Idlib politikasi: Muhalefetiyle, basiniyla dökülüyoruz
Dehset günler, saatler, anlar yasiyoruz. Baskalarinin hayatina bir nebze olsun deger veren, ülkesinin nasil yönetildigini önemseyen, utanmasini bilen insanlar için tüm bunlar son derece üzücü, hatta yikici.
Umurunda olmayanlara hava hos. Bir kez daha gördük ki gencecik ölümler, siyasetlerinin, varliklarinin, iktidarda kalabilmenin bir parçasi.
Bir emirle sinirlara çoluk çocuk tasinan yüzbinlerin yasadigi sefalet, ucuz bir bilgisayar oyunundan farkli degil onlar için. Açlik Oyunlari’ndaki kötü karakterlere rahmet okutur bunlar.
Iste bu rahatlik yüzünden ifadelerine hâkim olma ihtiyaci duymuyor, taze acinin üzerine bile siritabiliyor, hatta kahkaha atabiliyorlar.
Tabutun önünde selfi çekebilenler, acidan kivranan aileleri fona alarak da selfi çekecek bu gidisle.
AKP-MHP ittifakinin nasil yönettigi; ceberrutlugunun, hak hukuk tanimazliginin boyutu kimse için sir degil. 2020 Türkiyesi’nde daha dehset verici olan, muhalefetin silikligi, beceriksizligi, ötesinde, bu politikalara verdigi örtülü ve açik destek.
Hal böyleyken ‘savasa hayir’ veya ‘çocuklar ölmesin’ demek de git gide anlamsizlasiyor. Neden savasa hayir dediginizi, kararliliginizi eylem ve siyasetinizle de ortaya koymazsaniz mastürbatif bir eylemden öte birsey ifade etmiyor.
Zaten muhalefet, ‘savasa hayir’ diyemiyor:
CHP-IYIP ve Saadet, sinirötesine yol veren tezkereyi onaylayarak zaten iktidarin Idlib politikalarini destekledi.
MUHALEFET VPN KURUP SOSYAL MEDYADAN ‘KINADI’
Idlib’te öldürülen askerlerin ardindan, CHP ve IYIP, AKP ve MHP ile birlikte ‘ortak bildiri’ yayinladi. ‘Alçak ve menfur saldiri’ kinandi ve kahraman orduya ‘TBMM’nin verdigi’ görevleri gerçeklestirecegine dair vurgu yapildi.
Hem bunlari yapip, hem iktidarin savas politikasini elestiremez, ‘bizim Suriye’de ne isimiz var’ diyemezsiniz.
Hadi onu geçtik. TBMM’nin olaganüstü toplanmasi konusunda günlerce izin beklendi. Peki ‘izin’ sart miydi?
Muhalefet partisi liderleri görevini yapmadi, yapamadi. Böylesine bir kaybin neden kaynaklandigini, gerçek kaybin ne oldugunu, bundan sonrasinda ne yapilacagini sormak için yine icazet bekledi.
Izin filan dinlemem, TBMM’nin önünde açiklama yaparim diyebilecek bir siyasi irade olmadigi gibi, söyleyecek birseyleri de yok. Cenazelere ne kadari katilabildi, acili ailelerle temas edebildi, bilmiyoruz.
Hadi Ankara havalarini bir yana birakalim.
Idlib’de yasanan felaket anlasildiginda, hangi siyasetçiler atlayip Hatay’a gitti? Milletvekilleri, tesikilatlar da mi olan biteni, iktidarin izin verdigi ölçüde, VPN kurup twitter’dan takip etti?
Gidenler olduysa, hangi bilgilere ulasabildiler? Bu bilgiler neydi ve neden açiklanmadi?
HATAY’DA SAGLIK PERSONELI AGIR TEHDIT ALTINDA
Yalan ve manipülasyon öylesine siradanlasti, öylesine mide bulandirici bir hal aldi ki… ‘Resmi’ açiklamalarin dogrulugu süpheli.
Idlib’de Rus uçaginin vurdugunu herkes ögrendi, Rusya kendi açikladi zaten. Ama Türkiye’de hala ‘rejim unsurlari’ deniyor, Rusya ile arayi ‘bozmamak’ için bin takla atiliyor. Muhalefet, bu ikiyüzlülügü bile tartisamiyor.
Peki saldiriyi kimin yaptigi konusunda bile yalan söyleyenin verdigi kayip bilançosu ne kadar dogru? Ne yazik ki bu konuda da süpheler var.
Saldirinin hemen ertesinde sinir kapilari açilinca ister istemez basin, bu ‘insanlik drami’nin pesine kostu. Oysa sosyal medyaya yansiyan çok daha yüksek sayilar, beden bütünlügünü kaybeden askerler vardi.
Diyeceksiniz ki abartilmis olabilir. Fakat bu, gazetecinin gerçegi arastirmasina engel degil. Hele ki basin özgürlügünde dünyanin dibine vurmus, ilk isi sosyal medyayi engellemek, Vali açiklamalariyla ‘tansiyon düsürmek’ ve gazetecileri gözaltina alan bir ülkede yasiyorsaniz…
Baska bir kaynaktan aldigim bilgiye göre ‘o gece’ sayilan tabutlarin sayisiyla resmi açiklamanin arasinda fark var.
Hatay’da hastanelerde çalisan personel, agir baski altinda oldugu için bilgiyi teyit edemedim. Zaten o geceye dair bilgi verenlere sorusturma açilmis. Kisacasi, korkudan kimse kendi parmagiyla saydigi cenazelerin sayisini veremiyor. Teyit edilemedigi sürece de spekülasyon olarak kaliyor.
SAVASA HAYIR DEMENIN ANLAMI KALDI MI?
Cumartesi günü Antakya’da ulusal basindan iki gazetecinin kaldigini ögrendim. Onlar da sinirdaydi. Yerel basindan ancak 2-3 kurumdan gazeteci takip ediyormus. Ki yerel basinin köseye sikismisligi, is yapamaz hale getirilmesi, ulusaldakinden çok daha vahim boyutta: Hem ekonomik, hem politik açidan. En genis aga sahip haber ajanslari da artik Saray kontrolünde.
Eger gazetecilik yapilabilseydi bize servis edilenin ötesini merak edip pesine düsebilecektik.
Hatay’a veya cenazelerin kaldirildigi yerlere gidip dogru sorulari soramiyoruz, çünkü böyle bir gücümüz, agimiz ve/ veya cesaretimiz kalmadi.
Diyelim ki bazi engeller asildi… Nerede yayinlayacaksiniz, yayinlasaniz kim size sahip çikacak?
Baksaniza, Edirne’de siginmaci haberi yaparken dahi gazeteciler gözaltina alindi; MA muhabiri Idris Sayilgan dün tutuklandi.
Peki Idris için hangi vatandas, hangi muhalefet, hangi meslektas ayaga kalkacak?
Size söyleyeyim, hak savunucusu, vicdan sahibi 30-40 kisinin disinda kimse! ‘Ag’a bir kere takilan, bu ceberrut rejimin yeni bir kurbani olarak bir köseye atiliyor.
Isin dogrusu su: Neden diye soracak, gerçegi ögrenmeyi ne pahasina olursa olsun talep edecek toplum yoksa, muhalefet de böyle olur, basin da.
Pelin Cengiz