Haber

HAK-PAR Diyarbakir Barosunun düzenledigi Anayasa Sempozyumuna Katildi

Diyarbakir Barosunun bölge barolari destegi ile Diyarbakir’da 19-20 Kasim 2011 tarihinde yaptigi Anayasa Sempozyumuna Hak ve Özgürlükler Partisi de çagriliydi. Iki gün süren sempozyumun konulari, yapilacak anayasa için, zengin bir içerige sahipti. Tespit edilen konulari alaninda uzman akademisyenler ve STK temsilcileri tarafindan sunuldu. Mecliste grubu bulunan partiler ile HAK-PAR ve KADEP ise Yeni anayasa ile ilgili görüslerini paylasmak üzere davetli idiler. Yeni Anayasa ve Hükümet Sistemleri, Hak ve Özgürlükler Rejimi, Yeni Anayasa ve Yerel Yönetimler Rejimi ile Kürt Meselesi Anayasal Çözüm Imkani basliklari altinda konu ile ilgili uzmanlar tarafindan sunumlar yapildi. Konular arasinda;Prof. Dr. Mehmet Turhan tarafindan sunulan Hükümet Sistemi Tartismalari, Prof. Dr. Fazil Hüsnü Erdem tarafindan sunulan Yeni Anayasa Sürecinde Kuvvetler ayriligi, Prof.Dr. Yusuf Sevki Hakyemez tarafindan sunulan Yeni Anayasanin Insan haklari Yaklasimi, Prof.Dr. Mustafa Erdogan tarafindan sunulan Kürt Sorunu Bagaminda Kollektif Haklar, Yrd. Doç. Dr. A. Vahap Coskun tarafindan sunulan Anayasada Din ve Vicdan Özgürlügü yer almaktaydi.

Sempozyumun 2. günü son oturumu Siyasal Partilere ayrilmisti. Gazeteci yazar Cengiz Çandar tarafindan moderatörlügü yapilan oturuma HAK-PAR, KADEP, BDP katildi ancak Ak Parti, CHP ve MHP çagrili olmasina ragmen katilmadilar. Oturuma baslanirken son anda Ak parti Diyarbakir il baskan yardimcisi partisi adina ama daha çok kendi görüslerini sunmak üzere katildi. Partimizi genel baskan yardimcisi Hasan Dagtekin temsil etti. Yararli geçen sempozyumda, genel baskan yardimcisi Hasan Dagtekin’in sunumunu asagida sunuyoruz.

YAPILACAK ANAYASAYA TÜRKIYE’NIN YENIDEN YAPILANDIRILMASI VE KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ IÇIN TEMEL ÇERÇEVE

Degerli Katilimcilar

Hepinizi saygiyla selamliyorum.

Diyarbakir Baromuza böyle bir sempozyumu düzenledigi ve bizlere konu ile ilgili olarak görüslerimizi sizlerle paylasma olanagini sundugu için tesekkürlerimi sunuyorum.

Sempozyumun Anayasa çalismalarina katki sunmasini içtenlikle diliyorum.

Degerli katilimcilar,

Ben konu basligi olan Kürt meselesi ve Anayasal çözüm imkâni konusunda temel olarak çerçevenin neler olacagi ve Anayasanin Türkiye’de yasanan sorunlara çözüm bulunmasi çerçevesinde neleri kapsamasi gerekecegi hakkinda görüslerimi paylasacagim.

Elbette dünden beri degerli katilimcilarin söyledigi gibi Anayasanin sihirli bir degnek olmadigi, bununla birlikte demokratiklesme yönünde zihinsel bir dönüsümün de gerçeklesmesi gerektigi fikrine katiliyorum.

Bununla birlikte Türkiye’de yasadiklarimizdan dolayi, Anayasa basta olmak üzere tüm uygulama yasalarinin Türkiye’de yasanan sorunlara çözüm bulunmasi temelinde ele alinarak düzenlenmesi gerektigi açiktir. Çünkü temel hak özgürlüklerden tutun tüm alanlarda yapilanlarin, yani anti demokratik olarak adlandirilan tüm uygulamalarin, mevzuatta yasal bir dayanagi bulundu asikar. Bu yüzden Anayasa basta olmak üzere tüm uygulama yasalarinin temel hak ve özgürlüklere iliskin uluslararasi belgeler de referans alinarak düzenlenmesi gerektigi düsüncesindeyim.

Bu kapsamda, izninizle, netameli bir konu olan, ancak çözümlenmesini programimizin temel bir hedefi haline getirdigimiz Kürt meselesi hakkinda kisaca bir giris yapmak istiyorum. Çünkü bunun tespiti ve adlandirilmasi çözüm biçimi ve anayasal düzenlemeler hakkinda bize isik tutacaktir.

Bilindigi gibi, Türkiye’de 20 milyonun üzerinde Kürt yasamaktadir. Bunun büyük bir bölümü Kürdistan olarak adlandirilan cografyada yasamaktadir. Bir kismi ise birçok nedenle Türkiye’nin degisik bölgelerine yayilmis durumdalar. Ancak hala kendi cografyasinda çogunlugu olusturmaktalar.

Yine bilindigi gibi Kürtler tüm ulusal haklarindan yoksundurlar. Yani Dili, kültürü, tarihi ve üzerinde yasadigi topraklari olmasina ragmen yeryüzünde devleti olmayan ender uluslardan biridir. Bu durumu Avrupa Birligi de çesitli toplantilarinda ve belgelerinde teyit etmistir.

Cografyasinda çogunlugu olusturmasina ragmen kendi kendini yönetme hakkindan yoksundur. Dilini ne kamusal alanda ne de egitimde kullanamamaktadir. Son dönemde Kürt dili konusunda atilan adimlar olumlu olmakla birlikte, bu adimlar, yasal düzenlemelerle beslenmedigi gibi kamusal alanda olsun egitim dili olarak kullanimi olsun henüz bir çözüme ulasmadi.

85 yildir yasananlardan hareketle sunu dile getirebilirim ki; Kürt sorunu bu ülkenin en temel sorunudur ve çözülmemesi halinde diger tüm sorunlari da çözümsüz birakan bir özellige sahiptir. Türkiye’de yasanan tüm temel sorunlarin ortaya çikmasinda, agirlasmasinda, Kürt sorununda izlenen siyasetin büyük bir etkisi vardir. Bu nedenle Kürt sorunu çözülmeden bu ülkeye demokrasi ve baris gelmez, Türkiye çagdas ve demokratik bir ülke olamaz.

Türkiye, Kürt Sorunu’nu basindan beri red, inkar ve baski yöntemiyle, yok sayarak ve siddet yoluyla Kürt halkinin istemlerini ve mücadelesini bastirarak çözmeye çalisti. Bunun çözüm olmadigi yasadigimiz acilar pahasina yeterince hatta fazlasiyla anlasildi. Bu politika ayni zamanda bu ülkede yalniz Kürtlerin degil, Türk halkinin da çektigi acilarin, ugradigi ekonomik ve insani büyük kayiplarin, kültürel ve sosyal çöküntünün bas nedenidir.

Bu yüzden Kürt sorunu çözüme kavusmalidir. Elbet benzer sorunlar dünyanin baska yerlerinde nasil çözülmüsse Kürt sorunu da ancak öyle çözülebilir. Yani adil ve esitlikçi temelde bir çözüm. Bu da bir statüye kavusmasi ile olanaklidir.

Peki, Türkiye’nin yeni anayasa çalismalari ile gündeme gelen ve özünde bir statü ile çözümlenmesi gereken bu temel sorunun çözümüne hazir mi? Konu ile ilgili olarak yasaya geldigimiz ve Türk halkini kusatan bölünme paranoyasi asilabilir mi? Bunun asilabilecegi düsüncesindeyiz. Çünkü bu durum Kürt sorununu çözümsüz birakmak isteyen politikalar ile yerlesti. Bu politika terk edildigi zaman ve çözüme yönelik adimlar devreye girdigi zaman bunun da asilabilecegi açiktir. Veriler de bunu göstermektedir. Yeter ki bu konuda zihniyet degisimini gerçeklestirelim derim.

Bu noktada, biz, bu sorunun çözümüne iliskin olarak çözüm adimlarini olabilirlilik noktasinda degil olmasi gerekenler üzerinden açikliyoruz. Elbet bu alanda olabilirlilikleri dislayan bir tutum içinde degiliz. Bunlari destekler, tesvik ederiz.

Tam da bu noktada Kürt sorunun çözümünün bir statü sorunu oldugu gerçegini benimsemeliyiz deriz. Bunun dünyada çesitli örnekleri, uygulamalari vardir. Ispanya ve Italya’da uygulanan özerklik modeli bir örnektir. Bunun üniter devlet modelinde uygulanan bir model oldugu biliniyor. Ve bölgeli üniter devlet olarak adlandirilmaktalar. Birçok örnek olmakla birlikte somut olarak Kanada, Belçika, son olarak Bosna-Hersek ve Irak’ta uygulanan model federal devlet modelleridir. Bizce bu seçenek makuldür, demokratiktir ve Kürt sorununu temel olarak çözüme ulastiracagi kanaatini tasiyoruz.

Bu seçenekle 85 yildir yasanan acilar, kör dövüs, kaos ve siddetin son bulacagini düsünüyoruz. Böylece Kürt sorununa esit ve adil bir çözüm saglanir. Bu çözüm biçimi Kürtlerin çogunluk olusturduklari ülkelerinde kendilerini yönetmelerini saglar. Ayni zamanda self determinasyonu yasama geçirir. Insanlarin baris içinde, esit ve adil bir yasami her alanda hayata geçirmelerini saglar. Böylece ülke kalici bir barisa kavusur ve kaynaklar gelismeye ve zenginlesmeye harcanir.

Bu yüzden, bizce yeni anayasa devletin bu biçimde yapilandirilmasini saglamalidir. Niyet olduktan sonra bu alanda dünyada essiz ve geliskin örnekler vardir. Hatta Türkiye’nin bu çözüm sekliyle yeni bir örnek de olusturabilecegi olanaklidir.

Yukarida federal devletlere örnek olarak bir kaçini saydik. Bunlarin ve asagida sayacagimiz diger örnek devletlerin çok farkli anayasalara, siyasal kurum­lara, gelenek ve uygulamalara sahip olduklari açik. Elbet bu örnekleri tipa tip birbirine benzetmek olanakli degildir. Birbirlerine benzemelerini de beklememek gerekir. Kendini, federal olarak adlandirilan ülkeler arasinda geçmiste Sovyetler Bir­ligi, Yugoslavya, hatta Kibris günümüzde ise Rusya Federasyonu, Amerika Birlesik Devletleri ki ilk örnektir, Etiyopya, Hindistan, Brezilya, Nijerya, Isviçre, Malezya gibi birbirinden çok fark­li özelliklere sahip devletler bulunmaktadir.

Bu bakimdan Türkiye’nin de kendi kosullari geregi bu alanda yeni ve zengin bir örnek olusturacagi kuskusuzdur. Bu çözüm biçiminden korkmamak gerektigi, dünyada sayisiz uygulamasinin bulundugu ve bu biçimin istikrarli bir siyasal sistem oldugu yeterince kanitlandigi ortadadir.

Degerli katilimcilar,

Federal devlet biçiminin özü, birbirine esit birden çok iktidar merkezinin ayni siyasal sistem içinde bulun­masidir. Yani sistemin çalismasi karsilikli iliski­ ve esitlik temelinde yürümektedir. Bu sistemde sadece iktidar bölünmüstür. Merkezilesme bulunmamaktadir. Yönetimler arasinda esitlik söz konusudur. Yetkiler dagitilmis ve paylasilmistir. Bizce bununla, idari yapida merkezilesmenin neden oldugu hantallik da sona erecektir.

Bu yüzden bu modelin; Türkiye’nin hem demokratiklesmesi hem de Kürt sorununa esitlik temelinde çözüm bulunmasi; 85 yildir yasanan acilara son vermesi ve ülkeyi refaha, özgürlüklere kavusturmasi için yapilacak Anayasanin temelini olusturmasi gerektigini önermekteyiz.

Kuskusuz Kürt sorununun devasa bir sorun oldugunun farkindayiz. Bu sorunun siyasal yönü gibi ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlariyla kapsamli bir sorun oldugunu biliyoruz. Ha deyince çözümlenmeyecegini de biliyoruz. Ama tüm bunlari içeren bir çözüm paketine ve buna uygun bir anlayisa en önemlisi de ülkenin yumusak, barisçil bir iklime sahip olmasi gerektiginin farkindayiz. Bu yüzden öncelikle yapilmasi ve atilmasi gerekli adimlar, elbet, bulunmaktadir.

Bu adimlarin, silahlarin karsilikli susmasi ve hizli bir biçimde ortami yumusatacak bir dizi yasal düzenlemeyi yapmak gerektigi düsüncesindeyiz.

Bu adimlar ile saglanacak barisçil ortam, demin önerdigimiz federalist ve diger çözüm biçimlerinin tartisilmasini ve hayat bulma kosullarini bizlere sunacaktir. Çünkü demokratik ve barisçil bir ortamda, birbirimizi anlamaya ve insanlari ikna etmeye ihtiyaç vardir. Bu sekilde sorunun kademeli çözümü de saglanmis olacaktir.

Elbet hem anayasanin hem de uygulama yasalarinin temel hak ve özgürlüklere iliskin uluslar arasi belgeleri de referans alarak yapilmasi gerekmektedir. Bununla birlikte anayasa asagida sunacagimiz konulara iliskin de çözümler içermelidir. Bunlar;

-Vesayet Sorunun sonlandirilmasi konusuna,

-Ideolojik referanslar konusuna,

-Özgürlükler ve Inanç meselesi ile Laiklik konusuna,

-Türkiye ve Kürdistan’da yasayan etnik ve inanç gruplari konusuna,

-Yargi alani konusu gibi baslica sorunlara çagdas, özgürlükçü bir temelde çözümler içermelidir.

Degerli Katilimcilar,

Az önce adlandirdigim sorunlarin çözümü konusunda öneri ve düsüncelerimizi sunmadan önce bu konulara iliskin düsünce ve önermelerimiz ayni zamanda Kürt toplumunun ve sahip olacagi statünün de normlari olarak düsünüyoruz. Ve uygulanmasi gereken kurallar oldugunun altini çiziyoruz. Biz bunun için variz diyoruz.

VESAYET SORUNU IÇIN;

Bizce, Türkiye’nin demokratiklesmesinin ve Kürt sorununun çözüme kavusmasinin önemli kosullarindan biri vesayetin sona erdirilmesidir. Vesayetin Türkiye’de Ordu tarafindan, yani silahli güçler tarafindan, ikame edildigi ve hayatin her alanina sirayet ettigi bir sir olmaktan çikmistir. Ordunun her alana sirayet eden hakimiyeti Cumhuriyet döneminde, özellikle de darbeler (27 Mayis, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Subat) döneminde daha da güçlendigi asikârdir. Toplum her alanda; yargisi ve üniversitesi, hatta basini ile denetim altina alan askeri oligarsinin vesayeti altina sokuldu.

Vesayetin sona erdirilmesi için, bütün bunlarin basarilmasi, yani yeni sivil anayasanin ve öteki yasa ve tüzüklerin militarist kayit ve baglardan kurtarilmasi gerekmektedir.

Bu alanda atilan adimlar, açikladigimiz nedenlerle, Anayasada yer almadan ne sivil ve demokratik anayasa yapilir, ne de demokratik bir topluma geçis saglanir.

IDEOLOJIK REFERANS KONUSU IÇIN;

Yeni anayasa Türkiye’nin çogulcu gerçekligini görmeli, demokratik ve özgürlükçü olmali. Bizce herhangi bir ideolojiye atifta bulunmamalidir.

Bu baglamda yeni anayasa Kemalizm’i ideolojik referans olarak almamalidir. Çünkü yasadiklarimiz, Onun, Türkiye’nin düsünce hayatinin ve demokratiklesmesinin önündeki en önemli engellerden biri oldugunu yeterince ispatlamistir. Bu yüzden Türkiye bu kabugu kirmadikça düsünce ve kültür yasaminda özgürlesemez, hayat tarzi ve kurumlasma alaninda demokratik çogulculuga ulasamaz.

Bu yüzden referansini Ittihat Terakki’den alan Kemalist ideoloji yeni Anayasanin referansi olmamalidir. Ideoloji konusunda nötr olmalidir.

ÖZGÜRLÜKLER VE INANÇ MESELESI ILE LAIKLIK KONUSU IÇIN;

Bu alanda temel çerçeve düsünce, inanç ve örgütlenme özgürlügüdür. Yeni Anayasa bu alanda çagdas ve demokratik ölçüler getirmeli. Bizce mevcut anayasada oldugu gibi, özgürlükler, ‘ama’larla ve türlü kayitlarla sinirlandirilip yöneticilerin ya da yargiçlarin keyfine birakilmamali.

Temel hak ve özgürlüklerin kisitlanmamasi esas alinmali. Temel Hak ve Özgürlüklere iliskin uluslar arasi belgeler öncelikli olarak referans alinmalidir. Bu belgeler Anayasa’da basvurulacak kaynaklar olarak kayda geçirilmelidir.

Örgütlenme özgürlügü esas alinmali, ülkenin ve devletin bölünmez bütünlügü gibi kavramlarla olusturulan engeller çikarilmalidir. Sadece siddetin yöntem olarak kullanilmasi engel olarak birakilmalidir. Ayrilikçiligi savunan partilerin de kurulabilmesinin önü açilmalidir.

Inanç özgürlügü laiklik sorunuyla ve insanlarin hayat tarziyla siki sikiya baglantilidir. Bu kapsamda nasil türban konusundaki kisitlama savunulamazsa, farkli inançta olanlara yönelik baskilar, kayitlar, esitsizlikler de savunulamaz.

Bu nedenle, inanç özgürlügü çerçevesinde, din dersleri zorunlu olmaktan çikarilmalidir. Böyle bir çözüm bu ülkede sayilari 15’20 milyon arasinda tahmin edilen Alevi kitlesi basta olmak üzere, toplumun öteki dinsel azinliklarini, Hiristiyanlari, Yezidileri ve Ateistleri de rahatlatir.

Diyanet Isleri Baskanligi bizce de lagvedilmeli, Devlet bütçesinden dinlere ve mezheplere pay ayrilmamalidir. Her dini kesimin kendi harcama ve giderlerini karsilayacak bir düzenlemeye gidilmelidir. Devlet yalnizca inanç özgürlügünü güvence altina almali ve kamu düzeninin gerekleri bakimindan denetim görevini yapmalidir.

ETNIK VE DINI GRUPLAR KONUSU IÇIN;

Yeni anayasa tüm etnik ve dini gruplarin sorunlarini çözmelidir. Bu nedenle Anayasa yapim sürecinde katkilari da saglanmalidir. Bu baglamda Süryanilerin, Lazlarin, Çerkezlerin, Araplarin, Pomaklarin, Ermenilerin, Rumlarin, Yezidilerin kisaca tüm azinliklarin ve dini guruplarin haklarini kullanmalari anayasal güvenceye baglanmalidir.

YARGI KONUSU IÇIN;

Türkiye’de yarginin durumu hepimizce malumdur. Özce; yargi ve faaliyeti, belli bir ideolojinin temel alindigi, devletin korundugu, tekçi anlayisin her bakimdan öne çiktigi ve temel insan hak ve özgürlüklerine iliskin uluslararasi belgelerin genel olarak referans alinmadigi bir anlayisin egemenligindeki yapidir. Bu yüzden yargiyi bu anlayisin egemenliginden kurtaracak bir yapilandirmaya ihtiyaç var. Elbet bagimsiz ve tarafsizlik ilkesi yerlestirilmek suretiyle bu basarilmalidir.

Sonuç olarak; Sunlari söylemeliyim. Hazirlanacak anayasanin yeni, özgürlükçü, sivil, katilimci, çogulcu ve demokratik bir Anayasa olmasi ancak tüm bu sorunlara çözüm bulacak bir içerikte olmasina baglidir.

Yapilacak anayasada Kürtler de taraf olarak sürece katilmalidir. Bu yüzden biz variz. Anayasa yukarida basliklar halinde sundugumuz sorunlarin çözümüne olanak saglamalidir. Kürt sorunu gibi devasa bir alan için ise tikayan degil en azindan ön açici bir içerige sahip olmalidir. Aksi takdirde demokratik bir anayasadan söz edilemez.

Saygilarimi sunuyorum. 20.11.2011

HAK-PAR Genel Baskan Yardimcisi
Av. Hasan Dagtekin

Dengê Kurdistan

Back to top button