Makale

HASANKEYF, ZENGIN BIR TARIH SULARA MI GÖMÜLECEK?

Su günlerde özellikle sosyal medyada Hasankeyf üzerine çokça yazilip çiziliyor. Ilisu barajinin tamamlanmasinin ve su tutmasinin ardindan bu tarihi kentin su altinda kalmasi tehlikesi artik aylarla, günlerle sayilir oldu. Bundan kaygi duyanlar hakli olarak seslerini yükseltiyorlar, binlerce yila dayanan bu zengin tarih sular altinda kalmasin diyorlar.

Son olarak bölgedeki 17 baro da yayinladiklari ortak bildiri ile bu konuda ilgililere çagrida bulundurlar.

Bu güzel bir sey. Ama ne yazik ki geç kalindi. Ilisu barajini insa girisimi, on yillar öncesinden, GAP projesinin kapsami içinde basladi. O dönemde, daha 1980’li yillarda bu konuda ilgilileri uyarmaya ve kamuoyu yaratmaya çalisan insanlar oldu.

Ben de o yillarda Ankara’da Mehmet Bayrak’in çikarip yönettigi Özgür Gelecek Dergisi’nin Subat 1989 tarihli sayisinda yazdigim, ‘Hasankeyf Baraj Altinda Kaliyor; Zengin Bir Tarih Sulara mi Gömülecek?’ baslikli uzunca bir yazida bu konu üzerinde durdum. 30 yili askin süre önce çikan bu yazimin bir bölümünü asagiya aliyorum:

‘GAP projesi üzerine atilan nutuklar, kurulan umutlar malum. (….) Teknokratlar, politikacilar, isverenler haril haril planlar kuruyor, gelecekteki ‘milyar kilovat saatler’in, ‘milyon ton patetesler’in ve pamuk balyalarinin hesabini yapiyorlar. Bunlar güzel. O patateslerden belki bizim payimiza da birkaç tane düser. Belki su Bingöl ya da Sason dagindaki kulübemizi de bir elektrik lambasi senlendirir… Söz konusu projenin Türkiye’ye ve bölge halkina ekonomik ve sosyal bakimdan ne getirip ne götürecegi ayri bir konu; ama meselenin bir yani daha var ki söz konusu bentlerin arkasinda Mezopotamya ovasinin, bin yillar boyu Dicle ve Firat kiyisinda kurulan, bir bölümü simdi toprak altinda olan zengin uygarliklari da yitip gidecek. Firat üzerindeki tarihi Samsat kasabasini su basti bile. Tarih bakimindan essiz bir hazine olan Hasankeyf ise belki iki-üç yila kadar Ilisu barajinin altinda kalacak.

‘Cumhuriyet Gazetesi, yalniz gazetecilik açisindan degil, kültür hizmeti açisindan da saygin bir örnek vererek bir süreden beri bu konu üzerinde duruyor, kamuoyunun dikkatini bu konuya çekmek istiyor. Ilgili ve yetkilileri uyariyor.

‘Sorun gerçekten önemli. Bu konuda uzman bir kisi, bir süreden beri Hasankeyf yöresinde bir bölüm tarihi eserleri kurtarma çalismalarina katilan, Ankara Dil Tarih Cografya Fakültesi ögretim üyelerinden Prof. Olus Arik söyle diyor: ‘Bu tür merkezler binlerce yilda olusurken Hasankeyf yüzlerce yildir bu yikik durumda kalmis. Daha içinde ne hazineler oldugunu bile tam olarak bilmiyoruz ve onu bir anda yitiriyoruz.’

‘Cumhuriyet’in yayini üzerine Kültür Bakanligi da konuyla ilgilendi. Uzmanlarin verdigi bilgilere göre Ilisu Baraji’ndan tümüyle vazgeçmek de sart degil. Bendin yüksekligini, yani su seviyesini birkaç metre düsük tutmak yetiyor. Hasankeyf Belediye Baskani da bu tarihi kasabanin kurtarilmasi için girisimlerde bulundu; hükümete ve UNESCO’ya çagri yapti. Ne var ki Devlet Su Isleri önerilere aldirmiyor. Özal ve teknisyenleri için tarihin bir degeri yok. Ilisu Baraji, Karakaya, Keban ve Atatürk barajlariyla kiyaslandiginda son derece küçük kaliyor. Bent seviyesinin bir parça düsük tutulmasi elektrik enerjisi bakimindan önemsiz bir kayip olacaktir. Ancak bu kadarcik bir kaybi bile göze almiyorlar. Diger yandan milyarlarla ölçülemeyecek bir tarihi göz göre göre sulara gömüyorlar.

‘Bu baraj muhtemelen 40-50 yil sonra dolmus ve artik ise yaramaz olacak. Ama suya, çamura gömülen tarihi eserler bir daha geri gelmeyecek.
‘Insanlara elbet barajlar da gereklidir. Ama bu essiz tarihi degerleri yok etme pahasina olmamali. Eger Cengiz Hanlar, Hulagular döneminde yasasaydik bu anlayisa sasilmazdi. Ama Yirmi Birinci Yüzyila yaklasiyoruz. Çagimizda uygar uluslar tarihi degerleri korumak için ne büyük çabalar harciyorlar. Kimi zaman eski bir tarihi yapiyi, hatta bir agaci korumak için koca yollarin yönünü degistiriyorlar. Çünkü tarihi eserler toplum için yalniz maddi degil, ayni zamanda moral bir zenginliktir; bir bilgi, estetik ve onur kaynagidir.’

Yazimin daha sonraki bölümünde Hasankeyf’in, Kürtçe adiyla Heskif’in tarihinden ve bilinen tarihi eserlerinden uzun uzun söz ediyor ve yaziyi söyle bitiriyordum:

‘Simdi bu tarihi kent, Ilisu Baraji’nin tamamlanmasinin ardindan su altinda kalmayi bekliyor. Onun kurtarilmasi için kamuoyunda çikan sesler, örnegin bir Gökova ile, bir kaplumbagalar olayi ile kiyaslandiginda san derece zayif.

(….)

‘Bölgedeki insanlarimiza gelince… Onlar da belki simdi böyle seyleri düsünecek durumda olmadiklarini söyleyecekler. Açligin-issizligin, iskencenin-terörün girla gittigi bir ortamda, bu can pazarinda onlara hak vermemek mümkün degil. Ama yine de düsünmek gerek. Burasi yurdumuzdur. Bu eserler ülkemizin degerleri, güzellikleri, zenginlikleridir. Baba-atamizdan kalmistir. Onlari korumak, onarmak, toprak altindakileri meydana çikarmak için çaba göstermek bizim görevimiz.

‘Sorun yalnizca Heskif degil elbet. Ama o bugün bir örnek. Yalniz sanat adamlari, tarihçiler de degil. Tüm aydinlar, sorumlu politikacilar, bilinçli, uyanik herkes sesini yükseltmeli.

‘Zaman geçmeden Heskif’i kurtaralim.’

Evet , 30 yil önce Hasankeyf için böyle demisim. Ve konu bugün de gündemimizde. Simdi daha çok insan binlerce yila dayanan bu tarihin korunmasinin önemini kavramis görünüyor. Artik sivil toplum örgütlerinin de sesi duyuluyor.

Peki ilgili ve yetkililer sesimizi duyacak mi? O da ayri mesele. Eger daha çok insan bu talebi yükseltirse, sesimiz daha gür çikarsa basarabiliriz; belki onlar da kulaklarina bez tikayamazlar.

22 Temmuz 2019

Kemal Burkay

Back to top button