HAK-PAR ve bazi istifalar üzerine
Hak-Par’in kurulus sürecini yakindan takip edenlerdenim.
Kürt siyasetçilerinin birlik adina gösterdikleri çabayi hep ilgi ile izledim
Daha güçlü daha etkili birlesik bir hareket yaratmak için çaba gösterildi.
Yilmaz Çamlibel’in genel baskani oldugu, pek çok ilde örgütlü, seçime girme hakkini elde edebilmis bir legal parti olan DBP bu ugurda feda edildi.
DBP’liler kendi imkanlarini, partilerini feda ederken, zaman zaman yillarca birlikte siyaset yaptiklari arkadaslarini da kirdiklari oldu.
Yeterli kitle ve kadro destegi olmayan, tek tek bireylerle birlik olusturmanin faydali olmayacagi yönündeki uyarilara kulak asan olmadi.
HAK-PAR Merkez organlari, az sayida DBPden gelen kadro ile yine bir o kadar tek tek bireylerden olusan bir garip koalisyon olarak sekillendi.
Birlik adina ‘bireylerin’ yani DBP li kadrolar disinda kalanlarin hassasiyetleri esas alindi.
DBP kadrolarinin ve tabaninin hassasiyetleri ise sürekli olarak törpülendi.
Çünkü birlik bunu gerektiriyordu!
Genel baskanliga, saymanliga ve önemli tüm genel baskan yardimciliklari görevlerine DBP liler disindaki bireylerin getirilmesine özen gösterildi.
Birlik adina her türlü fedakarlik sergilendi.
Bu görevlendirilmelerde yetenek-birikim,deneylilik esas alinmadi.
Zira birlik için gelenler partide kilit noktalari tutmada israrli idiler.
Bu durum bir noktaya kadar dogal olabilir ama yetki üstlenenlerin bir kismi, bunun gerektirdigi sorumluluklari yerine getirmek, örnegin çalismak, kaynak yaratmak, örgütlülügü gelistirmek, parti birligini güçlendirmek yerine DBP lileri hedef aldilar.
Sürekli istifa tehdidiyle örgütü daha çok içe yönelik siyaset yapar hale dönüstürdüler.
Bir kez daha altini çizmek isterim ki bu elestiriler ile tüm ‘bireyler ‘kastedilmemektedir.
Parti içinde sürekli olarak içe dönük-Partili kadrolarin ve tabanin önemli bir kesimini olusturan Özgürlük Yolu/DBP’den gelenlere karsitlik üzerine politika yapan kisileri kastediyorum.
Partiyi büyütmek, yeni yeni örgütler kurmak, üye ve delege yapisini istedigi gibi dönüstürmek böylece DBP geleneginden gelenleri bu yapi içinde küçültmek, kendilerini büyütmek pekala mümkünken, onlar zahmete girmek, çalismak yerine, parti içinde çalisan, partiyi ayakta tutan ve gelistirmeye çabalayan kadrolari hedef aldilar.
Bu tutumlariyla birligin degil ayrimciligin aktörleri oldular.
DBP ile birlik yapan bireyler DBP nin dayandigi Özgürlük Yolu gelenegi ile ele ele vererek, bu gelenegin içerde ve disarida ki imkanlarini da kullanarak daha güçlü bir parti yaratmak yerine Onu sorun olarak gördüler
Oysa yillarca Kürt siyasetine emek veren bu kadrolardan beklenen kendilerine taninan yetkileri, yetenekleriyle, emekleriyle partinin büyümesi ve ortak bir kimligin yaratilmasi için kullanmalariydi.
Bunun için ön yargilari asmak, sabirla ve demokratik tutumla partiyi kitlelerle bulusturan politikalar üretmek gerekiyordu.
Onlar ön yargilarini, demokratik olmayan tutumlarini da ‘istifa’ dilekçelerini de hep yanlarinda tasidilar.
Parti içinde her zaman onlarin dedigi olmali, her zaman onlar karar sahibi olmali.
Kimin genel baskan olacagina, merkezin nasil sekillenecegine, önemli politik kararlara ,hatta kimin partiye üye olacagina hep onlar karar vereceklerdir.
Böyle olursa demokratiktir, olmazsa ‘vesayet’ söz konusudur!
Bu tutum Özgürlük Yolu Grubunu da önemli oranda atil duruma getirdi.
Partinin güçlenmesinde ciddi bir bosluk ve motivasyon eksikligi olustu.
Bu eksikligi hiç olmazsa ‘bireyler’ in doldurmasi beklenirken onlar zahmete girmekten kaçindilar, sadece toplantidan toplantiya katilim gösterdiler, kendi görüslerini dayattilar, alinan kararlarin hayata geçirilmesinde de her hangi bir rol üstlenmediler.
Bu güne dek hiçbir il örgütünün olusturulmasinda, il örgütlerinin yasatilip gelistirilmesinde eylem ve etkinliklerin hayata geçirilmesinde somut elle tutulur bir çabalari olmadi.
Son günlerde istifalariyla gündeme gelen bazi yönetici arkadaslarin ‘istifa’ etmelerini en dogal haklari olarak kabul ediyorum ama bu gerekçeleri de çok dramatik buluyorum.
Istifa gerekçelerinin özü sayin Kemel Burkay’in partiye üye olmasidir.
Partiyi yönetenler arasinda bulunan bu arkadaslar önemli bir kürt siyasetçisinin Partiye katilmasindan neden rahatsiz olur ?
Partiye daha çok aydin ve siyasetçinin katilmasi için çaba göstermeleri beklenirken bu telas, bu anlamsiz tavir nedendir?
Keske tüm kürt aydinlari ve siyasetçileri HAPKAR’a katilsa.
Daha güçlü bir parti ancak bu sekilde yaratilmaz mi?
Istifa edenlerden biri olan sayin Sait Aydogmus ülkeye döndükten çok kisa bir süre sonra HAKPAR’a üye oldu ve hemen Genel baskan yardimciligi görevini üstlendi.
Üstelik o ana kadar HAK_Par’a en ufak bir katkisi ‘destegi olmamisti.
O da yasaminin büyük bölümünü Avrupa’da geçirmis,Kürt hareketinde belirli bir oranda taninan, önemli sorumluluklar üstlenmis biriydi.
Üye olmasi hele Genel merkez yöneticiligini üstlenmesine kimse itiraz etmedi.
Kimse onun katilimini bir ‘vesayet’ isareti olarak algilamadi.
Sadece sevindi, destek oldu.
Peki o neden, genel olarak Kürt harketine özel olarak da HAKPAR’a yillarca çok ciddi destegi olan Sayin Burkay’in partiye üye olmasina bu kadar tepki gösterdi ki?
Anlamak zor!
Hele hele ‘Kemal Burkay´in “Aktif Politikaya Dönüsü”yle HAK-PAR´da Pekisen Vesayet’ baslikli her yani bir biriyle çelisen yazisi tam bir ucube.
Yazida ‘HAK-PAR, kurulusundan beri, zaman zaman gevsese de, anilan bu grubun vesayetindeydi. Bu nedenledir ki Kürt ve Türk kamuoyunda HAK-PAR, söz konusu grupla özdeslestirilmekte ve bu grubun partisi olarak bilinmektedir. Bu vesayete dayali anilan algi, Parti´yi büyütmek bir yana, her geçen gün daha da küçültmüstür, küçültmektedir.
Bunun nedeni, söz konusu grubun lider kültüne dayali, dar grupçu ideolojik bir hareket olarak olusmasi ve halen de önemli oranda muhafaza ettigi bu nitelikleriyle HAK-PAR´i israrla hegemonyasinda tutmaya çalismasidir.’
Bu yazi bir yaniyla bazi kürt siyasetçilerin düzeyini göstermesi açisindan iyi bir vesikayken, HAKPAR’in neden yeterince kitlesellesemediginin de ciddi nedenlerini açiklamasi açisindan önemli
Keske Sayin Aydogmus bu yaziyi öfke ile kaleme almadan, birkaç yil önce yine kendi yazdigi yazilarina bir göz atabilseydi.
‘Kuzey Kürdistan’da Hangi Mücadele Alaninda, Nasil Bir Ortak Örgütlenme?’ baslikli, Rizgari sitesinde 1 Ocak 2009 tarihinde yayinlanan yazisinda bakin neler söylüyor,
‘ Ben, HAK-PAR’a bu siyasal görüslerim ve saptamalarim nedeniyle üye oldum ve merkez yönetimine girdim.
HAK-PAR, kimilerinin iddia ettigi gibi ne ‘entegralist’ bir partidir ne de belli bir siyasal grubun partisidir. Programi’nda federasyonu amaçlayan ve bunu, Türk egemenlik sisteminin mahkemeleriyle medyasinda açikça savunan bir partiye ‘entegralist’ demek; entegrasyonun ne oldugunu bilmemektir.
HAK-PAR, kurulusunun amaç ve felsefesiyle, program ve tüzügüyle, mevcut örgütsel yapisi ve üye bilesimiyle, bir siyasal grubun partisi degildir; olmamalidir da. Son kongrede HAK-PAR yönetiminin agirlikli olarak bir gruptan olusmasi, bu gerçegi degistirmez.’
Evet.
Sait Aydogmus önce HAKPAR’da bir grup egemenligi (vesayeti) olmadigini söylüyor.Kendisi Üye olur olmaz genel baskan yardimciligina getiriliyor.
Yillarca bu partiyi yönetenlerden biri oluyor.
Her kararin altinda imzasi var.
Pek çok politikanin olusmasinda emegi var. Özellikle de parti içinde ciddi elestirilere neden olan ‘seçim politikasizligi’nda
Kemal Burkay üye oluncaya kadar vesayetten bahsetmeyen Aydogmus ayni gün ‘vesayet’i kesfedip istifa etme yolunu seçiyor.
Bu istifada temel etkenin PKK’nin mahalle baskisi oldugunu düsünmemek elde mi?
PKK’nin Burkay’a yönelik saldirilari, hakaret ve tehditleri, herkesi kendi yaninda saf tutmaya zorlamasi yeni degil.
Sait Aydogmus’un da bu kervana katilanlardan olmasi üzüntü verici.
Ben tüm bu gürültünün altinda samimi, iyi niyetli bir tavir göremiyorum.
Ya siz?
Mehmet Ali Kestan