Ilkesiziligin ve tutarsizligin diyeti
Türkiye, 17 Aralik’tan bu yana her türlü kuraldan yoksun bir iktidar savasina sahne olmakta. AK Parti hükümeti ve onun düne kadar gayri resmî ortagi Cemaat, birbirlerini bogazlamak için statükocu güçlerden medet umar bir hâle gelmis. Gelinen asamada AKP- Cemaat çatismasi dar bir iktidar mücadelesinin sinirlarini asarak son 10 yilda demokrasi adina elde edilmis bütün kazanimlari tahrip edecek bir boyuta ulasmis durumda. Acaba Karl Marx’ in dedigi gibi ‘tarihte ne olduysa, baska türlü olamayacagi için’ mi bu noktaya gelindi?
AK Parti, 2002 yilinda içeride ve disarida örtüsen bir degisim konjonktürünün sonucu ve ürünü olarak iktidar oldu. AK Parti, Türkiye’nin birikmis yüzyillik sorunlarina bir müdahale ihtiyacinin daha fazla ertelenemez oldugu bir dönemde kendisini iktidarda buldu. Statükocu yapiya yapilacak müdahale ayni zamanda AKP hükümetinin kendi varligi ve gelecegi için de olmazsa olmaz ihtiyaçti. Ne var ki degisim konjonktürünün iktidara tasidigi AKP’nin bütünlüklü bir degisim ve demokrasi perspektifi yoktu. Onun, demokrasi konusunda ilkesel bir tutumu olmadi hiçbir zaman. AKP, demokrasiye bir evrensel standartlar manzumesi, bir normlar ve kurumlar sistemi olarak bakmadi. Demokrasinin bütünlüklü bir degerler sistemi oldugunu kavrayamadi. Ya da böyle bir kavrayisi saglayacak tarihsel ve siyasal mücadele birikimi ve fikrî derinlikten yoksundu. Bu nedenle AKP hükümeti, kosullarin dayattigi ölçüde ve kendi çikarlarina uygun düstügü oranda bir reform çizgisi izledi.
12 yila yaklasan AKP iktidarinda az sey yapilmadi elbet. Ancak onun demokrasiye, demokratik degerlere iliskin sig, fazlasiyla yararci ve taktiksel yaklasimi nedeniyle, geçen dönemde atilan onca adim ve gerçeklestirilen reformlara ragmen demokrasi alaninda kurumsal bir dönüsüm saglanamadi. Baska bir ifade ile degisim yönündeki küçümsenmeyecek çabalara karsin bu alanda kalici ve geriye dönüsü imkânsiz kilacak denli saglam bir zemin olusturulamadi.
AKP hükümetinin dis aktörlerin de destegi ile askerî vesayetin kirilmasi yönünde önemli adimlar attigi inkâr edilemez. Ergenekon ve Balyoz yargilamalariyla, MGK’da yapilan kimi düzenlemelerle militarizmin ve askerî darbe geleneginin büyük ölçüde geriletildigi bir gerçek. Bütün bu olumlu gelismelere karsin hükümetin militarizm konusunda evrensel ölçekte bir perspektife sahip oldugunu söylemek güç. Sözgelimi Genelkurmay Baskanligi Milli Savunma Bakanligi’na baglanabilir, MGK anayasal bir kurum olmaktan çikartilabilirdi. Ama bu yapilmadi. Ergenekon ve Balyoz darbe davalarina destek veren bir hükümetin, Ergenekon’un Firat’in dogusundaki uygulamalarinin pesini birakmasi, Kürdistan’da islenen binlerce faili meçhul cinayetin aydinlatilmasi için bir irade ortaya koyamamasi, onun bu konudaki yararci tutumu ile açiklanabilir ancak. Hükümet, militarizme, onun için bir tehdit oldugu oranda tutum aldi. Bir tehdit olmaktan çiktigi andan itibaren de onunla uzlasma yoluna gitti.
Bu ilkesizlik aynisiyla demokrasi konusundaki tutumunda da kendini ele verdi. Sirasi geldiginde AK Parti 12 Eylül darbe anayasasinin antidemokratikliginden ve yol açtigi magduriyetlerden sikâyet etti, etmeye devam ediyor. Geçen dönemde kendi çikarlari gerektirdigi ölçüde Anayasa’da rötuslar da yapildi. Peki, yeni bir anayasa yapimi yönünde çok güçlü bir toplumsal irade oldugu hâlde simdiye kadar bu neden yapilmadi? Üstelik 2011 seçimlerinde AK Parti en çok da yeni bir anayasa yapimi vaadiyle toplumun destegini kazanmamis miydi? Üç dönem boyunca ve büyük bir kitle destegi ile iktidar olan ve her firsatta 12 Eylül anayasasindan sikâyet eden bir partinin 12 Eylül anayasasina dokunmamasinin, onunla bunca zaman geçinip gitmesinin ilkesel bir açiklamasi olabilir mi?
AK Parti’nin Avrupa Birligi’ne adaylik sürecinin demokratiklesme yönündeki enerjisinden fazlasiyla istifade ettigi biliniyor. Peki, sonra? AB üyesi bazi ülkelerin de negatif etkisiyle, ama esas olarak hükümetin bu konudaki tutarsiz yaklasimindan dolayi AB sürecinin buzdolabina alindigi ortada. Hükümet, AB ve Bati ile 70 yila varan tarihsel ve stratejik iliskileri bile son dönemde ucuz pazarliklarin malzemesine dönüstürdü. Hükümet, bu alanda isi Sanghay Isbirligi Örgütü üzerinden Batili müttefiklerine karsi santaj yapma noktasina getirdi. Sirtini Bati’ya dönmeye hazir bir ülkenin her türlü entrikaya açik hâle gelmesini öngörmek için kâhin mi olmak gerekir?
Kürt sorunu ve AKP’nin tutumu
AK Parti’nin öncüllerinden ayirt edici özelligi Kürt sorununa iliskin gelenekçi irkçi paradigmadan kendini kurtarmasi oldu. Geçen dönemde Kürt sorunuyla ilgili ezber bozan gelismelere imza atildi. Bu adimlar, devletin geleneksel irkçi politikalari ile kiyaslandiginda son derece olumluydu. Ancak Kürt sorununun gerçek boyutlari ile kiyaslandiginda devede kulak bile degildi. AKP hükümeti, Basbakan Erdogan’in sahsinda bu alanda büyük zikzaklar çizdi. Bir gün ‘Kürdistan gerçegi’ nden söz ederek tabulari yikti, ertesi gün ‘Kürt sorunu yoktur’ benzeri öfkeli çikislarla yasadigi kafa karisikligini gösterdi. Yakin arkadaslarindan duydugum Basbakan’a iliskin su tespit önemli: ‘Kürt sorununu bilmiyor, onu yolda ögreniyor.’ Baska bir ifade ile AKP’nin Kürt sorununun çözümüne iliskin bütünlüklü bir perspektifi yok. Onu el yordami ile hâl yoluna koymaya çalisiyorlar. Kosullar dayattikça ve baska türlü yönetilemez hâle geldikçe adim atiyor, onu da gidim gidim ve olabildigi kadar zamana yayiyorlar.
Oysa Kürt sorunu yüzyillik, çok katmanli ve yikici bir enerji ile yüklü bir sorun. Onu adil, esitlikçi ve hakkaniyete dayali bir biçimde çözmeden Türkiye’yi gerçek anlamda bir baris ve istikrara kavusturmak mümkün mü?
Özetle 12 Eylül rejimi tasfiye edilmeden ve Kürt sorunu kalici bir çözüme kavusturulmadan ne siyasal ne öteki alanlarda istikrarin saglanamayacagi son krizle bir kez daha ortaya çikti. Anayasa’da su kadar madde degistirmis, orduya karsi su kadar önlem gelistirmis, Kürt sorununda bunca çaba ortaya koymus 12 yillik AKP iktidarinin gelip dayandigi nokta bir çöküs ve basa dönme hâli.
Gelinen asamada AKP, düne kadar varolusuna tehdit olarak gördügü statükocu güçlerle yeniden ittifak arayisina yöneliyor, Ergenekon ve Balyoz yargilamalariyla gemlenen darbecilere af yolu açarak onlardan medet umar hâle geliyor. Bu ise son 12 yilda iç ve dis dinamiklerin etkisi ve AKP’nin katkisi ile elde edilen demokratik kazanimlarin tahrip edilmesinden baska bir sey degil.
AK Parti ilkesizligin ve tutarsizligin diyetini Türkiye ile birlikte ödüyor.
*Taraf