Makale

Itaatkâr yurttas

Kemal Kiliçdaroglu hükümetin uygulamalari üstüne dogru bir tesbitte bulundu (tabii ‘hükümetin’ demek çok dogru olmuyor. Cumhurbaskani varken baska kimse ‘uygulayamiyor’): devletin siyasîlestigini söyledi. Evet, binlerce insani kapsayan tayinler, sürgünlerle adalet ve güvenlik mekanizmalarinda iktidar açikça ‘benden olanlar/ benden olmayanlar’ ölçütü üstünden yürüyen bir ‘yeniden- yapilandirma’ sürecine girdi. Is, adalet ve güvenlik mekanizmalarindan basladi ama devletin baska kurumlarinda da benzer bir tutumun isledigine dair birçok haber geliyor.

Bugün Cumhurbaskani’nin HSYK’ya seçtigi kisilerin haberi çikti, örnegin: aralarinda dogrudan dogruya parti üyesi olanlari var. ‘Bu yaptigimiz asiri partizanlik olmuyor mu?’ türünden bir kaygi duyulmadigi besbelli.

Bu ‘siyasîlesme’ tesbitine Içisleri Bakani Ala’nin tepkisi ilginçti. ‘Siyasîlesmek kötü bir sey mi?’ anlaminda bir soruyla cevap verdi. Efkan Ala’nin cahil bir kisi oldugunu sanmiyorum. Herhalde bilinçli olarak yapilmis bir çarpitma. Büsbütün temelsiz degil tabii: 12 Eylül’ün bir uygulamasi üniversitelerde ‘siyaset bilimi’ bölümlerinin adini ‘idarî ilimler’e çevirmek olmustu ki, bunun gerisinde yatan zihniyet hakkinda iyi bir fikir veriyordu: ‘Devletin basinda bilenler karar verir, memurlar uygular. Biri buna itiraz edecek olursa, ‘siyaset’ denen sey odur ve bu da kötü bir seydir. ‘Siyaset’, tek fikir olmasi gereken yerde ‘ikinci fikir’ demektir, onun için kötüdür.’

Tabii Kiliçdaroglu bunlari kastetmiyor, partizanlastirmayi elestiriyordu; ama CHP’nin felsefesinde yukaridaki anlayisin tortusu yogun oldugu için, Efkan Ala da öyle bir gönderme yapiverdi.

Daha ilginci Davutoglu’ndan geldi. Davutoglu otuzlari hatirlatti; illerin valilerinin ayni zamanda CHP il baskani oldugu günleri. Ve Kiliçdaroglu’na ‘Bari kendi partinin geçmisini ögren’ diyerek cevap verdi.

Evet, CHP bu rezaleti ve daha birçoklarini becermis bir partidir. Bunun için de sevilmeyen bir partidir. Bu da hâlâ devam ediyor. Ama Kiliçdaroglu’na verecek cevap herhalde bu olmamaliydi. Aradan bunca yil geçmis –belki Kiliçdaroglu henüz dogmadan önce yapilmis bir is; Kiliçdaroglu böyle bir seyi savunmuyor, tersine, su anda yapilan ona benzer isi elestiriyor. ‘Senin partin de yapti’ demekle, Davutoglu kendisi, yapilan isi savunma konumuna düsüyor; suçlamayi da zimnen kabul etmis oluyor. Elbette niyeti bu degil ama nesnel olarak bunu yapiyor.

Kabul etse de, etmese de, yapilan seyler ortada, tarz ve tutum ortada. Davutoglu’nun benimsedigi ideoloji ile elestirdigi Kemalist ideoloji genellikle birbirinin karsiti olarak gördügümüz temellere dayaniyor. Ama is pratige, somut uygulamaya geldiginde, benzerliklerin sayisi birdenbire artiyor. Bu ‘yaklasma’nin nedeni, her iki ideolojinin de demokrasiden uzak olusu ve her ikisinin de zihinde tasarlanmis bir modeli topluma empoze etmek ve toplumu o modele uymaya zorlamaktan geri durmamasi. Bu noktada birlesince, pratikteki yöntemde de birbirlerine yaklasiyorlar. Ikisinin de zihnî tasariminda ideolojik (ve militanlik ölçüsünde ‘bagitli’) bir devlet aygiti var. Bu aygit, bütün imkânlarini seferber ederek, ‘ideal’ olarak tanimlanan yurttasi biçimlendirecek, yoguracak.

Bu ‘ideal yurttas’in belirli özellikleri sözkonusu iki ideolojide farklilik gösterebilir, ama ‘itaatkâr’ olmasi gerektigi noktasinda da tartisma yok.

————————————————

Taraf-28 Ekim

.

Murat Belge

Back to top button