Makale

JITEM’ciler de aklandi sonunda

Balyozculardan, KCK’lilardan sonra JITEM’ciler de aklandi sonunda.
90’li yillarda gündüz gözü, herkesi gözü önünde karakolun kapisindan girip o kapidan bir daha çikamayan; gece yarisi evlerinden alinip bir daha o eve dönemeyen onlarca insan ebediyen ‘kayboldu’. 1993-1996 arasinda ‘yok edilen’ o insanlarin kemikleri gömüldükleri o çukurlarda ebediyete kadar sizlayacak artik. Tabii, mahkeme salonunda saniklara ‘hiç degilse cenazesinin yerini söyleyin’ diye bagiran, yalvaran annelerin, babalarin, eslerin, kardeslerin yürekleri de…

Asagidaki satirlar kayip Ömer Candoruk’un esi Hanim Candoruk’un ifadesinden:

‘Esimi Kamil Atag’in adamlari aldilar ve kaybettiler. Esimin nerede oldugunu Atag’a sordugumda tehdit etti beni. Tacize ugradim. Evimin önüne gelen birileri ‘Bir daha esini sorarsan seni karakola götürür, aklimiza geleni yapariz’ dedi. O devlet nasil bir devlet ki benim esimin cenazesini Kamil Atag’dan alamiyor? Kamil Atag, 1994’te belediye baskanligina aday oldugunda yolda gördüm. Esimin cenazesinin yerini sordum. O da ‘Bana oy verin, söyleyecegim’ dedi. Biz de ona oy verdik ama yine söylemedi. Kamil Atag bunlari devletin silahi omuzunda oldugu için yapabildi. Bunu biliyoruz.’ (Aktaran Abdullah Kiran – Serbestiyet)

Bunun gibi nice tanik ifadesi, nice delil vardi dava dosyalarinda. Ama hiçbiri yetmedi adaletin yerini bulmasina. Çünkü mesele artik ‘gerçege ulasmak’ olmaktan çikmis, bir baska hesaplasmanin parçasi haline gelmisti.
Sadece JITEM saniklari mi… Plan semineri adi altinda bal gibi darbe plani yapanlar da, KCK adli gizli örgütle bütün Güneydogu’da paralel bir devlet kuranlar da aklandi.

Müsebbibi biliyoruz: Gülenci çetenin yargi içindeki uzantilari… Düsmanlarini tasfiye edip kendine alan açma hedefi, adaleti saglama görevinin önüne geçince ortaya bugünkü tablo çikti. Davalar itibar kaybetti, yiprandi, alinan kararlarin üzerine saibe düstü, saniklar ‘kurban’a dönüstü.

Ilk sonuç, bu davalarin açilmasini mümkün kilan siyasi iradenin davalarin arkasindan çekilmesi oldu. Ardindan toplumun kendini kandirilmis ve kullanilmis hissetmesi ve bu davalarin arkasindan çekilmesi geldi. Gerçeklerle yalanlar birbirine o kadar karisti ki, kimse isin içinden çikamaz hale geldi ve sonuçta bu davalarin motoru olan kamuoyu pes etti.

Yillardir süren ‘hesaplasma’ yorgunlugu, ortaya çikan sahteciliklerin yarattigi güvensizlik ve ve elbette Kemalistlerin yürüttügü etkili propaganda sonucu kitlelerde ortaya çikan ‘artik bu defterin kapanmasi’ istegi, dostlar alisveriste görsün kabilinden bir yeniden yargilamayi getirdi. Bu atmosfer altinda yapilan yeniden yargilamada, gerçege ulasmaya çalisan degil, ilk yargilamada yapilan haksizliklarin altinda ezilen bir yargi gördük karsimizda. Hukuk bir kez daha araçsallasti. Bu defa da geçmisteki hatalari telafi amaciyla davrandi.

Sonuçta darbecilerle, devlet içindeki derin güçlerle hesaplasamadan kapattik bu defteri.

Geçmiste Ecevit de benzer hatayi yapmisti. Muhalefetteyken ‘Kontrgerilla’nin kökünü kaziyacagiz’ demis ama iktidara gelince ‘geçmise sünger çekmekten’ söz etmeye baslamisti. Bu hatanin bedelini hem o hem de bütün toplum agir ödedi.

Bugün de durum farkli degil.

Darbecisi, JITEM’cisi, eski Türkiye’nin bütün suçlulari Firat’in iki yakasinda da kahraman edasiyla aramizda dolasiyor ve biz ‘vesayeti yendik’, ‘Yeni Türkiye’yi kuruyoruz’ diye seviniyoruz.

Kendi adima, bu adaletsizligi hazmetmem asla mümkün olmayacak. Sessiz bir konsensusla üstünü kapadigimiz bu hesaplasma yüzünden vicdanim sizlayacak. Yasadigim sürece, düstügümüz gafletin ezikligi ve tarihi bir firsati kaçirmis olmanin ukdesi içimde kalacak.

Derin kuyularda sikisip kalan huzursuz ruhlarin sessiz çigliklari hep kulaklarimda olacak.
———————————————————-
Aksam

Gülay Göktürk

Back to top button