‘Gölgeler savasi’
Çözümün konusuldugu tüm zamanlarda oldugu gibi süreci sabote etmek isteyen ‘odaklar’, bir kez daha zaman ayarli bir eylem yaparak, dogu cephesinde yeni bir inisiyatife izin vermeyeceklerini ortaya koydu. Adina ister tesadüf, isterse komplo, ister art niyet denilsin Kürt meselesi dedigimiz problemin çözümünün konusuldugu kritik dönemlerde patlayan silahlar, savasin yükselmesine ve problemin derinlesmesine yol açiyor. Birileri ne zaman inisiyatif alip meselenin üzerine gitse, cam duvarlara çarpip yerlerine oturdular. Makus bir kadere dönen bu çevrimin aktörleri degisse de, stratejik plani degismedi.
Daglica saldirisi gibi tekil bir olaydan ya da son 30 yillik pratik üzerinden bakildiginda, saat ayarli provokasyonlarin kisa tarihi süpheye yer birakmayacak biçimde görülüyor. MGK’nin ‘ PKK’ya af gündemiyle’ toplandigi 24 Mayis 1993’te Bingöl’de 33 erin kursuna dizilmesi, nasil ki ayni zamanda çözüme kursun sikmak anlami tasiyorsa, bugün de ayni tarihsel tekrarla karsi karsiyayiz. Basbakan Erdogan’in DTP heyetiyle görüsecegi günün sabahinda Hakkari’de bombalar patliyorsa ya da Öcalan’in ‘Devletle anlastim’ demesinin üzerinden bir hafta geçmeden Silvan’da saldiri oluyorsa, bir an durup düsünmek gerekmiyor mu?
‘Paranoyak olmaniz, takip edilmediginiz anlamina gelmiyor’ repliginde oldugu gibi komplo teorilerine itibar etmememiz, ortada bir komplo teorisi olmadigi anlamina gelmiyor. Olaylar, sonuçlar veya aktörler üzerinden bir analiz yürütüldügünde ortada çok sayida soru var. Toplumun, partilerin, hükümetlerin, Kürtlerin, Öcalan’in çözüm istedigi bir süreçte, çözümü kim veya kimler engelliyor? PKK bagimsiz devlet kurma düsüncesini terk ettiyse öldürmeye ve ölmeye neden devam ediyor? Son dönemde içine girilen olumlu havanin sonuçlarini beklemeden karakola saldirmanin, çözüme, halklarin kardesligine, Türkiye’nin demokratiklesmesine veya Kürtlere ne faydasi bulunuyor?
Kontrol edilebilir PKK
Ankara’daki bir odakla, örgütün içindeki bir hizip arasindaki kutsal ittifak her defasinda politik çözüm isteyenleri masanin disina iterek savasi derinlestirip, inisiyatifi birakmak istemiyor. Sonuçlari üzerinden bir analiz yapildiginda tam olarak tanimlanamayan bir iradenin kontrol edilebilir bir PKK’yi, çözüme tercih ettigini ortaya koyuyor. Ritmik olarak her defasinda ellerin yeniden silaha davrandigi bu çevrimde, asil mücadele perdenin gerisinde yasaniyor. Süreç kontrol disina çiktiginda frene basiliyor, durma noktasina geldiginde gaza basiliyor. Bir anlamda basit ama islevsel ‘uzayinca buda, kuruyunca sula’ stratejisi isletiliyor.
Aslinda bu noktada yapilmasi gereken basit bir sey var. Güvenlik sektörünün arsivlerinin açilmasi ve tüm gerçeklerin bütün çiplakligiyla gün yüzüne çikarilmasi. Fakat geçen zamana ve dile getirilen bunca iddialara ragmen ne Türkiye’deki arsivler açildi, ne de bu konuda Suriye’den veya Irak’tan herhangi bir belge istendi. Bu tür iddialari yok sayma veya görmeme hali, bu tezleri ortadan kaldirmadigi gibi daha fazla taraftar bulmasina neden oluyor. Geçmisteki iddialar bir yana 1999’da PKK’nin silah birakmasinin gündemde oldugu bir dönemde örgüte silah biraktirmayip, yurtdisina çikmasini telkin eden irade dahi desifre edilemedi. Onlarca sehir efsanesinin oldugu bir meselede dogal olarak süpheler bir müddet sonra kesin yargilara dönüsüyor ve rasyonel analizler yerini komplo teorilerine birakiyor.
Derin hesap
Olaylara son yüzyilin merceginden bakildiginda bilinenden daha derin bir hesabin oldugu görülüyor. Ortadogu’yu dizayn etmek isteyen ‘büyük abi’ sürekli aktör degistirerek bölgedeki istikrarsizligin devam etmesini ve silahlarin susmamasini arzuluyor. Perdenin gerisindeki güçler bölgesel planlarini ve Türkiye ile pazarliklarini PKK üzerinden hayata geçirmeye çalisiyorlar. Merkezinde güç, bilesenlerinde baska amaçlarin oldugu bir gölgeler savasi yasaniyor.
Dogu cephesinde yenilik var!
Daglica saldirisi birden fazla amaci olan bir eylem. Saldirinin içeriye ve disariya dönük mesajlari var. Öncelikle son dönemde olusan pozitif atmosferin dagitilmak istendigi ve topluma yeni bir karamsarlik asilanmak istendigi görülürken, es zamanli olarak örgütün içinde politik çözüm isteyenlerle, devrimci halk savasi isteyenlerin ilan edilmemis bir mücadelesi bulunuyor. 14 Temmuz’da Silvan’da halk savasi baslatan grup, toplumsal çeliskiyi derinlestirmek ve halklar arasinda duygusal kopusu hizlandirmak istiyor. Savasçi unsurlari elinde tutan bu ekip hükümetin kendilerini oyaladigini dile getirirken çözümün silahta oldugunu düsünüyor.
Politik çözümü savunan ve mücadelenin siyasal alanda devam etmesini isteyen unsurlar ise konvansiyonel olarak zayif, politik olarak daha güçlü bir konumda. Bu cephe Öcalan’in, küresel güçlerin ve bölge halkinin destegini arkasina almis durumda. PKK’ya destek veren Kürtlerin çogunlugu en azindan bu dönemde silahlarin patlamamasini ve barisa bir sans daha verilmesini arzuluyor. Bu ayrisma dogal olarak BDP’ye de yansiyor. Legal alanda duranlar zaman zaman ürkek biçimde bunu dile getirseler de sesleri pek çikmiyor. Bu anlamda Leyla Zana’nin dile getirdigi elestiriler, kapali kapilar ardinda konusulanlari meydanda da konusmak baglaminda tarihi bir sembolizm tasiyor.
Daglica saldirisiyla toplumsal çeliski derinlestirilmek istense de, toplum hiç istemedigi kadar barisi ve çözümü arzuluyor. Halk artik denkleme dahil oldu ve çözümün salt politikacilara birakilamayacak kadar ciddi bir konu oldugunu görüyor. ‘Seflerin’ bir kismi istemese de zamanin ruhu ve politik gerçeklik silahin kullanim süresinin doldugunu ve eger birlikte yasanacaksa siyasi çözüme yol verilmesi gerektigini ortaya koyuyor.
HÜSEYIN YAYMAN: Gazi Üni., Ögretim üyesi
————————————-
Radikal-27 Haziran
Hüseyin Yayman