Makale

Gerçekçi olmak…

Toplumsal yasamda politikalar iki yönlü belirlenir. Biricisi; belirlenen politikalar ideal olan yani kurguladigimiz ve olmasini istedigimiz taleplerdir. Ikincisi somut gerçeklikler üzerinden yapilan çalismalar ve islerdir.

Devrimci ve sol gelenekten gelen örgütlü yapilar, her zaman ideal politikalar ekseninde siyaset yaptilar. Reel ve somut politikalar hep göz ardi edildi. Kosullarin olusturdugu somut gerçeklikler üzerinden siyaset yapmak, bilinçli ya da bilinçsiz hep göz ardi edildi. Her zaman ideal politikalar çalismalarimiza yön verdi. Kendi yasamlarimizi bu politikalara göre belirlemeye ve yön vermeye çalistik. Degisim ve dönüsüm kosullarini sürekli arka planda tuttuk.

Degisen ve küresellesen dünyada egemen güçler sürekli yenilikler üzerinden hareket ettiler, uygulamaya soktuklari baski ve sömürü düzenlerini çagin ve kosullarin uygunluguna göre sürekli gözden geçirip, uygulayici oldular. Hiçbir zaman reel kosullari hesaba katmadan hareket etmiyorlar. Yapilan ve uygulamaya konulan bu politikalar açik ve aleni olmasina ragmen, nedense biz muhalif kesimler tarafindan eksik okundu. Egemen güçlerin politikalarinin hayat bulmamasi için umdugumuz ve programlastirdigimiz politikalarimiz, halk için talep ettigimiz adil ve özgürlükçü yasam modellerimiz hep karsiliksiz kaldi. Halktan ragbet görmedi. Politikalarimiz günün kosullarinda deyim yerindeyse sahipsiz kaldi. Peki, bizler için o kadar olumsuz süreçlerin yasanmasina ve politikalarin hayat bulmamasina ragmen neden biz muhalifler bu kadar inat ediyoruz. Bu soruya her muhalifin verecegi bir cevabi elbette vardir.

Yazinin basinda ifade ettigim reel ve ideal olan politikalarin toplumsal mücadeleye yansimalari olarak mevcut durumu tekrar gözden geçirmemizde yarar var. Demek ki her zaman ideal olan politikalar kitleler tarafindan benimsenecek diye bir kural yok. Bazen kitleler bize göre yanlis da olsa, sistemin ve egemen güçlerin yanlis politikalarina ragbet gösterebiliyorlar. Onlari dogru olarak benimseyebilirler.

Dünyadaki mevcut durum, Ortadogu’da, Türkiye’de ve en nihayetinde Kürdistan’daki durum bu degil midir? Bizler genel anlamda bu düzene dur diyecek gücü ve iradeyi göstermedikçe güç dengeleri her zaman egemenlerin lehine isleyecek. Dünyada yasam kosullari bu kadar zor ve sikintili bir süreçteyken, hala baskici ve sömürücü iktidarlarin görev basinda olmasi bizlerin eksikligi degil midir? Türkiye’de her gün zam ve vergiler halkin boynuna borç olarak bindirilip, her geçen gün biraz daha fakirlesirken sesimizin çikmamasi düzeni kabullenmek degil midir? Gözümüzün içine bakarak yalan atan ekonomi bakanlarinin ortami makyajlayarak, her seyi güllük-gülistanlik olarak göstermeleri, alim gücünün azaldigi, fakirlerin daha da fakirlestigi, is kosullarinin agirlastigi, her gün tersane ya da fabrikalarda isçilerin ölmesini, sesimizi çikartmayarak normalmis gibi karsilamamizin anlami ne? Piskince en temel hak olan anadilde egitimi bile kabul etmeyen bir basbakana verilecek bir cevabimizin olmamasi, buna en ufak bir tepki içerisine girmememizin izahi var midir? Buna benzer epey sorun ve sikintilari ifade etmek mümkün. Tüm bunlara ragmen toplumu ve sistemi degistirecegini ifade eden bizler; hangi pratiklerle ve politikalarla yapacagiz bunca çalismayi? Bizler de sürece adapte olma, kurulu düzeni kabullenme, biat etme ve en nihayetinde zincirin halkasina girme gibi bir durumla karsi karsiyayiz. Muhalif kültürümüzden gelen asi ve dik durma yetilerimizi kaybetmis gibiyiz. Bu tespit içimizden birilerine agir gelebilir. Ama gerçekçi olmakta yarar var. Bunun aksini ifade edecek ciltlerle kitap yazacak yetenekte muhalif agabeylerimiz ve ablalarimiz vardir. Bundan hiç süphem yok.

Örgütlü yapilar topluma yön veren en önemli araçlardir. Bu araçlarin zamaninda ve yerinde kullanilmasi, sistemin eksikliklerini ifade etmede en önemli silahtir. Bunlari güçlendirmek, büyütmek ve en nihayetinde kitleler araciligiyla iktidar yapmak en temel amaçtir.

Kitle desteginden yoksun bir örgüt ya da hareket, kisa vadede yasamini sürdürebilir. O anin kosullarina göre politika yapabilir. Ama uzun vadede marjinallesecek, küçülecek, politikalari ne kadar dogru olsa da güç ve imkânsizliklar nedeniyle tökezleyecek, bir süreden sonra da varlik yokluk mücadelesi verecektir.

Örgütlerin bu durumu biz bireyler için de geçerlilik arz etmektedir. Bizler de mücadele açisindan iki yönlü çalisma ve aktivite göstermekteyiz. Birincisi; temel amaç kitlesellesmek, politikalarimizi halka anlatmak ve bu politikalarimizin iktidar olmasini istersek çalisir, zaman harcar, emek sarf ederiz. Örgütümüzün büyümesi için maddi-manevi destek veririz. Hak ve adalet kavramlarina önem veririz. Ikincisi; laf ebeligi yaparak, sürekli eksiklikleri ifade ederek, dogrulari kendinde somutlastirarak, her seyi ben yaptim, ben bilirim, ben olmazsam bu is biter gibi bireysel çaba ve ugraslar içerisine girerek, hem kendimize hem de örgüte ciddi zararlar veririz. Örgütün de yukarida ifade ettigim gibi küçülmesine, az olsun benim olsun mantigina girmesine katkida bulunuruz. Bu tip bireyler sanirim son zamanlarda epey yayginlasti gündelik hayatimizda. Artik zincirlerinden baska kaybedecek bir seyi olmayan insanlar yerine kaybedecek isi, kariyeri, villasi, parasi olan insanlar bulunmakta. Kendisine zengin ancak örgütüne fakir olan insanlarla siyaset yapmak aslinda en büyük handikap. Kosullarin ayni olmamasi, sosyo-ekonomik yapimizin farkli olmasi beraberinde siyaset yapma kosullarini da zamanla ortadan kaldirmaktadir. Bir yandan emek, fedakârlik, özveri, samimiyet, hak, adalet, esitlik gibi kavramlarin yasam bulmasi için mücadele ederken, diger yandan bunun tam tersi hareketlerde bulunan insanlarla politika yapmak…

Her seyin iç içe geçtigi, kim kiminle nerede ne yaptigi muglâk olan bir alanda siyaset yapmak muhaliflerin kaderi olmasa gerek. Bizim gibi köklü geçmise sahip olan muhalif kesimler bu ikilemli yasam ve politikalarindan kurtulmadikça ne muhalif olabilir, ne politika yapabilir, ne de kitle destegini alarak iktidar olabilir.

Biz Kürtlerin de durumu bence yukarida ifade etmeye çalistigim gibi. Kafamiz karisik, belirsizliklerimiz var. Kendimiz de henüz net degiliz. Var miyiz yok muyuz arasinda sikisip kalmisiz. Namus belasi ya da hatir gönül iliskisi babinda politika yapiyoruz. Erdemli ve inançli bireylerin hizla azaldigi bir dönem yasiyoruz. Dostlugun ya da düsmanligin aleni yapilmadigi, birbirimize hesaplar üzerinden yaklasmaktayiz. Ben kimin ayagini nasil kaydirsam, kurdugumuz siyasi ag içerisinde kendimize yakin olan insanlarla hareket etme, elestirmeyen, eksikliklerimizi ifade etmeyen, politikalarin hayat bulmasi bizim için önemli olmayan yaklasimlar sergileyen nice insanlar…

Tüm bu yapilanlar dogruymus gibi herkesçe kabul görmesi mantigi… Eminim her okur simdi yazdiklarima karsi çikacaktir. Bu adam ne kadar yanlis ve eksik yaziyordur diyecektir. Bizde öyle bir mantik yoktur diyecektir. Biz herkese aldigimiz kültür geregi esit ve adil davranmaktayiz diyecektir. Sistemin ve baskici güçlerin bize reva gördügünü biz asla yapmiyoruz diyecektir. Buna verilecek cevap; bunlar ideal söylemler demek yeterli olacaktir. Gerçeklik ne, ona bakmak lazim. Hepimiz bir sekilde bir birimize benzemisiz. Kurulu düzeni kabullendigimiz gibi, kendi düzenimizin de bu sekilde devam etmesini istiyoruz. Degisim, dönüsüm, kendimizi yenileme, eksikliklerimizden ders alma gibi durus sergilemiyoruz. Bizler erdemli insanlariz. Devrimciyiz, sosyalistiz, Kürdüz. Muhalifiz iste. Kendimize bile muhalif. Ama bunu bir türlü kabullenmiyoruz. Çünkü hassasiyetlerimiz var. Hem de çok…

Fazla uzattim galiba. 12.10.2012

Ramazan Moray

Back to top button