HAK-PAR KONFERANSI ve ‘GÜÇLÜ YURTSEVER SEÇENEK’

HAK-PAR Parti Meclisi’nin aldigi karara uygun olarak, 18-19 Mayis tarihlerinde Mersin’de Kilikya Oteli’nde ‘Güçlü Yurtsever Bir Seçenek Mümkün’ konulu bir konferans düzenlendi. Konferansa, partili ve konuk olarak 100 dolayinda bir katilim oldu.
Konferansin birinci günü asil olarak HAK-PAR üyesi olmayan konuklara ayrilmisti ve onlarla görüs alis verisini amaçlamisti. Öyle de oldu. Konferansin ikinci günü ise genisletilmis Parti meclisi toplantisi biçiminde yapildi ve hem konferans degerlendirildi, hem de HAK-PAR’indurumu ve iç sorunlari tartisildi. Bu bölümde yaptigim konusmanin bir özetini asagida okurlara sunuyorum:
Degerli arkadaslar,
Konferans için seçilen basliga ( ‘Güçlü Yurtsever Bir Seçenek Mümkün’) bakinca ‘ki bununla kast edilen elbet ülkemizin kuzey parçasi bakimindan Kürt yurtsever hareketidir- akla su geliyor: Kuzey Kürdistan bakimindan Kürt halkinin özgürlük mücadelesini temsil edebilecek güçlü bir seçenek henüz yaratilabilmis degil.
Bu tespit ne yazik ki dogrudur. Bugün ülkemizin bu parçasinda, bazi çevrelerin ‘Kürt özgürlük hareketi’ olarak niteledikleri, güçlü ve kitlesel görünen kesim (PKK-HDP) asla Kürt halkini temsil etmez. PKK 1970’li yillarda Kürt ulusal hareketine karsi bir devlet projesi olarak sahneye çikarildi ve o günden beri oynadigi rol budur. HDP de bu projenin son dönemdeki legal biçimidir.
HAK-PAR, 2000’li yillarin basinda, Öcalan yakalanip Türkiye’ye getirildikten ve maskesini atip açik biçimde teslim olduktan, partisi de onu izledikten sonra, Kürt halkinin temel istemlerine sahip çikan bir seçenek, bir birlik projesi olarak olusturuldu. Ama ne yazik ki bugüne kadar yeter güç toplayip, bu rolü oynayacak kadar kitlesellesemedi. Öyle olunca da Kürt hareketinin bugünkü manzarasi, Kuzey parçasi bakimindan iç açici degil. Ve bu manzara, Kürt hareketinin bu parçadaki bütünü bakimindan bir basarisizlik gibi görünüyor.
Basarisizligin Sorumlusu Kim?
Herkes Yanlis mi yapti?
Buna bakinca ortaya çikan görüslerden biri, basarisizligin sorumlulugunu Kürt sahnesindeki aktörlere ve bunlarin tümüne yüklemektir. Bunlar toptanci bir anlayisla ‘herkes yanlis yapti’ diyorlar.
Ama bu toptanci bakis yanlistir. Birincisi, ortada bir basarisizlik varsa Kürt hareketinin içinde bulundugu objektif ve sübjektif kosullarin tümünün ürünüdür.Iki yüzyili askin süregelen Kürt halkinin özgürlük mücadelesini bu bakimdan degerlendirmeye bu toplantida zamanimiz el vermez. Bunu geçmiste birçok kez yaptik. Ama hiç degilse 1960’li yillardan bu yana, yani bizim kusaktan aktörlerin yaptigina bakarsak sunu söyleyebiliriz: Herkes yanlis yapmadi.
1960’li ve 70’li yillarda Kürt özgürlük hareketi, siyasal ve kültürel mücadeleye agirlik vererek barisçi biçimlerde gelisiyordu. Özgürlük Yolu Hareketi (Türkiye Kürdistani Sosyalist Partisi) olarak 1977’de Diyarbakir’da, 1979’da Agri’da Belediye Baskanligini kazandik. Özgürlük Yolu dergisi 10-12 bin, RojaWelat Gazetesi 30-40 bin tiraj yapiyordu. Türkiye demokrasi güçleriyle siki dayanisma içinde idik. Yönetimini paylastigimiz 200 bin üyeli Türkiye Ögretmenler Dernegi’nin (TÖB-DER) düzenledigi egitim kurultayinda, RojaWelat’a destek ve anadilde egitim karari aliniyor ve 40 kadar demokratik örgüt bu karara destek veriyordu, ki bunlar arasinda DISK, Türkiye Yazarlar Sendikasi ve Halkevleri vardi.
Ayni yillarda bölge Yurtsever güçlerin denetiminde idi ve çogu yere fasist güçler ayak basamiyordu. Türkes’in Diyarbakir’dan apar topar kaçisini hatirlayin.
1979 yilinda üç yurtsever örgüt (Özgürlük Yolu, DDKD ve KDP-KUK) bir araya gelerek Ulusal Demokratik Güçbirligi’ni (UDG) olusturduk. Buna Rizgari, Kava gibi diger bazi yurtsever güçleri katmayi da hedeflemistik. Ve eger süreç barisçi biçimde devam etseydi, daha 1980’li yillarin basinda bölgedeki belediye baskanliklarinin çogunu alabilir, genel seçimlerde rahatlikla 70-80 milletvekili çikarabilirdik.
Ama bu barisçi süreç rejim tarafindan iki yoldan sabote edildi. Birisi 1978 yilinda PKK’nin devreye konup Kürt hareketine saldirtilmasi, PKK eliyle Kürt hareketinin terörize edilmesi, digeri ise 12 Eylül 1980 darbesi ile var olan güdük demokrasinin de tümden askiya alinmasi ve cunta eliyle Kürt ve Türk solunun, bir bütün olarak demokrasi güçlerinin acimasizca ezilmesi oldu. Söz konusu kosullarda yurtsever ve devrimci kadrolarin bir bölümü zindana düstü, bir bölümü gurbete çikti, mücadele büyük ölçekte kesintiye ugradi.
Daha sonra, PKK Suriye’nin denetimine girip 1984 yilinda Türkiye’ye karsi silahli eylemlere yönelince ise, konjünktür degisti, Kitleler Türk kesiminde militarizmin, Kürt kesiminde PKK’nin çevresinde kümelendi, 1980’li yillarin sonunda Sosyalist sistemin çöküp dagilmasiyla devrim ve demokrasi güçleri daha da zayifladi ve bunun olumsuz etkileri bugüne kadar sürmekte.
Bu konuda özetle diyecegim su: Herkes yanlis yapmadi; Yanlis yapanlar elbette olur ve oldu; ama kosullara uygun, dogru bir politika izleyenler de oldu. Ne var ki dogru yapmak, dogru yolda olmak da hedefe ulasmaya her zaman yetmeyebilir.
Yurtsever Güçlerin Birligi Sorunu
Bugünkü daginik manzaranin yol açtigi egilimlerden biri de su: Birlik için mevcut tüm örgütler kendini feshetsin, herkes bir araya gelsin, yeni bir örgüt olussun.
Bu egilim yeni degil; 1980 sonrasi ortaya çikan ve solda, Kürt yurtsever hareketinde pek çok örgütün dagilip un ufak oldugu kosullarda basladi, bugün de sürüyor.
Ben ve basinda veya içinde bulundugum örgütler (önce Kürdistan Sosyalist Partisi, daha sonra Hak ve Özgürlükler Partisi -HAK-PAR) birlige hep önem verdik. Benim yaklasik 35 yilim, ayni zamanda birlik için çalismakla geçti.
Kürdistan Sosyalist Partisi olarak programimizda daha basindan beri hem bir ulusal cepheye hem de Türkiye devrim ve demokrasi güçleriyle birlikte antiemperyalist-demokratik cepheye yer vermistik. Buna uygun olarak yillar boyu birlik çalismalarinin içinde olduk, çogu zaman da önericiydik. UDG, Besli Çalisma (HEVKARI), alti örgütün (TKSP, KIP, TKP, TIP, TSIP, TKEP) olusturdugu Sol Birlik, 12 Örgütle yürütülen ulusal cephe çalismasi bunlar arasinda. Ayrica dört parçadan Kürdistanli örgütleri kapsayacak Ulusal Kongre için çalistik.
1989 yilindan baslayarak ülkemizin kuzey parçasinda yurtsever ve demokratik güçlerin bir araya gelerek Kürt halkinin özgürlügünü ve demokratik bir toplumu hedefleyen kitlesel legal bir parti olusturmalarinin geregini savunduk ve bunun için girisimler baslattik. Bu çabalarin sonucu Halkin Emek Partisi (HEP) olustu. Bu partiyi Demokrasi Partisi (DEP) izledi. O da kapatilinca sirayla Demokrasi ve Degisim Partisi ( DDP) ile Demokrasi ve Baris Partisi (DBP)’nin kurulusuna öncülük ettik. Tüm bu partiler olusurken diger yurtsever örgütlere ve kisilere ortak bir program üzerinde birlikte çalismayi önerdik.
Son olarak 2000’li yillarin basinda, Öcalan’in Suriye’den çikarilip, yakalanip Türkiye’ye getirilmesinin ardindan ortaya çikan durum nedeniyle yeni bir girisim baslattik. Öcalan teslim olmus, Kürt halkinin tüm temel taleplerini terk etmis, partisi de onu izlemisti. Rejim bundan yararlanarak Kürt halkinin özgürlük mücadelesini tümden söndürmeye yönelmisti. Kürdistan Sosyalist Partisi Genel Sekreteri olarak PKK disindaki yurtsever örgütlere, aydinlara mektup yazdim, Kürt ulusal hareketi tehlikededir, dedim. Yurtsever güçlerin bir araya gelip halka umut verecek bir seçenek olusturmalari geregini dile getirdim.
Bu girisimin sonucu yurt disinda Stokholm’da, Köln’de yüzlerce kisinin, örgüt temsilcilerinin, aydinlarin katildigi toplantilar yapildi. Bu çalismalarin sonucu Avrupa Kürt Platformu ve yurt içinde HAK-PAR olustu.
Diger kesimlerle ortak çabalarin sonucu olusan HAK-PAR bir birlik projesi idi. Sosyalist, sosyal demokrat, liberal ya da Islamci, tüm yurtsever güçlerin, özgürlügü ve demokrasiyi hedef alan ortak bir program üzerinde bir araya gelmesini, böylece kitlelere, Kürt halkinin mücadelesini omuzlayacak güçlü bir seçenek sunmayi amaçlamisti. Bu amaçla, o dönemde arkadaslarimizin yönetiminde olan ve belli bir kitlesellige ulasmis, seçimlere girebilen Demokrasi ve Baris Partisi’ni de sonlandirip varligini HAK-PAR’in hizmetine sunduk.
Ama ne yazik ki bazilari birlik için gereken sorumlulugu göstermediler, uzak durdular. Serafettin Elçi gibileri, bir kez daha kendi küçük kulübelerini sürdürmeyi tercih ettiler.
Birlige gelen, kurulusta yer alan bazilari ise su veya bu bahaneyle ayrildilar. Bunlar içinde HAK-PAR yönetiminde yer alanlar, hatta genel baskanlik yapanlar var.
Süreç içinde kendi küçük kulübelerini kuranlarin sayisi artti. Bunlar, ‘Romada ikinci olmaktansa iki evli bir köyde birinci olmak daha iyidir’ diyen ünlü Italyan özdeyisine göre davrandilar. Ve bu iki evli köyün birincileri, bir milletvekilligi kapip parlamentoya girmek, bir ile, ilçeye belediye baskani olmak için,PKK’nin legal plandaki uzantilari HADEP’in, BDP’nin, HDP’nin, hatta AKP’nin kapisinda kuyruga girdiler, örgütlerini pazarladilar
Ve ilginçtir ki simdi bunlarin cümlesi birlik teranesiyle ortaya çikmislar. Tüm örgütler bir araya gelip birlik olusturmaliymis!
Bunlar birlik isteminde samimiler mi? Amaçlari gerçekten birlik mi?
Eger öyleyse kendilerine sormak gerekir: Geçmiste onlarca kez kapiniza gelindigi, size birlik firsati sunuldugu halde neden birlige gelmediniz?
Ya da, geldiniz, içinde yer aldiniz da neden sudan bahanelerle örgütü birakip gittiniz? Neden geri gelmiyorsunuz?..
HAK-PAR bir birlik projesi olarak dün gibi bugün de size kucak açmaya hazir oldugu halde neden küçük küçük kulübeler insa ettiniz?..
Siz bizimle dalga mi geçiyorsunuz? Birlik dediginiz sey bir yaz-boz tahtasi mi, yoksa bos zamanlari degerlendirme ugrasi mi?..
Evet degerli arkadaslar, bu kisilerin derdi birlik filan degil; küçük de olsa bir örgütleri olmali ve onlar mutlaka ‘baskan’ olmalilar Bu belki onlari tatmin eder, belki milletvekilliginin, belediye baskanliginin kapisi açar; ama böylesi bir tutumla Kürt halkinin yurtsever birligi olusmaz.
HAK-PAR Kürt halkinin mücadelesi için tek dogru seçenek
Degerli arkadaslar,
Bir kez daha vurgulamaliyim ki HAK-PAR Kürt halkinin temel taleplerini dile getiren, çagdas bir programa sahip tek dogru seçenek. Alevi halkin hakli taleplerini, kadin haklarini, emekçilerin haklarini, çevre sorunlarina çözümü, temel insan hak ve özgürlüklerini, AB standartlarinda bir demokrasiyi içeren bir programa sahip. Temel mücadele yöntemi olarak barisçi siyasal yöntemleri seçmis.
Bu nedenledir ki HAK-PAR halkimizin aradigi tek dogru seçenek. Yine bu nedenledir ki 2014’te girdigi yerel seçimlerde oyunu bir önceki seçime göre iki kat arttirdi. Yine, parlamentoda grubu bulunan partilerin disinda, ANAP, DP, DSP gibi geçmiste hükümet olmus anli sanli partiler bile habire oy kaybedip küçülürken 2015’te yapilan iki genel secimde, 20 parti arasinda oylarini arttirarak 120 bine çikaran, böylece bir gelisme egrisi yakalayan tek parti.
Rejimce de bu durum görüldügü için, Seçim Yasasi ve Siyasi Partiler Yasasi’ndaki tuzak ve engeller kullanilarak son yerel seçime girmesi engellendi. ‘Öcalan ve PKK hizmette iken, Federalizmi savunan bir partiye yol vermeyelim,’ dendi.
Eger engellenmeseydi, yeni kosullarda gelisme egrisini daha da yükseklere tasiyacagina kusku yoktu. Çünkü HDP, 2015 Haziran seçimlerinin ardindan, çukur ve hendek çatismasinda PKK’nin kuyruguna takilip seçimlerde sagladigi büyük basariyi heder ederek ilk kez kitlelerin güvenini yitirdi. Kürt siyaseti bir kirilma yasadi. AKP de bu çatismalar nedeniyle çözüm sürecini tümden rafa kaldirdi, eski sertlik politikalarina döndü. Bu da onun, bir dönem izledigi reformcu politikalar nedeniyle Kürt kesiminden sagladigi destegi önemli oranda düsürdü. Böyle bir ortamda eger HAK-PAR seçimlere girebilseydi oylarini 500 bine, hatta bir milyona çikarabilir, giderek Kürt siyaseti bakimindan HDP’ye ve baskalarina tercih edilen bir seçenege dönüsebilirdi.
Böyle bir durumda HAK-PAR’in Kürdistan ve Türkiye politikasinda oynayacagi rol çok önemli ve etkin olacaktir.
Bu durumda ne yapmak gerekir? Yapilacak sey daha çok çalisarak HAK-PAR’in politikalarini kitlelere anlatmak, daha genisbiçimde örgütlenmek ve böylece partimizin önüne konan engel ve tuzaklari asmaktir.
Birlik kulübecilik oynayanlarla degil, kitlelerle saglanacaktir.
Bunu yaparken partinin saflari her zamanki gibi, onun programina ve çalisma tarzina evet diyen tüm yurtseverlere açik olacaktir. Buyursun gelsinler. Onlarin gelmesiyle yerimiz daralmaz, aksine genisler ve büyür.
Kürt halkinin hakli amaçlarina ulasmasini isteyen, birlik ve basari isteyen her yurtseverin yapmasi gereken budur.
Parti Içi Demokrasi ve Mali Sorun
Her parti gibi HAK-PAR’in da zaman zaman iç sorunlar yasamasi dogaldir. Bazen sorunlara yaklasim, bazen yönetimde üslup farkli olabilir. Sorunlarin çözümü için dogru yöntem parti içi demokrasiyi iyi isletmektir. Baskanlik Kurulu’nda, Parti Meclisi’nde ve diger tüm organlarda özgürce tartisarak karar alinmali ve alinan karara herkes uymalidir. Eger karar isabetli degilse, uygulamadaki sonuçlarina göre onu gözden geçirip düzeltmek, degistirmek mümkündür.
Partinin yüz yüze oldugu sorunlardan biri mali sorundur. Örgütlenme ve iyi bir parti çalismasi için yeter mali kaynaklara ihtiyaç vardir. Bunun için yurt içinde ve disinda HAK-PAR üye ve taraftarlarina yönelik kampanyalar açilmalidir. Bununla mali soruna çözüm bulunabilecegi kanisindayim.
22 Mayis 2019
Kemal Burkay