INÖNÜ MÜ, BAYAR MI, ATATÜRK MÜ SORUMLU?
GÜNÜN TARIHINDEN
4 MAYIS 1937, BIRINCI DERSIM “HAREKATI” BASLIYOR
INÖNÜ MÜ, BAYAR MI, ATATÜRK MÜ SORUMLU?
Yillardir, 1937-1938’de Dersim’de devletin yürüttügü kanli harekâtin ‘asil’ sorumlusunun kim olduguna dair bir tartisma sürüyor. Sag muhafazakâr ve Islami muhafazakâr çevrelere göre sorumlu, Tek Parti döneminin sembol ismi IsmetInönü’dür.
CHP’lilere göre ise ‘asil’ sorumlu, 1946’da Demokrat Parti’yi (DP) kuran Celâl Bayar’dir. Suçun Inönü ve Bayar arasinda paylastirilmasini mümkün kilan, Dersim’in Tunceli’ye çevrildigi 1935’ten, Dersim’in dinî ve siyasi lideri Seyit Riza’nin ele geçirilmesine kadarki dönemde Inönü’nünbasbakan olmasi, 1938 yazindaki Ikinci Harekât döneminde ise Bayar’in basbakan olmasidir. Her iki dönemde gerçeklesen insan kayiplari ve sürgünler karsilastirildiginda (Inönü döneminde 350 civarinda olan kayip sayisi, Bayar döneminde 13 bini astigi gibi, bir o kadar da sürgün vardir), ilk dönemin ‘yumusakgeçtigi söylenebilir. Ancak ilk dönemde bölgenin karizmatik lideri Seyit Riza ve adamlarinin idam edilmesi, ikinci dönemdeki kayip ve sürgün bilançosunu unutturmaktadir.
Suçu Inönü ile Bayar arasinda paylastiran taraflarin tek ortak noktasi ise, olaylardan Atatürk’ü sorumlu tutmama egilimidir. Onlara göre, Atatürk o sirada hasta oldugu için, Dersim’de gerçeklestirilen katliamlardan habersizdir.
Bazi Dersimliler de Atatürk’ü Hazreti Ali’nin bu dünyadaki suretlerinden biri olarak kabul ettiklerinden, Atatürk’e toz kondurmayan çevrelere destek verirler.
Bazilari ise, gerçek sorumlunun Atatürk oldugunu bilir, ancak bunu, günümüzde Kürtlere karsi yürütülen baski ve zulüm politikalarini mesrulastirmak için kullanir.
Kisacasi 1937-1938’de Dersim’de yasananlarin kimin sorumlulugundaoldugu meselesi, sadece geçmisedegil, ayni zamanda günümüze dair bir meseledir.
Atatürk’ün sorumlulugu
Olaylarin gelisimi göstermektedir ki, en büyük sorumluluk, ölümüne kadar iktidarin hem hukuken hem de siyaseten en güçlü adami olan Atatürk’ündür.
Öncelikle Atatürk, Dersim’de iplerin kopmasina neden olan uygulamalarin yürürlügekondugu dönemde, örnegin 1935’te Tunçeli Kanunu çikarilirken, gücünün dorugundaydi.
Diger yandan, 1 Kasim 1936’da TBMM açilisindayaptigikonusmada ‘Bu korkunç çibani tümüyle temizleyip koparmak, kökünden kesip temizlemek ve bunu her ne pahasina olursa olsun yapmak gerektigi’ni savunurken de ciddi bir saglik sorunu yoktu.
Dersimlilerin üstüne uçaklarla ‘Teslim olmazsaniz Cumhuriyet’in kahredici ordusu tarafindan mahvedileceksiniz’ bildirilerinin atildigi 4 Mayis 1937 günü, Dersim’in kaderini belirleyen Bakanlar Kurulu’na da Atatürk baskanliketmisti.
Dersim’i bombalayan uçaklardan birini kullanan manevi kizi Sabiha Gökçen’i 22 Mayis 1937’de Ankara’daki Devlet Hava Yollari salonunda karsilamis, 10-12 Haziran 1937 tarihinde Trabzon’u ziyaretinde, bugün Atatürk Köskü denen konakta, Dersim’le ilgili harekât planlarini hazirlamisti. Bugün müze olan köskte sergilenen haritada, bizzat Atatürk tarafindan konulmus kirmizi ve mavi isaretler (‘bizim kuvvetlerimiz’ ve ‘isyancilarin kuvvetleri’ diye) halen görülebiliyor.
Atatürk, 1 Kasim 1937 günü yaptigi TBMM’yi açis konusmasinda ‘Milletimizin layik oldugu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasini engelleyecek hiçbir engel düsünmege yer birakilmadigini ve birakilmayacagini huzurunuzda söylemekle bahtiyarim. Tunçeli’deki icraatimiz neticeleri bu hakikatin ifadeleridir,’ demisti.
12 Kasim 1937 günü yanina Sabiha Gökçen’i de alarak, Dersim’i de kapsayan bir geziye çikan Atatürk, o sirada Elazig’a da ugramisti. Idamlarinyapildigi 14 -15 Kasim 1937 gecesi, Seyit Riza ile görüsmüs olduguna dair ciddi emareler vardi.
Insani bilançonun çok daha agir oldugu ve fiilen 6 Agustos 1938’de baslayan ikinci harekât da Atatürk’ün karariyla baslamisti. Bu kararin 1938 yilinin Ocak ayinda nasil alindigini Celâl Bayar yillar sonra (1986) gazeteci Kurtul Altug’a söyleanlatmisti:
“Simdi, Maresal [Fevzi Çakmak] Erkân-i Harbiye Reisi (Genelkurmay Baskani), ben basbakanim. Atatürk malum. Üçümüz Dersim’de yapilan büyük ordu manevralarindayiz. Manevranin da sonuna gelmek üzereyiz. Üçümüz bir arada, ‘Ordunun emniyeti bakimindan strateji ne olmalidir’, onu görüsüyoruz. Ikisi de Birinci Cihan harbinde muharebe etmisler. Ben daha çok izleyiciyim. Malumatlari genis… Sahsen casuslari bile biliyorlar O sirada biz konusurken, Dersimlilerin jandarma karakollarimizdan üç-dört tanesini bastiklari haberi geldi. Atatürk’le göz göze geldik. Birbirimizi anliyorduk. Atatürk benim yüzüme bakti. ‘Ne olacak?’ dedi. Anliyorum, orada emniyet tesis edilecek. Ne olursa olsun bana hitap edecekler. Hükümet reisi benim. ‘Anliyorum efendim, bana hitap edisinizin manasini,’ dedim. Atatürk: ‘Sorumlulugu üzerime aliyorum, vuracagiz Dersim’i,’ dedi ve vurduk ”
Atatürk’ün seyir defteri
Ikinci harekât kararinin alindigi 1938 yilinin Ocak ayinda Atatürk’ün sagliginda ciddi bir bozulma yoktu, hükümet ve devletle ilgili islerini düzenli yürütüyordu. Atatürk’ün, harekât hazirliklarinin sürdügü dönemin sonlarina gelindigi bir tarihte artik hastaligi onu rahatsiz etmeye baslamisti. Yine de 19 Mayis 1938 günü Atatürk Stadyumu’nda henüz resmen ‘milli bayram olmayan gençlik ve spor gösterilerini izledikten sonra, 16:30’da stadyumdan ayrildigini ve Hatay’in Türkiye’ye ilhaki projesi kapsaminda planladigi Mersin-Adana gezisine baslamak üzere gara gittigini biliyoruz. 50 yas üstü kusagin zihnine naksolmus, Atatürk’ün trenin penceresinden hüzünle bakan yüzünü gösteren o ünlü fotograf, bu geziden kalmistir. Seyahat 24 Mayis 1938’de tamamlanacaktir.
Utkan Kocatürk’ün hazirladigi Kaynakçali Atatürk Günlügü’ne göre harekâtin basladigi 6 Agustos 1938 günü Atatürk’e yabanci ve yerli hekimlerden olusan bir heyet tarafindan konsültasyon yapilmisti. Sagligi giderek bozulurken dahi devlet islerinden uzaklasmadiginin kaniti ise o tarihten sonraki pek çok olaydi.
Söz konusu kaynaktaki sirayla gidersek, 8 Agustos günü Atatürk, Dolmabahçe Sarayi’nda Paris Büyükelçisi Suat Davaz’i kabul etmis; 10 Agustos’ta Harf Inkilabi’nin 10. yildönümü nedeniyle Kültür Bakani Safvet Arikan’in telgrafina cevap vermis, 18 Agustos’ta Dolmabahçe Sarayi’nda Hatay’dan gelen Tayfur Sökmen’i kabül etmis, 19 Agustos’ta Dolmabahçe Sarayi’nda, izinli olarak Türkiye’de bulunan Moskova Büyükelçisi Zekâi Apaydin, Varsova Büyükelçisi Ferit Tek, Tahran Büyükelçisi Enis Akaygen, Brüksel Büyükelçisi Cemal Hüsnü Taray, Sofya Büyükelçisi Sevki Berker ve Bagdat Büyükelçisi Tahir Lütfi Tokay’i toplu olarak kabul etmis, görüsmüs ve direktifler vermisti. 20 Agustos’ta Uluslararasi 8. Izmir Fuari’nin açilisi nedeniyle Basbakan Celâl Bayar’a telgraf çekmis, 22 Agustos’ta yine Dolmabahçe Sarayi’nda fuarin açilisindan dönen Basbakan Celâl Bayar’i kabul etmisti.
23 Agustos’ta Dolmabahçe Sarayi’nda Basbakan Celâl Bayar, Disisleri Bakani Tevfik Rüstü Aras ve Maliye Bakani Fuat Agrali’yi kabul eden Atatürk, 28 Agustos’ta ‘Dogu Manevralari’nin (Ikinci Dersim Harekâti) bitisi nedeniyle Genelkurmay Baskani Fevzi Çakmak’in telgrafina söyle cevap vermisti:
Türk ordusunun yarattigi zaferin bu yildönümü günlerinde kalbim orduya karsi takdir ve sükran hisleriyle doludur. Sizin ve tercüman oldugunuz aziz silâh arkadaslarimin hakkimda gösterdikleri samimî ve asil duygular, o günlerdeki hatiralarimi canlandirdi, heyecanlarimi artirdi.
Atatürk 29 Agustos’ta Dolmabahçe Sarayi’nda Birinci Dersim Harekâti’na savas pilotu olarak katilan Sabiha Gökçen’i kabulü sirasinda sunlari söyleyecekti:
30 Agustos’u bensiz kutlayacaklar! Oysa o kadar isterdim ki törene katilmayi Çocuklarimizi görmeyi, modern araç ve gereçlerle donanan ordumuzun geçisini görmeyi Biliyor musun Gökçen, bayramimizi da özledim; onun söyle anli sanli dalgalanisini, göklerle bütünlesmesini
29 Agustos’ta Dolmabahçe Sarayi’nda (harekât bölgesinin kalbi) Elâzig’dan Istanbul’a dönen Basbakan Celâl Bayar ve Millî Savunma Bakani Kâzim Özalp’la görüsen Atatürk, ayni gün Italya Büyükelçisi Ottavio de Peppo’nun güven mektubunu kabul etti.
30 Agustos’ta Dolmabahçe Sarayi’nda Basbakan Celâl Bayar’dan Istanbul’da yapilan 30 Agustos töreni hakkinda bilgi aldi, ardindan Sabiha Gökçen’e o günkü tüm gazetelerde yer alan 30 Agustos’la ilgili yazilari okuttu. 3 Eylül’de Hatay Millet Meclisi’nin açilmasi ve Devlet Baskani’nin seçilmesi üzerine Basbakan Celâl Bayar’a, Trans-Iran demiryolunun açilis töreni nedeniyle Iran Sahi Riza Pehlevi’ye ve 4 Eylül’de Hatay Devlet Baskanligi’na seçilen Tayfur Sökmen’e tebrik telgraflari yazdirdi.
5 Eylül’de Dolmabahçe Sarayi’nda vasiyetini yazdirdi ve 6 Eylül’de vasiyetini, Dolmabahçe Sarayi’na çagirdigi Istanbul Altinci Noteri Ismail Kunter’e teslim etti. Ayni gün Prof. Dr. Fiessinger, Paris’ten dördüncü defa geldi ve Atatürk’ü muayene etti. 7 Eylül’de Prof. Dr. Mim Kemal Öke tarafindan ilk defa karinindan su alinmasi ameliyesinin yapildi, ayni gün Atatürk’ün, kendisine Meclis’in ve Hatay halkinin minnet ve bagliliklarini bildiren Hatay Millet Meclisi Baskani Abdülgani Türkmen’in telgrafina cevabi yazdirildi.
8 Eylül’de, Dolmabahçe Sarayi’nda, bir gün sonra Milletler Cemiyeti toplantisina katilmak üzere Cenevre’ye gidecek olan Disisleri Bakani Tevfik Rüstü Aras’la görüstü. Ayni gün kendisine Dr. Nihat Resat Belger, Prof. Dr. Neset Ömer Irdelp ve Prof. Dr. Fiessinger tarafindan ‘Hepatite sclereusehypertrophique, typeHanot et Gilbert’ teshisi kondu.
Buna ragmen 9 Eylül’de Dolmabahçe Sarayi’nda, Paris Büyükelçisi Suat Davaz’la, 10 Eylül’de Içisleri Bakani Sükrü Kaya ve Budapeste Büyükelçisi Behiç Erkin’le görüstü. 11 Eylül’de Dr. Nihat Resat Belger, Prof. Dr. Neset Ömer Irdelp ve Prof. Dr. Fiessinger’in müsterek raporu ile kendisine ‘Yatakta kesin istirahatin devami’ tavsiyesi verildi. Doktorlarin tavsiyeleri söyleydi:
Ankara’ya dönüs, bütün yorgunluklardan kaçinmak, 100 metreden fazla yayan yürümemek, karin sarili olmak ve ikinci ponksiyondan itibaren 6 gün geçmis bulunmak sartiyla mümkün olabilir. Seremonilere gelince, en asagi 4 ay müddetle seremoniler, yorulmamak ve ayakta durmamak ve yürümemek sartiyla kabul edilebilir. Aksi takdirde seremonilerden kaçinmak gerekir. Simdilik ve ponksiyonlarin arasi 3 ayi bulmadan evvel, otomobil veya deniz motoruyla gezinti uygun degildir. Radyo ile nutuk söylemek 15-20 dakikalik kisa zamanla sinirli kalmak sartiyla mümkün olabilir. Mühim ziyaretler, sezlongda ve mümkün ponksiyonlardan 5-8 gün sonra kabul edilecektir; bu ziyaretler nadir ve kisa olacaktir. Alelâde ziyaretler, yorulmamak sartiyla günde 1-2 saati geçmemelidir. Özet olarak, mümkün oldugu kadar yatakta istirahate devam etmek ve her türlü yorgunluk sebeplerinden kaçinmak sarttir.”
Ve nihayet, askerî harekâtin sonlandirilmasindan önceki son eylemi 12 Eylül’de Izmir’in 16. Kurtulus yildönümü nedeniyle Belediye Baskani Behçet Uz tarafindan çekilen 9 Eylül 1938 tarihli saygi telgrafina cevabi oldu.
Bu kronoloji ve kendisine yönelik doktor tavsiyelerinin niteligi, Atatürk’ün Ikinci Dersim Harekâti sürerken fiziken rahatsiz ancak zihnen saglikli oldugunu gösteriyor. Bütün bu bilgileri birlestirince, Dersim’le ilgili tüm hayati kararlari Atatürk baskanligindaki heyetin aldigianlasilir.
Kisacasi, Dersim’de yasanan korkunç olaylarin siyasi sorumlulugundan ne Cumhuriyetimizin kurucu babasi Atatürk ne CHP geleneginin sembol ismi Inönü, ne sag muhafazakâr gelenegin temsilcisi Celâl Bayar, ne de Islami muhafazakârlarin saygiyla andigi Genelkurmay Baskani Fevzi Çakmak kurtulabilir.
Ayse Hür