kültürel ve etnik çesitlilik üzerinden, bölgesel ve cografi boyutlariyla iliskilendirmemeye özen gösterirler. Bu konuda kisik bir sesle de olsa, bu iliskiyi kuran bilim adamlari, hukuk bilimi ve Anayasa hukuku teorisyenlerinin sayisi parmakla gösterilmeyecek kadar azdir.
Öte yandan TC egemenligi altindaki cografyada etnik ve ulusal planda en kalabalik nüfusu olusturan Kürt toplulugunda yaklasim daha içler acisidir. Federal toplum ve federalizm gibi siyasal ve felsefi kavramlar ilgi ve inceleme konusu yapilmamistir. Bu ilginin tek istisnasi olan Kemal Burkay’i bir yana birakirsak, federalismin, Kürt aydin ve siyasi çevrelerinde enine boyuna tartisilmadigi da görülmektedir.
Sosyolojik ve politik bir olgu olan federal toplum ve devlet modelinin homojen bir toplum ve ulus devlet biçiminin bir alternatifi olarak düsünüldügünde, Kemal Burkay’in Kürdistan toplumunun ilk federalistlerinden biri oldugu gerçegiyle karsilasmak ilginçtir. Kürt toplumu ve Kürdistan’daki heterojen çesitlilik kapsaminda kültürel çesitlilik, dil, etnik ve sosyolojik farkliliklara dayanan bir toplumda, topluluklarin özerk potansiyellerini ve haklarini koruyarak baris içinde yan yana yasamalari federalizmin ideolojik ve politik temelidir. Bu çerçevede Kemal Burkay’in bu yöndeki düsünceleri ele alindiginda, modern federalizm düsüncesinin bütün veçhelerine rastlamak mümkündür. O, toplumsal ve siyasal sorunlarin barisçil ve demokratik yollarla çözülmesinin, çatisma ve savas gibi yikici sonuçlari olan yöntemlerden daha adil ve kalici olacagini savunmustur. Bu dogrultuda mücadele etmek üzere 1970’li yillarda illegal kosullar altinda kurdugu Türkiye Kurdistan Sosyalist Partisi (TKSP)* de bu ilkeleri temel almis, felsefi ve ideolojik prensipleri bu yönde hayata geçirmek istemistir. Bu anlamda TKSP de Kurdistan siyasi cephesindeki ilk federalist Kürt ve Kurdistan partisidir.
Ayrica 2002 yilinda Kürt ve Kürdistan sorununa odakli bir siyasi program çerçevesinde kurulan Hak ve Özgürlükler partisi (HAK-PAR), ilk legal-yasal Kürt federalist partisidir.
Görüldügü gibi Kürdistan’da federalizm bir felsefi, ideolojik ve siyasi egilim olarak yeni bir akim olmamakla birlikte, genel olarak kürtler arasinda, bu felsefi akimin öngördügü model yeterince anlasilamamis, hak ettigi ilgiye ulasmamistir.
Kürtler arasinda siyasi görüs ve durus ayriliklarinin gereksiz ve yapay gerekçelere dayanmasinin altinda yatan temel sorun, federal bir kültürün olmayisidir.
Iki farkli terim ile ifade edilse bile Demokratik ve federal kültür ayni iliskileri içeriyor. Demokrasi federal kültür üzerinde sekillendiginde, toplumsal iktidar ve yönetimsel makamlar adil, esit ve demokratik nitelikte olabilir. Böyle bir toplumsal düzende insanlar sorunlarini baris içinde kolektif araç ve iliskilerle çözer. Anlasmazliklar uzlasma araçlari ile barisçil yollarla bertaraf edilir. Federalizm, bu ölçütler üzerinde bir devlet tasavvurudur. Federal devletse bunun hukuksal ve siyasal modelidir. Ayrim böyle olduguna göre, o halde, burada, devletin ne olduguna da bakmak gerekmektedir.
2- DEVLET
Devletin kökenine ve tanimina iliskin yapilan açiklama ve tanimlamalarin sayisi oldukça fazladir. Antik çagdan bu yana yazili literatürde devlet kavramina yer veren filozoflar, bilim adamalari ve hukukçular arasinda tanima iliskin bir birlik bulmak zordur. Her felsefi bakis açisi bu olguyu farkli açilardan tanimlamaya çalismistir. Bize göre bu farkli bakis açilarindan dogan açiklamalarin her biri olgunun bir yönüne veya birkaç yönüne dikkati çekmislerdir. Bunu böyle kabul ettigimize göre biz de devlet olgusuna iliskin bu tanimlari kisaca verdikten sonra, birbirini itmeyen ve ayrica birbirinden çikartilabilen görüsleri toplayarak yeni bir tanima ulasmaya çalisacagiz.
a) Devlet Nedir?
Rousseeau, devleti toplum sözlesmesinden türetiyor. Bu düsünceye göre, Insanlar yasamak ve güvenlik ihtiyacini karsilamak üzere bir araya gelip güçlerini birlestirmek üzere bir sözlesme yoluyla birlesmislerdir. Buna karsilik Carey, devletin kökeninde bir soyguncu çetesinin yattigini ileri sürer. Karl Marx, devleti bir sinifin çikarlarini ve egemenligini saglamak üzere basvurulan bir baski mekanizmasi olarak tanimlarken; izleyicileri, tüm siyasal ve ekonomik iliskilerde devletin vatandaslar üzerinde mutlak bir efendilik kuran ve her seye gücü yeten bir varlik olarak nitelerler. T. Hobbes devletin doga disi niteligine vurgu yapmis ve onu Levthian’a, bir canavara benzetmistir. J. Bodin devlete sürekli ve mutlak olan egemenlik kavrami üzerinden bir unsur eklemistir. Manchester okulu filozoflari, devleti bekçi-jandarma olarak adlandirirlar. Baska bir deyisle bekçi devlet, birilerinin çikarlarini koruyup kollamak; jandarma devlet ise bu birilerinin çikarlarini savunmak için vardir. Grotios, devlet, üyelerini bir hukuk düzeni içinde korumak ve onlarin çikarlarini gerçeklestirmek amaciyla olusturulan , özgür insanlarin yetkinlestirilmis birligidir, der. Oppenheimer ise, devletin koruma islevini gerçeklestirmek amaciyla olusmadigini, tersine, koruma islevinin devletin bir amaci olarak sonradan çiktiginin altini çizer.
Georg Jellinek, devleti, insan, toprak ve egemenlik unsurlari üzerinde tanimlamaya çalismistir. Baska bir deyisle, devlet; belirli bir toprak (ülke) parçasi üzerinde egemen olan belirli insan toplulugunun olusturdugu varliktir. Jellinek, devleti, egemenlik gücüyle aslen donatilmis, belli bir toprak parçasi üzerinde yerlesik bir millet birligi, seklinde açiklar. Jellinek’in devletin unsurlarina ve varligina iliskin yakin ama daha genis bir tanim da Ilhan Akipek’e aittir: ‘devlet, belirli bir insan toplulugunun, belirli bir toprak üzerinde egemen olmasiyla olusan, hukukî kisilige sahip devamli bir teskilattir.’
b)Etimolojisi
Bu tanimlarin yani sira devlet sözcügünün etimolojisiyle ilgili iki örnek var elimizde.
1-) Devletin, Ingilizce karsiligi, State; Fransizca, Etate; Almanca, Staat; Italyanca, Stato biçimindedir. Bu sözcük Rönesans Italyasi’ndan gelmekte ve iktidari kuvvet yoluyla eline geçiren prensle yardimcilarindan olusan çevresini belirtmektedir. O dönem Italyasi’nda yöneticilerle çevresine ‘lo Stato’ denirdi. Franz Oppenheimer’in Jacob Burchard’dan aktardigina göre, bu kelimenin, sonralari bir bölgenin tüm varligini içeren bir anlam kazanmaya basladigi belirtilmektedir.
2-) Bu ikinci örnek Kemal Gözler tarafindan veriliyor; ‘devlet’ kelimesi, Arapça ‘devle’ kelimesinden Türkçe’ye geçmistir. Bu kelimenin kök harfleri d-v-l’dir. Bu harflerin aynisi ‘tedavül’ kelimesinde de geçiyor. Kemal Gözler’in çözümlemesine göre bu anlamda ‘devlet’, ‘ tedavül eden’ yani ‘elden ele geçen’ aygit-sey demektir. Ayni yazarin Bülent Nuri Esen’den aktardigina göre, bu anlamda ‘devlet’ kelimesi ‘ iktidarin el degistirmesi’ni çagristirmaktadir. Ayni eserde ‘devlet’ kelimsine, savasan iki ordudan birine veya ötekine geçen galibiyet ve zafere de ‘devlet’ dendigi belirtilmektedir.
Bu iki örnekle ulasilan anlam ile yukaridaki degisik tanimlar belirli yanlariyla birbirleriyle örtüsmektedir. Tanimlari ve devlet kelimesinin kökeninin çagristirdiklariyla anlamlari arasinda oldukça benzerliklerin oldugu görülmektedir. Öyle de olsa , sonuç olarak bunlar toplandiginda, bize göre söyle bir tanim da ayrica anlami genisletmektedir. Devlet: gerek içe gerek disa karsi kuvvet tekelini elinde bulunduran ve kullanan, belirli bir insan toplulugunun, belirli bir toprak üzerinde egemen olmasiyla olusan, hukukî kisilige sahip devamli bir teskilattir.
Devleti bu özellikleriyle tanimladiktan sonra devlet biçimlerinin farkli olabilecegi gerçegini de unutmamak gerekir.
3- DEVLET BIÇIMLERI
Tarihsel çerçevede çok sayida devlet biçimleri oldugu görülmektedir. Monarsi, Mutlak monarsi, Mesruti Monarsi, Oligarsi ve Aristokrasi gibi biçimler, tarihsel nitelikte olan devlet biçimleridir. Bu gün bu biçimde olan bir devlet yoktur. Ancak günümüz modern devlet biçimlerinin içeriginde bu tarihsel nitelikteki devletlerin izleri büsbütün silinebilmis degildir. Öyle de olsa, biz burada, günümüzde var olan devlet biçimlerinin konumuzla ilgili olan örnekleri üzerinde durmakla yetinecegiz.
A-Üniter Devlet
Üniter devlet kavrami, yetkilerin tek merkezde toplandigi, hukuksal, siyasal ve idari sistemi ifade eder. Buna göre merkezi devlet disinda herhangi bir idari alt birim veya bölgenin ve özerk toplulugun yetkileri ya hiç yoktur ya da oldukça sinirlidir. Üniter devlet, devletin ülke, millet ve egemenlik unsurlari ve keza yasama, yürütme ve yargi organlari bakimindan teklik özelligi gösteren devlet biçimidir. Üniter devlette tek ülke, tek millet ve tek egemenlik vardir. Üniter devlette, anayasa tektir, tek bir hukuk düzeni vardir. Idari birimler sinirli yetkilere sahip olmakla beraber, bunlarin yasama ve yargi yetkileri söz konusu degildir. Keza toplumsal çesitlilik desenlerini temsil eden kültürel topluluklarin, etnik ve ulusal farkliliklarin, bu devletin hukuk düzeninde, merkezin çikarttigi yasalara ve aldigi kararlara katilma haklari yoktur. Danimarka, Fransa, Ingiltere, Hollanda, Portekiz, Yunanistan ve Türkiye, gibi devletler birer üniter devlettirler.
Yapisi ve karakteri bu çerçevede özetlenebilecek olan üniter devlet biçimi, etnik ve ulusal farkliliklari reddeder. Milletin tekligi esastir; egemenlik bölünmez bir bütündür. Türkiye’de devlet böyle bir devlet biçimi olarak kurgulanmistir. Bu da Türkiye’de, kurulusundan beri kültürel etnik azinliklarin ve ulusal topluluklarin huzursuz olmalarina, sistemle olan sürekli çatismalarina neden olmustur. Türkiye çok uluslu, çok çesitli dinsel ve kültürel motiflere sahip bir ülke olmakla birlikte, onun hukuksal ve siyasal yapisi bu çesitlilik ve farkliliklarin reddi üzerine kurulmus, subjektif milliyetçilik kavrayisi kapsaminda, halklar ideolojik baski altina alinmistir.
Bu durum bütün üniter devletlerin tipik karakterini yansitmakla birlikte, 20. Yüzyilin ortalarindan bu yana üniter devletin kisiliginde ve uygulamalarinda önemli degisimler oldugu da söylenebilir. Bu degisimler iki önemli hukuksal ve siyasal iliskinin ortaya çiktigini göstermektedir. Bunlar, üniter devlet bünyesinde, merkezi üniter devlet ve adem-i merkezi üniter devlet olmak üzere iki görünüm halinde belirmistir.
A-1) Merkezi üniter devlet
Merkezi üniter devletin özelligi tasra teskilatlarina, il veya bölgelere taninan idari yetkilerle ilgilidir. Esas itibariyle bu yetkiler göstermelik olmaktan öteye gitmez. Bakanlar kurulunca atanan il valileri, seçimle gelen bir belediye baskanindan her zaman önemli bir makama sahip olarak il ve il çevresinde son karar merciidir. August Viven’in ifade ettigi gibi, bununla, baltanin ülke sinirlarinin ucuna ulasan boyu kisaltilmistir, ama islevi aynidir. Yani merkezi yönetim veya onun idari organlari yine tek söz sahibidir. Üniter devletin merkezi idaresi baskent ve tasra seklinde ayrilmis gibi görünse de, merkezi yönetim her halükarda bütünlügünü korur.
Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da ordu içinde patlak veren bir basarisiz darbe kalkismasindan sonra ülkede ilan edilen Olaganüstü hal ve uygulamalari çerçevesinde çikartilan kararnameler organik yasa ile bütünlestirilerek, daha önce idari birimlere il ve büyüksehirlere taninan kismi yetkiler, tek islemle bir kalemde budanabilmistir. 2 Eylül 2016 tarihinde, hükümetinin 100. gününü degerlendirmek üzere basin karsisina geçen B. Ali Yildirim, konuyla ilgili söyle diyordu: ‘Büyüksehir yasalariyla birlikte valiliklerin büyüksehirlerdeki faaliyetleri hemen hemen sifira gelmisti. Simdi tekrar valilikler, Il özel idareleri, belediyenin erisemedigi yerlere hizmet götürecektir.’
A-2) Adem-i merkezi üniter devlet
Üniter devlette, adem-i merkeziyet ilkesi veya isleyis biçimi de yerel bölge veya illerde fonksiyonel bir nitelige sahip degildir. Bu ilke, homojen topluluklarda fonksiyonel olabilir, ancak birden fazla topluluklarin bulundugu ülkelerde veya iki toplumlu toplumlarda pek fazla bir anlam ifade etmez. Türk idare hukukunda , yetki genisligi ilkesi diye belirtilen adem-i temerküz ilkesi; merkezi idarenin tasra teskilatinin basindaki amirlerin-valilerin veya bölge valilerinin belli konularda Baskent teskilatina danismadan temsil ettigi makamlari adina karar verebilmelerini öngörüyor. Bu sefer Odilon Barot’un Ifadesine göre, vuran çekiç yine ayni çekiçtir. Ama sapi kisaltilmistir.
Bu ilkelerin de kavramsal düzeyde, bahsedilen olgulara iliskin yer ve anlam sinirlarini açiklama yönünde yanlis kullanildigi olmaktadir. Özellikle Kürt siyasi literatüründe Adem-Merkeziyet kavraminin yanlis yerde ve yanlis anlamda sikça kullanildigini söyleyebiliriz. Üniter devlet ve üniter devletin fonksiyonlari ile bunlarin idari alandaki davranis biçimleri, tasvir ve tanimda sürekli birbirine karistirilarak anlam ve amaç belirsizlestirilmektedir. Bu literatürlerde kavramin; sanki kendi kendini yönetme, yerinden yönetim, kendi yerel organlari araciligiyla kararlar alip bu kararlari hayata geçirebilme seklinde anlasildigi görülmektedir. Örnegin, Hak-Par, programinda bu kavrami bu anlama gelmek üzere birçok yerde kullanmistir. Hak-Par yazarlarinin da bu yanlisliga sik sik düstükleri gözlemlenmistir. Diger Kürt yazar, aydin ve siyasetçilerinde de bu yanlisliklar yaygindir.
Burada belirtilmesi gereken; adem-I merkeziyetin, genellikle merkezi otoritenin, yani üniter devletin il veya bölge planinda denedigi idari yönetim sekil ya da islevlerinden biri oldugudur. Yerel planda Il ya da bölge idaresiyle sinirli yetkilerle donatilan yerel birimler dogrudan merkezi devletin denetimine tabîdirler. Bu haliyle söz konusu il veya bölgelerin idari yasalarla belirlenmis bu statülerini yasalarla koruma imkânlari yoktur. Ulusal devlet istedigi an bunlarin yetkilerini budayabilir veya ortadan kaldirabilir. Bununla birlikte, bu tip yerel ve bölgesel birimlerin yönetime veya Anayasayi degistirme süreçlerine katilma haklari yoktur. Il belediye, ilçe, belde yöneticileri ve meclis üyeleri seçimle gelseler de, mülki amir ve yetkilileri, merkezi devletin atadigi memurlaridir. Osmanli döneminde bazi yerel birimlere ve bölgelere bu tarz yetkiler ve imtiyazlar verilmistir. Açikladigimiz gibi, bunlarin siyasal yönetime ve yasama süreçlerine katilma haklari yoktu. Bütün yetkiler, yasal ve idari islemler merkezi devletin tasarrufundaydi.
Durum böyleyken, adem-i merkezi bir yönetimi savundugunuzda, merkezi devletin bu ilkesi dogrultusunda, üniter devletin hukuk sistemini ve siyasal yapisini da kabul etmeniz gerekir. Üniter devlette yönetim yukaridan asagiya kati iliskilerle birbirine baglanmistir. Federal devlette ise bu iliskiler, esnek bir tarzda asagidan yukariya birbirine eklenmistir.
Federal devlette, adem-i merkeziyet yoktur. Federal sistemde, federe devletler vardir. Her bir devlet kendi basina siyasi ve hukuki açidan idari is ve islemlerde açik ve kesin bir tasarrufa sahiptir.
Bu açik ayirima dayanarak federalistler, hakli olarak, üniter devletin bir iç idari hukuk türevi olan adem-i merkeziyeti reddederler. Federalizm, iki ayri devletin, yani en az iki bagimsiz siyasi ve hukuki düzeni olan birimin olusturdugu birlesik federal devlet ilkesinden hareket eder.
Oldukça açik ve kesin çizgilerle belirtilen bu ayirimlarin gözden kaçirilmasinin nedeni, sanirim, Bölgesel devletler ile Özerk Topluluklar alaninda üniter devletlerde denenmis statüler ve hukuksal düzenlemeler ile yerel yönetimlere iliskin mevzuatlarda yer alan yerel idari yetkilerin birbirine karistiriliyor olmasidir. O halde günümüz üniter devletlerinde var olan Bölgesel devletler ve Özerk topluluklarin statülerine iliskin kisa bilgiler vermek bu bakimdan gerekli olmaktadir. Kanimca bu gereklilik, Üniter bir yapiya sahip olan Türkiye devletinin idari sistemini ve egemenlik biçimini tartismak ve tartismayi bölgesel-ulusal bir niteligi olan Kürt ve Kürdistan (bölge) gerçekligi çerçevesinde sürdürmek bakimindan da önem arz edecektir. Öyle ise, uzatmadan, önce Bölgesel Devlet veya Bölgesel Devletler ne ifade ediyor, ona bir göz atalim.
A-a) Bölgesel Devletler
Bölgesel devlet kavrami, Üniter devletin bünyesinde türetilen hukuksal ve siyasal bir yönetim biçimine isaret eder. Bu kavram Avrupa kamu hukukunda uzun yillardir tartisilan konulardan biri olmustur. Tespitlerimize göre bu tartismalardaki temel sorular söyle siralanabilir:
1) – Bölgesel devlet, gerçek anlamda devletin unsurlarini tasiyan niteliklere sahip midir?
2) – Üniter devlet bünyesinde, merkez- çevre iliskisi bakimindan Bölgesel Devletin aldigi konum ve kullandigi yetkinin alan ve sinirlari nerede baslar ve biter, nereye kadar uzayip genisler?
3)- Bölgesel Devlet, ekonomik sosyal, kültürel, etnik ve ulusal içeriklere göre sekillenen bir siyasi ve idari yapi olarak görülebilir mi?
Ortaya atilan bu sorular; siyaset bilimcilerinin, Anayasa hukukçularinin ve diger alan uzmanlarinin ilgi ve tartisma odagindaki agirliklarini korumayi sürdürüyor.
Bizim birinci soruya yanitimiz, Bölgesel devletin, bir devlet olmadigi yönündedir. Yukaridaki bölümde devletin hangi unsurlari içerdigini belirtmistik: Devlet, gerek içe gerek disa karsi kuvvet tekelini elinde bulunduran ve kullanan, belirli bir insan toplulugunun, belirli bir toprak üzerinde egemen olmasiyla olusan, hukukî kisilige sahip devamli bir teskilattir. Bölgesel devlet bu unsurlara ve fonksiyonlara sahip degildir. Bölgesel devlet, ulusal devletin ve merkezi yönetimin özerk siyasal birimidir. Italya, bütünüyle bölgesellesmis bir yapiya sahiptir. Italya’da daha güçlü olan bu tür bölgesel birimler, Fransa’da daha zayiftir. Ingiltere’deki bölgelerin statüsü ve ulusal devlet içinde aldigi rol Ispanya’dakinden güçlü degildir. Birlesik Krallik memleketlere ve milliyetlere bölünmüstür. Bu milliyetlerin kendi parlamentolari yoktur. Özellikle Italya ve Ispanya’da söz konusu bölge yönetimlerinin rolü, yasama yetkisi farkli olmakla birlikte tümünde ortak olan özellik, ulusal politikalarin belirlenmesinde agirliklarinin ya hiç olmamasi veya çok sinirli olmasidir. Bundan baska bu siyasal özerk yönetimlerin kendilerine özgü yargi erki bulunmamaktadir. Mali açidan da söz sahibi son noktada kendileri degil merkezi devlettir.
Ikinci olarak, Bölge devletleri, adi üstünde, bölgeseldir. Italya’dakiler böyledir. Baska bir deyisle, bölge, merkezi ulusal devletin egemen oldugu ülkenin bir parçasini olusturur. Ülke bütünlügünün ve bölünmezliginin bir parçasidir. Bu özerk siyasal birimlerin Ulusal devletten, self-determinasyon, kendi geleceklerini belirleme ve ayrilma haklari yoktur.
Bölgesel devletlerde bir diger dikkati çeken siyasal ve idari iliski, özerk bir yasama organi ve sayili konularda yetki paylasimi olmasina karsin, özerk birim iki baslidir. Yerel özerk birimin yetkili makaminin yaninda (üstünde demek daha dogru) merkezi devletin tayin ettigi bir yetkili yer alir.
Bir diger önemli husus, Bölgesel devletler, bir tarihi kimlik, kültürel bir topluluk veya milliyet esasi üzerinde kurulma gibi bir kosula dayanmaz. Belçika’da, federasyondan önce, bölgeler vardi; federasyondan sonra federe devletlerin hala ‘bölge’ olarak anilmalari, aliskanliktan öte bir anlam içerir. Durum Italya’da ekonomik, siyasi ve cografik faktörlere göre gelismesine karsin, Ispanya’da ve Ingiltere’de kismen kültürel ve etnik-milliyet unsurlari kapsayacak biçimde farkli yönetim birimlerinin ortaya çikmasi seklinde gelisme göstermistir. Ispanya’da Bask, Katalan ve Galiçya bölgeleri bu niteliktedirler. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bütün bu siyasal gelismeler ve olusumlar üniter devlet biçimi bünyesinde varlik bulmus olmakla birlikte Italya’daki ve Ispanya’daki veya Birlesik Kralliktaki örnekler birbirinden oldukça farkli özellikler göstermektedirler. Ispanya’daki özerk birimler, genel olarak “Özerk Topluluklar” olarak adlandirilmaktadirlar.
A-b) Özerk Topluluklar
Özerk Topluluk kavrami, daha çok Ispanya’daki siyasal birim veya bölgeleri ifade etmek için kullanilmaktadir. Bu kavram, siyasal bölge, idari bölge ve birimlerden farkli bir isleyise ve anlama isaret eder. Özerk Topluluklar siyasal yetkilerle donatilmis olup hukuksal açidan anayasaya esit veya anayasa ile yasa arasinda ya da yasalarla es düzeyde, özerklik potansiyellerinin belli fonksiyonlarini belli süreçlerde ortaya koyan, yetkileri anayasa tarafindan belirlenen ve organlari seçimle gelen Bölgeler tipidir. A. Nalbant, Ispanya’da siyasal bölge yerine özerk topluluk ya da özerk yönetim kavraminin benimsenmis oldugunu söyler. Ayni yazar, özerklik kavraminin, kendi statüsünü belirleme anlamina gelmekle birlikte; siyasal bölgelerin bir hükümet ve devlet olmadiklarini belirtmektedir. Baska bir deyisle özerklik, hukuki bir temelin olusturdugu bir takim haklarla kendi kendini idare yetkisini kazanmasidir. Bu ifade beraberinde baska bir hukuksal ve siyasal anlami da çagristirmaktadir: Siyasal özerk bölge ve topluluklar kendi kendini idare yetkisine sahip olmakla birlikte, kendi kaderini belirleme ve ayrilma hakkina sahip degildirler. Bu hak, Üniter Devletin payandasi olan, tek Ulus’a aittir.
Ancak belirtmek gerekir ki, Anayasal çerçevede ve siyasal isleyiste Ispanya’daki Özerk Topluluklar, Italya’daki Bölgesel Devletlerle Birlesik Kralik’taki memleket ve milliyet üzerine kurulu yapilardan, önemli farkliliklar göstermektedir. Ispanya, özellikle, çok dilli, çok kültürlü ve etnik çogullugu olan bir ülkedir. Ülke, 1978 Anayasasi ile 17 Özerk Topluluga ve iki Özerk kente ayrilmistir.Bölgeler tam bir siyasal özerklikten yararlanmaktadirlar. Bölgelere yasama yetkisi verilmis ve bölgelerin aldiklari kararlar, koyduklari kurallar yasa hükmündedirler. Bu özellikler itibariyle Ispanya Özerk Topluluklari bu statüleriyle bir çesit ara hükümet görevini görmektedirler. Baska bir ifadeyle, bu özerk siyasal bölgeler, Merkezi hükümet ile bölge alt birimleri arasinda bir köprü olusturan bir yönetim erki (mesogovernment) gibi bir rol oynamaktadirlar. Ülkedeki yönetim krizini asmak için farkli dil ve kültüre sahip bölgesel topluluklarin çikarlarini ve kimlik arayislarini tatmin amaciyla planlanan “ara hükümetler” formülünün bugün uygulamada basarili oldugu görülmektedir.
Ispanya’daki Özerk Topluluklarin statüleri, yetkileri ve haklari ile dilsel, kültürel ve etnik varliklarina iliskin güvence 1978 Ispanya Anayasasi’nda söyle belirtilmektedir: “Ispanyollarin ve Ispanya’daki bütün halklarin, insan haklarini, kültür ve geleneklerini, dillerinin ve kurumlarinin kullanilmasini güvenceye baglamak, kendisini olusturan ulusal topluluklarin ve bölgelerin özerklik haklarini, aralarindaki dayanismayi tanimak ve güvence altina almak.”.
Ispanya Anayasasi’nda amaç ve yaklasim bu sekilde açikça belirtilmis olmakla birlikte, baska bölümlerde çok kati sinirlamalar oldugu da görülmektedir. Örnegin, Anayasa’nin 145/1 maddesinde özerk topluluklara getirilen yasak söyledir: “Hiç bir sart altinda özerk topluluklarin federasyon olusturmasina izin verilmeyecektir.”
Toparlarsak; Italya, Ispanya, Ingiltere, Fransa ve Portekiz gibi üniter devletlerde bu olgularin ortaya çikmis olmasi oldukça ilginçtir. Kuskusuz, üniter devletlerin bünyesinde ve siyasal sistemin kati merkeziyetçi idari yapisindaki yaklasimlarin esnetilmis olmasindan çok ileri bir durumdur bu. Özellikle dinsel, dilsel ve kültürel çesitlilik desenlerinin az çok yogunlukta oldugu ve etnik-ulusal farkliliklarin belirgin bir biçimde var oldugu toplumlarda Tek devlet (otorite), tek ülke (toprak), tek millet (ulus) ve tek egemenlik (hukukîlik) gibi subjektif yaklasimlarin, küresellesen iliskiler çaginda, miadina dogru bir egilim kaymasina yöneldigi söylenebilir. Örnek gösterdigimiz ülkeler, parçalanma ve bölünme riskini ortadan kaldirmak, ulusal bütünlügü saglamak, farkliliklari taniyip korumak ilkesiyle hukuki, siyasi ve idari reformlara basvurarak çözüm bulmaya çalismislardir. Bu yöndeki reformlarin ve girisimlerin dayandigi toplumsal ve siyasal iliskilerin dinamik oldugunu ve daha ileri gelismelere yol açacagini olgular da göstermistir. Belçika, bu dinamik gelismenin bir örnegi olarak, uzun yillar federal yapiya dogru bir seyir izlemis ve nihayetinde federallesmistir.
Öyle de olsa burada hemen belirtmek gerekir ki, gerek bölgesel devletler, gerekse özerk topluluklar birer devlet olarak tanimlanamazlar. Ikincisi, bu yapilarin bir arada oldugu ülkeleri federal devlet veya federe devletler olarak tanimlamak da son derece abartili ve yanlis olacaktir. Her seyden önce Üniter devletin buna direnme kosullari ortadan kalkmamistir. Ispanya’da oldugu gibi organik bir yasayla düzenlenen özerk yönetim yetkileri, Anayasa hükümlerini degistirmek yoluyla merkezi yönetim tarafindan tek yanli bir islemle budanabilmektedir. Özerk topluluklarin ise buna direnme haklari hukuken yoktur; bu topluluklar Anayasayi degistirme sürecine katilamazlar.
Özerk topluluklarin hukuken sinirlandirilabildigi yer organik yasa tehdidiyle birlikte Anayasayi degistirme sürecine katilmalari yönünde halen önlerinde kisitlayici tedbirler olsa bile, uzun vadede genis birlige gitmek, yani federal bir sisteme dogru evrilmek için daha fazla bir engelle karsilasmalari ihtimali yoktur. Bu bakimdan dünyada ülkelerin, topluluklarin ve toplumlarin genel olarak federallesme egilimine girdigini söylemek, olgulara aykiri olmayacaktir. Üniter devlet biçimine sahip Italya, Ispanya, Birlesik Krallik ve daha bir çok ülke bu sürece girmis bulunmaktadir. Olgular, federallesme yönünde toplumsal, kültürel, etnik ve ulusal egilim, istek ve iradelerin giderek güçlenmekte oldugunu gösteriyor.
Türkiye’de federalizmi temsil eden bir grup, çevre ve siyasi parti yoktur. Subjektif milliyetçilik ideolojisiyle pekistirilmis Üniter Devlet yaklasimina uygun olusturulan kültür, federal özellikleri agir basan Türkiye toplumunda, federalist fikir ve hareketlerin gelismesine olanak vermemistir. Bu paralelde, Türkiye’de siyasi kültür de federalizme oldukça yabanci kalmistir. Demokrasi sampiyonlugu yapan siyasi aktörler, aydinlar, akademisyenler ve Anayasa hukukçulari federalizmden hiç bahsetmemektedirler.
Öte yandan, Türkiye’de, Kürtler’in önemli siyasal kanatlarindan biri olan Hak ve Özgürlükler Partisi; Kurdistan’da federalizm ilkelerinin siyasal düzende hayata geçirilmesi, bu ilkeler temelinde toplumsal adaletin, baris ve esitligin saglanmasi için giderek agirligini hissettiren ve sesini duyuran Kürt partilerinden biri olarak varligini muhafaza etmekte, çalismalarini sürdürmektedir.
Üniter devlet ve bu devlet biçiminin bünyesinde bölge ve topluluklar üzerinde sekillenen görünümlerle ilgili tespit ve kanilarimizi bu sekilde belirttikten sonra, federalizmin hayat buldugu federal devlet konusuna artik geçebiliriz.
B-FEDERAL DEVLET
Federal devlet, birden fazla devletin bir araya gelmesi ile olusan bir devlet biçimidir.. Federe devletlerin anayasal bagla bir araya gelmesinden federal devlet, bu devletin kurucu asli unsuru olanlara federe devlet/devletler denmektedir. Federal devleti federasyonla karistirmamak gerekir.
Federasyon, birden fazla devletin bir anayasal bagla bir araya gelmesidir. Federasyon, bir iç hukuk iliskisine dayanan kurucu iktidar olayidir. Bu olusumda iki tür devlet vardir; federal devlet ve federe devlet. Federasyona üye devletler arasindaki iliski anlasma degil, Anayasal niteliktedir. Baska bir deyisle, federasyon Anayasal nitelikteki siyasi birlik formudur. Toplarsak, federasyon; uluslararasi hukukî kisilige sahip bir merkezi-federal devlet ile uluslararasi kisilige sahip olmayan federe devletlerin aralarinda güvenceli (anayasal) bir yetki paylasimi yaparak olusturduklari devletlerin siyasi birlgidir.
Federal devlet ise, bir devlet biçimidir. Siyasi, hukuki ve idari çerçevede islevsel bir yapi demektir; yani faal içeriktir. Bu su anlama da gelir ki, federal devlet de bir devlettir, federe devlet de bir devlettir. Yani, federe devlet de, devletin ülke-toprak, millet ve egemenlik unsurlarina haiz bir varliktir. Federe devletin ayri bir hükümeti, yasamasi ve yargisi ile birlikte belirli bir toprak parçasi üzerinde egemenlik hakki vardir. Federal devlet ise, ayni niteliklerde iki ayri hükümran gücün, özerklik potansiyellerini koruyarak, bir araya gelip olusturduklari hukuksal ve siyasi bir yapidir; daha üst ve genis bir biçimidir.
Federal devlet, üniter devletin aksine, tek merkezli degil, çok merkezli bir siyasi ve idari teskilattir. Siyasi sistemde kuvvetler ayriligi çok kati sinirlarla birbirinden ayrilmistir. Yasama, yürütme ve yargi kurumlari ayri ve bagimsiz çalismaktadirlar. Siyasi ve idari yapida yetkiler bölüsülmüstür. Federal devletin faaliyet alanlari, yetkileri ve sinirlari ile federe devletlerin haklari, yetkileri ve sinirlari, Anayasal norm ve kurallarla açikça belirlenmistir. Modern federal devletlerde, federasyonun diger unsuru olan federe devlet arasinda yetki kullanma siniri, sadece uluslararasi iliski ve sözlesmelerle ilgili noktada farkli bir nitelik gösterir. Çünkü, federe birimlerin uluslararasi kisiligi yoktur. En azindan klasik federal sistemlerde bu sinir kalin ve keskin hatlarla çizilmistir.
Bunun disinda federal sistemlerde birden fazla hukuk düzeni vardir. Örnegin ABD’de her eyaletin bir Anayasasi vardir. Federal birimlerin her biri ayri birer egemenliktir. Buna göre federe birimlerin federal hükümete hesap verme zorunlulugu yoktur. Öte yandan bu Anayasa’nin yaninda ayni düzeyde baglayici federal Anayasa mevcuttur. Hukuk düzenlerinin uygulama alanindaki iliskilerde bir uyumsuzluk ortaya çiktiginda, sorun, federal Anayasa-Yüksek Mahkemesi tarafindan çözümlenir. Lehte veya aleyhte, verilen kararin sonuçlari, baglayicidir. Federal hukuk, bütün federe devletlerin ülkesi üzerinde uygulanir. Öte yandan federe devletin böyle bir uygulama alani bulunmaz. Örnegin, Teksas hukuku, bir baska eyalette, Virginia’da geçerli degildir. Virginia’nin ayri bir hukuk düzeni vardir.
Federal devleti ve onun kurucu bileseni olan federe devleti; bundaki siyasi ve idari isleyis biçimi ve hukuksal fonksiyonlari ile birlikte tümünü federasyonun faal içerigi adi altinda topluyoruz. Bu ihtiyaci federasyon ile federal devlet kavramlarindaki ayirima dikkati çekmek için duymaktayiz.
Öyleyse, federasyonu, bir baglanilmayi ifade eden bir olgu olarak degil, içeriginde federal devlet ve federe birimlerin karsilikli iliski ve faaliyetlerini bir bagla temsil eden ve kapsayan bir olgu olarak tanimlamak daha dogru olur.
Bu faal içeriklerden biri olan federal devleti de, özerk ve bagimsiz, hukuken esit güçlerin kullanabilecekleri hak ve yetkiler çerçevesinde bir paylasimi öngören serbest iradelerin olusturduklari bir siyasi birlik, demokratik bir hukuk düzeni, seklinde tanimlayabiliriz.
Günümüzde, farkli toplumlarda baris, özgürlük ve esitlik içinde bir arada yasama arzusu ve talebi dünya küresinin yarisini asan federatif sistemlerin varligiyla hayat bulmustur. Bu durum federalizmin, federal nitelikli toplumlarda bir ütopya olmaktan çikip somut bir gerçeklik halini aldigini göstermektedir: ABD, Kanada, Avustria, Avusturalya Isviçre, Almanya, Belçika, Rusya, Hindistan, Irak
Sonuç olarak, kendi yaklasimimiza göre federal sistem, çok çesitli kültürel, dilsel, etnik ve ulusal farkliliklari olan toplumlarin bir arada yasayabilmeleri için siyasal yapi bakimindan demokratik, uzlasici ve barisçil yasam kaynagi olarak görülmektedir. Bu çerçevede federal sistem, belirli bir ortaklik için taahhütte bulunan bireylerin ve kurumlarin etkin bir isbirligi içerisinde bütünlüklerini koruyarak, özerk potansiyellerini özgürce ortaya koyabildikleri, sosyolojik temeli de olan siyasal davranislarin özel bir biçimidir. Sosyal temeli de olan bir nitelik ortaya koyduguna göre, federal bir sistemin, sadece hukuksal ve kurumsal bir yaklasimla ele alinamayacagini ve tanimi bunlarla sinirli tutmanin yeterli olmadigini belirtmek gerekir. Federal bir sisteme uygun zemin, federal bir toplumun varligidir.
4-Federal Toplum
Federal toplum kavrami yeni olmamakla birlikte, kavramin dayandigi temel ve unsurlari konusunda bu anlamda Türkiye’de yeterli çalismalarin yapildigi söylenemez. Bu kavrami olusturan sosyolojik yaklasima göre, federalizmin dogasi, sadece hukuksal ve anayasal terminolojinin gölgeleri içinde aranamaz. Bu dogayi kavrayabilmek için kültürel, politik, sosyal ve ekonomik gibi federalizmin dis formlarina da bakmak gerekir. Federal toplum, bölgesel çesitlilikleri bünyesinde barindirir ve federal sistemin olusumu için federal toplumun varligi gereklidir. Baska bir ifadeyle federal bir sistemin özü, sadece kurumsal ya da anayasal yapi içerisinde degil, toplumun kendisinde bulunmaktadir. Bu teoriye göre, din, cografya ve ekonomi gibi faktörlerin, bölgelerdeki etno-dilsel farkliliklari pekistirdigi, fakat toplumda temel olan unsurun etno-dilsel desenlerin varliginin bulunmasidir. Bir toplumun belirli bölgelerinde yasayan topluluklar arasinda, dil, din, etnik köken ve tarihsel gelenekleri bakimindan açikça ayirt edilebilen farkliliklar bulunuyorsa, o toplumun federal oldugu söylenebilir. Federal toplum teorisinin bu parlak yaklasimini kabul edersek, bu çesitlilikler ve farkliliklarin federal bir ulusun olusumu için temel sütunlari olusturduklarini kabul etmek gerekir. Federal toplum ve Federal ulus kavramlarinin, sosyolojik yaklasim teorisyenleri tarafindan türetilmis oldugunu da belirtelim.
Konumuz açisindan bu yaklasimin önemi, federal bir sistem için bir toplumsal yapiyi olusturan unsurlarin belirleyici rollerinin olabilecegidir. Bir ülkede farkli bölgelerde farkli dilsel ve etnik unsurlar bulunuyorsa, bunlarin herhangi birinin tek basina devlet iktidarini ve egemenlik hakkini elinde bulundurmasi, çatismanin nedenidir. Bu, durumun en kötü görünümlerinden biridir. Fakat, durumun iyi seçeneginden yararlanma imkâni da her zaman mevcuttur. Federal toplumlarda çatisma yerine baris, ayrisma yerine bütünlesme, farkliliklari dislama yerine koruma, her zaman daha kolay bir yoldur: Bu dogrultuda siyasi düzeyde federalizmin benimsenmesi, topluluklar arasinda hukuken esit ve etkin bir isbirliginin gerçeklesmesine, çeliski ve uyusmazliklarin barisçil çözümüne giden yoldur.
Bu yaklasim çerçevesinde Türkiye gerçegine bakildiginda durum nasil görünmektedir; ona bakalim.
6- Federal bir toplum olarak Türkiye
Türkiye, hem kültürel çesitlilik motifleri bakimindan hem de siyasi egemenligi altinda bulundurdugu farkli etnik ve ulusal topluluklar bakimindan, Ispanya’dan daha az renkli bir ülke degildir. Yer aldigi cografyanin özellikleri, tarih boyunca insanlarin, imparatorluklarin ve güçlü devletlerin ilgisini çekmistir. Asya, Afrika ve Avrupa kitalari için önemli bir geçis ve ulasim köprüsü görmesiyle sahip oldugu kara ve deniz olanaklari sayesinde ticaret ve ekonomik alanindaki avantaj da bu ilgiye eklenmistir. Greekler, Persler, Romalilar, Araplar ve Mogollar’dan baska siyasi, ekonomik ve stratejik çikarlarin kesistigi bu cografya, güçlü devletler için her zaman bitmez tükenmez kanli savaslarin ve istilalarin, rekabet ve bogusmalarin sürdügü bir alan olmustur. Bunlardan sonra Asya’daki göçlerle de dolan bu cografya poli-etnik özelliklerle çesitlenip zenginleserek, sonra uzun yüzyillar Osmanli egemenligi altinda kalmistir.
20. yüz yilin baslarinda, Osmanli imparatorlugu çöktükten sonra, Türkiye Cografyasinda iki temel etnik unsur, Kurdistan Bölgesinde Kürtler ve diger bölgelerde Türkler, egemenlik rekabetine girismis; bu yönde zaman zaman birlikte hareket ederek, zaman zaman birbirleriyle çatisip savasarak üstünlük elde etmeye çalismislardir. Neticede Kürtler bu savasi kaybederek, Osmanli devletinden sonra Türkler tarafindan kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenligi altinda kalmislardir.
Yeni kurulan TC devleti, egemenlik kurdugu sahada, üniter devlet yapilanmasina uygun subjektif milliyetçilik ideolojisi ile bütün kültürel çesitliligi bir kalemde çizmis, bütün farkli etnik ve ulusal topluluklarin varligini yok sayarak Türk Ulusu üzerinden tek millet, tek egemenlik yaklasiminda israrci olmayi sürdürmüstür. Bu subjektif yaklasim sonucunda kültürel motiflerin çesitliligi ve etnik topluluklarin varligi zamanla siliklesip zayiflatilmistir. Öyle de olsa, bu yönde sürdürülen çok yönlü politikalarin uygulama zemininde beklenilen sonuçlari vermedigi de görülmektedir. Özellikle Kürt gerçekligi, her türlü siyasi ve hukuki baskiya ragmen, etnik-ulusal ve bölgesel niteliklerini korumayi basarmistir. Rumlar, Ermeniler, Süryaniler, Arab, Laz, Abaza, Tacik, Tatar gibi daha bir çok etnik ve kültürel grubun varligina ve kültürel izlerine rastlamak hala mümkündür.
TC Anayasasi, maddi bir gerçeklik olan bu durumu, subjektif form ve normlar içinde hala yok saymaktadir. Anayasanin 66. maddesinin ilk fikrasinda ” Türk devletine vatandaslik bagi ile bagli olan herkes, Türktür.” denmektedir. Baska bir deyisle, yukarda verilen bütün farkli orijinlerdeki etnik unsurlar ve topluluklar, kanunla Türk, yapilmistir. Hiç bir sosyolojik, felsefi ve hukuki anlami olmayan bu madde Kürtler, Türkler, Rum, Ermeni ve Süryaniler için hem etnik kimlik hem de insan haklari planinda gerginlik, huzursuzluk ve çatisma kaynagi olmustur. Fakat bu subjektif hukuksal kistaslar Türkiye’nin bir federal toplum oldugu gerçegini ortadan kaldirmaz. Tarihsel nedenlerle iç içe geçmis çesitli kültürler ve yan yana durmus farkli etnik topluluklar özgün niteliklerini belirli yerlerde ve düzeylerde, belirli bölgelerde ve yogunluklarda hala çok belirgin biçimlerde korumaktadirlar.
Türkiye’de cumhuriyetin kurulusundan sonra üniter devlet ideolojisinin baskisindan dolayi federalizm üzerinde yapilmis bilimsel ve akademik çalismalarin sayisi çok azdir. Bu yönde ilgi, bir kaç çalismayla sinirli kalmistir. Ancak 2000 li yillarda federalizme iliskin çalismalarin dikkati çekecek oranda arttigi görülmektedir. Bunun Türkiye’de 2000’li yillarin baslarindan bu yana kismen degisen üniter devlet yaklasimiyla ve siyasi gelismelerle bir ilgisi oldugu söylenebilir. TBMM Arastirma Merkezi’nin bile bu yöndeki bazi çalismalari tesvik edip desteklemesi, bu saptamamizi kismen dogrulamaktadir. Öte yandan buna, sessiz çogunlugun, subjektif milliyetçilik kaliplarindan ve dogmalarindan oldukça rahatsiz oldugunu ayrica eklemek gerekir.
Bunlardan çikan sonuç, Türkiye toplumunda, kültürel çesitlilik motiflerinin, etnik ve ulusal farkliliklarin ördügü sosyolojik-federal bir zemin bulundugundan, federalizmin daha fazla taninmasi, benimsenmesi ve gelismesi yönünde giderek imkânlarin daha da artacagini göstermektedir.
7- Kürd ve Kürdistan Gerçekligi
Kürd ve Kurdistan gerçekligiyle federalizmin Türkiye’deki yazgisi arasinda bir paralellik bulundugunu söyleyebiliriz.
Cumhuriyetten sonra Kürt ve Kürdistan sorunu bir tabuya dönüstürüldü. Kürtçe yasaklandi. Kürtler diye bir milletin olmadigi iddia edildi. Bu iddiaya göre, Kürtler de Türk idi. Buna yönelik itirazlar ve baskaldirilar siddetle bastirildi. Kürt aydinlari, yurtseverler ve ileri gelenleri hapsedildi veya yerlerinden kopartilarak Türkiye’nin bati bölgelerine sürüldüler. Uzun yillar, neredeyse yetmis yildan fazla bir zaman, bu konularda resmi düzeyde veya toplumda açikça bu sorunun adi konulmadi. Türkiye egemenligi altindaki Kürdistan bölgesinde yasayan Kürtlerin, kültürel ve etnik nitelikleriyle bu cografyanin otantik bir motifi oldugu gerçegi, resmi düzeyde ve Türk siyaset makamlarinda hala yarim bir agizla telaffuz edilmektedir.
Gerçek su ki, sosyo-kültürel ve politik bakimlardan Kürtlerin bugünkü durumu; Türkiye’nin her bölgesine yayilmis olmalari nedeniyle hem bir Kürt sorununu içermekte hem de farkli bir etnik ve ulusal topluluk olarak bölgesel planda muhafaza ettikleri cografya, yani toprak unsurundan dolayi Kürdistan sorunu gibi ikili bir karakter tasimaktadir. Kültürel ve etnik özellikleriyle Kürtler toplumun diger farkli topluluklariyla olusturduklari yapi deseninde farkli bir motifi yansitmaktadirlar. Bugün yapida iç içe geçen bu çesitlilik desenlerini birbirinden söküp ayirmak mümkün degildir; ancak bu çesitliligi korumak ve yasatmak mümkündür.
Öte yandan Kürtlerin ülke olarak kabul ettikleri kendi cografyalarinda farkli bir ulus olarak kendi siyasi haklarini ortaya koyma istek ve iradesi sürekli zinde oldugundan, bir Kurdistan sorunu, söz konusudur. Kürtler, Türkiye Cumhuriyetinin kurulusundan bu yana bu amaçla zaman zaman araliklarla, zaman zaman kesintisiz bir mücadele içinde olmuslardir. Bu zeminde yasanan aci ve kayiplarin muhasebesini yapmak güçtür. Türkiye ve Kürdistan’da gerilim ve çatisma atmosferi hala çok kizgin ve siddet yüklüdür. Durum böyle de olsa, devam eden bu mücadele karsisinda direnen üniter devletin siyasal paradigmasi, hala her türlü araç ve engelle statükoyu muhafaza etmekte israrci olmayi sürdürmektedir. Türkiye’de Federalizme karsi olan siyasi tutumun altinda yatan neden de, Kurdistan sorununun çözümünde federalizmin barisçil ve tek mesru anahtar oldugu gerçegini kitlelerden gizlemektir. Bu gerçegin gizlenmesinin altinda, üniter devletin sonunun gelecegi korkusu yatmaktadir.
Resmi düzeyde ve geleneksel devlet paradigmasinda tutum böyle iken, Türkiye toplumunda, demokrat, sol ve özellikle sosyalist çevre, grup ve partilerin Kürdistan sorununa yaklasimlari çerçevesinde, neden federalist fikir ve iliskilerden kaçindiklarini ayrica göz önünde bulundurmak gerekir. Bunlar, Atatürk milliyetçiligi adi altinda olusturulan subjektif milliyetçiligin, devletin Anayasasi’nda yansitilan ve sistemin diger toplumsal kurumlarinda, Türkiye’de dogustan ölüme kadar çesitli yol ve araçlarla sürekli empoze edilen ideolojisinin sekillendirdigi tek yanli fikirlerle beslenmislerdir. Türkiye kültürel çesitlilik desenleriyle toplumsal yapida çogullugun bütün renklerini yansittigi halde, toplumsal kesimlerin, felsefe çevrelerinin, siyasi grup ve partilerin, federalizm ve Kurdistan söz konusu oldugunda, neden aymaz bir tutum içinde olduklari böylece anlasilmis olmaktadir.
8- Kürdistan’da Federalist Yaklasimlar
Kurdistan’da federalist fikirler Kemal Burkay tarafindan siyaset alanina tasinmistir. Türkiye ve Kurdistan sosyolojisinin ruhuna uygun olan siyasal modelin federal bir yapi oldugunu, inceledigimiz kadariyla Kurdistan’da ilk dile getiren o’dur. Federalizm barisçil felsefi bir tutumdur, bir dünya görüsüdür. Bu baglamda Kürt ve Kurdistan sorununun barisçil ve demokratik araçlarla çözülebilecegini savunmustur. Ona göre, Kürtlerin, Türklerin ve Türkiye’de yasayan halklarin birbirleriyle sorunlari yoktur; sorun üreten olgunun, üniter devlet yapisindan kaynaklanan tekçi ulus anlayisindan hareket eden siyasi kurumlardir. Bu anlayis barisçil bir tabiata sahip degildir. O yüzden toplumda gerilim ve çatisma havasi egemendir. Bu durum giderek kronik bir kutuplasmaya, toplumlari birbirinden uzaklastirmaya neden olmaktadir. Halbu ki, halklarin esit, adil ve özgür bir biçimde bir arada veya yan yana yasamalari mümkündür. Kürtler de bir millettir ve üzerinde yasadiklari bir topraklari, bir ülkeleri var. Her millet gibi onlarin da kendini yönetme ve egemen olma haklari vardir. Türkiye’de Kürtler ve Türkler, gerekli kosullar saglanirsa, birlikte yasayabilirler. Bu da ancak federal bir yapida mümkün olabilir…
Kemal Burkay, TC devletinin üniteryan dogasina karsi felsefenin bu “barisçil silahlari” ile yasami boyunca mücadele etmis bir entelektüel, sair ve siyaset adamidir.
Çalismamizin buraya kadar olan temel ilgi konusu, Türkiye Kurdistani idi. Kurdistan’in diger bölgelerinde Kürt ulusal mücadelesinde federalizm konusunda gelismeler ne/nasil olmustur?
Bilindigi gibi ikinci dünya savasindan hemen sonra uluslararasi ve bölgesel güçler arasinda varilan anlasmalar geregi, Kürdistan dört egemen bölge devleti arasinda bölüsüldü. Büyük parçasi, Türkiye devletinin; diger parçalar Irak, Iran ve Suriye egemenligine birakildi. Konumuzla ilgili olarak Irak Kürdistan bölgesinden baslayalim. Kürtler genelde bu bölgeden, Güney Kurdistan diye bahsederler.
9-Güney Kurdistan
Önce Osmanli devletine karsi baslayan ve 1. Dünya savasindan sonra Irak devletine karsi yürütülen Kürt ulusal mücadelesi neredeyse bir yüz yil kesintisiz devam etmistir. Bu bölgedeki Kürtlerin bastan beri temel talepleri otonomi olmustu. 1970 yilinda Mustafa Barzani ve Irak lideri Saddam Hüseyin tarafindan yapilan bir anlasma, Kürtlere siyasi özerklik hakki tanimaktaydi. Ancak bu anlasma uzun sürmedi ve Kürtlerle hükümet tekrar karsi karsiya geldiler. Saddam Hüseyin liderligindeki Irak Hükümeti Kürtlerin imhasi üzerinden bir siyaset ve savas sürdürmeye basladi. Zamanla bu politikalar öyle bir düzeye tirmandirildi ki, aralarinda Halepçe katliami olarak tarihe geçen ve Kurdistan bölgesinin önemli bir bölümünü kapsayan El-Enfal (yeniden fethetme) adi altindaki askeri operasyonlarda, Subat 1988 yilinda kullanilan kimyasal silahlarla, 200 binden fazla Kürt öldürüldü. Saddam hükümetinin yürüttügü bu tarz saldirgan politikalar uluslararasi kamuoyu vicdanini rahatsiz ederken, özellikle petrol politikalari konularinda ayrica uluslararasi güçleri rahatsiz ediyordu. Durumun içine baska ekonomik ve siyasi nedenler de karisinca, nihayet 1991 yilinda ABD, Birlesik Krallik ve Fransa’nin yani sira bazi Arap ülkeleri koalisyonuyla Irak’a karsi savas baslatti. Haliyle bu savas Kürtleri de bir müttefik güç olarak içine çekmis oluyordu. Bu savas sonunda Irak uzun yillar ekonomik, ticari ve siyasi bir ambargo ile kusatildi. Irak hükümetinin direnisi uzun sürdüyse de ABD öncülügündeki müttefik güçler 20 Mart 2003´te yeniden savas açti ve Saddam Hüseyin devrilerek yönetimine son verildi. Kürtler için yeni ve tarihi bir dönem basladi.
Otonomi üzerinden sekillenmis olan Irak Kurdistan bölgesindeki Kürt partileri, özellikle Kurdistan Demokrat Partisi (Partîya Demokratî Kurdistan) ile Kurdistan Yurtseverler Birligi ( Yekîtîya Nistimanî ya Gel), olusan bu de fakto-fiili durumda, yönlerini federasyona çevirdiler. Adi geçen partilerin bu yönde izledikleri politikalara, uluslararasi siyasi sartlarin uygunlugu da eklenince, Kurdistan Bölgesi, 15 Ekim 2005 tarihinde referandumla kabul edilen Irak Anayasasi ile de jure- geçerli hukuksal bir statüye kavustu.
Bu statü Anayasa’da her ne kadar federal bir Irak sistemi içinde belirtilmisse de, Irak federal Anayasasi’nda kurucu iktidar taraflari “devletler” olarak ifade edilmiyor. Baska bir deyisle Kurdistan, bir federe devlet olarak belirtilmemistir; bir bölge, denmektedir. Uzun sayilacak bir giristen ve tarihi olaylari hatirlattiktan sonra Irak Anayasasi’nin 4. Maddesi, birinci fikrasi, “Arapça ve Kürtçe Irak’in resmi iki dilidir.” seklinde belirtilmistir. Yine 4. maddenin üçüncü fikrasi, “Kurdistan bölgesindeki federal birimler ve kurumlar iki dili kullanacaktir.” seklinde yazilmistir.
Bu durumu burada tartismamizin nedeni, Anayasa’da bu biçimsel normlarin sorun yaratabilecegine isaret etmektir. Yoksa kurulusundan beri Kürtler ayri bir devlet oldugunu söylemekte ve ayrica Kurdistan Bölgesi Anayasasi baslangiç bölümü federalizmin ilkesel çerçevesini açikça çizmektedir. Konumuzla ilgili tarafi da budur; uzun bir geçmisi olmamasina ragmen federalizmin felsefi ve siyasi kültürünün Güney Kurdistan topraginda hizla somut bir gerçeklige dönüsmüs olmasi, federalistlerin felsefi ve düsünsel bir zaferi olarak degerlendirilmelidir.
Burada ayrica önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekmektedir. Önceki bölümlerde bölgesel devletin, devlet olmadigini belirtmistik. Italaya ve Ispanya’daki örnekler ele alindiginda konuyla ilgili olarak ileri sürdügümüz bu düsüncelerin dogrulugundan süphe etmememiz gerekir. Söz konusu ülkelerdeki bölgesel ve özerk topluluklarin, devlet olma unsurlarina sahip olmadiklarini; bir devletin devlet olarak görülebilmesi için ülke, millet ve egemenlik unsurlarini birlikte içermesi gerektigini ileri sürmüstük. Bu anlamda, devletin geçerli tanimini kabul edersek, sartlara göre sekillenen Bölgesel statüleri, bir devlet formunda kabul etmek mümkün olmamaktadir. Tutumumuz böyleyse, o halde, Irak’ta kurucu iktidar tarafindan “Kurdistan Bölgesi” biçiminde tanimlanan bugünkü Kurdistan Bölgesel Yönetimi için ne diyecegiz?
Bölgesel mi? Federe mi? Yoksa bir ara hükümet kategorisine girer mi? Bir bölgeyi yönetmek, devlet olmak için yeterli bir kosul mudur?
9-1) Kurdistan’in Statüsü
Kuskusuz bu sorulara daha bir çok soru pesi sira eklenebilir. Ne var ki, böyle bir sey, çalismamizin sinir ve boyutlarini asacagi için, biz soruna yapiyi sekillendiren kimi özelliklere bakarak yaklasip geçmeyi tercih ediyoruz.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi, yukarda sordugumuz sorularin tümünün disinda ele alinmalidir. Yani hiç biri degildir. Ama bir devlettir!
Bir iç hukuku, ordusu, agir silahlari; kendine özgü maliyesi, finans kurumlari var; uluslararasi diplomatik, siyasi, askeri, ekonomik ve ticari iliskiler baglaminda stratejik anlasmalar yapma kapasitesiyle, de fakto bir devlettir: kendi ülkesi üzerinde millet gerçekligine ve iradesine dayanan fiili bir egemenliktir. Kisacasi Güney Kürdistan Bölgesel Hükümeti diye ifade edilen yapi, bir devletin olusmasi veya olmasi için gerekli unsurlarin tümüne sahiptir:ülke, millet ve egemenlik gibi…
Kuskusuz, Güney Kurdistan’in bu asamaya gelmesinde federalizmin barisçil ve adil ilkelerinin yol gösterici etkileri büyük olmustur. Kurdistan Anayasasi’nin giris bölümü federalizmin ilham verdigi fikir ve ilkelerle donatilmistir.
10-Federalizm Baglaminda Iran ve Suriye Kurdistanlari
a) Iran Kurdistani
Iran’daki ulusal mücadele geleneginin kaynaklarinda da, Irak Kurdistani’nda oldugu gibi otonominin öncelikle bir üst talep olarak cemiyet ve parti programlarinda yer aldigi görülmektedir. Uzun yillar bu gelenekten kopma olmamistir. Kurdistan Demokrat Partisi-Iran (PDK-I) programinda otonomi temel bir talep olarak öne çikartilmaktaydi. Ancak uzun yillar sonra adi geçen partinin federalizmin ilkelerini benimsemeye basladigi ve programina federasyonu aldigi görülmektedir.
PDK-I, programi ve yapisi itibariyle barisçil bir partidir. Buna ragmen Iran tarafindan en çok baskiya maruz kalan partilerden biridir. Iran ajanlarinin, bu parti üst düzey yöneticilerine karsi düzenledigi süikastler ve isledigi cinayetler hafizalara kazinmistir. PDK Iran’da Kürt ve Kurdistan sorununun federasyonla çözülebilecegine öncelik veren ve bu dogrultuda demokratik ve barisçil mücadele araçlarina basvuran bir parti olmasina karsin, Iran teokratik cumhuriyetinin siddetli baskilarina ugramaktadir. 20 yildan fazla bir süre silahli mücadeleye ara veren PDK, son yillarda tekrar silahli mücadeleye basvurmustur.
Birlikte yan yana yasamak istek ve iradesi ortaya konuldugu halde, partner olmasi düsünülen güçlü taraf bunu israrla reddediyorsa, ona itaat etme mecburiyeti ortadan kalkar ve direnme hakki dogar. Bu durum barisçil bir felsefi düsünce olan federalizmle çelismez. Sartlar tutumu bu sekilde zorladiginda, tiranlik yapana karsi koymak, direnmek ve ayrilmak federalizmde temel bir hak olarak tasvir edilmistir.
b) Suriye Kurdistani
Suriye Kurdistani’nda da federalizm kültürü Kürtler arasinda pek eskiye gitmez. Burada federalizmin siyasal kültüre yansimasi, Güney Kurdistan Bölgesindeki gelismelerle yakindan iliskilidir. 2000 li yillarin basinda Güney Kürdistan Bölgesi üzerinden dogan yeni statü, federalizmin birim modeli olan federe devlet olarak kabul edildiginden, bu model, Suriye Kurdistani bölgesinde yasayan Kürtler için de bir ilham kaynagi olmustur. O zamana kadar, Suriye bölgesindeki siyasi kültürün, Iran ve Irak bölgelerindeki PDK’lerin otonomi merkezli geleneksel agirliklarina göre sekillendigi görülmektedir. Bahsedilen etkenlerle 2000’lerde bu yöndeki siyasi egilim yogunlukla federalizme dogru bir kayma göstermis ve federalizmin fikri filizleri bu bölgede de boy atmaya baslamistir.
SONUÇ
Federalizm kavrami çerçevesinde yürüttügümüz tartisma, ister istemez, sosyal yasamin zorunlu bir örgüsü olan devlet olgusuna, devletin dogasina ve biçimlerine de odaklandi. Bu kaçinilmaz bir yönsemeydi. Çünkü federalizm sosyal yasamin örgüsünün bir tür felsefesidir. Bireyden topluma, toplumdan devlete, bütün bunlarin içinden çiktigi dogal çevreye kadar olan karsilikli iliskileri açiklamaya çalisan bir dünya görüsüdür. Bu görüs, soyut ilkeler üzerinde degil, somut olgulardan hareketle toplumsal ve siyasal iliskileri açiklayarak bir tutum almayi, bir tavir gelistirmeyi amaçlar.
Insan dogaya eklenmis özerk bir varliktir. Bu sinifa giren bir varligin toplumsal bir bagi var; çünkü insan ancak toplum içinde insan olabilir. Diger yandan, bu varlik, çesitli özellikleriyle toplumun diger insanlarindan farklidir. Çesitli özellikler ve farkli nitelikler uyumsuzluk degil, toplumsal dokunun uyumlu desenlerini olustururlar. Bunlar birlikte bir arada bir yüzeyin üzerinde çok zengin içeriklerle çok renkli bir tablo meydana getirebilirler.
Çesitli kültürler, dinler, diller; farkli etnik ve ulusal topluluklar da makro düzeyde böyle bir zindelik ve zenginliktir. Bunlar, irk, cins ve renk gibi dogal özelliklerini ve toplumsal özerklik potansiyellerini koruyarak baris halinde, esit ve adil bir bütün olusturabilirler. Federalizm düsüncesi ve Federal toplum, budur. Bu toplum biçimi karsilikli dayanisma ve barisçil iliskilerle kendisi için bir hukukî ve siyasi olusumu, yani federal devleti daha kolay yollarla insa edebilir. Bu mümkündür. Dünya ülkelerinin yarisindan fazlasi, bu deneyimin somut örnekleridir. Küresellesen iliskiler çaginda toplumlarda federal bir hukuka ve siyasal düzene kavusmak istegi artmakta ve bu yöndeki irade giderek güçlenmektedir.
Türkiye’de cumhuriyetin kurulusundan sonra, birkaçi disinda, federalizmi konu alan ciddi bir çalisma yapilmamistir. Bunda, üniter devlet yapisinin etkili olduguna kusku yoktur. Bilindigi gibi üniter devletlerde federasyon yasaktir. Federalizmi konu ettiginiz zaman, devletin egemenligini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlügünü tartismaya açmis olacaksiniz. Bu TC Anayasasi tarafindan yasaklanmis bir davranistir (m:3, m:4). Ancak 2000’li yillardan bu yana Türkiye’deki akademik çevrelerde, üniversitelerde ve kimi arastirma kurumlarinda federalizme gözle görülür bir ilginin arttigini ve bu yönde ciddi çalismalarin yapildigini söyleyebiliriz. Yapilan çalismalar, genel olarak federalizmi baska ülkelerin sosyal-politik deneyimleriyle felsefi ve düsünsel boyutlariyla sinirli tutmuslardir. Bunlarin, Türkiye’ye özgü bir federalizm ya da federasyon projesi üretmekten ziyade, akademik planda bir fikri alt yapi olusturmak amaciyla yapilan çalismalar oldugu görülmektedir. Ayrica bu çalismalarda Türkiyede’ki çesitli kültürel desenler, farkli dilsel ve etnik topluluklar, Kürt ve Kürdistan sorunu ile bir iliski kurulmadigini da belirtmek gerekir.
Daha önce belirttigimiz gibi Türkiye’de federalist bir felsefi çevre, düsünsel yapi ve siyasal parti yoktur. En uç görüslerin bile benimsenme imkâni buldugu Türkiye toplumunda, federalist bir kültürel ve siyasal egilimin boy vermemis olmasi ilginçtir. Üniter devletin ürettigi subjektif ideoloji ile beslenen bir iklimde, barisçil politik bir kültürün boy vermesi, elbet, oldukça zordur. Fakat bu durumun sadece faktörel bir yanidir; durumun öbür yani, Kurdistan meselesidir. Üniter devlet ikisine karsi her zaman bir husumeti, bir endiseyi, bir korkuyu topluma empoze etme yoluna gitmistir. Ikisi de devlet, ülke, millet ve egemenligin bütünlügü için uyandirilmasi ölümcül sonuçlara yol açan tehlikeli bir ates gibi algilanmistir. Bu nedenle Kurdistan’dan söz etmek açikça yasaklanmisken, federalizme karsi örtük bir yasaklama her zaman söz konusu olmustur.
Kurdistan’daki ulusal politik kesimlerde de federalizm yaygin bir ilgi konusu olmamistir. Türkiye’de faaliyet gösteren Kürt geleneksel grup, örgüt, partiler ve izleyicileri genel olarak kültürel haklar, kimlik sorunu, özerklik ve otonomi gibi hedefler etrafinda taleplerini dile getirmislerdir. Bagimsiz birlesik Kurdistan hedefiyle hareket edenlerse, marjinal düzeyde kalmislardir. Bunlarin disinda illegal sartlar altinda 1974 yilinda kurulan Türkiye Kurdistani Sosyalist Partisi (TKSP) federalizmin ilkesel çerçevesinden hareket ederek programina federasyonu koymustur. Bundan baska 2002 yilinda yasal zeminde kurulan Hak ve Özgürlükler partisi de federasyon hedefiyle varligini beyan etmistir. Bu parti, programinda, ancak federalizm ilkeleri isiginda Kürt ve Kurdistan sorununun çözülebilecegini belirtmistir.
Son söz için toparlarsak; 1970’lerden bu yana, federalist egilimlerin gelismesinde ve federalizmin bir sosyal ve siyasal kültür olarak Kurdistan’in dört parçasinda yayilmasinda Kemal Burkay’in etki ve çabasi kayda deger olmustur. Kürt ve Kurdistan sorununun çözümü için savundugu hukuksal ve siyasal model ile bu modelin siyasal formu olan federasyona iliskin federalist fikirleri, küresellesen insan iliskileri çaginda gözü kulagi açilan Kürt toplumunda bugün daha kolay taraftar buluyor.
Güney Kurdistan’da olusan ‘federe devlet’, federalizmin Kürtler arasinda benimsenmesinde ve diger parçalarda yasayan Kürtlerin yönlerini federasyona, federalizmin öngördügü modele çevirmelerinde ayrica tetikleyici bir rol oynamistir.
Kurdistan cografi bir bütünlük olmasina karsin egemen devletlerin uyguladiklari politikalarin etkisiyle Kurdistan bölgeleri kültürel, ekonomik ve demografik bakimdan birbirlerinden farkli özellikler ortaya koymaktadir. Bu bölgelerde gelismeler, Kürtlerin lehine oldugu takdirde, siyasal statülerin ortaya çikmasi kaçinilmazdir. Kurdistan merkezli bu siyasi statülerin, bölgesel özerkliklerini koruyarak birlesmeleri önünde asilmayacak bir engel görünmemektedir.
Bu çerçeveden bakildiginda, Güney Kurdistan’daki son gelismeler ve devam eden süreç, Kürtler açisindan gelecege iliskin bir isigin parildamakta oldugunu müjdeler gibi görünüyor: Dört Bölgede federal kültür gelistikçe Kürtler için, uzun vadede özgün-birlesik federal bir Kurdistan’a ulasmak, bir ütopya olmaktan çikabilir
Ahmed Kaymak
Sosyal Bilimler Arastirma Dernegi Baskani
HAK-PAR PM Üyesi
—————————————————
1- Alper Arisoy, Avrupa’da Federalizmin Gelecegi ve Avrupa Bütünlesmesinde Federalist Akimlar
2- Oktay Uygun, Yeni Dünya Düzeninde Insan Haklari
3- Mete Yildiz, Ispanya Yönetim Sistemindeki Tekçilik ve Federalizm Tartismalarinin Degerlendirilmesi
4- Demet Çelik Ulusoy, Federal Toplumu Anlamak: Federal Sistemlere Sosyolojik Yaklasim, erisim:http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/2029/21108.pdf
5- Oktay Uygun, Iki Toplumlu Siyasal Sistemler
6- Prof.Dr. Tahsin Bekil, Federal Devlet Üzerine Bazi Düsünceler, Çev: Özer Ozankaya, 21-25 Eylül 1964 tarihleri arasinda Cenevrede Toplanan 6. Dünya Kongresine teblig edilen düsünceler
7- Dr. Demet Çelik Ulusoy,Federal Sistemlerde Geriye Bakis: Modern Öncesi Yaklasimlar, AÜ SBF Dergisi,c.69,no.4,2014s.739-776
8- Franz Opphenheimer, Devlet, (Çev: Çev: Alâeddin Senel-Yavuz Sabuncu, 2005)
9- Arend Lijphart,Çagdas demokrasiler, (Çev. Ergun Özbudun-E. Onulduran)
10- Kemal Gözler, Hukukun Genel Teorisine Giris
11- Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku
12- Atilla Nalbant, Bölgesel Devlet: Yeni Bir Devlet Biçimi mi? Amme Idaresi Dergisi, c.29,Sayi 2, Haziran 1996
13- Diyarbakir Söz Gazetesi, 3 Eylül 2016
14- Ispanya Anayasasi, erisim: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/2029/21108.pdf
15- Diyalog Dergisi, Aylik Siyasi ve Stratejik Arastirmalar Dergisi, S.2, 15 Subat 210
16- Kurdistan Bölgesel Anayasasi Taslagi, erisim: http://bianet.org/bianet/siyaset/13916-irak-kurdistan-bolgesi-anayasasi-taslagi
17- TC Anayasasi (1982)
18- Iraqi Constitution 2005, (Irak Anayasasi, erisim: http://www.iraqinationality.gov.iq/attach/iraqi_constitution.pdf
19- Doç.Dr. Ilhan Lütem, Cihansümul Bir Federalizmin Sartlari ve Güçlükleri, erisim: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/275/2578.pdf
20- PSK Programi, Birinci Basi: Temmuz 1993, 2.Basi: Agustos 1993
21- Hak ve Özgürlükler Partisi Programi, 2002
Ahmet Kaymak