Hydro-Emperyalizm Çagi: ABD’nin Ortadogu’da Su Savaslari
Çeviren: Nizamettin Karabenk
Su savaslari Istanbul’daYirminci yüzyilda petrolün degeri neyse, yirmi birinci yüzyilda suyun degeri de odur: Uluslarin siyasal/ sosyal istikrarini ve zenginligini/kudretini tanimlamada belirleyici olan bir ticari mal.
Bati’nin Irak, Libya ve Suriye’ye müdahale etmesinin yegâne sebebi petrol oldugunu düsünen varsa, yaniliyor. Genel anlamda bir açiklama getirecek olursak; Bati’nin Ortadogu cografyasina olan ilgisinin diger bir nedeni, günümüz dünya kosullarinda petrolden de daha degerli hale gelen bir maddeden, yani su’dan dolayidir. ABD merkezli, kar amaci tasimayan bir arastirtmaci gazetecilik organizasyonu Center for Public Integrity’den (CPI) alinan bilgiye göre Batili bazi ülkeler, suyun genel anlamda petrolden çok daha degerli oldugu bir bölgede, suyun özellestirilmesi, aritilmasi ve pazara sunulmasindan bir (1) trilyon dolar gelir elde etme hesabini yaptiklari anlasiliyor.
Yeryüzünün üçte ikisinden (3/2) fazlasi suyla kapli olmasina ragmen, insanoglu adeta akut bir su kitligiyla karsi karsiyadir. Insanligin ihtiyaci olan suyun bu kitligi, insanin dogasindan kaynaklanan varsayimlarin tersi istikamette varlik gösteriyor. Esas sorun, yeryüzünün üçte ikisini kaplayan bu suyun % 97’sinin tuzlu olmasidir. Baliklar buna seviniyor olabilirler, ama ayni sey, insanlar için söz konusu degil. Dünya’da mevcut suyun, % 2’sinin buzullarla kapli alanlarda, atil halde ve ayni zamanda buz halinde olmasi nedeniyle, kullanilabilir tatli suyun yalnizca % 1’i oraninda içilebilir durumda.
Baska bir deyisle, dünyadaki bütün su miktari 11 litre/sürahi orani ile ifade edilseydi, kullanilabilir birim tatli su orani tek bir bardagi doldururdu ve biz de belki son bir damlasina ulasabilirdik.
Dogamiz su arzinin sinirli olduguna hüküm kilmistir: Hal böyleyken, insanoglu nüfusunda artis olmasi ve yasam kalitesinde artis olmasiyla birlikte, suya olan talepte artis meydana gelmistir. Iklim degisikligi, nüfus artisi, hava kirliligi ve (çagimizin geregi) kentlesme olgusundan kaynakli sorunlar 2030’a kadar daha da siddetli yasanacak. Öyle ki, suya olan küresel talebinin, mevcut su arzi oranini çok daha gerilerde birakarak, % 40 dolayinda olacagi tahmin ediliyor.
Insanoglunun suya olan ihtiyacinin karsilanabilmesi için, altin ve kömür madeni, dogalgaz veya petrol olayinda oldugu gibi, su kaynaginin isletilmesi, su maddesinin belirli bir isleme tabi tutulmasi, piyasa kosullarina göre paketlenmesi, tüketiciye ulasacak sekilde tasimaya verilmesi gerekiyor. Dogalgazin arzindan farkli olarak, suyun yerine ikame edilecek baska bir madde yok, baska alternatifler bulunamiyor veya geçici de olsa baska önlemler alinamiyor.
Modern dönemde kaynak odakli emperyalizm olgusu üç dalga hareketine dayaniyor:
Altina olan talep, emperyalizmin birinci dalgasinin temelini olusturuyordu: Muhtesem bir hayat sürmüs ve icraatlarinda herhangi bir engelle karsilasmamis, Amerikan teröristlerinin kontrolünü ele geçirmis, yöre insani emekçiler tehlikeli maden yataklarinda zorlu isleri yerine getirirlerken, kendilerinden gurur duyarak, daha uzak diyarlari temasa edip, bölge yönetim faaliyetlerini ifa etmek üzere devekusu tüyleri içerisinde hayat süren valiler göndermis, kraliçe basli paralar bastirmis eski moda kolonyalistler varmak istedikleri hedef yolunda at sirtinda menzil aliyorlardi. Insanlik, Avrupali fetihçiler eliyle, daha ilk baslardan itibaren, fethedilen topraklarda bir düzen kurmak üzere imha etmeye çalistiklari yerli Amerikanlilarin yerini alacak sekilde, o zamana kadar benzeri görülmemis tarzda milyonlarca Afrikalinin kaçirilmasina taniklik ediyordu. Hem de, altin bulma pesinde kosan, Güney Afrika kitasini acimasizca fetheden beyaz insan öncülerinin politikasiyla tutarli.
Emperyalizmin ikinci dalgasi; post-endüstriyel dönemde karsilanmasi her zaman mümkün olmayan petrol ürünlerine duyulan ihtiyaçtan kaynaklaniyordu.
Kilit nokta özellikleri açisindan konu ele alindiginda, ABD askeri yapisinin küresel düzeyde petrolü koruma silahli gücü haline dönüstügü modern dönem Petro-Emperyalizmi, demokratik bir olusum görüntüsü sergiliyor, denizlerin (veya dogalgaz/petrol boru hatti güzergâhlarinin) bagimsizligina vurgu yapiyor, petrol sondaj çalismalari ve tasimacilik gemilerinin güvenligini saglama ve koruma altina alma yollarini ariyor. Ancak, insana yakisir bir gündelik yasamin organizasyonuyla ilgilenmiyor. ABD,bununla birlikte, dis politikasinin merkezini üzerine bina ettigi araçlar, kapsami geregi benzeri yasanmamis olsa da, ruhu itibariyle yeni olmaktan çok uzak bir yerde duruyorlar.
Emperyalist savaslarin üçüncü dalgasi; doganin insanogluna bahsettigi en degerli varlik; yani, su üzerinde mücadele gelistiriyor. CIA analistleri, Irak’in 2003’te isgal edilmesinden önce, etrafinda yeni savaslarin sahnelenecegi bir alani rapor etmislerdi: ‘Ugruna yeni savaslarin yapilacagi, varligi veya yoklugundan dolayi baska ülkeler üzerinde siyasal kontrol saglamanin yollari aranacagi nehirlerin, göllerin ve yeralti su katmanlarinin bazi ülkelerin mili güvenlik varligi (assets) haline gelecegi hidroloji savaslari.’ CIA’nin bu öngörülerinin her biri, Irak, Suriye ve Libya’da sürdürülmekte olan savaslardan baslamak üzere, kisa bir zaman zarfinda, birbirleri ardinda gerçeklestigine tanik oluyoruz. Ve bu asamadan sonra, dünya siyaseti seyri itibariyle, artik hydro-emperyalizm çagina girdigimizi açikça görebiliyoruz.
Amerikan Sirketi Bechtel 17 Nisan 2003’te, insaat ihale çagrisi yapilmaksizin, ABD’den, Agency for International Development’dan (USAID) 100 trilyon dolarlik is sözlesmesi davetiyesi aldi. Bu sözlesme söz konusu firmaya Irak’ta en büyük insaat ihalesi sözlesmesi yapan firma sifatini kazandirdi. Bu nedenle, Irak’ta yapilan en büyük karli insaat sözlesmesi petrol üretim tesislerinde, okul veya hastane yapim islerinde veya daha önce bombalanan altyapilarinin onarilmasinda kullanilmadi: Bu sözlesme bedeli, su kaynaginin bulunmasinda, suyun belirli bir isleme tabii tutulmasinda ve pazara sunulmak üzere dagitima verilmesinde kullanildi. Gizli kapakli yürütülen, seffaf olmayan, usulüne göre yapilmayan, Betchel firmasini ödüllendirme sözlesme süreci, akil almaz bir düzenlemeyle daha da berbat hal aldi. Bu firma daha önce sözlesmesini yaptigi isleri de rezil etti.
Bu sirket, nükleer santral reaktörlerinden birisini Kaliforniya’da kurdu. ‘Big Dig’ diye tabir edilen bir mega proje (Bostan’da Ana arter/ Tünel projesi), 2.5 milyar is gücü istihdami vaat ederken, 14.6 milyar dolar maliyetle ABD tarihinde en pahaliya mal olan ihale oldu. Bechtel firmasinin bu konudaki marifetinin rekoru, Bolivya’da % 35 oraninda enflasyon yaratan suyun özellestirilmesidir. Bu enflasyon orani, Bolivya’da çok sayida insanin ölümüne yol açan, halk ayaklanmasina neden oldu. Betchel firmasinin Bolivya’daki faaliyetlerine son verildi. Sirket de is sözlesmelerini feshetmesinden dolayi Bolivya hükümetine karsi dava açti.
Yüzyil dönümünden bu yana, hydro-emperyalizmin ilk kurbani Irak oldu. Albay Kaddafi’nin öldürülmesi olayi da ikincisi. Libya, petrolden de daha degerli bazi dogal kaynaklara sahip bir ülke: Kullanilabilir en büyük yeralti tatli su rezervleri bulunan Nubiyan Kumtasi yeralti su katmanlari bölgesinin (Nil Nehri Havzasi, Kuzey Sudan-Güney Misir) ayni zamanda dünyadaki en büyük su kaynagi oldugu tahmin ediliyor. Kaddafi, yüzde 95’i Arap Vahasinda çöl olan bir cografyayi, ülke yapma potansiyeline sahip yeralti su katmanlarina 25 milyar dolar yatirim yapmisti. Simdilerde gelinen durum, Faaliyetleri devasa boyutlarinda Fransiz firmalari Suez, Ondeo ve Saur küresel sirketleri 400 milyar dolar dünya su pazarinin neredeyse yarisini kontrol ediyorlar. Bu sirketler, Libya’nin sahip oldugu dünyanin sekizinci harikasi yeralti su katmanlarinin bulundugu kayaliklarda kazi yaptilar.
Kaddafi, Libya halkinin yararina olacak sekilde, Libyalilar eliyle düzenleme yapmayi, Libyalilar eliyle imar islerini yapmayi planliyordu. Ve bugün ise, genel olarak Fransiz hissedarlarin lehine olacak sekilde, Fransiz müteahhitleri eliyle bedeli sisirilen maliyetlerle ülke imar ediliyor. Libyali vergi mükellefleri de, kuskusuz, yürütülen bu imar çalismalarinin agir faturasi ve kullandiklari yüksek maliyetli su faturalariyla karsi karsiya kalacaklar.
Hydro-emperyalizmin en son marifeti Suriye’de sürdürülen savastir. Suriye’deki isyancilara destek veren Bati kampanyasinda en önde giden ülke Israil oluyor. Çünkü Israilli liderler, Suriye Cumhurbaskani Besar Esad’in gelecekte su (savaslari) konusunda Israil’in yolu üzerinde engel oldugunu ileri sürüyorlar. Esat, 1967’de yapilan Alti Gün Savaslari sirasinda Suriye’den alinan, (zengin su kaynaklarini oldugu kabul edilen) bir arazi seridi olan Golan Tepelerini Israil’e birakmayacagi yönünde ahdetmistir. Israil, kullandigi tatli suyun yaklasik olarak % 40’ini Golan Tepeleri bölgesinden temin ediyor.
Israilli bir asker ve siyaset adami olan Aluf Meir Dagan (Mossad’in eski bir Direktörü) ‘Suriye’nin su kaynaklarimizin yarisini kontrol etmesi, elinde bomba bulunan, basimiza atmaya hazir bir Iran’in tehdidinden daha fazla tehdit olusturuyor’ seklinde bir açiklama yapmisti.
Suriye Cumhurbaskani Esat, su endüstrisinin özel ellere geçmesine ve halkin, toplumun bünyesinde yikim yaratici fiyatlandirma yapan sirketlerin nüfuzuna maruz kalmasina taraf olmadi. Dolayisiyla, Batili sirketlerin mülti-milyar dolarlik ciro saglayici gelir akis imkâni önünde engel oldu. Cumhurbaskani Esad’in su kaynaklarinin özellestirilmesi yönünde top kosturmayi kabul etmemesi ve Golan Tepelerinde daha agir bedelli bir top çevirmeyi tercih etmesi, Albay Kaddafi ve Saddam Hüseyin gibi, Esad’in da hydro-emperyalizmin ajandasi önünde bir engel oldugu anlamina geliyor.
Dogan’in insanogluna bahsettigi en kiymetli ve giderek daha da degerlenen dogal bir madde olan su, gelecekte bir milletin yikimina neden olma veya büyük bir millet olma arasindaki farki ifade edecek. Albay Kaddafi ve Saddam Hüseyin’in çok iyi bildikleri gibi, hydro-emperyalizme muhalif Esad’da bu konularin farkinda.
Kaynak: http://www.counterpunch.org/2014/05/27/us-water-wars-in-the-middle-east/
Garikai CHENGU