Gitti OHAL, geldi ‘bu hal’!
FETÖ’nün kanli darbe girisimini takip eden besinci günde ilan edilen OHAL, her seferinde üçer ayligina yedi kez uzatildiktan sonra nihayet kalkiyor.
Siz bu yaziyi okudugunuzda, muhtemelen iktidarin hazirladigi paket MHP’nin de destegiyle TBMM’de yasalasmis olacak.
Kalkiyor ama nedense, demokrasimizi askiya alan böyle bir uygulamanin sonlanmasina kimsenin pek sevinemedigi görülüyor.
Sebebi belli; çünkü iktidar OHAL’i görünürde kaldiriyor. Bir biçimde devam ettirmek için ince hesaplar pesinde.
Meclise sundugu torba yasa tasarisiyla bütün yurtta valilere olaganüstü haklar vermek ve kolluk kuvvetlerini ilâve yetkilerle donatmak amacinda. Bu durumun da üç yil sürmesini hesapliyor.
Iktidar bir cebinden aldigini öteki cebine aktariyor. Yani, adi konulmamis bir OHAL’in hayatimizin baskösesinde oturmaya devam etmesini istiyor.
Daha dün gibi
Bir zamanlar Dogu ve Güneydogu illerinde OHAL uygulamasini ve ilgili yasalari kaldirmakla hakli olarak ögünen, bes vakit bunlarin propagandasini yapan, kendi döneminde bu tip olaganüstü rejimlere asla itibar edilmeyecegi yönünde topluma bir dizi söz veren, AK Parti degil miydi?
Rahmetli Süleyman Demirel ‘Dün dündür, bugün bugündür’ derken, böyle durumlari mi kastetmisti bilmiyorum — ama simdi cuk oturdugunu kabul etmeliyiz.
Geride kalan baska bazi seyleri de hatirlamamizda yarar oldugunu düsünüyorum.
FETÖ’cü darbe olmus; milletvekilleri, siyasi partiler, devletin silâhli gücü olan ordunun önemli bir bölümü ve polisler, belediyeler, her fikirden vatandas direnerek demokrasiyi ve seçimle gelen parlamentonun, cumhurbaskaninin ve hükümetin mesruiyetini cesaretle, canlarini hiçe sayarak savunmuslardi (üç gün önce o günleri topluca hatirladik).
Yüzlerce sehit ve yarali pahasina Türkiye, ne idigü belirsiz bir örgütün ve onun devlet kurumlari içindeki destekçilerinin diktatörlügüne teslim edilmemisti.
Bu olumsuz olayla birlikte, farkli inanç, fikir, kültür, etnisite ve politik görüslere sahip genis yurttas kesimleri arasinda hissedilir bir kaynasma ve dayanisma yaratilmis; demokrasiyi birlikte savunmanin gururu ve yakinlastirici havasi birlikte solunmus; ülkenin gelecegini birlikte ve uzlasma içinde tasarlamak için altin kiymetinde bir zemin dogmustu.
Nice darbeler görmüs, sikiyönetim ve OHAL rejimleri altinda yasamis ülkenin evlâtlari olarak, OHAL’in ne menem bir sey oldugu hakkinda hayli tecrübeli çevreler, ‘Aman ha OHAL’den falan uzak durulsun’ dedi. Bunlar darbecilerin hakkindan gelinmesini de samimiyetle istiyorlardi. Ama kulak veren olmadi.
Iktidar çok ender hallerde yakalanabilecek bu toplumsal bulusma ve kucaklasma havasini bozdu. Muhalif partilerin destegini arkasina alip, demokrasiyi derinlestirerek darbecileri tasfiye etmek yerine, birkaç gün içinde herkesi olumsuz etkileyecek bir OHAL rejimi ilân ederek önemli bir firsatin kaçmasina yol açti.
‘Devletle sinirli OHAL’den geriye ne kaldi?
Dönemin iktidar sözcüleri OHAL’in yalnizca darbe ve terör suçuyla alâkali, devletle sinirli bir uygulama olacagini iddia ettiler.
Ama firsat bu firsat denilerek, OHAL’in ilân gerekçesiyle alâkasi olmayan muhalifler de, baska ilgisiz konular da ayni torbanin içine dolduruldu. Ortada sinir filan kalmadi.
Sonuç: durmak bilmeyen operasyonlar, nerede baslayip nerede bittigi belli olmayan dosyalar, kimin suçlu kimin suçsuz oldugunun anlasilamadigi torba dâvâlar, aylar boyu iddianamesiz tutukluluklar, muhbir ve gizli taniklar… böyle tecelli eden bir adalet.
Herkes OHAL kanli darbenin faillerini ve geride kalan planlayicilarini hedef alacak diye beklerken, iktidar böylece demokratik umutlari ters köseye yatirdi. Gazete köselerinde yazi yazdilar, televizyonlarda konustular diye yasini basini almis aydinlar, yazarlar, milletvekilleri, akademisyenler ve siyasetçiler aylar yillar boyu cezaevinde kaldi (ve kalmaya devam ediyor). Titizlik gösterilmeyen OHAL ve KHK uygulamalari nedeniyle çok sayida insan magdur oldu ve bu magduriyetler halen de giderilmedi. Itibarini, isini, meslegini, sagligini, evini barkini kaybedenlerin hazin hikayelerinin haddi hesabi yok. Intihar vakalari istisna olmaktan çikti.
Üstüne üstlük, azami derecede serbest, esit ve özgür sartlarda gerçeklesmesi gereken 16 Nisan 2017 Baskanlik Referandumu ile 24 Haziran 2018 Baskanlik ve Milletvekilligi Genel Seçimlerini de OHAL’in kisitli ortaminda yaptik.
Dünyanin demokratik ülkeler platformundaki Türkiye’nin rejimi tartisilir hale geldi. Itibari örselendi. Bazi devletler ve kurumlarca AK Parti iktidarina çekilen muamele bütün yurttaslar için sikinti kaynagi oldu.
Iktidar ülkeyi OHAL ve KHK’larin sagladigi demokrasi disi konforla yönetmeye kendini öyle kaptirdi ki, FETÖ’cülerle mücadele amaciyla basvuruldugu söylenen bu uygulamalarin kapsamina inanilmaz seyler girdi.
Araç tesçil islemleri, Tütün ve Alkol Piyasasi Kurulu çalismalari, araçlarin kis lastikleri,, at yarisi ve sans oyunlari islemleri, TV’lerdeki evlendirme programlari gibi. Hiçbir hükümet yetkilisi de çikip bu kadari da olmaz demedi.
Her neyse
Iktidar OHAL’i kaldirma sözünden pisman mi?
Anladigim kadariyla, seçim döneminde oy dengelerinin riskli seyri itibariyle lüzum hissedilmis olmali ki OHAL’in kaldirilacagi sözü verildi. Ama TBMM’ye gelen tasari, iktidar o sözü verdigine verecegine pisman oldugu izlenimini uyandiriyor.
Öyle ki, yazinin girisinde ifade ettigim gibi OHAL’in olaganüstü neyi var, neyi yoksa simdi hepsi valilere ve kolluk güçlerine kaydiriliyor. Bu konuda yeterli fikir verebilecek bazi maddeleri aktariyorum.
* Vali süphelendigi kisiyi 15 gün sehirden uzaklastirabilir.
* Toplanti ve gösterileri mahkeme kararina ihtiyaç duymadan engelleyebilir.
* Acil hallerde askeri karargahi aratabilir.
* Kamuya açik alanlarda, hava karardiktan sonraki veya saat 24:00’ten sonraki toplantilari yasaklayabilir.
* Üç yil boyunca kamudan atilanlar suçsuz olsalar bile kamudaki islerine dönemeyecek.
* Gözalti süresi 48 saat olabilecek ve bu süre iki kez uzatilabilecek.
* Toplu suçlarda gözalti süresi dört gün olacak ve iki kez uzatilabilecek.
* Hakkinda sorusturma açilan kamu görevlisinin ve esinin pasaportu 3 yil süreyle iptal edilecek.
* Hakkinda sorusturma açilan kamu görevlisinin yani sira esi ve çocuklarinin da telefonlari dinlenebilecek.
* Baskanlik sisteminde, kurumlarda komisyonlar olusturulacak ve kamudan ihraçlara bu kurullar karar verecek.
* Milletvekilleri hakkinda sorusturma iznini Meclis Baskani verecek.
* Bakan ve cumhurbaskani yardimcilarinin sorusturulmasi cumhurbaskaninin iznine tabi olacak.
Halka güvenmek çok mu zor?
Elbette iktidar sahipleri bu maddeler hakkinda yine son derece ‘makul ve mantikli’ gerekçeler ileri sürüyor. Ama kimse, getirilen yasa tasarisinda yer alan bu ve benzeri maddelerin 1990’lardaki OHAL uygulamalarini hatirlattiginin söylenmesine alinmasin. Iki yildir OHAL’in nasil uygulandigi da ortadayken, valiliklere ve kolluk kuvvetlerine taninacak bu yeni yetkilerle toplumu nelerin bekledigini tahmin etmek zor olmuyor.
OHAL’li hayatimizi iki yil sonra noktalarken, ‘bu hal’e geçis yapmakta oldugumuzu görüyorum.
Avrupa Birligi bu geçisi olumlu buldugunu ifade ediyor.
Gerçek su ki, olaganüstü merkezilesmis ve güçlendirilmis bir baskanlik rejimine geçmis bulunuyoruz. Bu rejimin anayasal çerçevesi var da, TBMM veya baska bir devlet kurumu tarafindan onaylanmis, belirgin bir yasaya baglanmis bir yönetim semasi galiba yok. Bunun gibi belirsizlikler varken, bir de valilik ve kolluk kuvvetlerinin üç yil süreyle olaganüstü yetkilerle donatilmasinin bize, bu ülkenin yurttaslarina sancili yillar yasatacagini söylemenin felâket tellalligi anlamina gelmeyecegini düsünüyorum.
Bitirirken ister istemez aklima su geliyor: Madem halk güvenmis, dördüncü kez iktidari ayni ellere teslim etmis; o iktidar da halka güvenip isleri normal ve demokratik yöntemlerle yoluna koymayi deneyemez miydi acaba?
———————————————————–
Serbestiyet-20 Temmuz 2018
Atilla Aytemur