Göçmen olmak

Insan ömrü dört mevsim gibidir. Bahari, dogustur, yaz gençlik, orta yas ve sonbahari elli yas üstü kis artik, seksen sonrasi zaman dilimi Kürdistan da yasamanin yas ortalamasina göre tahmini olarak söyledim.
Evet eger ülken Kürdistan ise, ya da sunu söylemek lazim, eger ülkenin topraklari baska ülkeler tarafindan isgal edilmis ve bagimsiz özgür olarak o toprak parçasi üzerinde yasamiyorsan. Sanirim o ülkenin insanlarinin kaderi de yasami da ülkeleri gibi parça parça olur. Göçmen olanlarin; baharlari tam bahardir, ancak, yillarin üzerinde yarattigi tahribat, tankla topla, siddetin kan gölüne çevirdigi bir alana dönüstürülür.
O günes yeniden dogmaya, o topraklardaki bin bir renkli çiçekler her bahar yeniden zorlu kis kosullarina ragmen yeniden boy vermeye, pinarlar buz gibi akmaya kuslar geriye kalan ormandaki yanik agaçlar arasinda, yer bulamadiklarindan yerde biten maki iklimine ait gövenlerin altinda yuva yapmaya, kendilerini ve yavrularini o yasanan vahsetten ve kara kisin hismindan korumak için, derin yerlere yuvalarini yapmaya devam ederler. Her bahar, geriye kalan kuslar, yilan, fare çayan kalmis ise, onlardan da koruyamadigi zamanlar olur o serçe kuslar. Ama o serçe kuslari her bahar yeniden yaza dogru, dogada bulamadiklari yerlerini, harabe olmus, yikilmis evlerin çati katlarinda ve köyde bulunan ev halkinin yediklerinden arta kalanlarla yavrularini ve kendilerini büyütmeye devam ederler.
Köklerinden, topraklarindan koparilan her canli gibi diasporaKürtlerinin bir damari kopmus yarim insan gibi eksiktirler.
Memleketten baska topraklarda yasarken, kendi topragi disinda baska bir yerde yetistirilmeye çalistigin bir bitki agaç gibisin. Eger bünyen genlerin yapin o topraklara uygun degilse, istedigin kadar o agaci süsle, o agaca baska ilaçlar vitaminler besinlerle büyütmeye suni olan seylerle yeniden yaratmaya çalis. O agaç kendi topraklarindakine benzeyen bir agaç olsa da, topraklarindan aldigi minerallerdekiyle, bu suni topraklarda kendi bünyesinden olmayan yerlerde bir baska büyür, gelisir, bir baska türlü yasama bakisi gelisir.
Çagdas, entelektüel birikim dahi zaman zaman o içten gelen, ülke topragina sahip genleri duyguyu yok etmez. Sadece bastirilir ve görmemezlikten gelinir, o duydu özlem avutulur. Ancak ülke özlemi, topraga olan Utku hala ayni sicakligiyla yürekte yasar. Yürek yaslanir, beden düser, saçlar beyazlar ayak tutmaz, kol tutmaz, göz görmez, kulak duymaz olsa da, o ülke ana kokusu zihinde bellegine öyle yerlesmis ki. Tüm çektigin eziyet, tüm yasanmisliklar iyisiyle kötüsüyle unutulur. Bir tek sey geriye kalir. Ana toprak kokusu, yagmurun sesi, karin soguk ve direnç veren tadi. Baharin kokusu zihinin en derinliginde seni yeniden yasama baglar.
Birgün bir doga yürüyüsünde, çatlayan bir tas duvar arasinda yeseren agaci gördügümde büyülenmistim bir kez daha dogaya, ve kendi kendime düsündüm. Çatlamasa duvar, o agaç yeserir miyd?, çatlamasa duvar büyürmüydü o çiçek. Evet her topragindan ayrilan çatlar. Ve yeni yeni çiçekler yeserse de. Bir kez çatlamistir. Yarasi her dokundugunda kanar.
Özlem hala ayni derinligiyle yedisinde anasina olan özlem neyse, yetmisinde de sekseninde de ayni özlemle çikar ana ve toprak kelimeleri. Her söylenildiginde, yakar içini, içini. Kaynar suyun, atesin elini yakmasi gibi degil. Bir volkanin içinden alevlerini içine düsmesi gibidir. Yanaklarindan düsen her gözyasi yanagini yakar.
Neden mi bunlari yazdim? Ülkesinden uzaklarda, büyüyen çocuklar çok farkinda olmasalar da, orta yas ve yasli kesimler o özlemlerini hasretlikleriyle dört duvar arasina sikistirilmis halde yasamlarini sürdürüyorlar.
Birgün yeniden ülkeye dönme, ülkelerinin özgür olacagi günlere olan özlemler. Her sey yabanci, ama bir tek kendine yabancilasmamis özüne yabancilasmamislar. Bir dört duvar içine sikistirilmis üretken yasamlara dönüsüyor.
Dünyayi ve ülkeyi özgürlestirirken, tutsaklasanlar. Kim sizin yaninizda. Yaptiklarinizi, yazdiklarinizi tarih yazacak. Çocuklariniz belki de sadece okuyacak. Sizi arayacak, sizi yarinlara tasiyacaklarsa, çok sanslisiniz. Ancak, annesini babasini hatirlamayanlara, özünden uzak durup, yasamin kargasasinda kaybolmus nesillere ne demeli.
Yasamini ülkesi için mücadeleyle geçiren antiramanlilar, simdi kendileri için, saglikli yasam ve huzurlu bir yasam için mücadele ediyorlar.
Sahi bu sonuçlarin, yasanmisliklarin hesabini kim verecek. Kimi suçlamali? Bu zorbaligi uygulayanlar yaninda, birbirlerine el uzatamayacak kadar birbirlerine uzak duranlar mi? Kendi gerçekliligine yabancilasan, yerliler mi? Kendi canindan baska verecek hiçbir birseyi olmayanlari kime emanet etmeli? Onurlu ömürler geçirenler, nesliniz tükense de, iyiki hala dimdik ayakta duruyorsunuz? Hala insanliga çevrenize, halkiniza hizmet etmeye, örnek onurlu durus sergilemeye devam edenlere selam olsun. Ama adalet ve emegi görmeyenlere selamim asla ulasmaz.
Degerli okuyucularim, hepimize saglikli, adaletli, onurlu bir yasam diliyorum. Yeni yiliniz kutlu olsun. Onurlu, vicdani körelmemis, adaletli, esitlikçi bir yasami savunanlara diasporadan bir Kürt kadini olarak selam yolluyorum.
Necla Çamlibel