Fitrat meselesi
Artik bir klasik haline gelen bir tartisma bu. Çok da seviliyor. O yüzden de yillardir bir türlü bitmiyor…
‘Kadinla erkek esit midir; farkli mi?’ seklinde formüle ediliyor ve bu haliyle lise münazaralari düzeyinde bir tartisma için çok uygun.
Tartisma bu kez de Cumhurbaskani Tayyip Erdogan’in, KADEM’de yaptigi konusmada ‘Kadin ile erkegi esit konuma getiremezsiniz. Çünkü fitratlari farklidir’ cümlesi üzerinden alevlendi. ‘Esitlikçi’ kadinlar yine hop oturup hop kalktilar. 57 kadin örgütü Erdogan’a ‘Fitrat degil Anayasa’ baslikli ortak bir metinle karsilik verdi.
Oysa Erdogan hem KADEM konusmasinda hem de baska birçok konusmasinda esitligin ‘yasalar karsisinda esitlik’ olarak anlasilmasi gerektigini, kadin ve erkegin dogalari geregi farkli oldugunu defalarca söylemis bir lider. Zaten on iki yillik iktidarinda izledigi politikalar da bu dogrultuda. Aslinda bana göre biraz fazla pozitif ayrimci ya neyse, bu baska bir konu…
Tartismayi fazla önemsedigimden degil ama su bir türlü bitmeyen ‘esitlik-farklilik’ münazarasi üzerine birkaç sey söylemek için iyi bir firsat.
Öncelikle altini çizelim ki, nerede, ne zaman esitlikten söz ediliyorsa, kastedilen zaten yasalar önünde esitliktir ve bu elbette bir soyutlamadir. Bütün insanlar esittir dedigimizde bütün insanlarin birbirinin aynisi oldugunu söylemiyoruz; her insanin fitratinin birbirinden farkli oldugunu elbette biliyoruz; ama yasalar önünde esit haklara sahip olmalarindan söz ediyoruz. Bir baska deyisle fitrat farkliligi sadece kadinla erkek arasinda yok; bütün insanlar arasinda var.
Peki o zaman muhafazakârlar neden kadinlar söz konusu oldugunda ille de fitrat farkliligi vurgusuna ihtiyaç duyuyor?
Bana kalirsa bunun sebebi, muhafazakâr kadin hareketinin, kendisini Bati çikisli feminist hareketten ayirma kaygisi…
80’li yillarin ikinci yarisindan itibaren ortaya çikan ve özellikle 2000’li yillarda kamusal hayatin her alanina hizli bir giris yapan muhafazakâr kadinlar KADEM çevresinde örgütlenirken, kendilerini bati kaynakli (disarlikli) kadin hareketinden ayirmaya, özgün olmaya, kendi kavramlarini ve söylemlerini olusturmaya (ve tabii bu arada kendilerini muhafazakâr toplum kesimlerinde var olan feminizm alerjisinden korumaya) çalisiyorlar ki, sürekli tekrarlanan farklilik vurgusu bu çabanin bir sonucu…
Ama bu arada, unutulan bir sey var: Feminizm esitlik vurgusundan farklilik vurgusuna geçeli çok oldu!
60’li ve 70’li yillarda feminizmin esas slogani esitlikti. Cins ayrimcisi yasalarin her biri için ciddi mücadeleler verildi ve neredeyse hepsi ayiklandi. Modern toplumlarda kadin erkek esitliginin yasal planda esas itibariyla saglanmasini izleyen yillar feminizm için de bir dönüm noktasi oldu. Esitlik vurgusunun yerini farklilik vurgusu aldi. Ayni yillarin, postmodernizmin etkisiyle ‘kimlik’ tartismalarinin her alanda yogunlastigi; farkli kimliklerin yasalar önünde esitlik talebinin yerine ‘farklilik’ vurgusunu yapmaya basladigi yillar olmasi rastlanti degildi. 80’lerin ikinci yarisindan itibaren feminist kadinlar var güçleriyle ‘fitrat farkliliklarini’ kesfetmeye; kesfedemezlerse ‘icat’ etmeye ama ne yapip edip erkekten farkli bir kadin kimligi insa etmeye giristiler. Kadin daha barisçidir… Kadin daha duyguludur… Kadin daha uzlasmacidir… Kadin daha çevrecidir ve benzeri.
Hatta bu arada, kadinin ne oldugunu ‘kesfe’ çikan feministlerden bazilari vara vara, anneannelerimizin zaten bulundugu noktaya vardilar. Geleneksel kadinin yeniden kesfiydi bu! Birdenbire anneligin yüceltilip ‘bir kadinin hayatta yapabilecegi tek anlamli is’ derecesine getirilisine tanik olduk. Hamilelik ve lohusalik dönemleri yeniden kutsandi. Cennet feminist analarin da ayaklarinin altina seriliyordu ve herkes bu isten çok memnundu. Çeyiz sandiklari, dantel örgüler tekrar çikti ortaya. Kadinligi yüceltme çizgisinin uçlarinda gezinen bazi feministler, isi, kanatli petler yerine anneanneleri gibi elde yikanan bezler kullanma, hastanede dogum yapmak yerine evlerinde ebe yardimiyla dogurma noktasina kadar vardirdilar.
Gerçi sonra sonra bu asiriliklar da törpülendi ama bu arada Bati’da feminist hareketin atesi de epeyce sönmüstü zaten.
Bugün bu tartismalari tekrar hatirlatmamin sebebi, sündürülüp duran esitlik-farklilik polemiginin anlamsizligini vurgulamak
Hem Erdogan’a farklilik vurgusu yaptigi için öfkelenen ‘çagdas’ kadinlarin, hem de farklilik vurgusuyla ‘fark yaratmaya’ çalisan muhafazakâr kadinlarin böyle verimsiz bir tartismayi sürdürmek yerine, ortak noktalarini ön plana çikarip mümkün olan alanlarda güçbirligi yapmaya çalismalari çok daha verimli olurdu.
—————————————————
Aksam-29 Kasim
Gülay Göktürk