Hayat neden kirlenir?
Büyük ihtimalle bir Ispanyol filmiydi. Geçenlerde kanallarin birinde yeniden izleme imkani bulduk. Türkçeye Futbol Heyecani’ olarak çevrilen filmin konusu Ispanya´da futbolun nabzinin attigi kentlerden birinde geçiyor.
Büyük bir sirket, fabrikalarindan birinde yürürlüge koymaya çalistigi tasarruf politikasi’ geregi, alinan yeni makinalarin da devreye girmesiyle 15-20 yillik isçilerini çikarmayi planliyor. Ancak sirket bunu itibarini sarsmadan ve kentte ciddi bir krize yol açmadan çözmeyi planlamaktadir; ama nasil?
Sonunda çözüm bulunur: Halkla iliskiler uzmaninin önerisi, yogun tartismalardan sonra büyük sefin de agirligini koymasiyla kabul görür. Fabrika yönetimi isçiler arasinda kendilerine karsi oynayacak bir futbol takimi kuracak
Rakip bir takim’ kurmak öyle kolay bir is degil elbette. En azindan bu isi kotaracak kararli’ ve az çok bu islerden anlayan bir ekip gerekiyor. Oysa isçilerden hiçbirinin böyle bir özelligi yok. Bu isle en fazla ilgili olup kaptan olacak ve digerlerini ikna edecek olan isçinin futbolla tek iliskisi, çocugunun iyi bir futbolcu olup kolay yoldan köseyi dönme tutkusudur.
Bir diger takim elemani ise yatakta ve antremanlarda bile sigarayi dudagindan düsürmeyen bir tiryakidir. Oyunculuk bir yana, hayatinda hiç canli futbol maçi dahi izlememis. Üstüne üstelik bir de sasi
Ekibin bir baska üyesinin ise saglik problemi vardir; asiri kilolarindan kurtulmak zorunda oldugu için mutlaka hareket etmek zorundadir. Antremanlar bu is için bulunmaz bir firsattir.
Anlayacaginiz bu maçta herkesin farkli bir hesabi var.
Ama ne gam! Kimi zaman isten çikarilma tehdidi, kimi zaman tesviklerle takim sonunda kurulur. Isin garibi isçilerin antrenörlügüne -yönetimin bir jesti olarak- halkla iliskiler müdürü atanir. Gerçi o da bu islerden pek anlamaz ama ne de olsa Arjantinlidir ve dogal olarak kaninda futbol vardir.
Sonunda olay bir futbol karsilasmasini asip amansiz bir ‘sinif mücadelesine’ dönüsür. Patronun istedigi tam da budur. Zaten bunun için bütün imkanlari seferber etmistir.
Konu gerek isçilerin ve yakinlarinin, gerekse kentin tek gündemine dönüsür. Evdeki günlük siradan kavgalar yerini bu mücadelenin olasi taktiksel tartismalarina birakir. Ayrilan çiftler bu mücadelenin yüzü suyu hürmetine yeniden bir araya gelmis, tüm hayat bir yuvarlak mesin top ve iki düzüne bacaka yürütücek sinif kavgasina kilitlenmistir.
Finansörleri, sponsorlari (ki bunlarin cogu farkli nedenlerle bu sirket ile sorunlari olan özel firmalardir), tasarimcilari, destekçileri, oyunculari, teknik elemanlari, seyircileri ve taraftarlariyla bütün bir kent kaderini adeta bu maça baglamistir.
Ask, devrim ve futbol günleridir yasanan
Aman Tanrim! Siz bir de bu toz duman içerisinde, oyunbozan birinin çikip bu devrimci durumun’ üzerine tuz-biber ekercesine durun yahu, bu bir oyun, amaç sizin kapi disari edilmenizdir’ demeye kalktigini düsünün
Vay haline o hainin Herkesten önce isçiler bir bardak suda bogmaya kalkar onu!
Her neyse, sonunda o gün gelir
Sonuç elbette hüsrandir. Daha ilk dakikalarda isçi sinifimiz’ agir bir yenilgiye ugrar. Maçin sonucununun degismesi ancak bir mucize ile mümkündür ki o da gerçeklesir: Izleyiciler arasinda bulunan, futbolcu bir aileden gelen genç bir bayan isçi, sinif kardeslerinin bu trajik durumuna daha fazla dayanamaz ve kendisini sahada bulur. Disardan’ takima dahil olan bu kivrak oyuncu rolünü çok iyi oynamis ve üst üste attigi gollerle maçin kaderini degistirmistir.
Isin ilginç yani, fabrika yöneticileri kendi kalesine atilan bu gollerden de son derece memnundur.
Ertesi gün kapi önüne birakilan ve is bulma kurumunun önünde siradan bir is için kuyrukta bekleyen 15-20 yillik isçilerin hararetli tartismalarinin tek konusu, bir gün önceki futbol maçinda patronlarin ugradigi agir hezimettir.’
* * *
Hayat, çogu zaman görünenden çok farkli bir seyir izler.
Son yillarin moda deyimiyle algi operasyonlari’, gerçek bir nesnenin duyular üzerindeki izlenimlerinin yanlis degerlendirilmesi olarak da tanimlanan illüzyonlar, özellikle siyasal alanda hayati ve olaylari gerçek boyutlariyla degil, görülen ve gösterilmeye çalisilan yönleriyle algilamamizi saglar.
Bugün Kürdistan´in birçok yerlesim biriminde olup bitenlerde de benzer bir senaryonun ince ayrintilarini görüyoruz.
Devletin 90´lardan miras aldigi konseptle teröre’ karsi çok daha agir bir siddetle, bu birimlerin yerlesik halkina, yerlesim birimine, yüzyillardir süregelen ekolojik, kültürel dokusuna, baligi tutmak amaciyla’ suyu kuruturcasina yaptigi operasyonlara karsi, yüzlerce Kürt gencinin hayatlarini hiç düsünmeden feda eden amansiz direnisine tanik oluyoruz.
Ikinci Dünya Savasi´nin yerle bir edilmis kentlerinin sokaklarini aratmayan görüntüler, parçalanmis bedenler, günlerce sokakta bekletilen cesetler, beyaz bayraklarla evlerinini terkeden yurttas’lar, katledilen çocuklar ve yüzbinlerle açiklanan yeni bir göç dalgasi
300-500 tüfekle bu destansi’ mücadeleden elbette bir öz yönetim’ hikayesi çikmaz. Ama tek basina bir iktidar pekala çikabilir. Silahli mücadeleden, 80 milletvekiline ulasan siyasal mücadeleye dogru akan eksen kaymasi’ na çok da ince ayar pakala çekilebilir.
Sonuç ne olursa olsun her maçin bir ya da birkaç kazanani vardir Ama onlar asla o kentin sakinleri, oyunculari, taraftarlari degildir!
Devletin savas konseptine karsi baska da ne yapilabilir ki?’ sorusuyla ellerinde silahlarla bir kenti isgal edip kendi hukukunu kurmaya çalisan teröre karsi baska ne yapilabilir ki?’ sorusunun yaniti, bu maçta’ herkesin kendine göre yaptigi hesapta aranmalidir.
Büyük ihtimalle bu hesaplardan biri de devlet yetkililerinin, çok daha agir bir teröre basvurarak bölge halkiyla örgütü karsi karsiya getirme çabasidir. Geçici bir basari saglasa da sorunun çözümü konusunda daha insani ve adil bir projeniz yoksa bu hesap içinden daha da çikilmaz bir hal alabilir.
90´lardaki savas konsepti bize miras olarak bu savasi hendeklerle yürütecek genç bir kusak birakti. Öyle görülüyor ki bir mucize olazsa bu olaylar Kandil´e, savasi bir 20 yil yürütebilecek genç bir kusak daha birakacak.
Ve biz bu savasin neden bir türlü bitimedigini ve 40 yildir hayatimizi körelten bu yanilsamanin görünen ve gösterilenden çok daha farkli bir boyutunun oldugunu, tipki o sarkidaki gibi hayatin ve o beyaz sehirlerin’ neden kirlendigini bir ömür boyu anlatip duracagiz:
Kar yagiyor bu gece,
öyle beyaz ki sehir
anlamak bir ömür sürer
hayat neden kirlenir…
Ziya Laçin