Halepçe katliami: sözün sükûn ettigi zaman

‘ HALEPÇEDE MARTIN ONALTISI
Ayin on dördü, rüzgar,
Kalemimi uçurdu.
GOYE tepesinde.
Kalemimi uçurdu rüzgar,
Onu bulup yazmaya basladigimda
Uçtu kelimeler.
Ayin on besi,
Kalemimi alip gitti Sirwan.
Kalemi alip yazmaya basladigimda,
Balik oldu siirlerim.
Ayin on altisi,
Ah! On altisi ayin,
Sehrezur kalemimi aldi.
Geri verdiginde,
Kurumustu parmaklarim.
Halepçe gibi..’ ( Sêrko Bêkes.Türkçeye çeviren: Latif Epözdemir)
16 Mart 1988’inin bahari haber veren ilk günlerini yasarken Halepçe, birden mavi göklerinde zehir ve ölüm yüklü uçaklar belirmisti. Savas uçaklarinin ürkütücü ugultusu,bir karabasan gibydi. Gün,korkuyla baslamis ve ölümle bitmisti.
Iki gün önce bir isyan baslamisti. Halepçe artik özgürdü. Kent halki , isgalden ve zulümden kurtulus sevinci yasiyordu ki, bu sevinç kursaklarinda kaldi. Siyanür yüklü uçaklar ölüm ektiler baharin sehvetle dolustugu özgür kentin bagrina. Mutluluk, yerini derin bir korkuya birakmisti bir anda. Korku ve panik…Bombalar kentin kalbine inmeye baslamisti. Halepçe tarihin taniklik ettigi ve yillarca belleklerden silinemeyecek olan bir soykirima ugramisti. Ne olduysa o ögle vakti olmustu. Birkaç dakika sonra her tarafa insan cesetleri dolmus yigilmis, kentin sokaklari insan ölüleri ile dolmustu.Halepçe semalarina Elma kuskunda siyanür gazi yayiliyordu. Ve siyanürlü hava beraberinde körpe bebeleri götürüyordu. O bebelerden biriydi Ömer Xawerin üstüne tünedigi ve çaresiz onunla birlikte can verdigi, evladi, yesil gözlü Sirwan..
Evet Halepçe’de yillar önce aci bir katliam yasandi. 5 bini askin insan kimyasal gazlardan zehirlenerek hayatini kaybetti.10 binden fazla yarali birakti ardindan savas uçaklari. Sonra çekip inlerine gittiler.Tarihe ‘Halepçe Katliami’ olarak geçen bu insanlik disi soykirim, Kürtlerin tüm taleplerini kanla bastirmayi aliskanlik haline getirmis olan kanli Saddam Hüseyin rejimi tarafindan gerçeklestirilmisti.
1988 YILI,16 MART GÜNÜNDE, HALEPÇELI OLMAK ISTEMEZDI HIÇ KIMSE
Halepçe kenti Federe Kürdistan bölgesinin, Süleymaniye kentine bagli, kentin 100 kilometre güney batisinda bulunan bir kent. Iran sinirinda bulunan ve Kürtlerin önemli-stratejik bir yerlesim yeri olan bu kent, tarihte Kürt baskaldirilarinin da kararli bir merkezi olarak bilinir. 22 Eylül 1980’de Iran-Irak savasi basladi. Iran ve Irak birbirlerine üstün gelmek için her türlü entrikaya bas vuruyorlardi. Kürt gruplari da, özellikle YNK ve PDK, de,bu entrikalar karsisinda zaman zaman birbirleriyle çatisiyorlardi. Aslinda bu çatismayi körükleyen Iran ve Irak rejimleriydi.
Celal Talabani önderligindeki YNK, hem Irana ve hem de PDK ye karsi savasiyordu. PDK ise o dönemler Iran devletine karsi savasmazlik tutumunu dogru bulmustu. Bu nedenle Iran rejimi PDK güçleri ile dirsek temasindaydi. 1984 yilinda Barzani’nin arabuluculugu ile Talabani güçleri ve Iran devleti, bir anlasma yaptilar. Sözkonusu anlasma uyarinca, Irak’in toprak bütünlügüne bagli kalmak kosulu ile, Saddam devrilinceye dek, Iran’in verdigi destek kabul edilecekti. Bu sürecin sonunda bütün Kürt gruplari Sam’da toplanarak bir protokol imzaladi. Hiç bir Kürt örgütü, kendisini destekleyen devletin yaninda diger Kürt örgütlerine karsi savasmayacakti. Bu süreçten sonra Irak, Iran karsisinda güç yitirmeye baslamisti. Irak bu gelismeleri kendi rejimi karsisinda ciddi bir tehlike olarak algilamisti. Dahasi giderek güç toplayan, silahli Kürt hareketindeki ilerlemeleri gören Saddam Hüseyin, çareyi katlimlarda bulmustu ve ilk hedef olarak da Halepçeyi seçmisti.
’14 Mart günü Iran’in da destegiyle pesmerge gücü Halepçeye girdi ve kenti ele geçirdi. Halkta büyük sevinç yaratan bu gelisme, Irak ordusunun Halepçe’den tamamen çekilmesini de beraberinde getirmisti. Halepçe iki gün boyunca özgürlügün tadini çikardi. Kürt bölgelerindeki çarpismalar durmus, Iran ile Irak arasindaki karsilikli top atislari ise sürüyordu. Bu dönemde iki ülke arasinda savasin durdurulmasina yönelik girisimler de baslamisti. Ancak henüz bir sonuca ulasilmamisti. Kürt bölgelerindeki baskaldirilarin yogunlasmasi üzerine Saddam rejimi, ciddi bir panik yasamaya baslamisti.
15 Mart günü bilinmeyen bir nedenden pesmerge gücünün büyük bir bölümü Halepçe’den geri çekilmisti. Ama halen ordu güçleri ortalikta görünmüyordu. Tarihler 16 Mart’i gösterdiginde ise Irak ordusunun savas uçaklari Halepçe semalarinda belirmeye baslamisti. Uçaklar 3 gün boyunca Kürt bölgesi olan Germiyan alani içine giren birçok bölgeyi bombalamaya baslamisti. Ancak Halepçe’ye atilan bombalar bu kez farkli cinstendi. Kent merkezine Hardal ve sarin gazlari olarak bilinen kimyasal bombalar atilmisti. Öldürücü gücü maksimum olan bu gazlar, kisa sürede kentin tamamini sarmis, can havliyle kendini sokaklara atan binlerce insani zehirlemisti. 3 gün süren bombalamanin ardindan kentte 5 bini askin kisi yasamini yitirmis, binlerce kisi de yaralanmisti. Savas uçaklari çekildikten sonra Halepçe tam bir virane sehir haline gelirken, 75 bin civarinda nüfusu olan kentin büyük bölümü bosalmisti. Çogu insan yakinlarinin cesedini bile kaldiramadan Iran sinirindan bu ülkeye geçmeye çalisirken, binlerce kisi de ülkenin kuzeyine dogru gitmeye baslamisti. Halepçe’den geriye kalan ise yikik bir sehir, gözü yasli insanlar, atilan kimyasal gazlardan zehirlenen bir kent kalmisti.
Saddam, Iran’la ateskes yaptiktan sonra Halepçe katliami ile, Kürtleri tam bir cezalandirmaya tabi tuttu. Bu katliam ile esas olarak Irak tarafindan amaçlanan, Kürtlere vurarak Iran’a gözdagi vermek ve savasi kendisine uygun bir anlasma ile bitirmekti. Nitekim Halepçe katliamindan 2 ay sonra Irak-Iran savasi bitti ve bu kirli savas ve anlasmadan her zamanki gibi Kürt halki zarar gördü.
Her ne kadar bu katliamin bas sorumlularindan birisi Saddam Hüseyin olsa da, bu kimyasal silahlarin ABD, Fransa, Almanya patentli oldugu daha sonra açiga çikmisti. Nitekim dünya ülkeleri uzun süre bu katliama sessiz kalmis ve ölen binlerce Kürt görmezden gelinmisti.
Saddam Hüseyin ise yapilan baskaldiridan zaferle çikan biri olarak, Kürtlere yönelik baskilarini artirmisti. Halepçe ise henüz yeni dogmus çocuguna sarili bir sekilde can veren anneyle çocugunu gösteren bir fotograf karesiyle hafizalara kazinmis, tarihe insanligin kara bir lekesi olarak geçmisti.'( K-SAMER)
Yillarca bu dehset veren katliamin hesabi sorulamadi, sorumlular yargi önüne çikarilamadi. Ancak ABD’nin Irak’a askeri müdahalesinden sonra fasist Baas rejiminin yikilmasi sonucunda, Saddam ve yandaslari tutuklandi ve ardindan da yargilanmaya basladilar. Bu vesile ile Halepçe katliami tekrar gündeme geldi ve Saddam’in yargilandigi konular arasina girdi. Bu olay belki de onu ipe götüren en önemli nedendi.
Katliamin üzerinden onca yil geçtigi halde hala Halepçede yaralari sagilmamis on kisiye yakin insan var. Halepçenin sarmayi bekleyen büyük yaralari var.
Insanligin sükun ettigi o dehset aninda, yani 1988 yili 16 mart gününde, Halepçede, olmak istemezdi hiç kimse..
INSANLIK BAYRAGININ YARIYA INDIGI YER : HALEPÇE
Iran-Irak Savasi sirasinda, Saddam, 1986-1988’yillari arasinda, Irak Kürdistan Bölgesinde, Kürtlere karsi; El-Enfal adini taktigi bir imha operasyonu karari verdi.
‘ Enfâl, ziyade manasina gelen “nefl” kelimesinin çoguludur. Islâm dinini savunmak için yapilan savaslarda elde edilen sevaba ek olarak alinan ganimet malina da “nefl” denilmistir. Sûrenin birinci âyetinde savastan elde edilen ganimetlerin Allah ve Resûlüne ait oldugu ifade edildigi için sûreye bu ad verilmistir.’)
Saddam Hüseyin’nin 23 Subat tarihinden 6 Eylül 1988 e dek, Enfal Harekâtini siddetli bir biçimde sürdürdügü sirada, Mart ayin ortalarina dogru da, Iran Ordusu ‘ Zafer’ Harekâti adi ile yeni bir saldiri düzenlemisti. Her iki harekat da, Germiyan bölgesinde giderek siddetleniyordu.
Celal Talabani önderligindeki PUK ( KYB : Kürdistan Yurtseverler Birligi ) Pesmergeleri; Iran Ordusunun destegi ve isbirligi ile, Halepçe kasabasina girdi.
Sadam ;karsi güçlerin ilerlemesini durdurmak için Irak Ordusu’nun Kuzey Cephesi Komutani olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî nami diger ‘Kimyasal Ali’ ye, gaz bombasi kullanmayi emretti.
16 Mart 1988’de zehirli gaz bombalari ile yüklü MiG-23 uçaklari, Halepçe kasabasini bombardiman etti.
Kent halki, çogunlugu yasli, çocuk ve kadin olmak üzere, 7.000’den fazla insani öldürdü, 10.000’den fazla insan ise yaralandi. Hala bölgede bu kimyasal bombardiman sonucu yaralari düzelmemis yedi kisi, o ibret verici yaralarla yasamaktadir. Yaralari hala iyilesmemistir.
19 Agustos 1988’de her iki devlet, ateskes imzaladi.
Ancak dört gün sonra, Irak Ordusu , ateskesi bozup tekrar Halepçeyi isgal etti. Bu esnada da, yaklasik 300 direnisçi, Irak askerlerince, hunhar bir biçimde katledildi.
Süleymaniye Üniversitesi ögretim üyelerinden Prof. Fuat Baban, 7 Aralik 2002 günü, ‘The Sydney Morning Herald’ gazetesine verdigi ‘Experiment in Evil’ adli yazisinda :
‘ Halepçe’de özürlü dogum oraninin Hirosima ve Nagasaki’nin 4-5 kati oldugunu’ söyledi.
Mart 2007’nin Mart ayinda bölgede inceleme yapan bir Japon heyet, Halepçe’yi ziyaret eden Japon heyetinde bulunan bir kisi, Hirosima’ya atilan atom bombasi sirasinda hasar gören Aogiri (Imparatoriçe Pavlonyasi) nin fidesini armagan etmistir.
Bu saldirinin Nagazakiye yapilandan daha büyük oldugu gözlemciler tarafindan dile getirilmistir. Halepçe katliami yakin çagdaki en büyük soy kirimdir.
Saddam rejiminin ENFAL sirasinda, Kürtlere yönelik katliami yalnizca bununla da sinirli kalmamis, bu süreçte yaklasik dört yil boyunca tüm bölgede toplam 182 00. kisiyi öldürmüs, 5000 den fazla ev yikilmis, onlarca köy haritadan silinmistir. Sadece Barzani ailesine mensup 8000 kisi, sag olarak Basra Vahalarinda topraga gömülmüstür. ( küçük yastaki kiz çocuklari hariç : bu öksüz kalmis çocuklar daha sonralari, Arap ülkelerine, özellikle de Misira , eglence yerlerine satilmistir. Genis bilgi için bak: Misira satilan Kürt Kizlari )
Saddam vahsetini daha iyi ögrenmek için Süleymaniyedeki EMNA SUR müzesini gezmek yeterli olacaktir.
Halepçe katliami sirasinda olay yerine ulasip vahset fotograflarini çeken gazeteci Ramazan Öztürkün , Ömer XAWER e ait oldugu söylenen fotografi Dünyada ödüller aldi. ( Ömer Xawer bes kiz çocugundan sonra dilegi kabul olmus ve bir erkek çocuga sahip olmustu. Bombardiman sirasinda Xawer, henüz alti aylik Sirwan adini verdigi erkek çocugu ölmesin diye onu kucagina almis ve kendi vücudu ile üstünü örtmüstü.Ne yazik ki, baba ogul birlikte kimyasal gaza teslim olmus ve ölmüslerdi.)
Halepçede o gün insanlik katledildi. Insanligin dogdugu yerde insanlar, topluca öldürüldü
Uygarligin besigi olan yerde Vahset hayati teslim almisti.
Iste taniklarin gazetecilere anlattiklari masumane anlatimlar
GÖRGÜ TANIGI- 1 : Nesrin Abdulqadir Muhammed :
‘Bombalama sonunda ses degisti. Artik ses eskisi kadar yüksek degildi. Sanki patlamaksizin düsen metal parçalari gibiydi. Bu sessizlige bir anlam veremedik.’
‘Baslangiçta çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusu gibi güzel bir kokuya dönüstü. Ardindan yumurta gibi koktu.’
‘Çok sessizdi, ama hayvanlar ölüyordu. Koyunlar ve keçiler ölüyordu.’
‘Herkese yanlis giden bir seyler oldugunu söyledim. Havada ters giden bir seyler vardi.’
‘Rahatsizlanmaya baslasak da saklanmaya devam etmeye karar verdik. Gözlerimde çok siddetli bir aci hissettim. Kiz kardesim yüzüme yaklasti ve ‘gözlerin kipkirmizi’ dedi. Sonra çocuklar kusmaya basladilar. Çok fazla aci çekiyorlar ve sürekli agliyorlardi. Annem agliyordu. Sonra yaslilar kusmaya basladi.’
‘Havada kimyasal maddeler oldugunu anlamistik. Gözlerimiz gittikçe kizariyordu ve bazilarimizin gözleri yasariyordu. Kaçmaya karar verdik. Inegimiz bir kösede yatiyordu. Kosuyormus gibi hizli hizli nefes aliyordu. Sonbahardaymisiz gibi agaçlarin yapraklari dökülüyordu. Keklik ölmüstü. Etrafta yere çöken duman bulutlari vardi.’
‘Çocuklar yürüyemiyorlardi, çünkü rahatsizdilar. Kusmaktan bitkin düsmüslerdi. Onlari kollarimizda tasidik.’
GÖRGÜ TANIGI- 2 : Muhammed Eli Salih :
‘Bir helikopter kasabaya geri geldi ve askerler beyaz kagit parçalari firlattilar.” askerle rüzgarin hizini ve yönünü ölçüyordu.’
GÖRGÜ TANIGI-3 : Nuri Heme Ali:
‘Anab’a dogru giderken çogu kadin ve çocuk ölmeye basladi. Kimyasal bulutlar yere yakindi. Agirdilar. Onlari görebiliyorduk. Her tarafta insanlar ölüyordu. Bir çocuk daha ileri gidemeyecek duruma geldiginde korkudan çilgina dönen ebeveynleri çocugu yolun kenarinda birakiyorlardi. Ayni sekilde yaslilar da birakiliyordu. Kosuyorlar, nefes alamaz duruma geliyorlar ve ölüyorlardi.
HER GÜN YÜZLERCE KEZ ÖLMEK NASIL BIR SEY
Enfal ve kayiplar konusunda yaptigi çalismalarla taninan bayan Adalet Ömer, haftalik Medya gazetesinin 334-335 ve 336. sayilarindaki ‘Belgelerin Dilinden’ adli kösesinde, Enfal ile ilgili elde ettigi belgeleri yayinlamaya devam ediyor.
Adalet Ömer, kösesinde, Nogresalman hapishanesinden sag kurtulmayi basaran Nesrin adli kadinin anlattiklarina yer veriyor:
‘Bir gün hamile olan kadinlardan birisinin dogum sancilari tuttu. Diger kadinlar, nöbetçilerden dogumda kullanilacak bazi seyler istediler. Ama nöbetçiler yardim etmek yerine üslerine haber verdiler. Bunun üzerine yaklasik 10 kisi dogumu seyretmeye geldi, kahkaha attilar, küfür ve hakaretlerde bulundular. Bu sahneye tanik olan biz kadinlar o an ölmek istedik.’
‘Her 2-3 gece bir, kizlari ve genç kadinlari bir araya getiriyorlar, tekme tokatla oynatiyor, direnenleri kamçiliyorlardi. Daha sonra birkaçini yanlarinda tutuyorlar, ötekilerini koguslara gönderiyorlardi. Koguslara geldiklerinde hep birlikte agliyor, yüzlerce kez ölmek istiyorduk.’
Adalet Ömer, Salman kazasi Saglik Ocagi arsivlerinden elde ettigi Nogresalman kurbani 15 kisinin daha adlarini, dogum tarihi ve yerlerini belirtiyor. Elde edilen vefat belgelerinde, yaslari 3 ile 88 arasinda degisen 15 kisinin ölüm nedenleri olarak, ‘ kalp krizi, asiri ishal ve nefes darligi’ olarak gösteriliyor. Adalet Ömer, ölenlerin saglik ocagina gitmediklerini, cezaevi sorumlularin verdikleri isimlere göre saglik ocagi doktorunun vefat belgesi düzenledigini anlatiyor.
‘Özel silahin’ Kullanilmasina Onay Bizzat Saddam’dan
Adalet Ömer, yayinladigi bir belge ile, Saddam Hüseyin’in bizzat ‘özel silah’in (kimyasal silah) kullanilmasina onay verdigini ortaya koyuyor. Askeri Istihbarat Baskanligi’nin, 25 Mart 1987 tarihinde, ‘Çok gizli, sahsa özel ve acil’ basligi altinda Saddam Hüseyin’e gönderdigi 25 sayfalik raporda, ‘Iran usagi’ ve ‘bozguncularin’ (BAAS rejimi resmi söyleminde pesmergeler,Kürt yurtseverleri, Iran usagi, bozguncu ve benzeri benzetmelerle ifade ediliyordu, Dema Nû-Hewlêr) kaldiklari yerlerin tespit edildigi; iç güvenligin saglanmasi için ‘bozguncularin’ temizlenmesi gerektigi belirtiliyor ve bunun için de ‘özel silah’in (kimyasal silah) kullanilmasina izin verilmesi talep ediliyor.
Raporda ayrica ‘hardal ve sirayin’ gibi kimyasal maddelerden bahsediliyor. ‘Özel silah’in gerektirdigi malzemenin yeterli olmadigi belirtilen raporda, eksikligin giderilmesi için iki yol öneriliyor. Birincisi, eldekilerin öteki malzemelerle karistirilarak kullanilmasi, ötekisi ise eksikliklerin giderilmesi için operasyonlarin bir ay ertelenmesi.
Askeri Istihbarat Baskanligi, raporunda birinci yolu tercih ettigini de dile getiriyor.
Devlet Baskani Saddam Hüseyin’in, söz konusu rapora verdigi 29 Mart 1987 tarihli ‘çok gizli, sahsa özel ve acil’ baslikli cevabinda,
‘iyi sonuç alinmasi için özel silahin kullanilmasi uygun görülmüstür. Bozguncularin yok edilmesi için ne gerekiyorsa yapilmalidir. Gerekli oldugunda konuyla ilgili öteki askeri birimlerle iliski kurun, vurmadan önce bizi bilgilendirin’ deniliyor.
Adalet Ömer, kimyasal silahlarla vurulan ilk yerlesim birimlerinden Dola Balisan, Seyh Wesanan, Sergelu, Bergelu, Melekan, Mavat, Caferan vb. yerlerde yasananlari anlatirken özetle su bilgileri veriyor:
’15 Nisan 1987 tarihinden 27 Mayis 1987 tarihine kadar gerçeklestirilen kimyasal silah saldirilarinda çocuk-yasli, kadin-erkek 134 kisi öldü, 346 kisi yaralandi. Rejim, yaralilarin hastanelere gönderilmelerini engellemek amaciyla bölge abluka altina aldi. Hewlêr hastanesine kaldirilanlardan 92 erkek ötekilerden kopartilarak askeri karargaha getirildiler ve bir daha onlardan haber alinamadi. Yarali kadin ve çocuklar ise Halifan kazasina getirilerek sokaga atildilar. 1991 Kürt baharindan sonra, askeri karargahta ortaya çikartilan bir toplu mezarda 66 kisinin cesedine rastlandi.’
Adalet Ömer, en fazla can kaybi ve yikima yol açan Üçüncü Enfal Saldirilarinin 14 Nisan 1988 tarihinde Germiyan’da yasandigini ve bu nedenle 14 Nisan’in Enfal’i anma günü olarak tespit edildigini belirtiyor.
Adalet Ömer, Üçüncü Enfal saldirisina iliskin olarak, Kürdistan Cephesi’nin 1989 yilinda, BM Insan Haklari Komisyonu’na sundugu rapora yer veriyor. Raporda, sadece Mart ve Nisan aylarinda, Süleymaniye ve Kerkük bölgesinde yasanan kayiplardan tespit edilenler yer aliyor. Buna göre:
Iki ay zarfinda 728 köy ve kasaba yerle bir edildi, yerinden yurdundan edilen 40 bin aileden 16 bini hapishanelere tikildi. Bunlardan 7407 kadin Dubz’da, 5600 kadin Yayci Nahiyesinde hapsedildiler. Geçen sürede 4560 kadin ve çocuk hapishanelerde can verdi. Yaslari 6 ay ile bir yil arasinda degisen yüzlerce çocuk 50 Dinar karsiligi satildilar. 7640 erkek kaybedildi. Kadinlar her türlü ahlak kurallarinda uzak olan, hayasizca saldirilara ve tecavüzlere maruz kaldilar.
‘Enfal Kurbanlari Babam, Annem ve Kardeslerim Gibi ölmek Istiyorum’
Adalet Ömer, Medya’nin 338. sayisinda, ‘Belgelerin Dilinden’ adli kösesinde, Nogresalman’in 8. Bölümünde kalan Gelavêj adli bayanin anlattiklarina yer veriyor. Gelavêj iç çekisleri ve aglama esliginde sunlari söylüyor:
‘Bir müddet sonra aramizda belirtileri asiri ishal, kusma, titreme olan salgin hastalik bas gösterdi.Hemen her gün genç, yasli 3-4 kisi ölüyordu. Bir gün bacim ve küçük erkek kardesimin durumu kötülesti. Asiri derecede zayiflamis, incelmislerdi. Inleyerek su istiyorlardi. Annem ise aglayarak tanriya yalvariyordu. Kogustaki herkes aglamaya, bagirip çagirmaya basladilar. Nöbetçiler içeri girip kogustakileri kamçiladilar, susmamamiz halinde bizi öldüreceklerini söylediler Aniden anamin haykirisi yükseldi. Erkek kardesim ruhu göge yükselmisti. Cellatlar, kardesimin cesedini anamin kucagindan kopartarak alip götürdüler. Ne yaptiklarini simdi bile bilmiyorum.’
Bir baska sahidin anlattiklarindan cesetlerin ne yapildigini biliyoruz. Nogresalman hapishanesinde ölen ya da öldürülenler, ya dogrudan köpeklerin önüne atiliyordu ya da üstleri az bir toprakla örtülüyordu, ki köpekler kolaylikla çikartip yiyebilsinler. Nogresalman sahitlerinden birisi, insan eti yemeye alisan köpeklerin et bulamadiklarinda hapishanenin çevresinde kurtlar gibi dolastiklarini, nöbetçilerin, aralarinda yeni dogmus bebelerin de bulundugu kisileri, canli-canli köpeklerin önüne attiklarini anlatiyordu.
BAAS cellatlarinin insanlik disi uygulamalarini gözyaslari esliginde anlatan Gelavêj, ‘iskence ve eziyetler sonunda is yapamaz duruma geldim’ diyerek çatlaklarla dolu ve sarili ellerini gösteriyor. Gözyaslarini, Enfal kurbanlarinin sembolü haline gelen siyah esarpla silen Gelavêj,
‘Enfal Kurbanlari Babam, Annem ve Kardeslerim Gibi ölmek Istiyorum’ diyor.
Adalet Ömer, Salman kazasi Saglik Ocagi arsivlerinden elde ettigi Nogresalman kurbani 10 kisinin daha dogum tarihi ve yerlerini belirtiyor. Elde edilen vefat belgelerinde, yaslari 2 ile 98 arasinda degisen 10 kisinin ölüm nedenleri olarak, kansizlik, kalp krizi, asiri ishal ve nefes darligi olarak gösteriliyor. Adalet Ömer, saglik ocagi çalisanlarinin ölenlerin saglik ocagina getirilmediklerini, cezaevi sorumlularin verdikleri isimlere göre saglik ocagi doktorunun vefat belgesi düzenledigini anlattiklarini yaziyor.
198 Alman, Amerika, Misir, Isviçre ve Hollandali Sirketler, Irak’a Toplu Imha Silahi Satmislar
Kürdistan’da Enfal adli örgütün baskani Zeman Abde, 690 sayili Aso gazetesine yaptigi açiklamada, 198 Alman, Amerika, Misir, Isviçre ve Hollanda sirketinin Irak’a toplu imha silahi sattiklarini dile getirdi. Zeman Abde, bir gönüllü, topladiklari belge ve dökümanlari BAAS rejimi sorumlularini yargilayan mahkemeye sunarak kararlarin olusmasina katkida bulunan birisi.
Zeman Abde, 198 sirketten 182’sinin Alman, geri kalan 16’sininda Amerikan, Misir, Hollanda ve Isviçre sirketleri oldugunu dile getiriyor. Özellikle Amerika sirketlerinin sattigi ama kullanilmayan silahlarin tasidigi tehlikelere dikkat çeken, Zeman Abde, Irak ve Kürdistan hükümetlerinin söz konusu sirketler aleyhinde tazminat davasi açabileceklerini; bu konuda, Kürdistan ve merkezi hükümet basta olmak üzere, toplumda yasanan vurdumduymazligi anlatiyor.
(*)(Kaynak: Dema Nu gazetesi. )
18 KÜRT KIZI, MISIRDA GECE KULÜPLERINE SATILDI
Saddam Hüseyin rejimi döneminde Kürtlere yapilan soykirim sirasinda Misir’a 18 Kürt kizi satilmisti. Bu durumun anlasilmasi üzerine geçtigimiz yillarda Kürt Federe devleti bu konuyu resmen arastirdi. Yapilan arastirmalar sonucunda bu kizlarin bazilarinin izine rastlandi. Kürt parlamentosu aldigi bir kararla Kürt kizlarin Güney Kürdistan’a getirilmesine karar verdi.
1987-88 yillari arasinda Kürtlere karsi baslatilan Enfal operasyonlarinda 180’bini askin Kürt katledilmisti. Anne ve babalari katledilmis ailelere mensup onlarca kiz çocugunun Baas rejimi tarafindan basta Misir olmak üzere bir çok Arap ülkesine satilmis oldugu, Irkçi Baas rejimi yikildiktan sonra belgelerle ortaya çikti.
Olayin anlasilmasi üzerine gazeteciler bu kizlarin akibetini arastirmaya koyuldu. Sonuçta ilk olarak Zagros TV, muhabirleri, Kahire’de Rojgar ve Nesrin adli iki kizi bularak bu olayi gündeme getirdi.
Enfal esnasinda satildigi ortaya çikan Kürt kizlari televizyon muhabirleri araççiligi ile Güney Kürdistan hükümetinden kendilerine sahip çikilmasini istemisti. Bunun üzerine Kürt hükümeti Rojgar ve Nesrin ile birlikte 18 Kürt kizinin diplomatik yollarla geri getirilmesine karari verildi.
Saddam rejimi Enfal Katliami sirasinda öldürmedigi çogu çocuk yastaki 18 Kürt kizin Msir’daki gece kulüplerine sattigi elde edilen belgelerle ortaya çikmistir. Yaslari 12 ile 29 arasinda degisen 18 Kürt kizinin isim listesini ve Baas rejiminin resmi mührünü tasiyan 1601 nolu ve 10.12.1989 tarihli satis belgesini medyaya dagitan Danimarka’daki Kürtler, Stockholm’deki Misir elçiligine basvurarak, 18 Kürt kizinin akibeti konusunda bilgi istedi.
Misir’da satilan Kürt kizlari geri getiriliyor? ?
Danimarka’daki Kürtler Misir elçiligine verdikleri belgede kizlarin bulunup memleketlerine iade edilmesini isteyen Kürtler, taleplerinin yazili oldugu dilekçenin bir kopyasini da basta BM, AB, Arap Birligi olmak üzere Irak’taki Kürt Bölgesi Yönetimi ile Bagdat’taki merkezi yönetime de göndermisti.
Saddam’in Kürt kizlarini Misir’a sattigi belgenin ‘Bismillahirarrahamanirrahim’ ile baslamasi ise dikkat çekicidir.
EL TAMIM bölgesindeki istihbarat sefinin imzasini tasiyan 20.12.1989 tarihli belgede su ifadeler yer aliyor: “Enfal Kampanyasi çerçevesinde bir çok kadin yakaladik. Burada yaslari 14 ile 18 arasinda degisen 18 kadin, Misir’daki striptiz ve gece kulüplerinde çalismak üzere bu ülkeye gönderilecek. Isteginiz üzere kizlarin isimleri ve kendileri ile ilgili bazi ayrintilari yandaki belgede gönderiyoruz.”
Genellikle Enfal katliami sirasinda tüm ailesini kaybeden ( hatta tüm erkek çocuklar da dahil olmak üzere sag bir sekil de Basra’nin vahalarinda dozerlerle yer yarilip içine konulan) Kürt ailelerin küçük yastaki kizlar sag birakilip asagidaki talimatlarla basta Misir olmak üzere bölgedeki Arap ülkelerine satilmistir.
Eglenceye düskünlükleri ile taninan Arap seyhleri bu küçük yastaki kiz çocuklarini ya satin alip saraylarina kapatiyor ve zoraki sekse tabi tutuyordu. Ya da bu kiz çocuklari gece kulüplerinde seks tacirlerinin sermayesi olarak degerlendiriliyordu.
Asagidaki belge 20 Aralik 1989 tarihindeki bir belgedir. Ele geçmemis ya da tahrip edilmis yüzlerce benzer belgenin oldugu tahmin ediliyor.
BU OLAY FILME KONU OLDU
Bu kadinlarin drami Dogu Kürdistanli yönetmen Sirin Cihani’nin çalismalarini yaptigi ‘Yildizlar Gündüz Renksizdir’ (Stêrk di nav rojê de bêreng in) filmine de konu oldu. Film, Irak’ta Baas rejimi döneminde cezaevine konulan, iskence gören insanlarin yani sira insan tacirlerinin eline düsen Kürt kadinlarinin dramina da dikkat çekiyor.
ZSaddam rejimi döneminde çok sayida Kürt kizinin Misir’a gönderilerek satildigini söyleyen Cihani, ‘Bu kadinlar eski Irak rejimi ve Arap mafyalar tarafindan satin alinip satiliyordu, köle olarak degerlendiriliyordu. Bu kadinlarin aileleri katlediliyordu. Genç Kürt kizlar da Misir gibi ülkelere satiliyordu. Bunun için Kahire’de çekimler yapacagiz” diye demeçler verdi. Yönetmen Cihani, ilk kez Kürt kadinlarina yönelik siyasi içerikli uzun metrajli bir filmin yapildigini ve filminde feminist ögelerin bulunduguna da ayrica dikkat çekti.
Latif Epözdemir