Makale

Iksir ve ayna

Seçimler ve toplum iradesi, demokrasilerin gerekli kosulunu, ‘olmazsa olmaz sarti’ni olusturur, bu muhakkak. Ancak sandik iradesinin ya da özgür seçimlerin tek basina demokrasinin ‘yeter’ kosulunu olusturmadigi da muhakkaktir. Siyasi bir düzen, toplumsal irade yaninda hukuk devleti ilkeleri ve insan haklari kurallarina saygili, elestiriye ve denetime açik bir oranda demokratiktir. Demokrasiden ancak, toplumsal mesruiyet ve evrensel degerler mesruiyeti bir bütün olusturdugunda bahsederiz. Açiktir ki, toplumlarin yapisi ve tanimi itibariyle, toplumsal irade çoguldur, çok parçalidir, çok egilimlidir. Farkliliklari içerir. O zaman bir toplumdaki her bir kültürel, ekonomik ve toplumsal farkliligin iradesi de demokratik düzen için hayati önemdedir. Katilim, ifade, örgütlenme, elestiri, örgütlü itiraz gibi haklar ve hukuka dair ilkeler, bu çogul yapinin siyasete yansimasini ve sürekli güncellenmesini saglarlar. Toplumsal iradenin, farkliliklarin temasiyla, bu temastan dogan ortak alan, deger, paydalarla üzerinde ve karsilikli kabullerle olusmasina zemin hazirlarlar.

IKSIR: MESRUIYET

Mesruiyet meselesi can alicidir.

Kavram Alman Sosyolog Weber’den bu yana, bir iktidarin gönüllü kabul/benimsenme hali ve kriterleri etrafinda tanimlanir. Benimsenme, gönüllü kabul, riza, mesruiyet halini tarif eder. Bu hal, güç ile degerler arasindaki bir köprü gibidir.

Bugün geldigimiz noktada, mesruiyet, hem iktidarlar ve egemenlik türleri açisindan hem daha genel olarak politika, eylem ve tercihler bakimindan kendi basina belirleyici bir ‘deger’ haline gelmistir.

Ancak hakim degerler dedigimiz nedir? Ya da mesruiyetin kriterleri nelerdir?

Bunlar, yine bugün itibariyle birbirinden ayrilmaz hale gelmis iki kaynaktan ileri gelir: Toplumsal mesruiyet ve insanligin tarihsel kazanimlarindan olusan evrensel (deger) mesruiyeti. Bu iki kaynak birbirlerinin dogrulamasini yaparak birbirlerini tamamlarlar.

‘Çagimizin yeni çeliskisi, yeni belasi ‘Seçimli otokrasi’dir. Birbirinden koparilmis iki mesruiyet kaynagi siyasi ceheneme isaret etmektedir.’

Her bir insan toplulugunun öyküsü, degerleri ve egilimlerinin besledigi mesruiyet hali, toplumsal mesruiyettir.

Bunun yaninda, insanin kendi kültürü ve zamani disinda üretilmis, ama ona mal olan, varliginin degeri haline gelen kazanimlari da vardir. Bunlar üretildigi gelenekten, kültürden, zamandan bagimsiz olarak her insanin mütemmim cüzünü olustururlar. Esitlik, özgürlük, demokrasi, insan haklari, kadin haklari bu degerler arasinda yer alir. Bu iki yön, ikili mesruiyet kisinin sadece, tarihsel kültürel bir toplulugun degil, bir insan ailesinin parçasi oldugunu hatirlatirlar.

Bunun içindir ki yerel ve evrensel degerlerin kesismesi, evliligi, bütünlügü önemlidir.

Bu, bir idealdir. Hedef ideale dogru yol almaktir.

Elbette bu yolda nerede oldugunuz, nasil bir zemin üzerinde ilerlediginiz de belirleyici önemdedir.

Yillar boyu basta askeri darbeler olmak üzere siyasete ve egemenligine yönelik türlü müdahalelerle iç içe yasamis toplumlarda, demokrasi mücadelesi önce sandik iradesinin tecelli ettirilmesi mücadelesi olmustur. Bu anlamda siyasi alaninin genislemesi öncelikli demokrasi meselesi olarak tanimlanmistir.

Bu hedefe ulasan toplumlar, demokrasinin ve demokrasi arayisinin sadece ‘toplumsal egemenlik’ meselesinden ibaret olmadigini hizla görürler.

SORUN: TEK AYAKLI MESRUIYET

Hatta, terazi öyle hassastir ki, siyasi alanin genislemesini bu alanin demokratik bir sekilde yeniden yapilanmasi izlemedikçe, bu durum, yeni bir tahakküm sistemlerini üretme riski tasir. Nitekim, pek çok örnekte, demokrasinin toplumsal mesruiyet ayagi güçlenirken, bu güçlenme, alani genisleyen sivil siyaset eliyle evrensel degerler ayaginin önemsizlestirilmesine, hatta yok sayilmasina, yol açmistir. Bu durum, süphe yok ki, siyasette keyfilik ve tahakkümü üretir. Böyle olunca güzergah hizli bir sekilde, demokrasiden seçimli otokrasiye yönelebilmektedir.

Latin Amerika’dan Avrupa’ya degin pek çok popülist rejimi, söyle ya da böyle bu tür bir egilim tanimliyor. Polonya, Macaristan, Avusturya’daki siyasi iktidarlar, çig gibi büyüyen asiri sagci, ayrimci popülist partiler, demokrasinin ruhunu kirleten bir akintiya yol açiyor.

Ortak özellikleri sanildigindan fazla: Heterojen toplumu homojen bir millet tanimiyla ikame eden çogunlukçu söylem, kamplasma ve cephe politikalari, güçlü ve milletle özdes lider görüntüsü altinda lider hegemonyasi, anti-elitizm adi altinda siyasi karar organi ve toplum arasindaki denetleyici ve araci katmanlari ortadan kaldiran, evrensel degerlerle çatismaci iliski kuran ve gücü tek elde yogunlastiran anlayis, bu çerçevede siyasetin ekonomiden yargiya mutlak tahakkümü, yapistirici unsur olarak komplo, tehdit, tehlike dili, içe kapanmaci, milliyetçi politikalar…

Bunlar bir bakima ‘tek ayakli mesruiyet rejimleri’dir.

Bir süre önce dünyanin dört bir kösesinden 30 ünlü yazar, mayis ayinda yapilacak Avrupa seçimlerine isaret ederek bu tür rejimlere, popülizme karsi duyarlilik çagrisi yapiyordu. Fasizme ve soguk savas kamplasmasina da isaret ederek, Avrupa kamuoyuna söyle sesleniyorladi:

‘Bir seyler degismezse; yükselen dalgayi durduracak bir müdahale gelmezse, tüm kitada en kisa zamanda yeni bir direnis ruhu ortaya çikmazsa bu seçimler bugüne kadar gördüklerimiz içinde en yikicisi olacak…’

Bu, bir hastalik ve hem siyasal hem toplumsal belirtiler tasiyor.

Nitekim tek parçali mesrulugun ve bunun bir biçimi olan popülizmin egemen oldugu yerlerde demokrasi tartismasi da çarpik, kendisine has, araçsallasmis bir görünüm kazaniyor. En çarpici yan toplumsal mesruiyet ile evrensel deger mesruiyetinin karsi karsiya getirilmesiyle ortaya çikiyor. Zihinler bu ikisi arasinda seçim yapmaya itiliyor, siyasi kültür bu istikamette yeniden üretiliyor.

AYNA: VENEZUELLA

Türkiye ve son dönem yakin dostu Venezuella da bunlardan, tek ayakli mesruiyet rejimlerinden birisi. Dahasi Venezuella krizi vahim bir tek ayakli mesruiyet krizi. Olup bitenlere en hizli ve keskin tepki gösteren ülke Türkiye oldu, Maduro iktidarini gayri mesru ilan edenlere karsi durdu. Kamuoyu ve basin da bu tutuma gönülden katildi. Aslinda, Türk kamuoyunun Venezuella’yla ilgili bir bilgisi yok, basinin da bu yönde bir gayreti yok. Tek bilgi, ABD’nin ve kimi ülkelerin Venezuella’da seçilmis iktidarin yerine, kendisini devlet baskani ilan eden meclis baskanini tanimasi, sandik iradesine karsi tavir almasi yönünde. Ve tepki, bunun kabul edilmezligi üzerine. Kabul edilmezlik tartisilmaz. Ancak Venezuella demokrasi iliskisinin bu konuya hapsedilmesi de pek kabul edilemez. Seçimler Venezeulla’yi ve Maduro’yu demokratik kilmaya yetmiyor. Öyküye bir de su tarafindan bakalim:

2015 seçimlerinde Maduro mecliste çogunlugu kaybeder. Ancak hakim oldugu eski meclis, yenisine görevi devretmeden önce ve görev süresi sona ermesine ragmen Yüksek Mahkemeye 13 yeni üye atar. Ardindan Madurocu Yüksek Mahkeme meclis kararlarini sistematik olarak bozmaya baslayacak, hatta kisa bir sure için de olsa, bir ara, meclisin yetkilerini üzerine alacakti. Bu kaosu giderme gerekçesiyle Maduro 2017’de yeni bir anayasa yazilmasi için Kurucu Meclis olusturulmasi için çagrida bulundu. Kurucu Meclis seçilerek göreve basladi. Ancak, göreve baslamasinin ardindan olaganüstü kosullari gerekçe göstererek Ulusal Meclis’in yasama yetkisini kendi üzerine aldi. Ortalik bir kez karisti. 6 ay sonra yapilan baskanlik seçimlerinini muhalefet boykot etti ve katilim orani yüzde 46’da kaldi. Sonrasi malum…

Bu hikayede iki seçim disinda demokrasiye dair bir sey bulmak pek mümkün degildir.

Çeliskinin yaman oldugu ortada. (Seçimlere katilma orani ne olursa olsun, kaldi ki, Latin Amerika’da her zaman düsüktür) Maduro’nun keyfi olarak iktidardan uzaklasmasina destek, toplumsal iradeyi tanimamak anlamina gelir. Ancak Maduro’nun toplumsal iradeyi, evrensel etik ve siyasi degerleri ihlale, otoriterligine bir gerekçe olarak kullandigi da açiktir.

Ahmet Insel’in son dönem yazilarinda ‘seçimli otokrasi’ olarak adlandirdigi, çagimiz yeni çeliskisi, yeni belasi da iste tam olarak budur. Birbirinden koparilmis iki mesruiyet kaynagi siyasi ceheneme isaret etmektedir.

Bazi durumlar ayna islevi görürler, Venezuella da bizim için öyle.

Örnegin Ankara’nin Venezuella’ya gösterdigi yakin ilginin, orada yasananlardan hareketle, dis müdahale, dis düsman, komplo hassasiyeti üzerine kurulu kendi resmi söylemine destek üretmekle yakindan bir iliskisinin oldugu muhakkak.

Ankara-Caracas arasindaki dayanisma bir demokrasi dayanismasindan çok popülist bir dayanismadir.

———————————————————————-

Karar-15 Subat 2019

Ali Bayramoglu

Back to top button