INDEPENDENT TÜRKÇE ILE SÖYLESI

Türkiye’nin düze çikmasini Kürt sorununun çözümüne baglayan Burkay: Bir ülke kendi iç sorunlarini çözmeyi basaramazsa, baskalari ise karisir,
Kürt siyasetçi, sair ve yazar Burkay, Independent Türkçe’ye konustu. Birçok konuda dikkati çeken ifadeler kullanan Burkay’in bir sözü de birlikte hareket edemeyen Kürt siyasetçilere: “Herkes çevresine 3-5 kisi toplayip kendi küçük kulübesini kuruyor”
Adem Demir [email protected]
Cuma 26 Mart 2021 12:47
“Belki sehre bir film gelir / Bir güzel orman olur yazilarda / Iklim degisir, Akdeniz olur, gülümse”
Sezen Aksu tarafindan dillendirilen sarkinin söz yazari Kemal Burkay, sair, yazar ve siyasetçi olarak hayatinin büyük bölümünü Kürt sorunun çözümüne katki sunmak için geçirdi.
Kürt sorunun çözümü için çok ugrasti, çalisti, didindi, konustu Bu ugurda çok bedel ödedi. Yillarca sürgünde yasamak zorunda kaldi. 2011’de ülkesine döndü. Artik iklimin degismesini istiyordu.
Ancak gelinen asamada yine iklim olumlu yönde degismedi. Kürt sorunun barisçil yöntemlerle çözüleceginin hakim oldugu atmosfer, yerini umutsuzluk ve karamsarliga birakti.
Yine insanlar ölüyor ve ocaklara ates düsüyor. Kürtler için siyasi alan da daraltiliyor. Kürtler tarafindan kurulan 5 partiye kapatilma davasi açilmis durumda.
Olup bitenleri deneyimli siyasetçi Burkay’a sorduk. Burkay, Kürtlerdeki çok parçali yapidan bölgedeki gelismelere, devlet ve PKK içinde baris istemeyenlere kadar birçok konuda dikkati çeken görüsler dile getirdi.
– Sizce Kürt sorunu nasil bir hal aldi? Bu sorun Türk ve Kürtlerin sorunu olmaktan çikarak uluslararasi bir hüviyete mi kavustu?
Kürt sorununun uluslararasi bir sorun olmasi kanimca ilk degil. Basindan beri Türkiye, Iran, Irak ve Suriye’nin yüz yüze olduklari bir sorun. Geçmiste Batili devletler ve Rusya da sorunla yakindan ilgilendiler. Örnegin I. Dünya Savasi’nda. Son yillarda ise Irak ve Iran’da olup bitenler ve Türkiye’nin AB’ye üye olma çabasi nedeniyle Avrupa ve Amerika’nin da gündeminde.
Bir ülke kendi iç sorunlarini çözmeyi basaramazsa baskalari da ise karisir. Bölge devletleri hep Kürt sorununu birbirlerine karsi bir koz olarak kullanmaya çalisti. Ayrica günümüzde insan haklari ve uluslararasi hukuk nedeniyle bu tür konular Birlesmis Milletler ve diger uluslararasi kurumlari ilgilendiriyor.
“Çözüm firsati bir kaç kere kaçirildi”
– Ömrünüzün büyük bölümünü bu sorunun çözümüne katki sunmak için geçirdiniz. Sizce kaç defa bu sorun çözülebilirdi? Çözülmemesini veya çözülememesini neye bagliyorsunuz?
En basta Cumhuriyet kuruldugu zaman çözülebilirdi. Ne yazik ki o zaman bu basarilamadi ve ülkenin ve toplumun çok renkli yapisiyla bagdasmaz biçimde tek renkli bir toplum insa edilmeye çalisildi. Bu durum bir dizi Kürt ayaklanmasina yol açti. Hem Kürtler hem Türkler bakimindan bedeli çok agir oldu.
1990’li yillara gelindiginde ülkeyi yönetenler ilk kez Kürt realitesini itiraf etti.
Bu dönemde kanimca iki kez sorunun çözümü yönünde bir egilim ve firsat ortaya çikti. Biri Özal döneminde idi. Özal, sorunun siyasal çözümü yönünde bir girisim baslatti ve ‘federasyonu bile konusabilmeliyiz’ dedi. Kürt liderlerden Celal Talabani’nin araciligiyla PKK’nin tek yanli ateskes yapmasi saglandi. Kürt sorununun çözülebilecegi yönünde ülkede ve uluslararasi planda olumlu bir hava olustu. Ne yazik ki savasa kosullanmis militarist güçler bu süreci sabote etti. Bir dizi provokasyon yasandi ve Özal’in çözüm yanlisi kadrolarinin yani sira, bizzat kendisi de kuskulu bir sekilde hayatini kaybetti ve tekrar çatisma ortamina dönüldü.
Ikinci firsat AK Parti’nin iktidara gelmesinden sonra yasandi. AK Parti’li liderler, Cumhurbaskani Gül ve Basbakan Erdogan, 2005 yilindan baslayarak Kürt sorununun siddetle degil ancak siyasi yöntemlerle çözülebilecegini söylediler. Bazi olumlu adimlar attilar ve “Baris ve çözüm süreci” denen süreci baslattilar. Ne yazik ki bu süreç de daha sonra tikandi ve yine basa, yani siddet ortamina dönüldü.
– Sizce son süreç neden akim kaldi?
Nedenleri birden fazla… Bir kere AK Parti’nin çözüme yönelik köklü bir projesi yoktu. Ayrica bu konuda muhalefetten destek görmedi; aksine attigi bazi olumlu adimlar bile (TRT Kurdi’nin açilmasi, bazi üniversitelere Kürt dili bölümleri konmasi ve diyalog sürecinin baslatilmasi gibi) muhalefetten tepki gördü. Öte yandan PKK bu süreçte de hem içinde devam etmekte olan derin devletin eli hem de Iran, Suriye gibi ülkelerin yönlendirmesiyle, bir bakima bile bile, ciddi yanlislar yapti. “Halk savasi ile AKP iktidarina son verme” iddialariyla, çatismalara yol açti. 2017 Haziran seçimlerinden sonra, sözde özerklik için baslattigi çukur ve hendek savaslari ise isin tuzu biberi oldu. AK Parti de diyalog sürecine son verdi. Isin içine 15 Temmuz darbesi de girince saflar, ittifaklar degisti. Eski dostlar düsman, eski düsmanlar dost oluverdiler.
“PKK, Kürt halkinin disinda birçok güce hizmet veren bir taseron örgüt”
– Uluslarin sorunlarini çözmek için konusmayi tercih ettigi bir dönemde, Kürtlerin bir kisminin hala silahli mücadelede israr etmesini nasil yorumluyorsunuz?
Uzun yillar yönettigim Kürdistan Sosyalist Partisi, ülke, bölge ve dünya kosullarini, güç dengelerini göz önüne alarak basindan beri barisçi mücadele yöntemlerini seçti. Ama PKK’nin durumu farkli. Bu konuda çok kere söyledim ve çok yazdim. PKK bir derin devlet, bunun yani sira kontrgerilla projesi olarak, Kürt hareketini bölmek, yanlisa itmek, kendi içinde çatistirmak için kuruldu. Bu rolü iyi biçimde oynadi. Zamanla Iran, Suriye ve Irak’in, hatta daha baskalarinin da eli devreye girdi. Kisacasi PKK, Kürt halkinin disinda birçok güce hizmet veren bir taseron örgüt.
“En makul soru: PKK neden silah birakmiyor?”
Eskiden, lafta da olsa Kürtler için bagimsiz devlet istiyordu. Öcalan yakalanip Türkiye’ye getirilip Imrali’ya konduktan sonra ise, bagimsiz devlet bir yana, Kürtler için hiçbir sey istemiyor. Hatta ne federasyon ne otonomi üniter devleti savunuyor. Öcalan açikça devletin hizmetinde, PKK ve öteki yandas örgütler de onun izinde. Öyle olunca “Neden silahlari birakmiyor?” sorusu en makul soru.
Isin püf noktasi da iste burada: PKK neden silahi ve siddeti birakmiyor? Aslinda Öcalan yakalanip ülkeye getirildikten ve devlete yeniden dört basi mamur sekilde teslim olduktan sonra bunu da yapmak istedi. PKK silahlari tümden biraksin, savasçilar tümüyle gelip teslim olsun dedi, örgüt de bunu kabul etti. Ama devlet buna razi olmadi, ‘Hayir, silah birakmasin, yurt içindeki silahli güçleri de Kuzey Irak’a geçsin’ dediler. Çünkü amaç onlari Güney Kürtlerine karsi kullanmakti. Apo ve PKK bunu kabul etti. Ama devlet, ‘Tümünü geçirme, 500 kisi içerde kalsin’ dedi. Çünkü amaç onlari da içerde gerektiginde, özellikle de Kürt muhalefetine karsi kullanmakti
Böylece “terör” bahanesi üzerine kurulan danisikli dövüs devam etti. PKK tümden silah biraksa oyun biterdi.
“Devlet homojen bir yapi degil, bir görünen bir de derin tarafi var”
– Kürt sorunun çözümü için her yönteme basvuruldu. Bir tek devlet ile örgüt ayni masa etrafinda bulusmadi” elestirileri yapiliyordu. Ancak devletle PKK’nin ayni masada oturdugunu pazarlik yapildigina da sahit oldu kamuoyu. Bunu ragmen bu firsat neden degerlendirilmedi?
Çünkü ‘devlet’ dediginiz tek merkezli, homojen bir yapi degil. Devlet içinde geçmisten beri çatisan güçler var. Görünen devlet var, derin devlet var… Bazen hükümetler bile iktidar olamiyor. AK Parti seçimleri 2002’de kazandi ve hükümet kurdu, ama Adalet Bakani bile uzun dönem Imrali’ya gidip Öcalan’i göremiyordu. Öcalan’i kontrolünde tutan asker, “Ergenekoncu” denen kesim, buna izin vermiyordu Bu kesim, silahlari susturmus, baris güvercinine dönmüs adini bile birakmis PKK’yi, 2004 yilinda yeniden savas pozisyonuna soktu. AK Parti, ancak 2010 yilindan itibaren MIT müstesarligini sivillestirdi ve Imrali konugunu denetime aldi. Ama PKK’yi tümden denetime alabildi mi? Hayir.
“Tüm eller, PKK’nin silah birakmasini engelledi”
PKK da tek merkezli ve homojen degil. Içinde hala Türk derin devletinin eli var; Iran’in, Suriye’nin, Irak’in ve baskalarinin eli var. Tüm bu eller PKK’nin silah birakmasini bile engelledi.
Ama Kürt sorunu elbet PKK’nin silahlarindan ibaret degil. Bu sorun PKK’dan önce vardi ve PKK silahlari tümden biraksa, ortadan kalksa bile var olmakta devam edecek. Kürt sorunu ancak Kürt halkinin tüm mesru, temel haklarini tanimakla sona erer ve ülkeye baris da böyle gelir. Ne var ki Türkiye’de bugüne kadar gelip giden hükümetlerin hiçbirinin böylesine köklü, çagdas bir projesi olmadi. Bu nedenle ortaya çikan bazi firsatlar da degerlendirilemedi.
– Devletin güvenlikçi politikalarindan ötürü siz de uzun süre sürgün hayati yasadiniz. Baslatilan çözüm sürecindeki olumlu atmosfer nedeniyle 2011’de Türkiye’ye döndünüz. O dönemdeki atmosferin, sorunun barisçil yöntemlerle çözülmesi için atilan adimlarin ve gösterilen çabanin heba edildigin düsünüyor musunuz?
Ülkeye döndügüm söz konusu tarihte Kürt sorunu bakimindan olumlu bir ortam vardi. Sorun rahatça tartisiliyor ve olumlu bazi adimlar atiliyordu. Ne yazik ki, yukarda belirttigim nedenlerle bu durum uzun süre devam etmedi ve tikandi, bir bakima eskiye dönüldü.
“Devlet isterse siddeti devreden çikarir, sorunu barisçil biçimde çözer”
– Silahli mücadelenin neden degil, sonuç oldugu hep iddia edildi. Kürt siyasetine müsaade edilmedigi, çalisma firsati verilmedigi için siddet bir çözüm olarak görülüyor deniliyor. Devlet ne yaparsa siddet bir çözüm arayisi olmaktan çikar?
Kürt ulusal hareketi, 1960’li 70’li yillarda barisçi biçimde gelisirken devlet tarafindan engellendi ve teröre itildi. PKK da bunun için bir proje idi. Devlet isterse siddeti devreden çikarir ve Kürt sorununu barisçi biçimde çözer.
– HDP ile birlikte Anayasa Mahkemesi’nde hakkinda dava açilan ve Kürtlerin kurmus oldugu parti sayisi 5’e çikti. Içisleri Bakanligi da kurulus dilekçesini veren iki partiye “alindi belgesi” vermiyor. Sizce, Kürtlerin siyasette etkin olmasi istenmiyor mu?
Buna ne süphe! Devlet basindan beri Kürt hareketinin legal planda ve barisçi biçimde gelismesini de istemiyor. Bunu engellenmese kanimca sorun simdi çözülmüs ve ülkeye baris gelmisti.
Kapatilmasi istenen partilere gelince… Bu ülkede ilk kez parti kapatilmiyor. Ne yazik ki örgütlenme ve düsünce özgürlügü bir türlü çagdas standartlarda hayata geçmedi. Nitekim Siyasi Partiler Yasasi’nda partilerin kapatilmasina olanak veren bir dizi hüküm var. Ayrica, iktidarlar bazen kendi elleriyle paravan parti kuruyor, bazen de islerine gelmeyeni kapattiriyorlar.
HDP kuruldugu zaman Içisleri Bakani Atalay’in beyanini hatirlayin: ‘Hakan Fidan ve Öcalan el ele vererek çok iyi bir projeye imza attilar, HDP’yi olusturdular’ demisti Demek ki HDP kendisinden isteneni tam yerine getirmedi, simdi de cezalandiriliyor veya kapanmasi isteniyor
– Bu yeni bir tercih ve strateji ise basarili olma sansi var mi?
Yukarda da degindim, parti kapama yeni bir uygulama degil. Ama simdiye kadar ne ise yaradiysa bundan sonra da o derece ise yarar. Aslinda bununla sorunlar çözülmüyor.
“Herkes çevresine 3-5 kisi toplayip kendi kulübesini kuruyor”
– Kürtler tarafindan kurulan pek çok siyasi parti var. Bunlar neden güç birligi yapmiyor?
Bunu söz konusu örgütlere sormak lazim. Çevresine 3-5 kisi toplayan biri kendi kulübesini kuruyor. Baskan olmak pek çekici bir sey demek ki. 31 yil sonra ülkeye döndügümde ilgimi çekmisti: Herkes herkese “baskan” diyordu!
Ben kendi payima Kürt hareketinin birligi için yillar boyu çok çaba gösterdim. HEP’in, DEP’in olusmasinda bile önemli katkim vardi. Son olarak 2000’li yillarin basinda ortak legal bir partinin olusmasi için girisimci olduk ve 2002 yilinda Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) kuruldu. Bu parti bir birlik projesi idi ve birlikte olusturmak için, PKK kesimi disinda herkese gidildi. Ne yazik ki birçogu gelmedi, gelenlerin bir bölümü ise süreç içinde su veya bu bahaneyle saflari terk ettiler. Gelmeyenler ve birligi terk edenler kendi küçük kulübelerini kurdular ve simdi birlikten söz ediyorlar. Gülünç ve Kürt hareketi için hiç de hos olmayan bir durum
“Roma’da ikinci olmaktansa iki evli köyün birincisi olmayi seçtiler”
– Cumhurbaskanligi Hükümet Sistemi ile birlikte hayata geçirilen yeni ittifaklar döneminde yüzde 1 puan alan partinin bile çok büyük pazarlik gücü olmasina ragmen Kürt partileri ayri bir ittifak cephesi olusturmasi mümkün degil mi?
Küçük kulübe sahiplerinin yapmasi gereken bundan da önce bu anlayisi terk edip bir partide bir araya gelmek ve Kürt halkinin temel taleplerini dile getiren güçlü bir seçenek yaratmaktir. Onlar bunu HAK-PAR’da yapabilirlerdi; ama Roma’da ikinci olmaktansa iki evli köyün birincisi olmayi seçtiler.
“Türkiye’nin düze çikmasi, Kürt sorunun çözümüne bagli”
– En nihayetinde Kürt sorunun çözümü konusundaki öngörünüz nedir? Bu mesele nasil çözülecek?
Ülkeye geldigim tarihte politik ortam oldukça olumlu idi. Simdi ne yazik ki degil. Ülke politik ve ekonomik alanda ciddi sorunlarla yüz yüze ve durum 2000’li yillarin basini andiriyor. Her seye ragmen “keske gelmeseydim” demiyorum elbet. Kürt sorununun çözümüne gelince O zaman da bu konuda hayalci degildim, gerçekçi idim. 200 yildan fazladir süregelen bu sorunun çözümünün kolay olmadiginin, sürecin inisli çikisli olacaginin bilincinde idim. Ama geçmiste de özellikle ülkenin yüz yüze oldugu kriz dönemlerinde dile getirdigim gibi, bu böyle gitmez. Türkiye’nin düze çikmasi, barisa ve demokrasiye ulasmasi, gelisme yoluna girmesi en basta Kürt sorununu çözmeye bagli. Ancak o zaman kaynaklar yikmaya degil, yapmaya yönelir; issizlik, yoksulluk asilir, bir baska deyisle ülke diger sorunlarini da çözer.
Çözüm ise Kürt halkinin temel haklarini tanimakla olur. Bana göre bunun biçimi federasyondur, yani esitlikçi bir çözüm. Böyle bir durumda iki halk bir arada baris içinde yasar. Dünyada bunun pek çok örnegi var.
© The Independentturkish
Dengê Kurdistan